• "mezunlarının unilever'e yatay geçiş yaparak iş hayatına başladığı okul. high scholl diye de anılır. fiyatlarına bakılırsa rahatça söyleyebiliriz ki; robert'li olunmaz, robert'li doğulur!"
  • "mezunlari arasinda tutarli davranisa ve ic huzura sahip olanina rastlama şerefine ulasamadigim okul.zamanın ötesinden gelen edip: e ben karşılaşamadım kardeşim ne yapayım. karşılaştım mı diyeyim."
  • "buraya gidip çok iyi yerlerde olan insanlar varmış! adamın ailesi yılda 70bin 4 yılda 300bin parayı buna verebilecek kapasitedeyken hiç okula gitmese de çok iyi yerlere gelirler zaten."




Facebook Yorumları
  • comment image

    mezunlarının unilever'e yatay geçiş yaparak iş hayatına başladığı okul. high scholl diye de anılır.
    fiyatlarına bakılırsa rahatça söyleyebiliriz ki; robert'li olunmaz, robert'li doğulur!


    (ruh halimin guvercin tedirginligi - 9 Ocak 2009 15:11)

  • comment image

    "şöyle insan yetiştirir böyle insan yetiştirir" denir ya, doğrudur. da, onlar da pek bi tek tip oluyor be güzelim. "kavanoz entelektüeli" diyorum ben, çok kızıyorlar. bunların hepsi aynı şeyleri bilir, hepsinin zevkleri birbirine yakındır, bir şeyi savunma şekilleri benzer, bir şeye bağlanma şekilleri benzer, olaylar karşısında verdikleri tepki aynıdır, üslupları benzer falan filan. şurada savunan mezun ya da öğrencilerin cümlelerine baktığınız zaman bile ağzınızdaki tat değişmez. bu tip hayvan gibi para akıtılan kolejler, altından adam da yapsa, bir kalıba dökerek yapıyor. adam seni sıfırdan yapılandırıyor (ki bu arkadaşların %90'ının beyninden robert kolej'de öğrendiklerini emme imkanın olsa, çırılçıplak kalacaklarını kendileri de bilir), neye nasıl yaklaşacağını, nasıl tepki vermen gerektiğini, kimi nasıl olman gerektiğini öğretiyor sana. amerika'daki üniversite seni kabul edince sanma ki evrenin en mükemmel okulundan mezunsun diye kabul ediyor. işlem devam ediyor. ha zaten ben resmen "beni adam etti bu okul, süperdir." diye övüneni hiç anlamam, onun namına utanırım sldkfjdlkfjk. türkiye'deki kolejlerde öğretmenden çok yaşam koçu var bence.

    şöyle diyeyim; eğer çocuğum olsa ve para bassam, öğretmenlerinin iyi olduğundan emin olduğum bir devlet okuluna gönderirim. neden? o elitist fanusun içinde hayata yabancı kalmasın, o habitatta götü kalkıp yarak kafalının teki olmasın isterim. fotoğraf çekmeyi özel karanlık odalarda minnoş minnoş öğrenmesi yerine günde on kere gittigidiyor'da "zenit" aratsın, karaköy'de kesesine uygun lens peşinde koşsun, çekip çekip bi boka benzemediğini anlasın, denesin, yanılsın, öyle öğrensin isterim. yani yaşasın isterim bunu. gerçek olsun. öğretilmiş olmasın hayatı, kucağına düşmesin her şey. ki robert kolej başta olmak üzere özel okulların yaptığı şey de, -dediğim gibi- öğrencilere nasıl yaşayacaklarını öğretmek. bunu kimse inkar edemez sanırım, "farklı ekoller" denen de aslında bu zaten. hepsi kendi kafasını çoğaltıyor. benimki kendi kalsın daha iyi, nasıl yaşaması gerektiğini kendi keşfetsin. stormtrooper gibi yaşamasın. farkı olsun; herkes kadar farklı olunca bir önemi kalmıyor çünkü. karanlık odada kendi filmini tabetmesi yerine fotoğrafçıya gittiği için de devlet utansın.


    (radioheadbanger - 10 Ocak 2009 00:30)

  • comment image

    "kıskananlar çatlasın", "kedi uzanamadığı ciğere mundar der" gibi kalıp sözlerle savunulan okulmuş.

    eh be kardeşim, her vatan evladı da master degree yapıp müdür olmak zorunda çünkü. kimse şef, memur falan olamaz.
    her önüne gelen en doktor, en mühendis, en kimyager, en rafine zevkli, en bi orwell okuyanından... garsonluğu, taksiciliği yapmak için orta dünyadan seçme orklar getirdiler hep.

    tamam "okulum" kisvesi altında bok sürdürmeyeceksiniz bu eğitim yuvasına, sürdürmeyin de. gerçekten de türkiye'deki en iyi lise kabul.
    ama kardeşim uzanılabilen ciğer mevzuuna gelince benim tepem atıyor.

    bizim çükümüz ancak "x anadolu lisesine" erişebildi. ne süper ingilizce öğrendik, ne özel odalarda fotoğraf banyosu yaptırabildik, ne de orwell romanları okuyup birey olma fikri üzerine yoğunlaşabildik. ne yapalım ölelim mi?

    ben p&g, eczacıbaşı vs. gibi holdingleri geç, öküzoğlu şirketler grubunda bile kafadan sümük muamelesi görüyorum. (mütemadiyen demiyorum bak ilk izlenim olarak) neden? çünkü ege üniversitesi ve anadolu lisesi mezunu bir ciğere ulaşamayan kediyim.
    sen cv'nde ışıl ışıl parlayan "rober kolej" etiketiyle istediğin insan kaynakları müdürüne artistik taslarken benim kendimi ne kadar geliştirmiş olabileceğim konusunda hiç bir meraka düşmüyor bazen işveren. neden? çünkü eziğim ben, bi kolej bile okumamışım nerden bilebilirim 1984'ü falan?

    kıskanıyorum, çatlıyorum da neden bi düşündün mü? asla geri getirelemeyecek lise yıllarını yaşadık herhalde hepimiz. (ya da halen yaşamakta olanlar vardır bilemiyorum.) ben internet bağlantısını internet kafede, fotoğraf tabını mahalle şipşakçısında gördüm (sanma ki duygu sömürüsü, türkiye oolum burası.) belli bir yaşa kadar olabilecek en iyi imkanları zorladık durduk.
    liseyi hatta üniversiteyi bitirdikten sonra geliştiremeyiz kendimizi değil mi?

    bir de isteyen girerdi, benim ailem evini sattı geyiği var. tamam yaa bizimkiler satmadı evini, gitti kebapçı açtı, oldu mu? kaç bu okulun kontenjanı allasen? 2 milyon civarındaysa bastırsın herkes 150 milyarı biz de alalım bu muhteşem eğitimden...
    anladık şahane eğitim, ilim irfan yuvası, tamamdır. lakin gaza gelip "çatlayın ulan süper bi lisede okudum ben" demek neyin nesi?
    aynı gemideyiz ya uyanın biraz. okul bireyselliği abartmış anlaşılan. zira mezunları;
    "ben şahane okudum da yaşıtlarım ne bok yedi acaba?"
    "burası benim ülkem, herkesin benim gibi bir eğitim almaya hakkı var aslında"
    diye düşüneceğine bir davul çalıp göbek atmadıkları kalıyor
    "nası taktık ama ortaöğretimde size" diye.

    ben en azından benimki kadar bile ingilizce eğitimi alamamış allahın cezası(!) düz liselerde okuyan ezik (!) arkadaşlarıma çevirilerinde falan yardım ediyorum.
    yanlarında ingilizceyi aslında çok da bilmiyormuş gibi yapıyorum.

    zira ortaokula girilen yaş 11-12, bu sağlıklı karar verip "şu okula gireceğim" denilebilecek bir yaş değil. ama robert kolejliler 5 yaşından itibaren taş taşımış kolej parası biriktirmiş, sonra da en bi bilinçli tavırlarıyla onlarca okul içinden roberti seçmiş gibi bunu bir başarı hikayesi olarak sunmuşlar bile.

    ailen bir şekilde harcamalarından kısmış ya da kısmamış göndermiş. göndermese haberin bile olmazdı varlığından 11 yaşında...

    kıskandık çatladık, okulunuz da çok mundar....


    (1945 - 10 Ocak 2009 02:59)

  • comment image

    kazanmama rağmen gitmediğim okul.

    8. sınıfın yazında ben robert kolej'i kazandım demek bile zevkliydi. bugün de yeri gelirse robert kolej'i kazandığımı bir arkadaş ortamında söylerim. söylerim çünkü bilirim ki gerçekten ''özel'' bir okuldur, bilirim ki ülkedeki diğer liselerden farklıdır. türkiye'nin en iyi fen lisesinden birinde okumama rağmen yani binlerce insan benim yerimde olmak istemişken ben de onların yerinde olmayı istemişimdir.

    kazanmama rağmen gitmemenin iki sebebi vardı; öncelikle ailem istanbul dışında oturduğu için benim daha lisedeyken il değiştirmem gerekiyordu. ikincisi ise maddi yöndü. ama bu maddi yetersizlikten çok farklıydı. benim yaşadıklarımı yaşayanlar vardır veya yaşayacaklar çıkacaktır diye anlatıyorum;

    maddi durumumuz asgariden sonrası için belirsizdi. evet; belki okulun yıllık ücretlerini karşılayabilirdik ama ya sonrası? ilkokulu kolejde okuduğum için biliyordum ki kolejlerde mutlu okumak için sadece eğitim ücretini karşılamak yetmez. kolejin her adımı para; okul gezisi, kıyafeti, kitapları hepsi diğer okulların birkaç katı. tabi 20 milyar verip şu belki de 1 milyar edecek şeylere para verememek denizi geçip derede boğulmak oluyor.

    zaten sorun da o limitten sonrasıydı; ordaki sosyal konumum ne olacaktı? eğitim ücretlerini öderken ailecek elbet zorlanacaktık ve bu da bazı harcamaların kısılmasına neden olacaktı. en başta feda edilecek harcamalarda lüks tüketim harcamaları olacaktı. eğer 8 senelik kolej tecrübemden biraz bir şeyler edinebilmişsem o da şudur ki; kolejler de öğrencinin sosyal gücü; lüks harcamalarıyla orantılıdır. statü simgesi yıllara göre değişir ama genel konsept olarak her zaman 'diğerlerine' oranla fazlaca lüks kalır. örneğin benim zamanımda ilkokul 1'de en lüks pastel boya takımı, ilkokul 3'de en iyi spor ayakkabı, ilkokul 5'te en iyi bilgisayar, ortaokul yıllarında ise en iyi cep telefonu lüks tüketim malzemeleri olarak listeye girmişti. ne kadar iyi telefon, ne kadar iyi marka kıyafet o derece ''saygınlık'' demekti.

    ama lisede her şey daha da zorlaşacaktı. çünkü giydiğiniz ayakkabı taktığınız saat, kullandığınız cep telefonu, laptopunuz, yemek yediğiniz yerler, yazın tatil için seçtiğiniz şehir, haftasonu kaçırılacak baba bmw'si işin içine girecekti. işte o noktada iş yıllık 20 milyardan daha fazla bir miktara ulaşacaktı. ergenliğe daha yeni yeni girdiğim o yıllarda bu tablodan korktum. ilkokul yıllarında kötü pastel boya takımı olan çocuğa takınılan tavrın orada bana da takınılmasından korktum. ha diyebilirsiniz ki robert kolej öyle değildir, sosyal statü parayla belirmez. buna saygı duyarım zaten ben de robert kolej öğrencileri zengin ailelerin havai çocuklarıdır demiyorum yıllar önce hissettiğim korkuyu paylaşıyorum. eminim ki bu korkuyu kolej tarihi boyunca hissetmiş tek aday öğrenci ben değilim.

    bunları yazdım ama benim demek istediğim aslında bambaşkaydı. hayat tecrübeme dayanarak söylüyorum ki ülke içinde tıp fakültesi okumak gibi bir düşünceniz varsa robert kolej yerine bir fen lisesine veya anadolu lisesine gitmenizi öneririm. söz konusu tıpsa ne eğitim hayatınızda ne sonrasında robert kolej mezunu olmanın diğer liselerden mezun olmaya herhangi bir üstünlüğü yok. sosyal ilişkiler, özel yetenek, kültür vs. açısından bunu söylemiyorum. olaya sadece akademik bir çizgiden bakıyorum. ama işletme vb. dalları istiyorsanız robert'in üstünlüğü tartışılmaz.

    son söz; çocuğum kazanırsa muhakkak göndereceğim. en azından çocuğu robet kolej'de okuyan baba olurum. ha ha bu da havalı, 8. sınıf yazına döndüm birden.


    (de nada - 7 Haziran 2010 04:54)

  • comment image

    ortalama devlet okulundan gelen birisi için kapısından girildiğinde willy wonka'nın çikolata fabrikasına girmiş charlie etkisi yaratan şahane okul. ayrıca hayatımda sadece bir kere ziyaret edebildiğim ve bu ziyareti bir türlü unutmadığım yer.

    seneler öncesinde robert kolej basket takımı ile maçımız vardı. okul takımı olarak üsküdar’dan minibüs tutup arnavutköy’e gittik. o maçı kim ayarlamıştı, nasıl bir bağlantı kuruldu bilmiyorum gerçekten. ilk sıkıntıyı okulu bulmaya çalışırken yaşadık. her yer ağaç, okul yok. bir bekçi klübesi gördük, “robert koleji nerede?” dedik

    “2 km ileride solda” dedi.

    okula vardığımızda film setinden içeri girmiş gibi olduk. spor salonu var. çim var. birbirine (eliyle hayalara vurma hareketi yapan ) erkekler yok? kızlar sanki daha uzun boylu, daha sarı?kıyafetler falan... çok değil iki saat önce üsküdar'da kravatın yamuk olduğu için müdür yardımcısından tokat yemişsin ve geldiğin yer bildiğin amerika!

    elimde olmadan kendimi hesap yaparken yakalım. (parmaklarınla sayarak ve alt dudağını uzatarak)

    kolej sınavında otuz soru daha çözmüş olsaydım
    babamın maaşı sekiz kat falan fazla olsaydı
    bir de ne bileyim biraz daha yakışıklı olsaydım

    ben de bu okulda okuyabilirdim.

    neden olmasın dı?

    her neyse, maç yapmak için spor salonuna girdik.maddi, manevi her türlü kültür şoku devam ediyor. yerler bal dök yala. hepimiz için birer dolap var falan. ben şoku kendi içimde yaşıyorum ama arkadaşlardan birisi geliyor “oğlum potalar cam pota lan” diyor, ötekisi geliyor “tribünde kızlar var lağn” diyor

    beyler biraz sakin olun biraz ayıp oluyor diyecekken tuvaletten bir ses geldi ;

    oğlum sıcak su var lağğğğnn

    takımın yarısı banyoya koştu. maçtan önce de duş aldılar. aldık.

    yaşadığımız kültür şokundan bizi çıkaran beden öğretmenimiz mehmet bey oldu. soyunma odasında şamata devam ederken hışımla içeri girip ;
    “nerde kaldınız lan hayvanoğluhayvanlar” diye bağırınca birden kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, aslen oralı olmadığımızı falan hatırlayıp hızlıca formalarımızı giyip maça çıktık. formaları üsküdar'da bir yerde yaptırmıştık. ben tamer oyguç'a olan hayranlığımdan ötürü 13 numara giymiştim. akşamleyin formayı yıkayıp ertesi gün okula götürmem gerekiyordu, çünkü forma benim değildi, zimmetliydi.

    yalnız sahada bizi bir şok daha bekliyordu çünkü adamların hocası bildiğin zenci. “coach” diye hitap ediyorlar falan. ya ama ne enteresan, sen hayatında ilk defa kanlı canlı zenci görüyorsun, zenciyi bırak belki daha ilk defa amerikalı görüyosun...

    maç sırasında robertli çocuklar kendi hocalarına “coach” falan diye bağırınca tabi biz de ufak ufak havaya girdik. merhmet bey beni oyundan çıkaracağı sırada boynumu yan büküm "ama coach!" diye bağırdım s,tem yüklü şekilde. o anda da bir sessizlik oldu sinemada arkadaşınla konuşurken sessizlik olur da söylediğin tüm salonda duyulur hani.. "coach...."

    coach!
    coach!!!
    coach!!!....

    herkesin bana baktığını hissediyordum. mehmet bey ile göz göze geldik... bana şöyle dedi gözleri (parmaklarınla sayarak)

    ben coach değilim
    sen robert koleji öğrencisi değilsin
    minibüste dayak yiyeceksin...

    velhasıl maçı kazanmıştık sanırım bir sayıyla. robertli çocukları pek hatırlamıyorum, çünkü mekana kafam çok takılmıştı. ama kibarlardı yani, aradaki sınıf farkını biz o kadar farkındaydık ki, belki de hissettirme gereği duymadılar ya da hiç bezleri yoktu o taraklarda. hatırlayamıyorum.

    neşe içinde okulumuza geri döndük. hepimizin aklı geride bıraktığımız yerdeydi. bir hafta sonra mehmet bey'in -kardeşi bilmediğimiz bir sebepten ötürü intihar ettiği için- basket takımıyla ilgilenecek hali kalmadı ve takım dağıldı. oysa belki de eyalet finali bile oynayabilecek kadar iyiydik!

    (bkz: bu da böyle bir anımdır)


    (aman kaptan - 22 Haziran 2010 13:52)

  • comment image

    mezunlari arasinda tutarli davranisa ve ic huzura sahip olanina rastlama şerefine ulasamadigim okul.

    zamanın ötesinden gelen edip: e ben karşılaşamadım kardeşim ne yapayım. karşılaştım mı diyeyim.


    (still - 16 Nisan 2001 13:03)

  • comment image

    sonuçta bir meslek lisesi değildir.

    meslek lisesinden mezun olunca en azından kolunda altın bilezik oluyor. iş öğreniyorsun. mezun olduğun an gidip çalışabilecek kapasiten oluyor. ama bu okuldan mezun olduğunuzda sadece bütçeniz eksiliyor.

    benim meslek lisesi tercihim tamamen bu yüzden.


    (o ne ki la oyle - 5 Haziran 2014 20:35)

  • comment image

    buraya gidip çok iyi yerlerde olan insanlar varmış! adamın ailesi yılda 70bin 4 yılda 300bin parayı buna verebilecek kapasitedeyken hiç okula gitmese de çok iyi yerlere gelirler zaten.


    (nezorismis - 5 Haziran 2014 20:45)

  • comment image

    benim okuduğum yıllarda her ne kadar istediği miktardan ürksem de, beni çok bağlamıyordu, çünkü %100 bursluydum. bu okul üstelik "başarılı öğrenciye burs verelim" demez, okulu kazanmışsan burs için başvurursun, bin tane belge isterler, puanlama sisteminden geçirip ona göre kapasiteleri dahilinde burs verirler. %100, %75, %50 ve %25 burs olanağı vardır. şöyle ki, okulun ortasında babasının işi batan arkadaşım 3. yılından sonra burslu olarak devam etmişti. ayrıca buranın bursu da mezunlarından aldığı bağışlarla verilir. bu miktar sadece okul masrafını karşılar, servis, yemek, kitap dahil değildir.

    hayatımda geçirdiğim en dolu 5 seneydi robert kolejde geçirdiğim yıllar. anlatmaya çalışsam olmaz. herhangi başka bir okulla kıyaslamasını sadece diğer okullardan arkadaşlarım sayesinde yapabilirim ama onu da nasıl anlatırım bilemiyorum.

    evlendiğimde fotoğraf çekilmek için gittiğim yerdir ayrıca, kampüsün her yeri ayrı güzeldir, kütüphanesi, müzik stüdyoları, dans stüdyoları, fotoğraf ve sanat stüdyoları. öğretmenleri, yöneticileri hepsi çok güzeldir.

    memur bir babanın kızı olarak okudum orda, ailem çok korkmuştu nasıl yapacağız o zengin ailelerin çocuklarıyla diye. okulda kim zengin kim "fakir" kim burslu kim ne anlamazdınız. tamam bazıları belli ederdi kendini illa ve tikky olan bir grup da vardı illa ki ama kimse kimseyi ezmez, herkes birbirine yardımcı olurdu. okulda insanlık ve bireysellik konuşurdu. bunun dışında olanlar dışlanırdı zaten.

    ayrıca şunu da söyleyebilirim ki, buradan mezun olan herkes şahanedir diye bir şey kesinlikle yok. tanıdığım en boktan insanlardan bir kısmı da buradan mezun mesela. sonuçta insan özünde neyse odur. sadece zengin diye ya da robert kolej'den geçti ve orasının havasını soludu diye süper bir insan olacak diye bir şey tabii ki yok.


    (dasher - 5 Haziran 2014 21:57)

  • comment image

    tamam iyi bir lisedir ama ne yapıyorlar da 72.000 lira istiyorlar onu anlamadım.

    bir de bildiğim kadarıyla o miktar 72.000'le bitmiyor. bunun servisi, kitabı, materyali... derken 75.000 lirayı buluyordur yıllık.

    şunu da kabul ediyorum, buradan mezunlar türkiye'nin en iyi yerlerinde çalışıyorlar. çok iyi yerlere geliyorlar. fakat lise eğitimine toplamda 400.000 lira verebilecek bir ailenin evladı öyle ya da böyle bir yerlere gelir zaten.

    bir de mezun olduğunda senin benim çalışamayacağı yerlerde de çalışmıyorlar ki. en fazla robert kolejlinin çalıştığı şirket unilever'miş. günün sonunda adam cif satıyor yani. https://www.linkedin.com/…4&trk=edu-cp-com-cc-title

    yiğidi öldür, hakkını ver demişler. buradan mezun olanlar iyi birer amerikan üniversitesine kolayca gidebiliyorlar. lakin parayı bastıktan sonra herkes gidiyor. (bkz: ido tatlıses) (bkz: mehmet emre gül) ve hatta çok ağır olmazsa (bkz: bilal erdoğan)

    parası ve zeki çocukları olanların övünme aygıtı galiba bu okul.


    (yer mantari - 6 Haziran 2014 02:20)

Yorum Kaynak Link : robert kolej