Facebook Yorumları
  • comment image

    paul newman'ın başrolde oynadığı, sidney lumet'in yönetmenliğini yaptığı 1982 tarihli mahkeme filmi. mahkeme filmleri genellikle boktan bir janr, yüzeysel. nedir işte bi avukat oluyor, bu avukat hayata ve adalete inanmak istiyor. gel gör ki dünya çok alaycı bir yer, herkes rüşvet yiyor ve adaletin gözü paradan başka birşey görmüyor. sonra birşeyler oluyor, avukat idealizmi için ödüllendiriliyor. meğerse eğer ki içimize bakar, vicdanımızın sesini dinlersek, evet, adalet varmış diyebilecek noktaya geliyoruz.

    adalet kavramı üzerinden tartışmalar da işte bu izlek üzerinden. işte hukuk sistemimiz iyi midir, yanılma payı nedir, büyük şirketler parayı götürür kendilerine süper avukat tutarken fakir ve savunmasız olanı savunan acemi avukat idealist oluyor, idealizmi savunmak için ek bir fırsat çıkıyor bazen. böyle tartışmalar işte daha iyi yönetmen ve yazarların elinde "adalet nedir? hiçbir insanı yargılamaya hakkımız var mı?" gibi sorulara doğru yelken açıyor. vakti olmayan insanlar için aslında sinema gayet süper bir olanak. ver parayı, gir cuma akşamı salona, tüm bunları düşün, pazartesi gene işbaşı. bu iyi birşey.

    sidney lumet'de tabii bu adalet üzerine düşüncelerin ötesinde çok ince işlenmiş karakterler var. karakterler adalet üzerine yapılan bir tartışmanın piyonları olmaktan çıkıyor, bu piyonların tartışmanın kendisinden nasıl etkilendiğini görmek için iyi bir fırsat oluyor. sıradan izleyicinin özdeşleşebileceği bir takım sıradan vicdan muhasebelerinin ötesinde, bir meydan okumayla, bir zorlamayla, stres faktörüyle yüzyüze gelen belli insanların bununla başa çıkmalarını izliyoruz. o açıdan filmlerinde iki katman var diyebiliriz: birincisi adalet üzerine tartışmalar ve bu tartışmalar sonucu sistemin sorgulanması; ikincisi tüm bu tartışmaları kendi hayatında yaşamak zorunda kalan, bunların etkileri ve sonucuyla birebir yüzleşmek zorunda kalan bireylerin hikayesi. bu noktada lumet'in başarısı, ikinci katmanı birincisine feda etmemek oluyor.


    (caponsever - 21 Ekim 2007 01:35)

  • comment image

    --- spoiler ---

    acayip kasvetli film. hukuk filmi diye izlemeye başladıktan sonra sonunda 'bu ne lan' dedirtiyor insana. özellikle filme ismini veren hüküm anı oldukça saşırtıcı. jüri üyelerine şöyle deniliyor : ''mahkemede son anda ortaya çıkan tanığın gösterdiği kanıtı dikkate almayın , onu hiç görmemiş gibi karar verin.'' bunu söyledikten sonra , jürinin davacı tarafın beklediği sonuca karar vermesi imkansızlaştığı halde bu yönde karar çıkması çok saçma geliyor insana. ''kaçırdığımız bir şey mi var lan acaba?'' diye düşünüyor insan.

    ---
    spoiler ---


    (cucuk remezan - 8 Haziran 2009 20:44)

  • comment image

    5 dalda aday olduğu 1983 oscarlarında gandhi'nin gölgesinde kalmış, 12 angry man kadar vurucu olmasa da adalet sistemi eleştirisi bakımından sıradanlıktan uzak ve oldukça etkileyici bir sidney lumet filmi.

    şöyle bir bakarsak bayağı bir gölgede kalmış ki hakkındaki 3. entryi giriyorum.


    (911 turbo - 24 Temmuz 2010 23:33)

  • comment image

    farklı olmayan ama kaliteli olan bir sidney lumet filmi. filmin hazırlayıp yeri geldiğinde patlattığı bütün sürprizleri, -finali dahil olmak üzere- önceden tahmin edilebiliyor, ama zaten filmin derdi bu değil. anlattığı olayı olabildiğince hacimlendirip kurguyu gerçeğe iyice yaklaştırmaya çalışan bir film bu. yönetmeni dog day afternoon gibi bir filmi yapmış birisi olduğu için de bu yönden başarıya ulaşıyor. doktor towler ve concannon'un bürosundaki elemanların bir miktar karikatürize tipler olarak çizilmesi rahatsız edici ama kurgunun gerçekliğine gölge düşürmüyor.

    bir de hep "mahkeme filmi" olmasından dem vuruluyor, ama türkiye'de de ilgili yasanın çıkmasıyla birlikte hekimlerin "baş belası" olan malpraktis konusuyla da ilgili olduğunu ve gerçek hayattaki malpraktis davalarının çoğunun hiç de böyle olmadığını, kötü adam rolünde çoğu zaman zarar gören hasta üzerinden (ki bu zarar da çoğu zaman tıbbi bir hatadan kaynaklanmayan, yapılan işlemin sonunda olması muhtemel, komplikasyon adı verilen hekimin ya da personelin bir suçu olmadan oluşan zarardır) maddi kazanç sağlamak isteyen, bunun uğruna acil servis önünde bekleşen avukatların olduğunu belirtmekte fayda var.


    (rasseneur - 9 Haziran 2013 01:29)

  • comment image

    2005'te ömür boyu başarı oscar'ı almış, hukuk sineması alanında bir efsane olan sidney lumetten başarılı bir mahkeme draması the verdict. günümüzün hızlı araba ve mini etek dolu, vurdulu kırdılı aksiyon filmlerinin boğucu hakimiyetinden uzak bir nefes, farklı bir tat sunan bir film. sadece farklı bir film de değil ayrıca, birçok soru uyandıran ve hem hukuken hem gerçek hayatta karşılaştığımız etik problemleri ele alan bir film. zaten sidney lumet'in filmlerinde daha önce de karşılaştığım bir durumdu bu: onun sanatı sadece sinema ile kısıtlı değil, toplumsal önem taşıyan tartışmaların ve ahlaki dilemmaların barındığı bir tarza sahip. kendisi de böyle söylemiş, iyi filmler sadece eğlendirmez, bunun yanı sıra izleyicilere vicdanlarını sorgulatır.

    sadece toplumsal konuları ele almak, bir filmi iyi veya büyük yapmaz elbette. bu yönünün yanı sıra, bu filmi iyi yapan başka faktörler de var. özellikle paul newman'ın performansı harika. diyaloglar, müziğin yokluğu, sessizlik çok iyi kullanılmış sidney lumet tarafından. bütün bunlar filmde tansiyonu artıran ve kendine has bir hava yaratan etkenler. daha önce izlediğim filmleri 12 angry men ve night falls on manhattan'da da olduğu gibi, the verdict'te de film tekniği ve kurgu başarılı. tabii bunda edward pisoni'nin sinematografisinin ve david mamet'in yazdığı senaryonun da payı olmalı.

    film bir hukuk/mahkeme filmine kıyasla oldukça dramatik ve ana karakterin iç dünyası üzerinden işliyor. kısa süre içinde yaşadığı çaresiz hayatı görüp, sempati duyuyoruz karaktere ki bu çok sık kullanılan bir kurgu tekniğidir. karşımızda son birkaç senede çok az dava alabilmiş, onları da kaybetmiş bir avukat var, ki john newman bu rolün hakkını vermiş gerçekten de.

    tabii karşısında da bir malpraktis ölümüne dikkatsizliğiyle yol açtığı iddia edilen 2 saygın doktor ve kilise destekli bir hastane var. şaşırtıcı değil, bu doktorları ve hastaneyi savunan da büyük bir hukuk firması. yani paul newman'ın karakteri frank galvin ve onun müvekkilleri hepten mazlum durumunda.

    filmdeki ve davadaki ana ihtilaf ise genç kadının ölümüne getirilecek hukuki sonuç. eninde sonunda oldukça realist ve hatta pesimist başlayan film, benim damak tadıma fazla şekerli gelen, optimist bir sonla kapanışı yapıyor. sonuçta doktorlar hatalı bulunuyor.

    bu durumun ortaya çıkması bir evrakta sonradan oynama yapılması yoluyla oluyor. bu noktada hem hakimin taraflı olması, hem de savunma makamının ezici üstünlüğü ile evraktaki oynamanın ve tanığın ifadesinin hepten görmezden gelinmesi, dikkate alınmaması istendiğinde acı bir gerçekle karşılaşıyoruz, bu da hukukun maalesef her zaman adalete hizmet etmediği.

    vicdani olarak, bir ölümün tazminatla yani maddiyatla karşılanması büyük bir rahatsızlık oluşturuyor bende. tabii, davanın sonunda jürinin istediği hüküm de bu, ve böyle olunca mazlum avukat frank galvin'in cebine de biraz para giriyor, ama yine de sevilen bir kişinin, aileden birinin yerini ne kadar doldurabilir, ne kadar tazmin edebilir, bilemiyorum.

    eninde sonunda yine davanın sonucu büyük bir tazminat oluyor, ama yine de mazlum avukatımızın mahkemeye gitmekteki kararını (biraz puslu bir karar da olsa) davayı satmaktansa ahlaken daha doğru buldum. bunun aksi (davayı satmak) kesinlikle kabul edilemez olurdu, çünkü davayı satmak insan hayatına paha biçmek anlamına gelirdi.

    ben bir yönetmen olsaydım, filmin sonunda jürinin kararını açıklamaz, izleyiciyi meraka ve yoruma sürüklerdim.

    (ayrıca filmin sonunda parası neyse verirdim de pink floyd'dan the trial'ı çalardım. good morning worm your honor, the crown will plainly show, the prisoner who now stands before you...)


    (aukalender - 16 Ekim 2013 20:19)

Yorum Kaynak Link : the verdict