• "(bkz: bugzilla)"
  • "microsoftcasi "feature" olan kelime."
  • "okunuşu itibari ile...- bag la bag.. hatce geçiyö.(bkz: oehh)"
  • "en güzel türkçe karşılıklardan biri için (bkz: gedik)"
  • "(bkz: kodumun kodu)"
  • "vosvos'un ingiltere'de bilinen ismidir. bettle ile birlikte."
  • "dire straits in the bug isimli bir parcasida mevcuttur kanimca."
  • "(bkz: a bugs life)"
  • "ing. to bug someone. rahatsiz etmek, rahatsiz kilmak, rahatsiz bir pozisyona getirmek."
  • "(bkz: insan vücudunda bir sürü bug var)*"




Facebook Yorumları
  • comment image

    dotun 2006-2007 sezonundaki açılış oyunu. oyun yazarı; tracy letts . ilk perde de, "bu nasıl bir dot oyunu" dediğim, ikinci perdede ise bu lafımı yediğim gene sinir bozucu müzik/sesleri; ufacık bir alana konumlandırılmış sizi içine alan sahnesi ve dekoru ve muhteşem oyunculuklar ile ..... tiyatro değil, başka bir şey.

    --- spoiler ---
    oyun; bir şizofreni öyküsü mü yoksa devletin büyük bir planı mı .... çıktıktan sonra siz bile emin olamıyorsunuz.
    ---
    spoiler ---

    ancak şunu söylemekte fayda var; tiyatroda sıradışı şeylere açık olmanız gerek zira bazı seyircilerin oyunu seyrederken kafalarını çevirip sahneye bakmaktan imtina ettiler.

    http://www.go-dot.org/

    (bkz: in yer face)


    (ride - 13 Ekim 2006 10:06)

  • comment image

    hamam bocegi : abi senin kodda insan buldum, bak yine coktu!
    kalorifer bocegi: yauv biliyorum, daha o insanlari temizlemedim kurcalama o menuleri.
    hamam bocegi: ahah bak yine coktu, insan dolu olm bu kod eheh
    kalorifer bocegi: sikacam kafana raid'i gorecen simdi insani!!


    (groundctrl - 18 Nisan 2007 10:38)

  • comment image

    "bilgisayar programı yazmak olağanüstü karmaşık ve can sıkıcı bir iş olduğu gibi, ayrıca, bir komutu numaralamada ya da harflerin yazılışında ya da ifade edilişlerinde hata yapmak da bir o kadar kolaydır. bu hatalara bug (tahtakurusu) denir. bir programı bu buglardan temizleme işi bazen onu yazmaktan daha uzun zaman alabilir."[1]

    yazar j. a. davies, bir kurmaca hikâyesinde günümüzde yaşayan genç peter ile filozof sokrates'i karşı karşıya getirmiş ve peter'e okulda öğretmeni tarafından sorulan insan zekâsıyla bilgisayar zekâsı arasındaki farkın ne olduğuna dair soruyu sokrates'e cevaplatmıştır.

    ...

    sokrates: yapay zekâ senin doğal zekânın yapabildiğini yapamaz.

    peter: nedir o yapamadığı?

    sokrates: şu an olan nedir ki. sen ne yaptığını bilmiyor musun? bir dakika dur ve düşün.

    peter: ah... tabi ya. soru sormak. bunu kastediyorsun değil mi?

    sokrates: tebrikler. gizli hazineyi buldun.

    peter: fakat onları programlarsan, bilgisayarlar da soru sorabilir. yapay zekâyı, doğal zekânın yapabildiği herhangi bir şeyi yapabilmesi için düzenleyebilir ve programlayabilirsin.

    sokrates: fakat programlanmasıyla ilgili sorgulama yapabilir mi?

    peter: onu programlarsan, evet.

    sokrates: fakat son programlanmasıyla ilgili asla soru soramayacak.

    peter: hayır, soramayacak.

    sokrates: fakat biz sorabiliriz.

    peter: ah. çok basit bir cevapmış gibi duruyor, sokrates. bunda bir yanlışlık olsa gerek.

    sokrates: basit bir soru sor; basit bir cevap bul.

    peter: bunu yadsıyamam. fakat bizim sadece bilgisayar olmadığımız, aksine beynimizin tümüyle bilgisayar gibi olduğuna dair çok kanıt var.

    sokrates: öyle. fakat senin dediğin gibi, biz sadece beyinlerimiz değiliz. gerçekte beyinler, içinde bir kişi tarafından programlanması gereken aygıtlar bulunan bilgisayarlar gibidir. programcı ölümle birlikte yönlendirdiği beyni ve bedeni geride bırakıp yok olur.

    peter: herhangi bir bilgisayar, beynimiz ya da başka bir şey olsun, başka bir insan değil de başka bir bilgisayar tarafından programlanamaz mı?

    sokrates: programlanabilir.

    peter: o halde neden her daim "insanlar"dan söz etmek durumundayız? neden bilgisayarlardan söz etmeyelim?

    sokrates: çünkü, bir programlama zinciri söz konusu olduğundan, başlangıçta programlamayı soruşturan ve yeni programları başlatan bir programlanmamış programcıya ihtiyaç duyarız. biri ilk dominoyu ittirmek zorundadır.[2]

    bu kurmaca diyalogda doğal zekânın doğal "soru sorma" yetisinin önemi vurgulanarak yapay zekânın böyle bir yetiye kavuşabilmesi için başka bir zekâ tarafından programlanması gerektiği ve programlayanın da evvelce başka bir programlayıcı tarafından programlanması gerektiği ve bunun geriye doğru, gidebildiği yere kadar yani dominonun ilk ittirildiği ana kadar gittiği söylenmektedir. bilgisayarların bağımsızlıklarını ilan ettiklerine dair oluşturulan kurgularda göze çarpan, genelde insanların onları artık kontrol edemediğidir. peki, insan kendisinin bile kontrol edemediği, kendi kendine yeten bir düzenek kurabilir mi? insanlık tarihine bakarsak, günümüzdekine oranla kısıtlı teknolojilerle hiç de hesabı önceden yapılamamış problemlerin ortaya çıkarılabildiğini görürüz. örneğin atom bombası bunlardan biridir. çok sık verilen örnektir; ama tazeliğini hiç yitirmemiştir: nobel barış ödülü’nü kkurmuş olan a. nobel koyu bir barış yanlısı olmakla birlikte dinamiti bulan zekâyı taşımıştır kendisinde; dinamit savaşı öylesine korkunç bir hale sokacaktı ki, bir daha savaş olmayacaktı, onun görüşüne göre[3]. peki, bilgisayarlar da insanların kontrolünden çıkıp beklentileri tersine çevirebilir mi? genç peter ile sokrates arasındaki diyalogdan hareketle, bilgisayar programcılığı konusunda ilk domino taşının ittirildiği açıkça ortada; taşların devrilme seyrinin ne yöne doğru olacağını zaman gösterecekse de, kurgunun bu halinin bile, sürekli dile getirilen “insanlığın giderek yozlaştığı”na dair söylemi anımsattığını kabul etmek gerek. burada inşa edilen analoji köprüsünün, her köprünün olduğu gibi, iki ayağı var: bunlardan biri bilgisayar donanımlarındaki bug’lara, diğeri ise günümüz insanlarının hamurlarını hastalıklı bir şekilde karan modernitenin ideallerine dayanıyor. o halde programın yazgısının bug'lardan oluşması gibi, insana biçilen rolün de hastalıklı yönlendirmelerden oluşması bir nevi yazgıdır. daha kötüsü, programdaki bug’un farkına varılmadığında işlevsizlikten öte zarar verici bir hale bürünmesi gibi, insanların da nereye gittiklerinin farkına varamadan, kendileri de başkaları tarafından programlanmış programcılar tarafından programlandıkları ölçüde benliklerini yitirme riskidir.

    en baştaki alıntıda da aktardığımız gibi, bazen bilgisayar programındaki bug'ları temizlemek programın kendisini yeniden yazmaktan daha zordur. böyledir; çünkü programda oluşan hatalar onun asli görevini yitirmesine neden olur ve onu başka bir şeye dönüştürür; programın kullanılamaz hale gelmiş olması, programın sonu demektir. j. ortega y gasset'nin tüm dünyanın artık kendi kendisi olmaktan çıkışını tespit edişinde de benzer bir durum söz konusudur: "bu ötekileşmede insan en temel niteliğini yitirmekte: durup düşünceye dalma, kendi içine sığınıp kendi kendisiyle uzlaşma, neye inandığını, gerçekten değer verdiği ve gerçekten nefret ettiği şeylerin neler olduğunu belirleme olanağını. ötekileşme onu sersemletmekte, körleştirmekte, bir uyurgezer telaşıyla, makine gibi harekete zorlamakta."[4] burada bilgisayar programının kendisinin başlı başına bir bug’a dönüştürüldüğünü düşününüz; bunun gibi insan da, shakespeare'in iago'sunun dediği[5] gibi değil de, kendisine biçilen rolün farkına varamadan yaşar gider.

    bu durumu özellikle de, tüketim köleleri haline getirilmiş insanların, buldukları boş vakitlerde kentlerin en merkezî noktalarına yerleştirilen büyük alış-veriş merkezlerine gidip, her mağazadan başka türlü çıkan müziklerin kombinasyonundan doğan gürültünün tacizi altında, yedikçe acıkırcasına satın alma uğraşısında görüyoruz. başından itibaren böyle programlanmış olmaları mümkün olmadığına göre; sistem onları sonradan başlı başına birer bug haline dönüştürmüş olmalı. hatta öyle bir durum söz konusu ki, bug'u temizlemek programı yeniden –baştan aşağı- inşa etmekten daha zor; belki de imkânsız.

    yukarıda bilgisayarların kontrolden çıkmasından bahsettik ya; aslında modern yaşamı bir bilgisayar olarak düşünürsek; sistemin en aşağıdaki insanlar tarafından artık kontrol edilemez boyuta gelmesi; özel hayatın tüm noktalarının başkaları tarafından belirlenmesi bir had aşımı ya da kontrolsüzlük örneğidir. örneğin insanları markalarla yaşamaya iten sistem, şenlikleri, bayramları, özel günleri kendi istediği gibi insanların önüne sunuyor; insanlar da kendi aralarında adeta bu düzene uyma yarışı yapıyorlar. aralarından her kim ki, çıkar da bu sistemin bir parçası olmayı kabullenemez; o vakit sistemin öngördüğü başka bir model, onun sırtına geçirilir. che tişörtleri, kimi dişlilerin bir parçası olmayı kabullenemeyen “asi”lerin sırtına, yine sistemin karnını doyuran belli bir ücret karşılığında geçirilir. sistemin idealize ettiği, kendi içinde onu beslemesi koşulunu içeren tek bir tip vardır. o tipi beğenmezseniz, sistem onu başka bir maskeyle size yeniden sunar. onu da beğenmezseniz, yeni bir tanesini… bu, oynadığınız fakat bilincinde olmadığınız rolün infilâk ettiği çıldırma anına kadar gider; o noktada da her şey için çok geç olduğundan, size yine shakespeare’in bir karakteri, prospero eşlik eder: "my ending is despair."[6]

    programlama zinciri aslında programlanma zinciridir. bu oyunda her programlayan aslında bir zamanlar programlanmış olandır. programın dışında kalanlar da, yine büyük programa uyacak şekilde yontulmuş olurlar. insanın alıştırıldığı şeylerle ölmesi, programın causa finalis’i. felsefe ise bir causa olmaktan öte, nefes alabileceğimiz bir pencere.

    attila ilhan dizeleriyle kapatalım:



    korkuyla geçen ömür görünmez bir deliliktir
    mutluluk uzun sürmez mutlaka gündeliktir
    ölüme yenik düşen aslında korkuya yeniktir
    teselli kulağında kalmış o hisar buselik'tir
    hani bir zamanlar lâmbalarımızda yanardı

    notlar:

    [1] e. selkirk, bilgisayar yeni başlayanlar için, çev.t. ağaoğlu, karum yay., sf.99.
    [2] a.j. davies, philosophy of the human being, university press of america, 2009, sf.48.
    [3] b. russell, dünya görüşüm, çev. s. tiryakioğlu, varlık yay., 1977, sf.117.
    [4] j. o. y gasset, insan ve "herkes", çev. n. g. işık, metis yay., 1995, sf.32
    [5] w. shakespeare, othello ii.iii.336: "i play the villain."
    [6] w. shakespeare, the tempest, epilogue 15.


    (jimi the kewl - 14 Haziran 2009 01:34)

  • comment image

    bu sene film ekiminde gösterilen bi filmdir bu. rastlantilarin insanlarin hayatlarini ne kadar etkiledigini gösterir, isler, falan. hikaye zincirleme olaylar seklinde anlatilir (magnoliayi andirir bu bakimdan), odak noktasi genelde olaydir bu nedenle karakterler derinlemesine islenmez. böylesi daha güzeldir kanimca. çünkü odak ztn olaylardir karakterler bu öyküde yan elemendir bence gözümüze sokulmalarina gerek yoktur. bence gayet sirin bi film olmasina ragmen pek az kisi beyenmis hatta yarisinda çikip gidenler olmustur.


    (trichodina jollywood - 22 Ekim 2003 20:31)

  • comment image

    bug, entropinin dijital dunya falan dinlemediginin en bariz kanitidir. bir yazilim surekli "minimum cali$ma suresi ve maximum bug" durumuna yakinsamaya cali$ir. programcinin ya da yazilimi geli$tiren $irketin yapabilecegi tek $ey yazilimi surekli ko$ullara gore duzeltmeye cali$maktir.

    bunun en buyuk sebebi teknolojinin fiziksel geli$imle beraber geli$im gostermesi ve eski teknolojinin yenisiyle zaman icinde uyum sorunu ya$amasidir.

    dolayisiyla olabilecek en yanli$ hedef bir yazilimi "zero bug" konumuna getirmeye cali$maktir ki bu mumkun degildir. dolayisiyla bir denge durumunda birakmak en iyisidir. (bkz: mukemmellik)


    (ssg - 15 Ağustos 2004 16:41)

  • comment image

    vakti zamanindaki apartman boyutundaki bilgisayarlarda kullanilan transistor teknolojisindeki hayvani boyutlar sayesinde iceri giren boceklerin kisadevre yapip transistoru patlatmasi olayi. daha sonra birinin gidip bocegi cikarip yani debug edip sistemi tekrar calisir hale getirmesi gerekliligi de hafizamdan silinmeyen bir hadisedir.


    (barbie - 20 Kasım 1999 02:32)

  • comment image

    bocek.
    bilgisayar aleminde ise 'yapilan hata(lar)'.
    [mesela bizim burda ayin 5'i ve saat 8:30 ama bu alet her yazdigim entry'i ayin 4'une atiyo..hadi 2 saat saat farki var da turkiye'de tarihler sabah'in sekizinde falan mi degisiyo?]
    olayi bi "ek$i sozluk bug'i" olarak nitelendirilebilir..:))


    (fatalica - 4 Mayıs 1999 00:00)

  • comment image

    2003'te filmekimi'nde gösterilen küçük bir çocuğun bir böceği ezmesiyle başlayan olaylar zincirini anlatan filmdir. filmdeki her olay sıradaki olaya sebep olur, herşey birbiriyle bağlantılıdır. filmden çıktıktan sonra kendine engel olamadan çocuğun böceği ezmesiyle başlayan zincir tekrar hafızada canlandırılmaya çalışılır. beraber izlediğim arkadaşımda ve bende bu etkiyi bırakmıştı en azından. yattığımızda hala tamamlayamadığımız eksik bir halkayı soruyoduk birbirimize, eğlenceli filmdi.
    bir de filme girerken kutu kola dağıtmışlardı*, ara da vermemişlerdi. dolayısıyla filmin son 15-20 dakiasında çektiğim işkenceden yola çıkarak; o kolalar dağıtılmasaydı, benim bu kadar tuvaletim gelmezdi, sonra da... şeklinde yeni bir zincir oluşturmaya çabalamıştık.


    (meritamon - 12 Ağustos 2005 13:53)

Yorum Kaynak Link : bug