• "diz kapağinda bulundurmayan çocuk, kalbinde saklamayan insan yoktur."
  • ""...asıl yara zamandıraçılıp bir sebebeyenisiyle kapanıreczası cezası sızar derineyaraların da hafızası vardır..." *"
  • "kimse kusura bakmasın ama zerrin özer'in berbat söylediği muhteşem çamur şarkısı."




Facebook Yorumları
  • comment image

    sertab erener'in sertab gibi albumundeki bir $arkı ayrıca. sözleri küçük iskendere ait.

    kör noktalar vardır her a$kta
    insan doğar ölmez o suçla
    orada o küçük çocukla kalan
    ağlar hayatın sonsuzluğuna
    kim tutar ki elini bir daha
    içini kanatan bir rüya olur bu yara
    bir masalın sonunda ölüme a$kını anlatan bir kadın olur bu defa
    hiç konuşmaz bazen gül susar
    yaprak titrer acıyla dü$ yanar
    orada, o güzel uykuda, hüzün,
    büyür büyünün sonsuzluğuna
    kim tutar ki elini bir daha
    içini kanatan bir rüya olur bu yara
    bir masalın sonunda ölüme a$kını anlatan bir kadın olur bu defa...


    (reserv0irduck - 21 Mayıs 2002 21:56)

  • comment image

    yârdan gelir.

    çocuktum, düştüm yaralandım. taşın biri dizimi kesmiş çok acıdı, kanadı, ağladım. annem pansuman yaptı, yaparken biraz yandı sonra baktım bir gün kabuk bağlamış kopardım, izi kaldı. dizimde bir yara izim çocukluğumdan imim.

    takvimlerde yıllar değişti, aşık oldum. aşık olunan gitti, içim acıdı, baktım içimde bir yara. kabuk bağladı, kopardım, yine bağladı yine kopardım… geçmedi kaldı… içimde bir yara yârdan hatıra...

    izi kaldı...

    içimde bir yara izim, ibretiâlemim...


    (bittersweetmemories - 23 Kasım 2008 03:16)

  • comment image

    "...
    asıl yara zamandır
    açılıp bir sebebe
    yenisiyle kapanır
    eczası cezası sızar derine
    yaraların da hafızası vardır
    ..." *


    (patik - 11 Ocak 2012 09:30)

  • comment image

    yara kanamaktır. yara, kanarken yaşadığını anlamaktır.

    mutfağa girdim, kendime yiyecek bir şeyler hazırlamak için.. fonda da şu çalıyor, iyi dinle;

    http://www.youtube.com/…=wky1zco6cum&feature=relmfu

    gözlerim daldı, hani sen o işi yaptığını farketmezsin bile, aklın kim bilir nerdedir ama otomatik olarak yapman gereken her şeyi yapıyorsundur. araba kullanırken varacağın 15 dakikalık mesafe uzaklığındaki noktaya ulaştığında, hayrete düşersin ben nasıl ve ne zaman geldim buraya diye. işte o hesap. bilinç nerde kim bilir o an, hatırlamıyorsun bile ama bilinçaltı otomatiğe bağlamıştır. hayat da zaten bir bilinçüstü, bilinç ve bilinçaltı mücadelesi değil midir. biz ''bilinçli'' olarak ne yapıyorsak bilinçaltı gizli gizli isyan eder tüm bunlara, kimi zaman biri güçlüdür, kimi zaman diğeri. tam olarak çözemedim bu mücadeleyi.

    ha ne diyordum, aklım tamamen müzikte, sözlerinde.. ben, içinde kendimi bulduğum şarkıları her dinleyişimde, istisnasız her şarkıda hala daha hayrete düşerim. küçüklüğümden beridir bu böyle, hem hayran oluyorum hem de hayrete düşüyorum. unutuyorum sanırım her seferinde özelliksiz olduğumu. yaşadıklarımın, aklımdakilerin sadece bana özel, sadece bana ait olduğu hissi şu hayatta kendimi değerli zannetmeme neden olan tek nokta. tek kendini kandırış. o nedenle her seferinde aynı hisleri paylaştığım birilerinin olması ve ben öylece kendi kendime evimde düşüncelere dalarken birilerinin bu hisleri dile getirmesi, şarkılaştırması, yazıya dökmesi beni hala hayrete düşürür.

    ''kimlerin olduğunu bilmezken içinde
    nasıl tanırsın kendini söyle
    baktığın aynaların izi kalır yüzünde
    attığın her adım silinir zaman geçtikçe''

    ne diyordum, özel olduğunu zannetmek, özel olmak isteği. bi insan özel olmak isteği ile bu kadar yanıp tutuşurken aynı zamanda kendini değersizleştirmek adına bu kadar derin bir mücadele içine girer mi? giriyorsa bunun adına ne denir? kendini bilmezlik? dibe vurma isteği? yetinememek? hayatın sillesini yemek istemek falan? önlenemez bi zor'u seviş?

    mutfaktayım, kafam bu şarkıdayken ben malzemeleri dilimlemişim bile fark etmeden, baharatlarını koyuyorum üzerine kendimi bilimezce. derken.. o keskin bıçak parmağımı çok derin bi şekilde kesiyor. şarkı loopta olduğundan mütevellit çaresizce çalmaya devam etmekte.. kan da olduğu yerde oluk oluk akmakta. bilinçaltına çok güvenmemem gerektiğini öğreniyorum orda. ben kendimi yaptığım işe, yaşadığım hayata veremezsem, aklımdakilerle eyleme geçirdiklerim farklı oldukça hep bi şekilde kanamayacak mıyım nasılsa? allah belanı versin, sıradan bir karın acıkması, dilimleme ve eş zamanlı müzik dinleme olayını bu kadar abartmasan, işin felsefesine bu kadar dalmasan?? ne içtin kafan mı güzel derseniz bana anlarım. ama demeyin.

    kan akıyor, bi süre sadece izliyorum. tezgaha damladığı esnada kendime geliyorum. çok ince bir sızı var. bu şöyledir dimi; yara ilk açıldığında çok tatlı bi acı duyarsın, hatta zevk verir inceden. kanar sonra.. kanarken acı sıfırdır. kan kaybedersin, kaybedersin, durmayacak gibi kanarsın. hiç anlamazsın sende bırakacağı izi, acı da yoktur ya zaten, deliler gibi kan kaybederken acımıyorsa başka ne zaman acıyacak ki dersin. sonra kan durur. akmaz olur. ardından kabuk bağlarken kalbin güm güm yaranın olduğu yerde atmaya başlar. işte acımaya başlamıştır. oysa ki bu ihtimal ne kadar uzaktır. hiç acımayacak, hiç iz kalmayacak gibidir. ama acının en büyüğünü yaşamaya başlarsın. peki hiç kanamasaydı keşke der misin? lanet bıçağı sokmasaydım keşke o kadar derine der misin? karnım çok acıkmıştı, o yemeği çok istiyordum, canım çekmişti keşke yemeseydim de açlıktan kıvransaydım, tadı damağımda kalacak bir yemeği önümden aniden itip sofradan ayağa kalkıp uzaklaşsaydım, yeter ki parmağım kanamasaydı der misin?

    ''söyle, söyle gerçekleri
    böyle direnme (kendine) geceleri''

    çocukluğumdan beri yaralara ve yara izlerine çok büyük anlamlar yükledim ben. hep korkarlar bunun izi ya hiç geçmezse, ya hep iz kalırsa diye. bi keresinde ben de iz kalacak mı diye sormuştum geçirdiğim bi operasyondan sonra doktora, ''maalesef evet'' demişti de gülmüştüm.. izler yarayı hatırlatır, yaralar yaşadıklarınızı.. yara almadan kurtulmak demek, yaşadıklarını yok saymak demek. hafızaya güvenilmez, silinir. ama yaralar silinip kapanmaz.
    bilinçli olarak zarar vermedim bu güne kadar bedenime hiç. aslında hep kaçtım yara almaktan. ama bi şekilde o yaralar hep açıldı ve hep kan akıttım istemsizce. bu saatten sonra da bunu önlemek gibi bi isteğim yok, kanın akışından zevk alıyorsam, sonrasında duyacağım sızıyı da pek sallamam sanıyorum.
    ne yani, karnım aç dolaşmak mı daha güzel yoksa yemeğin damağımda bıraktığı acımtırak ama muhteşem tat mı?

    peçeteyle sardım parmağımı, kırmızı beyaz rengi ile parmağımın üstünde duruyor. ve peçetenin altındaki parmağım o küçücük yaradan beklenmeyecek kadar çok acıyor. umurumda değil. yemeği yedim. karnım tok. doydum ben. açlıktan kötüsü yok. kendimi aç bırakmam bu saatten sonra, ruhumu, bedenimi, duygularımı doyurmamı engellemesin hiçbir şey. hayat temkinle geçmez. hayat temkinle yaşanmaz. hayat gün geçirmek değildir. hayat yaşamak içindir. ve doymuşken anlarsın gerçekten yaşadığını. ruhumu açlıkla terbiye edemem. ben yara almak istiyorum.. ve kanamak..

    ''zaman ruhunda yaşarken yalanları
    hiç güvenmediğin yollarda buldun hayatı''


    (lost aci soyler - 23 Aralık 2012 21:47)

  • comment image

    *
    ben yine de bir şey(sizlik)leri iyileştirmek adına her sabah anlamsızlıklarla yüklü kocaman binalar içine koş(turul)uyorum. sevmediğim bir yer ama inönü üniversitesi'ne en çok kasım yakışıyor. kasım da sararan yapraklar dışında başka da bir şey ifade etmiyor.

    üniversiteden önce başka hayallerim vardı. biri futbolcu olmak, diğeri de adını bile söylerken yüreğimin tellerini titreten kişiye iki kelimeyi* bir araya getirebilmekti. *

    bütün zamanımı futbola ayırıyodum. yeteneklerim sınırlıydı ama ben de barcelona'da oynamak istemiyordum. kendime yetecek hayallerim vardı yani, öyle çok da büyük değil. birgün beklediğim haber geldi. okulun futbol turnuvası yapılacaktı.i şte fırsat karşıma çıkmıştı. maç günü gelip çatmıştı. bütün heyecanımı, hırsımı sahaya yansıtmıştım. ama mağlubiyetten takımımı kurtaramamıştım.

    üzüntüyle soyunma odasına giderken bir el bana uzandı ve beni yakalıyordu. karşımda bir teknik direktör duruyordu. maçta beni izlediğini ve çok beğendiğini, benim de istemem halinde beni takımında görmek istediğini söylüyordu. çocuk kalbim işte heyecandan uçuyordu.

    ertesi gün ise iki kelime bir araya geliyordu. cevapsa yine iki kelimeydi: *

    takımla idmanlara çıkmak için sabırsızlanırken basit bir gribe yakalanıp doktora gidiyordum. muayene uzadıkça uzuyordu. akciğerlerimi dinleyen doktor bana öksür falan da demiyordu. doktor tuhaf tuhaf bakıyordu. daha sonra diğer meslektaşını çağırıyordu. ikisi birden aynı sonuca varıyordu: kalbim * normal çalışmıyordu...

    sonra mı?...

    hastaneden eve geldiğimizde futbolun ne kadar gereksiz bir şey olduğu anlatıldı bana. aşk'tan da yine iki kelime geldi.*

    şimdi iyi bir futbol izleyicisiyim. istemediğim bir üniversite'nin istemediğim bir bölümünde okuyorum. aşk mı?! o günden sonra kimseye aşık olmadım.

    * * * *
    *
    * * * *


    (rialto - 15 Kasım 2004 21:18)

  • comment image

    damar bir çamur şarkısı. dinleyip de sevmeyen çok nadir insan vardır çevremde.sözlerini yazayım da tam olsun;

    bak burda ne var
    bir derin yara
    bir bakış baktın yüreğim,
    döndü de kora

    hangi aydaydık,
    günlerden neydi
    bir gülüş güldün;
    tüm güller boynunu eğdi

    bir acayip haldeyim
    dinle bunları
    bize demişler serseri
    severim onları

    ne güzel olmuş gök mavi,
    yeryüzü sarı
    sen iste gelsin,
    gönlümün ilkbaharı.


    (peperuhi - 22 Kasım 2004 23:15)

Yorum Kaynak Link : yara