Süre                : 1 Saat 37 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Ocak 2017 Pazar, Yapım Yılı : 2017
Türü                : Komedi,Romantik
Taglar             : Beğenilenler
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Cameron Productions
Yönetmen       : Cathryn Michon (IMDB)
Senarist          : W. Bruce Cameron (IMDB)(ekşi),Cathryn Michon (IMDB)
Oyuncular      : Cathryn Michon (IMDB), Marissa Jaret Winokur (IMDB), Diedrich Bader (IMDB), Jill Holden (IMDB), Tucker (IMDB), Haylie Duff (IMDB)(ekşi), Jane Morris (IMDB)(ekşi), Wayne Federman (IMDB), Michael Hawley (IMDB), Melissa Peterman (IMDB), Michael Halpin (IMDB), Gary Anthony Williams (IMDB), Victoria Bohush (IMDB), Dominique Dorian (IMDB), David Arquette (IMDB), Laura House (IMDB), Cristine Rose (IMDB), Dot-Marie Jones (IMDB), Marcia Wallace (IMDB), Markie Post (IMDB), Leah Rachel (IMDB), Kate Fuglei (IMDB), Rick Overton (IMDB), Gary Lucy (IMDB), Wendy Hammers (IMDB), Kayla Banks (IMDB), Barrett Shuler (IMDB), Gavin Scott (IMDB), Marci Brickhouse (IMDB), Retta (IMDB), Maria Bamford (IMDB), Jordan Black (IMDB), Phil LaMarr (IMDB), Meredith Scott Lynn (IMDB), David Avallone (IMDB), Peter Cameron (IMDB), W. Bruce Cameron (IMDB), Patrick Flanagan (IMDB), Stephanie Miller (IMDB), Tina Ryker (IMDB)

Muffin Top: A Love Story (~ 40 Is the New Dead) ' Filminin Konusu :
Muffin Top: A Love Story is a movie starring Cathryn Michon, Marissa Jaret Winokur, and Diedrich Bader. "Muffin Top: A Love Story" is the story of Suzanne (Cathryn Michon) a Women's Studies Pop Culture professor at Malibu...





Facebook Yorumları
  • comment image

    boyle karanlik kasvetli bir abd sehri ve bu, chicago ile ilgili aklimda kalan tek negatif ozellik. bunun haricindeki hersey cok insani ve cok alisilmadik, yani biz istanbullular icin. michigan golunun yaninda kurulu sehirde, gol kenarinda kosan, yuruyen, bisiklete binen, bebelerini gezdiren mutlu insanlara rastlayip uyuz olmamak isten bile degildir. golun ve sehrin sair mekanlarinda, birkac metrekarelik nohut gibi yerlere yapilan parklariyla gurur duyar chicago'lular. bir de chicago bulls'la tabi. yuz kusur seneyi bulan gokdelenlerinin hepsinin kapisinda ya bir sahis ismine ya da bir firma ismine (x and bro.s, y and co.) rastladiginizda tipik bir turk olarak hayranlik duyar, "teee o senelerde bizim dedelerimiz hilafetle savasiyorlardi, iste biz bundan gelisemedik" diye hayiflanirsiniz. yani ben hayiflandim. bir de bol bol cafe latte ictim hayiflanirken. her zaman oldugu gibi mc donalds'daki mc chicken burger'imin icindeki bacon'i cikarttirmayi unuttum.
    michigan avenue, bizim etiler kizlarimiz icin bicilmis kaftan. benim icinse crate&barrel icinde kaybolunulacak mekandi; bir nev'i pasabahce. adim basi karsiniza cikan heykellere bakip bakip kuzgun acar olma isteginizi icinizden yinelersiniz.
    insanlarin surekli sizi selamlamalari, tesekkur etmekten ve ozur dilemekten gocunmamalari diger abd sehirlerinden pek farkli degil. tipki istanbullular gibiler yani. sosisli sandovici epey unlu, bir de saraplari. sehrin icinden gecen ve yerden yuksekte insa edilmis olan tren yollari sayesinde trafik sorunu yasanmiyor, bu yonuyle de istanbul'a epey benziyor:)
    is olsa da gitsek yine. bir de yol uzun olmasa tadindan yenmez.


    (mikaella muller - 18 Aralık 2006 21:50)

  • comment image

    sokaklarinin temizligiyle, duzeniyle, insanlarinin tavirlariyla, sokak calgicilariyla bile new york city'den on kat daha guzel olan sehir. kusbakisi bakildiginda izgaralara bolunmus sari-mor isiklar insani buyuler.

    edit: yanlis olmus, new york buna bes basar, on ceker, yirmi takar.

    edit2: iklimini siktigimin sehri haziranin ortasinda yagmurlariyla hayatimiza renk katmaktadir. siz siz olun yasadiginiz 5 gunluk sikago tecrubesiyle burda yasamaya karar vermeyin, gotunuz donabilir.


    (ponchi - 5 Kasım 2007 13:47)

  • comment image

    amerikan ruyasinin ta kendisidir. su ana kadar gordugumuz ne kadar hollywood yapimi varsa illa ki bi yerinden burda gecmis, bugun bunu anladim. chicago'ya geleli bir saat oldu o ayri. ama atis gucume cok guveniyorum, yuzde doksan boyledir bu.

    esas mesele su ki sahane metrosu var. her seferinde degisik kombinasyonlarla anonslar var. havaalanindan bindim blue line'a, ilk anons "cta trenlerinde yemek yenmez ve bir sey icilmez" oldu. bismil dedim. din anlayisimin yandan yemisligiyle dogru orantili bismil filan diyorum, ama ucak turbulansa girdi mesela, bi baktim canavar gibiyim, felak nas aynen duruyor. neyse konu bu degil, ikinci anons "cta trenlerinde islik calinmaz ve kumar oynanmaz". bu ne be? saka gibi resmen. cta trenlerinde dansoz oynatilmaz ve rehabilite edilmis arap modunda metal cerceveli gozluk takilmaz. cta trenleri entellektuellerin mekanidir. cta trenleri donerken siz gidiyodunuz. chicago olmus guzel kardesim, ben bu aksam bunu anladim.


    (procastinator - 9 Mart 2008 04:32)

  • comment image

    soğuğunu inkar eden yaşayanlara sahip şehir. bir şehir düşünün ki bitmek bilmeyen kışına hazırlık izlerini günlük yaşam pratiklerinde gözünüzün içine soksun, her şey donduran soğuğuna göre ayarlansın, ama ikamet eden insanları inatla bu soğuğu görmezden gelsin. kardeşim nasıl bir iştir ki üzerime ne buluyorsam giymeden dışarı çıkamayan, iki valiz dolusu elbiseyi üzerine geçirdikten sonra sokaklarda tele-tubbies gibi yuvarlanan şahsım sokağa çıktığı an çorapsız babetleri giymiş salınan, atkısını sarmış şıpıdık terliklerini giymiş koşuşturan insanlarla karşılaşıyor? hayır yani bu ayaktan üşütme olayı kültürel bişey miydi ki? bu insanların boşaltım ve üreme sistemleri yok mu? yoksa "aaaa üşütüveririsin çocuğun olmaz" söylemi gulyabani gibi bir şey mi? hayırlısı..


    (arien - 21 Kasım 2008 04:09)

  • comment image

    bu şehri en iyi anlatan richard jeni'dir:

    "i think that's how chicago got started. a bunch of people in new york said, 'gee, i'm enjoying the crime and the poverty, but it just isn't cold enough. let's go west.'"


    (hypathia - 23 Ağustos 2009 18:31)

  • comment image

    çok sıkkınken ben tanışmıştık kendisiyle. mühim de değildi hani; bu-dünya-işi, harcıalem meseleler işte. üzerinden baya zaman geçti ama sokaklarında dolaşırken beni dalıp götüren efkârım, şikago'nun bıçak gibi kesen rüzgarındanmışcasına kendimi kandırdığım gözümün dolması falan el'an gibi aklımda. o yüzden kapatılmamış bir hesabım var bu şehirle. özlem denemez, abartı olur; ödenmemiş bir borç gibi, içimde kalmış bir ukte gibi daha çok...

    michigan gölü'nün kıyısında saatlerce yürümek; şehrin banliyölerini mesken tutmuş, ses tellerine bereket zenci abilerin/ablaların evlerindeymişçesine bir samimiyet ve neşve ile müzik yaptığı, asla-turistik-olup-bozmamış blues barlarında soluklanmak; soğuktan donmak üzereyken ilk karşılaşılan lokantaya sığınıp çorba içerek ısınmaya çalışmak; o zamanlar aşık olduğum adamın hiç bilmediğim ayak izlerinin peşinden gitmek; üniversiteyken çok sevilen, kızılderili-asıllı-amerikalı hocanın dersinden akılda kalmış büyük şikago yangını'nı navy pier civarında bir dönme dolabın tepesinden şehre bakarken hayal etmeye çalışmak... dünyanın şimdiye kadar gördüğüm en ''cool'' şehrini* arabesk fentezilerime nasıl böyle heba etmişim ben de bilemedim.*

    bekle beni şikago, senin yeni bir yaşını içmeye elbet bir gün geleceğim. en nihayetinde köprü altlarına arapça bir sloganın ispanyolcasını [viva la intifada!] yazan yoldaşların şehrisin sen.


    (gabircik - 18 Eylül 2011 02:29)

  • comment image

    dort sene oluyor nerdeyse buraya tasinali. hakkinda hicbir sey yazmadim simdiye kadar, zamani geldi herhalde. downtown'dan, pizzasindan, havasindan, suyundan, gokdelenlerinden, jazzindan, herseyinden biraz biraz bahsedilmis yukaridaki entrylerde zaten. ama chicago'yu tek kelimeyle ozetlemek gerekirse, kucaklayici kelimesini kullanirdim herhalde. evet. tek kelimeyle kucaklayan, ilk gunden beri sizi kabullenen, hos geldiniz, biz de sizi bekliyorduk diyen bir sehir. havasinin bu kadar degisken olmasina, o korkunc kislarina ragmen hala bu kadar cok goc almasinin nedeni bu olsa gerek. bir new york degildir elbet. ama "bir new yorker nasil davranir, nasil giyinir, new yorker kimdir nedir" gibi sacmaliklarla kasmaz chicago sizi. los angeles, new york gibi sehirlerde insanlar o sehre ayak uydurmak, orali gibi gorunmek, giyinmek, davranmak icin kasarlar, ama chicago zaten sizsinizdir, chicago'ya yerlestiginiz, "burasi benim evim" dediginiz an bir chicagoan olmussunuzdur bile. sonra bir bakarsiniz, amerika'da baska sehirlere seyahat ettiginizde ikide bir sorulan where are you from sorusuna hic dusunmeden chicago cevabini verir olmussunuz. chicago'lu chicago'da yasayan, bu sehri seven, yazina, kisina, her turlu havasina kufur ederken aslinda diger chicago'lularla ayni kaderi paylasmaktan icin icin zevk alan kisidir. kisin evine girip cikabilmek icin kar kuregi satin alan, is yerinde sik sikidim giyinip, disari cikarken eskimo kiyafetlerine burunen, yazin bile cantasinda yagmur cizmesi tasiyabilen, otobuslerde tanimadigi insanlarla ayak ustu hava, chicago belediyesi, barack obama, moda, oprah hakkinda laflayabilen insanlardir gercek chicago'lular. burayi seven, burdaki hayati seven herkes buralidir. tam da bundan dolayi new york street style, los angeles style gibi kavramlar varken "local chicagoan" diye bir sey yoktur. bir gece ansizin akliniza esip yerel bir jazz bara gitmek isteseniz, kendinizi yabanci hissettirmeyen, sanki kirk yildir ayni jazz bara gidiyormussunuz gibi sicak davranan insanlarin sehridir. ozetle chicago chicago'yu seven herkes icin memlekettir, my kind of towndir.


    (nympha - 3 Kasım 2013 03:04)

  • comment image

    ulaştırma açısından stratejik konumda olmanın, bir yerleşimin gelişmesinde ne denli önemli olduğunun en iyi kanıtlarından birini sağlayan bir tarihe sahip şehir.

    chicago abd'nin 3. büyük şehridir. 1833'te michigan gölü'nün en güney ucundaki bir nehir ağzına kurulmuştur. bu nehir, neredeyse bütün orta amerika'yı kollarıyla birleştiren mississippi nehrinin havzasındadır. 1848 yılında ise bu nehri mississippi'ye bağlayan kanal ile chicago'yu ülkenin daha batısına bağlayan ilk demiryolu hattı açılmıştır. işte tam bu noktada chicago için ok yayından fırlamış, chicago akıl almaz bir hızla, ufak bir kasabadan 1890 yılında bir milyondan fazla kişinin yaşadığı büyük bir metropole dönüşmüştür.

    neden?

    demiryolu gelmeden önce, abd'nin apalaş dağlarının neredeyse batısındaki her yerinde ulaşım inanılmaz zordu. chicago gelişmesini, abd'nin uçsuz bucaksız batısının zenginliklerinin doğu kıyısına ulaştırma ağlarının tam merkezinde yer almasına borçludur. şöyle ki, gerek demiryolu, gerekse mississippi'ye bağlanan kanal ile bütün batı topraklarının zenginliği, büyük göller'in abd'nin en iç kesimine sokulmuş noktasında bulunan chicago limanına akmaya başlamış, buradan da en ucuz ulaştırma yolu olan su yolu ile, gemilerle büyük göller'i geçerek erie kanalı ile new york üzerinden atlas okyanusuna, oradan da tüm dünyaya akmaya başlamıştır. bu nedenden dolayı, new york ile chicago şehirlerinin büyümesi aşağı yukarı aynı tarihlere denk gelir.

    ayrıca (bkz: erie kanalı) (bkz: new york city/@iwillshowyouwhatitmeans)

    mkp uyarısı: hocam sehir 1833'te kurulmamistir, 1833'te amerikalilar ve kizilderililer arasindaki antlasma vesilesiyle kizilderililer bolgeden cekilmis ve kizilderili, fransiz ve euroamerikan varligi yerine amerikalilarin egemenligine birakmistir.


    (iwillshowyouwhatitmeans - 26 Nisan 2014 20:46)

  • comment image

    bir arkadaşın attığı mesajla başlığa tekrar yazmak istedim. buraya geleli tam 10 ay oldu 2 gün önce. bir kaç hafta önce de kendi şirketimi kurdum. amerika gerçekten fırsatlar ülkesi ama çok çalışmamız ve ingilizceyi de iyi konuşmanız lazım. gerisi zaten çorap söküğü gibi geliyor bir şekilde.

    kendim resmi olarak çalışamasam da şirket kurup eleman çalıştırabiliyorum. eğer birikmiş biraz paranız varsa, sistemin nasıl işlediğini biliyorsanız fırsat kovalamak gerekiyor.

    chicago bu sene doğru düzgün kış görmedi. hele geçen seneki kar fırtınalarından sonra bu sene çok iyi geçti. ama bunun da bir bedeli oldu tabi daha bir kaç gün önce 5-6 cm kar yağdı. gözümün önünde bir aracın otoyoldan aşağı uçtuğuna şahit oldum. bir kaç gündür ise havalar daha iyi. montla çıkmıyorum artık, ceket gibi hafif bir şeyler iş görüyor kışlık gömlek üzerine.

    uzun zaman sabah geç saatlerde ve akşam da 9dan sonra araç kullandığım için pek fazla trafiğe takılmıyordum. ama artık kendi işim için bir oraya bir buraya koşturup duruyorum bu da özellikle gündüz saat 3ten itibaren şehre doğru giden yollarda trafiğin içinde kalmama sebep oluyor. trafik çok ama yolların çeşitli olması onu çekilebilir kılıyor.

    bir de chicago sürücüleri çılgın olmasa iyi olacak ama ona yapacak bir şeyim yok. ilk geldiğimde bana chicago sürücüleri çok kötü diyorlardı ama istanbul'dan gelmiş birisi olarak hepsi bana melek gibi geliyordu. zamanla gerçekten diğer şehir ve eyaletlere göre buranın sürücülerinin canavar olduğuna karar verdim. özellikle tır şoförleri yoldaki 3-4 şeridi kapayıp birbiriyle yarış yapmaya çalışıyorlar bazen etmediğim küfür kalmıyor. tır şoförü demişken buradaki türklerin olduğu en büyük iki meslek grubu kazançları çok iyi olduğundan (4-8 bin dolar arası) birisi tır şoförlüğü diğeri de über ya da taksi şoförü olmak. yani iki grubu toplasak türklerin %70i burada iş yapıyor diyebiliriz.

    chicago bölgesinde çok sayıda dil okulu ve üniversite mevcut. buraya dil okuluna gelip kapağı atarak yıllarca yaşayan hatırı sayılır miktarda türk grubu da mevcut. en ucuz dil okulu aylık 440 dolardan başlayarak 1600 dolara kadar yükseliyor. burada tabi dil okuluna gidenlerin ben doğru düzgün ingilizce öğrendiğini de görmedim daha. 2 yıldır dil okulunda olup hala saçma sapan konuşan daha doğrusu konuşmaya çalışan, okuduğunu ve dinlediğini anlayamayan dil okulu öğrencisi oranı hayli yüksek. yazma kısmına girmiyorum bile. onu yapabilen çok nadir var maalesef.

    chicago abd'nin ticaret merkezlerinden. bu yüzden iş imkanları geniş. bu bölgede siyahlar, meksikalılar, çinliler, filistinli araplar vs. hep kendi yoğunlukta oldukları mahalleleri var. bazı yerlerde beyaz nüfus çok az oluyor doğal olarak.

    chicago'nun güney bölgesi siyah nüfusun yoğunluğundan dolayı güvenli olarak gösterilmiyor. -eklemeden geçmeyelim obama da chicago güney yakalı. hatta geçenlerde bir konuşmasında ağlıyordu chicagoda her gün silahla birileri öldürülüyor, bireysel silah satışını sınırlayalım falan diyordu. her neyse güney yakası için dedikleri doğru. her köşe başında düşük pantolonlarıyla siyahi gruplar görmek mümkün. her gün bir sürü silahlı çatışma haberi okuyorum o tarafta yaşanan.

    diğer bölgeler daha güvenli olsa da chicago'nun bir suç şehri olduğunu aklınızdan çıkarmayın. turistik şehir merkezi dışında kalan alanlar kendi karakteristik özelliklerine sahip olsada da çoğunlukla hep birbirinin aynısı. batı yakası nispeten daha varoş. kuzeye doğru çıktıkça mahalleler biraz daha zengin mahallesine dönüşüyor. ben ırving park mahallesinde oturuyorum. ev sahibem aynı zamanda evi beraber paylaştığım yaşlı bunak kadın irlandalı. evin üst katını bana kiraladı aylık 525 dolara. bu fiyata burası gerçekten iyi ve herhangi bir fatura da ödemiyorum. kadın evi 2004 yılında mortgage kredisi ile almış hala ödüyormuş. o yüzden yaşı 58 olsa da hala hem hemşirelik yapıyor hem de bir lisede arada ders vermeye gidiyor.

    evde yine ev sahibemin 21 yaşındaki işsiz sapsız evin bodrum katında sürekli ot içen oğlu kalıyor arada. bir gün ne iş yapıyorsun diye sorduğumda genelde bilgisayarda oyun oynadığını ve arada partilere gittiğini söylemişti. ben de beni de partilere çağırmayı unutma diye gülerek yanıt vermiştim. bir gün kız arkadaşımla otururken alt kattan porno sesleri gelmişti. çocuk hoparlörü açıp porno izlemeyi de çok seviyor. garip bir tip yani. her seferinde evdeki başka bir koltukta uyurken görüyorum onu.

    chicago insanı sürekli bir şeylere yetişme halinde. herkes iki işte çalışıp ev, araba ve üniversite kredilerini ödemeye çalışıyor. amerika'da bu açıdan sıkıntı var. ev sahibim mary'nin 26 yaşındaki kızı de paul üniversitesi mezunu. bankalara 100.000 dolar öğrenim kredisi borcu var. buradaki insanlara türkiyede eğitim ve sağlık sağlık kısmen de olsa hemen hemen ücretsiz deyince tabi şok oluyorlar önce bir. sonra diğer şeyler pahalı, vergi çok yüksek deyince rahatlıyorlar. gerçi chicago da 1 ocakta vergi oranını %9'dan %10a yükselterek baya bir nefret kazandı halkın gözünde.

    chicago belediye başkanı sürekli nasıl vergi alsam da eksik olan hizmetleri sağlasam derdinde olan bir adam. işte gençlerin topluma daha sağlıklı kazandırılması için bir projesi varmış onu yapmak için benzinde galon başına 30 cent ekstra vergi alalım diye konuşuyordu. zaten chicago sınırları içerisinde ekstra vergi oranları yüzünden chicago'nun varoşları denen komşu şehirlerde benzin galon başına neredeyse 1 dolar daha ucuz. ben arabamı geldikten 1 ay sonra aldım. henüz chicago sınırları içerisinde bir kere dahi depomu doldurmadım.

    sonuç olarak hayat burada hızlı akıyor, kaliteli bir yaşam yaşıyorsun ne kadar kötü yerde çalışırsan çalış. 7 ay burada yaşadıktan sonra 2 gün önce türkiye'ye dönen bir arkadaşım "burada değişen bir şey yok sakın dönmeyi düşünme" dedi bugün bana.

    yani buradan aldığım t-mobile hat türkiyede bana ücretsiz olarak sms ve 3g hizmeti sunuyor. herhangi bir hata yaptıklarında anında özür dileyip telafi ediyorlar. bir alana bir bedava samsung galaxy s7 edge kampanyası vardı. ben de dahil oldum. twitter'daki t-mobile görevlisi yanlış bilgi verdi diye benim telefon ücretimi şirket karşıladı. müşteriye saygı ve müşteri memnuniyeti had safhada. türkiye'deki faturalı avea hattımı faturasıza çevirip tüm borcumu da ödemiştim bana geçen hafta avukattan e posta geldi. ağustos sonunda kapattığım hattım için eylül ve ekim telefon faturası çıkarmış avea bana. nereden itelersem kardır gözüyle bakıyor.

    burada yaşamayı seviyorum. imkanı olan herkese mümkünse türkiye'den ayrılıp başka bir ülkeye yerleşmesini tavsiye ediyorum. bu abd olur, avrupa ülkeleri olur fark etmez yeter ki çıkın dünyanın ne kadar küçük olduğunun farkına varın.

    saygılarımla
    steam ırving park, chicago'dan bildirdi.


    (steam - 13 Nisan 2016 08:36)

Yorum Kaynak Link : chicago