Chariots of Fire (~ Ates arabalari) ' Filminin Konusu : 1924 Olimpiyatlarına hazırlanan atletlerin öyküsü...Zorlu maratonda İngiliz atletlerin en büyük rakibi İtalyan sporculardır. Azim ve inanç üzerine bir film.
Ödüller :
Dances with Wolves(1990)(8,0-216458)
Rain Man(1988)(8,0-464693)
Patton(1970)(8,0-87774)
The French Connection(1971)(7,8-97524)
Kramer vs. Kramer(1979)(7,8-116001)
The Last Emperor(1987)(7,8-83484)
Ordinary People(1981)(7,7-43709)
Driving Miss Daisy(1990)(7,4-88730)
Terms of Endearment(1983)(7,4-56542)
The English Patient(1996)(7,4-165622)
Out of Africa(1985)(7,2-64267)
Shakespeare in Love(1998)(7,1-198473)
Academy Awards - Oscar : "En İyi Film Müziği"
Cannes Film Festivali : "Best Supporting Actor"
BAFTA : "BAFTA Film Award-Best Supporting Artist"
Toronto International Film Festival : "People's Choice Award"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Özgün Senaryo"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Film"
BAFTA : "BAFTA Film Award-Best Film"
Academy Awards - Oscar : "En İyi Kostüm Tasarımı"
omru hayatim boyunca gordugum en kasıntı filmlerden biri..
(whatdreamsmaycome - 3 Mart 2007 23:45)
her kulağa aşina gelebilecek, garip bir şekilde huzur verici aynı zamanda da sıkıcı bir melodi.küçük yaşta hava durumlarında fon müziği olarak duymak dışında bu entryi yazana kadar kendisine karşı en ufak bir özel ilgi ve alaka beslememiş, her karşılaşmadan sonra giderek emsalsiz popülaritesine şaşırmış hatta kızmıştım da.geçenlerde ismini, william blake in jerusalem adlı şiirinden esinlenilerek alındığını görünce beklenmedik bir merak kıvıldaması bu esrarengiz sıkıcılıktaki parçanın ardındaki tarihsel gerçeklerle karşılaşmama sebep oldu:birinci dünya savaşında ingilizler bitmeyen kayıplar verirken bu parça bir kampanyada kullanılarak kitleler tarafından bir moral kaynağı ve bir savaşma nedeni gibi algılanmış.1922 de george v, elgar tarafından düzenlenen orkestral versiyonunu duyduktan sonra god save the king yerine bu temanın çalınmasını arzu etmiş.ingilizlerin gelmiş geçmiş en vatani duygularına hitap eden bir çalışma olmuş.geriye dönersek eğer zamanında deli muamelesi yapılan william blake in bir asırdan da önce bir zamanda yazdığı bir şiir: jerusalemand did those feet in ancient time walk upon england’s mountains green? and was the holy lamb of god on england’s pleasant pastures seen? and did the countenance divine shine forth upon our clouded hills? and was jerusalem builded here among these dark satanic mills? bring me my bow of burning gold; bring me my arrows of desire; bring me my spear; o clouds unfold! bring me my chariot of fire! i will not cease from mental fight, nor shall my sword sleep in my hand, till we have built jerusalem in england’s green and pleasant land.
(helyumungizi - 9 Nisan 2007 23:43)
hugh hudsonun 1981 yapimi, en iyi film dahil 4 oscarli filmi. 1924 olimpiyatlarinda iki ingiliz atletin oykusunu anlatir. muzikleri vangelisindir, pek meshurdur.
(tramell - 2 Mart 2002 16:13)
yıllar evvel film festivalinde izlediğim film. adı başta running olarak düşünülmüşse de, william blake üstadımızın yazdığı and did those feet in ancient time'ın dizelerinden esinlenerek chariots of fire olmuştur. filmin karakterlerinden harold abrahams ve eric liddell gerçek olup lord andrew lindsay lord burghley'den esinlenmiştir. trinity college'in meydanında saate karşı koşulan yarıştan başlar, 1924 paris olimpiyatları'na uzar. filmin kurgusu gereği tarihteki bazı olaylar hafiften çarpıtılmış olabilir, söylemedi demeyin.
(arvo - 25 Nisan 2007 11:02)
türkiye'de ateş arabaları adıyla gösterilmişti.
(kasagi - 25 Nisan 2007 11:09)
hugh hudsonın "ateş arabaları", spor ve sporcu üzerine yapılan ilginç filmlerden biri. 1981'de cannesda bir özel ödüle, aynı yılın "oscar" dağıtımında da bir kaç ödüle birden layık görülen "ateş arabaları"nda 1924 paris olimpiyatlarına hazırlanan iki ingiliz sporcunun yaşamlarından, atletizm anlayışlarından ve bu spora yönelme nedenlerinden kesitler veriliyor. biri, koşmasını sevginin ötesinde, musevi olmanın getirdiği bir silah olarak görürken, diğeri ise tanrının kendisine verdiği bir lütuf olarak değerlendiriyor. her yarışta biri tanrı adına, öteki ise, ingiliz toplumunun dışladığı musevi olmanın ezikliği adına koşuyorlar. bu istekler amaca, amaçlar da paris olimpiyatlarında altın madalyaya dönüşmekte gecikmiyorlar."ateş arabaları" , "rocky" gibi sporcunun yalnızca hırsını ve çalışma azmini ön plana almayan, giderek spor anlayışını sporcuların dünyaya bakış açılarıyla içiçe sunan bir film. kuşkusuz sporcuları başarıya götüren bu dünya görüşleri her zaman tartışmaya açık bir esneklikte. ama sonuçta başarıyı pekiştiren bu bakış açılarının hırsı ve kamçısı değil mi? "ateş arabaları", içerdiği konunun ilginçliği kadar sinemasal anlatımıyla da bir hayli çarpıcı. yönetmen hudson, 100 ve 400 metre koşullarında bu anlatımın dramatik sinema için doruk olarak tanımlanacak çizgisine varabilmiş. kısacası "ateş arabaları" anlatımdan oyuncularına, yavaşlatılmış etkileyici ve çarpıcı görüntülerinden vangelis'ın müziğine dek her yönüyle usta işi bir çalışmanın örneği.anilarim.net'ten alintidir, filmi iyi tanittigi icin buraya koymaktayim.
(iwillshowyouwhatitmeans - 24 Haziran 2008 13:56)
bu filmin muzigi ; ne zaman bir sporcu agir cekimde kossa,ne zaman birileri bir basariya imza atsa ve ne zaman anlatilmak istenen, kaplumbaga hiziyla dramatize edilerek seyirciye aktarilmak istense trt deki abilerimiz tarafindan hat safhada kullanilir.
(mascara - 29 Eylül 2002 01:36)
pandı, kadrajdı, dijitaldi değildi ben anlamam kardeşim. bu filme büyüklüğünü, basit, sıradan bir konuyu ele alarak, insan zaafları, ilkeleri, inançları, güçlü yanları, zayıflıkları; kısaca doğası hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunması kazandırıyor. kwai köprüsü gibi insanın diline pelesenk olan, yıllarca beyninden silemediği vangelis’e ait müziğe sahip bir kere. o müziğe eşlik eden atletlerin koşma sahneleri ise unutulur gibi değil. üstelik bu atletler ne pamela anderson gibi büyük memeli kadınlar ne de hugh jackson gibi kas yığını adamlar.film ingiltere’deki sınıf ayrımını, bu sınıflararası çekişmede kabul görmeyen, saygınlıklarını koşarak ispatlayacaklarına inanan, litvanyalı bir yahudi ile misyoner bir iskoç’un yaşamla baş etme şeklini, hayata karşı duruşlarını anlatıyor. ama sadece bunu da anlatmıyor. sanki duygusal anatomi diye bir ders olsa, bu filmi derste örnek çalışma olarak gösterirler. acı, yenilgi, zafer, stres, mutluluk karşısında insan yüzünün alabileceği ifadeleri öylesine bir keskinlikle veriyor ki, seyredenin de duyguları şaha kalkıyor. kazanmaktan öte kazanmanın filmin kahramanı olan iki adama ne ifade ettiği önemli. biri tanrının kendisini hızlı yaratarak onurlandırdığına inandığı için, tanrıyı onurlandırmak adına koşarken, diğeri sınıfsal ayırımda dışarda bırakılan yahudi toplumunun bir üyesi olduğu için saygınlığını ispat etmek, kendini ikiyüzlü bulduğu topluma kabul ettirmek için (sadece atletizmde değil, okulda ve okul dışı her faaliyetinde kazanmayı amaç edinen biri) koşuyor. o nedenle de filmin yarış sahneleri çok etkileyici. filmlerde genellikle yarışların, maçların sonucu önemlidir, neticeye odaklıdır. bu filmde her bir oyuncu için o yarışın ne anlam taşıdığı önemli. her atletin ortaya koyduğu azim, enerji ve mücadeleyi izlerken kazanma ya da kaybetmelerinin onlar için ne ifade edeceğini düşünürken buluyorsunuz kendinizi, çünkü o adamlar da bunu düşünüyor. çünkü sadece kazanmak için koşmuyorlar, kazanmak istemelerinin bir nedeni var.filmin benim için en etkileyici sahnelerinden biri, harold abrahams’ın (ben cross), 100 metre’de iskoç eric riddlle’e (ian charleson) yenildikten sonra, sanki her geriye sarış ve düşünüşte sonucu değiştirebilecekmiş gibi, her saliseyi kırka bölerek yarışı tekrar ve tekrar başa alarak yaşaması idi. bir başka kuvvetli sahne de, inancı gereği pazar günü yarışmayı reddeden eric riddlle’in, geleceğin kralı galler prensi ve olimpiyat komitesinin üyeleri olan ingiliz lordları tarafından vatanseverlik mavralarıyla kibarca tehdit edilerek ikna edilmeye çalışılmasıydı.ayrıca belirtmeden geçmeyeyim, adamlar hem oyuncu hem de birer atlet olarak son derece inandırıcılar.tüm bu tanıtım zırvalığını bir yana bırakalım, bi şekilde dokunaklı, etkileyici, yıllar içinde tekrar tekrar izlenebilecek, insana huzur veren, oturduğu yerden dingin bir ruh haliyle kaldıran bir film.
(canli yayin - 4 Kasım 2009 18:01)
filmin ana teması çin hazırlanan video klip, vangelis'in çalışma biçimini yansıtacak biçimde çekilmiştir. vangelis genel olarak belgesel ve film müziklerini hazırlarken filmden görüntüler izler ve doğaçlama olarak onda uyandırdığı duygulara göre parçayı tek bir seansta kaydeder. (gerçi 1492 conquest of paradise ve alexander filmleri birer süper yapım olduğu ve vangelis bu filmlerin müziklerinde koro kullandığı ve başka müzisyenlerle de çalıştığı için tek seans kaydı yöntemini bırakmıştır). nitekim ateş arabaları ana teması da, bir perdeye yansıtılan görüntülere bakarken piyanosunun başında sigarasını tellendiren, koşu sahnelerinde timpaninin başında görülen üstadın kayıt seansını konu alan bir video kliple görücüye çıkartılmıştır.
(kitarobit - 16 Nisan 2010 11:17)
müzikleri her olimpiyatta çalınır, resmi marş olmuştur adeta.
(flut - 22 Ocak 2003 10:30)
insana dair olan her sanat yapitina oldugu gibi "kendine benzetenlerce" sevilen-ovulen, "kendine uzak gelenlerce" de yerilen bir filmdir.aslinda ne kasintidir ne de saheser... ama insanlik haline iyi bir ornektir.yillar degisir, donemler degisir ama bu tur filmlerin dusunurdukleri degismez.
(zack - 24 Ocak 2012 12:45)
dinlediğimde bana çocukluğumu hatırlatan vangelis parçası. bunda dönemin tek televizyon ve radyo kanalı trt'nin bu parçayı çok sık kullanmasının büyük etkisi var tabi.
(and justice erol - 21 Şubat 2012 11:35)
o epik koşu sahnesinin çekildiği mekan iskoçya'nın st andrews nahiyesindeki west sands plajıdır. hatta plajın bir yerinde buna ilişkin bir plaka da çakılıdır. aaah ahhh... (bkz: özlemek)
(karakedy - 6 Haziran 2012 19:41)
filmin açılış sahnesi ve o ünlü soundtrack'i.http://www.youtube.com/watch?v=l-7vu7cqb20
(skytiret - 6 Haziran 2012 19:45)
film hakkında biletsiz olimpiyat filmleri özel dosyası dahilinde bir eleştiri yazılmış.“bir anma töreniyle 1978’de başlayan filmimiz ardından yaptığı geri dönüşü ve vangelis papathanassiou’nun olimpiyatlar ve diğer spor müsabakalarıyla özdeşleşmiş eseriyle yapılan koşu sahnesi filmin alamet-i farikalarından biri olmuştur. birinci dünya savaşı sonrası ingiltere’sinde, eric liddell(ian charleson) ve harold abrahams(ben cross)’ın sırasıyla rugby ve oxford kariyerlerinden başlayarak 1924 paris olimpiyat oyunları’na ve olimpiyat başarılarına uzanıyoruz.”http://biletsiz.com/…yat-filmleri-chariots-of-fire/
(istradlin - 24 Temmuz 2012 13:57)
her olimpiyatta oldugu gibi 2012 londra olimpiyatlarinda da odul torenlerinde duyulan vangelis bestesi.
(dharamsala - 5 Ağustos 2012 22:36)
biri taviz vermez bir hristiyan misyoneri, oteki yahudi iki apayri atlet anlatilir. birisi tanrinin onu ko$mak icin yarattigini soylerken otekisi "kazanmak icin her $eyi yaparim" diye gorunse de kazin ayagi oyle degildir.(bkz: kaz ayagi)
(flagg - 19 Haziran 2003 04:38)
nerelerde duyuyorduk da bu kadar 80'ler-90'larda çocuk olanların beynine kazınmış hatırlayamıyorum ama her zaman çok tanıdık ve muhteşem bir melodi.
(hadji - 3 Ağustos 2013 00:47)
overrated sanılan filmler içinde en underrated olanı desem yüzeyden bir giriş sağlamış olurum sanırım. bu kadar derli toplu, akıcı, çok yönlü bir film beklemiyordum, hele de konu spor olunca. nasıl ki seabiscuit kahramanın yolculuğunu tek bir karakter üzerinden değil, bir ekip üzerinden veriyordu; burada da birbirinden bağımsız fakat aynı bayrak altında toplanmış birkaç karakterin öyküsü iç içe sunuluyor, öyle ki rakipleri bile finalde destekçileri haline gelip seyircinin kadrajına girebiliyor. klasik başarıya aç antrenör ve varoluşunu sorgulayan kahraman modelleri elbette var fakat üst noktada yahudi ve hıristiyan inancına ve milli duygulara yoğun bir övgü söz konusu; ingilizlerin başarı öyküsü olmasının yanında filmde gaydasından sopranosuna fransız milli marşını ve when johnny come marching home ardından star spangled banner'i işitsel ve görsel olarak en güzel şekliyle bulabiliyorsunuz. vangelis'in meşhur teması sadece açılışa ve kapanışa eşlik ediyor. ian holm sanki bu zamandan yolculuk etmiş, yaşı aynı duruyor. john gielgud yine akademi başında, shine'dan çıkıp gelmiş gibi. liddell'i canlandıran ian charleson'u keith carradine sanmadım değil zaman zaman. atletizm adına daha iyi bir film çekileceğini sanmadığım gibi, akademinin zihniyetini de bellemiş olarak iddiam şudur ki, hangi yılın ödül adaylarına koyarsanız koyun, birkaç istisna dışında, her yıl en iyi film oscarını rahatlıkla kazanırdı bu film. adamların aradığı tüm kriterler fazlasıyla mevcut. eksiği yok, fazlası var. doğrudur, yanlıştır, tarihsel önemi de büyük. şimdiye dek izlediğim en "gaz" ingiliz filmi idi, hakkını vermişler, ne kadar gururlansalar azdır; tebrik ediyorum.
(kolombre - 28 Kasım 2013 16:52)
(bkz: tek gercek savunma sporu kosudur)
(atlantis - 28 Şubat 2005 17:19)
Yorum Kaynak Link : chariots of fire