Araf (~ The Abortion) ' Filminin Konusu : Eda ve Cenk akademi yıllarında tanışıp evlenmiş genç bir çifttir. Genç çiftin mutluluğu, Eda'nın bir bebek beklediğini öğrenmesi ile perçinlenir. Ancak Eda hamileliğinin ilerleyen aylarında sıradışı olaylar yaşamaya başlar. Cennetle cehennem arasında, arafta kalmış bir ruh, intikamını almak için dünyaya dönmüştür. Eda kendisine aman vermeyen bu kabustan uyanmaya çalışırken, genç çiftin etrafını benzeri görülmemiş bir dehşet saracaktır.
Kanit(2010)(7,2-387)
Araf(2012)(6,2-1368)
Cennet(2008)(6,1-1122)
Gazi(2008)(5,6-191)
Seni Seviyorum Adamim(2014)(5,2-766)
Bana Bir Soygun Yaz(2012)(4,8-850)
Peri Masali(2014)(4,2-289)
Meleklerin mucizesi(2014)(3,7-198)
Araf 2(2019)(3,4-53)
Cehennem 3D(2010)(3,1-520)
Eski Sevgiliyi Unutmanin 10 Yolu(2015)(2,9-202)
The Crossbreed(2018)(2,5-244)
basında ve internette fazlaca iddialı olduklarını göstermeye çalışıp, seyirciyi filme çekme amaçlı kurulan "türk sineması araf'tan önce ve araf'tan sonra olarak ikiye ayrılacaktır" gibi büyük lafların tamamını fos çıkaran film. gene reklam amaçlı olarak filmin konusu kuran'da geçen sureye dayandırılmış, fakat filmde bununla alakalı herhangi bir gösterge yok - filmin adı hariç!bu denli iddialı olmadan önce elle tutulur ne var bir bakmak gerekir... görüntü, senaryo, kurgu, oyunculuk? her biri hatalarla dolu... ama ben tahmin ediyorum ki gerçekten iyi bir film yaptıklarını sanıyorlar. iyi bir oyuncu olduğunu düşündüğüm akasya asıltürkmen bile filmi kurtaramıyor, hatta oldukça kötü yazılmış dialoglar altında sönüp gidiyor. zaten filmin %80'inde inliyor, ağlıyor, bağırıyor, kriz geçiriyor... -demet evgar'a bir kez daha saygı duydum.- dialoglar konusunda dabbe kadar kötü olmasa da, yer yer yaklaşmıştır: adam, yatağında sıçrayarak uyanan karısına merakla "kabus mu gördün?" diye sorar.film, kotarılmaya çalışılmış sahneler bütünü... şöyle ki, "aman kurguda gereken yerlere serpiştiririz, şu binayı şu köşesinden çek, şu odayı dışarıdan çek, yürürken ayakları çek, eli masaya koyuşunu çek, ha sonra devamlılık bozulmasın diye o eli masadan geri çekişini de çek... çok belli ki konuya hiç bir şekilde hizmet etmeyen bu gereksiz planlar, kurguda bağlanamayan planlar arasına serpiştirilmiştir. yoksa bütünlüğü olmayan bir dizi dublajlanmış görüntü izleyecektik. dublaj demişken, büyü'den bile berbat bir dublaj dinlemiş olduk.ayrıca biray dalkıran'ın mimari yapı fetişisti, görüntü yönetmeninin de ayaş fetişisti olduğunu gösteren filmdir. filmdeki planların yarısı geniş açı - bina çekimi, diğer yarısı da "ayak plan"(!)dır... her sahnenin başında olayın geçtiği binanın dış cephesini görürüz - tıpkı dizilerde olduğu gibi. her yürüme sahnesinde aralarda bir kaç yürüyen ayak planı görürüz. bir süre sonra fenalık geçiriyor insan. ama ben hala eminim ki, görüntü yönetmeni de çok iyi bir iş yaptığına inanıyor. yönetmen bir röpotajında "ben kürtaja karşıyım", diğer bir röportajında "bu filmin kürtaja karşı bir yanı yok" diyor. acaba bir yönetmenin filmi onun kendi görüşlerini yansıtmaz mı? yoksa her kesimden seyirciyi filme çekmek uğruna böyle şahibeli cevaplar mı verilir... bu filmin yapımcısı gene kendisi ama hala yeterince "bağımsız sinema" değil.baştan beri destek çıkmaya çalıştığım bir filmdi fakat şu an bana göre afişine attıkları "bir türk korku filmi" başlığı hem kendinden önceki, hem de kendinden sonraki türk korku filmlerine hakaret niteliğindedir.
(anahita - 6 Ekim 2006 22:26)
afişte son anda fark edildiği için baskıdan dönemeyen bir dizgi hatası vardır; slogan "bir türk korku filmi" değil "bir tür korku filmi"dir aslında.filmin korkutmayı başarabildiği insanlar şöylece sıralanabilir: senarist, yönetmen, kameraman, eda, hayalet(?) kız.seyirci dışında nerdeyse herkesin korktuğu bu film bir ilke imza atarak yeni bir tür korku filmi olmaya hak kazanmış, kalplerimizin en nadide köşesinde yer edinmiştir.bu filmin en korkutmadığı kişi ise hakkını vermek gerek ki hayko cepkin'dir. o ne guzel müziktir, ama gene de filmi kurtarmaya yetmemiştir o ayrı tabii.
(vampir - 7 Ekim 2006 21:21)
bu filmi ceken ben olsam herhalde kafama bir tane sikardim.
(rwn - 14 Ocak 2007 02:56)
dantenin anlatımlarından derleyecek olursak:şeytan ve onu izleyen diğer melekler cennetten kovulduğunda hızla aşağıya düşmeye başlarlar ve fakat en ağır günah şeytanda olduğu için en hızlı düşüş onunki olur.dünyaya tam kudüsün zıt tarafından çakılır ve öyle derin bir çukur oluşur ki dünyanın merkezine iner.bu çukurdan çıkan toprak bir dağ oluşturur ve bu araftır..şeytanın başı kudüse dönük,poposu bir buz kütlesine gömülü,ayakları ise araf tarafındadır..
(murron - 8 Eylül 2001 04:33)
kur'an'ın, 206 ayetten oluşan yedinci suresi. sözcük olarak, arapça "kum tepesi" anlamına gelen urf sözcüğünün çoğuludur ve cennet ile cehennem arasında bulunan bir tepeyi adlandırır. tabari'nin bildirdiğine göre, günah ve sevapları eşit olduğundan cennet ya da cehenneme giremeyenlerin durdurulduğu yerdir. kimi bilginler de araf'ı, peygamberlerle doğruluktan ayrılmayan müslümanların bulundukları yüksek yer olarak tanımlar. sure metnindeyse araf, cennetliklerle cehennemlikler arasında bulunan bir örtü ya da duvarın en yüksek tepesi olarak nitelendirilir. bu tepelerde, cennetlikleri ya da cehennemlikleri alametlerinden tanıyan kimseler olan "ehli araf" bulunur. dante alighieri, ilahi komedyanın ikinci bölümü olan araf'ta, bu en son tanımı benimsemiştir.
(abraksas - 21 Ekim 2001 16:41)
-el-a'râfa'râf sûresi mekke'de inmiş olup, 206 (ikiyüzaltı) âyettir. 46. ve 48. âyetlerde a'râf'ta yani cennet ve cehennem ehli arasındaki yüksek bir yerde bulunan insanlardan söz edildiği için sûreye bu ad verilmiştir.rahmân ve rahîm (olan) allah'ın adıyla1. elif. lâm. mîm. sâd.2. (bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın.3. rabbinizden size indirilene (kur'an'a) uyun. o'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! 4. nice memleketler var ki biz onları helâk ettik. azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geldi. 5. azabımız onlara geldiğinde çağırışları, "biz gerçekten zalim kişilermişiz" demelerinden başka bir şey olmadı.6. elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz! 7. ve onlara (olup bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. biz, onlardan uzak değiliz. 8. o gün tartı haktır. kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. 9. kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır. 10. doğrusu biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim vasıtaları verdik. ne kadar da az şükrediyorsunuz! 11. andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, âdem'e secde edin! diye emrettik. iblis'in dışındakiler secde ettiler. o secde edenlerden olmadı. 12. allah buyurdu: ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (iblis): ben ondan daha üstünüm. çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi. 13. allah: öyle ise, "in oradan!" orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu. 14. iblis: bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi.15. allah: haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu. 16. iblis dedi ki: öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.17. "sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi. 18. allah buyurdu: haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım! 19. (allah buyurdu ki) : ey adem! sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yeyin. ancak şu ağaca yaklaşmayın! sonra zalimlerden olursunuz. 20. derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.21. ve onlara: ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. 22. böylece onları hile ile aldattı. ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. rableri onlara: ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti. 23. (adem ile eşi) dediler ki: ey rabbimiz! biz kendimize zulmettik. eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz. 24. allah: birbirinize düşman olarak inin! sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu. 25. "orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada (diriltilip) çıkarılacaksınız" dedi. 26. ey adem oğulları! size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. takvâ elbisesi... işte o daha hayırlıdır. bunlar allah'ın âyetlerindendir. belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi). 27. ey âdem oğulları! şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık. 28. onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "babalarımızı bu yolda bulduk. allah da bize bunu emretti" derler. de ki: allah kötülüğü emretmez. allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?29. de ki: rabbim adaleti emretti. her secde ettiğinizde yüzlerinizi o'na çevirin ve dini yalnız allah'a has kılarak o'na yalvarın. ilkin sizi yarattığı gibi (yine o'na) döneceksiniz.30. o, bir gurubu doğru yola iletti, bir guruba da sapıklık müstehak oldu. çünkü onlar allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar. 31. ey adem oğulları! her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü allah israf edenleri sevmez.32. de ki: allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? de ki: onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. işte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz. 33. de ki: rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, allah'a ortak koşmanızı ve allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır. 34. her ümmetin bir eceli vardır. ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar ne de bir an ileri gidebilirler. 35. ey adem oğulları! size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.36. ayetlerimizi yalanlayanlar ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya, işte onlar ateş ehlidir. onlar orada ebedî kalacaklardır.37. allah'a iftira eden ya da o'nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! onların kitaptaki nasipleri kendilerine erişecektir. sonunda elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken "allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz tanrılar nerede?" derler. (onlar da) "bizden sıvışıp gittiler" derler. ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler. 38. allah buyuracak ki: "sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!" her ümmet girdikçe yoldaşlarına lânet edecekler. hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler öncekiler için, "ey rabbimiz! bizi işte bunlar saptırdılar! onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!" diyecekler. allah da: zaten herkes için bir kat daha fazla azap vardır, fakat siz bilmezsiniz, diyecektir. 39. öncekiler de sonrakilere derler ki: sizin bize bir üstünlüğünüz yok. o halde siz de yaptıklarınıza karşılık azabı tadın!40. bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremiyeceklerdir! suçluları işte böyle cezalandırırız! 41. onlar için cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de örtüler vardır. işte zalimleri böyle cezalandırırız! 42. inanıp da iyi işler yapanlara gelince -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz- işte onlar, cennet ehlidir. orada onlar ebedî kalacaklar. 43. (cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. ve onlar derler ki: "hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan allah'a hamdolsun! allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. hakikaten rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler." onlara: işte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir. 44. cennet ehli cehennem ehline: biz rabbimizin bize vadettiğini gerçek bulduk, siz de rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu? diye seslenir. "evet!" derler. ve aralarından bir çağrıcı, allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye bağırır.45. onlar, allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen zalimlerdir. onlar ahireti de inkâr edenlerdir. 46. iki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve a'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: "selâm size!" diye seslenirler.47. gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de: ey rabbimiz! bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma! derler. 48. (yine) a'râf ehli simalarından tanıdıkları birtakım adamlara seslenerek derler ki: "ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir yarar sağlamadı. 49. allah'ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?" (ve cennet ehline dönerek): "girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz" (derler). 50. cehennem ehli, cennet ehline: suyunuzdan veya allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. onlar da: allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler. 51. o kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz. 52. gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik. 53. (fakat onlar), onun tevilinden başka bir şey beklemiyorlar. tevili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: doğrusu rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. şimdi bizim şefaatçılarımız var mı ki bize şefaat etsinler veya (dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım? onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti. 54. şüphesiz ki rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan allah'tır. bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de o'na mahsustur. alemlerin rabbi allah ne yücedir! 55. rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. bilesiniz ki o, haddi aşanları sevmez.56. islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. muhakkak ki iyilik edenlere allah'ın rahmeti çok yakındır. 57. rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderen o'dur. sonunda onlar (o rüzgârlar), ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete sevkederiz. orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız. işte ölüleri de böyle çıkaracağız. her halde bundan ibret alırsınız. 58. rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi (güzel) çıkar; kötü olandan ise faydasız bitkiden başka birşey çıkmaz. işte biz, şükreden bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz59. andolsun ki nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. dedi ki: ey kavmim! allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.60. kavminden ileri gelenler dediler ki: biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz! 61. dedi ki: "ey kavmim! bende herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben, âlemlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. 62. size rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi allah'tan (gelen vahiy ile) biliyorum.63. (allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nâil olmanız ümidiyle, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı?" 64. onu yalanladılar, biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk! çünkü onlar kör bir kavim idiler. 65. ad kavmine de kardeşleri hûd'u (gönderdik). o dedi ki: "ey kavmim! allah'a kulluk edin; sizin o'ndan başka tanrınız yoktur. hâla sakınmayacak mısınız?" 66. kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz. 67. "ey kavmim! dedi, ben beyinsiz değilim; fakat ben âlemlerin rabbinin gönderdiği bir elçiyim.68. size rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm. 69. sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla rabbinizden size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı? düşünün ki o sizi, nuh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. o halde allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz." 70. dediler ki: sen bize tek allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir. 71. (hûd) dedi ki: "üzerinize rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. haklarında allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!" 72. onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik. 73. semûd kavmine de kardeşleri salih'i (gönderdik). dedi ki: ey kavmim! allah'a kulluk edin; sizin o'ndan başka tanrınız yoktur. size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. o da, size bir mucize olarak allah'ın şu devesidir. onu bırakın, allah'ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar. 74. düşünün ki, (allah) âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi. ve yeryüzünde sizi yerleştirdi: onun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. artık allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın. 75. kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf görülen inananlara dediler ki: siz salih'in, rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? onlar da şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inananlarız, dediler. 76. büyüklük taslayanlar dediler ki: "biz de sizin inandığınızı inkâr edenleriz." 77. derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: ey salih! eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler. 78. bunun üzerine onlarrı o (gürültülü) sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü dona kaldılar.79. salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: ey kavmim! andolsun ki ben size rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.80. lût'u da (peygamber gönderdik). kavmine dedi ki: "sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyorsunuz? 81. çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. doğrusu siz taşkın bir milletsiniz." 82. kavminin cevabı: onları (lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı.83. biz de onu ve karısından başka aile efradını kurtardık; çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. 84. ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. bak ki günahkârların sonu nasıl oldu! 85. medyen'e de kardeşleri şuayb'ı (gönderdik). dedi ki: ey kavmim! allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. size rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır. 86. tehdit ederek, inananları allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın. düşünün ki siz az idiniz de o sizi çoğalttı. bakın ki, bozguncuların sonu nasıl olmuştur! 87. eğer içinizden bir gurup benimle gönderilene inanır, bir gurup da inanmazsa, allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. o hakimlerin en iyisidir.88. kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "ey şuayb! seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz" (şuayb): istemesek de mi? dedi. 89. doğrusu allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. rabbimiz allah dilemiş başka, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. biz sadece allah'a dayanırız. rabbimiz! bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! sen hükmedenlerin en hayırlısısın. 90. kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: eğer şuayb'e uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız. 91. derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü donakaldılar.92. şuayb'ı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. asıl ziyana uğrayanlar şuayb'ı yalanlayanların kendileridir.93. (şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: "ey kavmim! ben size rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. artık kâfir bir kavme nasıl acırım!"94. biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.95. sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik. nihayet çoğaldılar ve: "atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı" dediler. biz de onları, kendileri farkına varmadan ansızın yakaladık.96. o (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.97. yoksa o ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular? 98. ya da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi oldular?99. allah'ın azabından emin mi oldular? fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, allah'ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz.100. önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâla şu gerçek belli olmadı mı ki: eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.101. işte o ülkeler... onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. işte kâfirlerin kalplerini allah böyle mühürler. 102. onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulamadık. gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk.103. sonra onların ardından musa'yı mucizelerimizle firavun ve kavmine gönderdik de o mucizeleri inkâr ettiler; ama, bak ki, fesatçıların sonu ne oldu! 104. musa dedi ki : "ey firavun! ben âlemlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. 105. allah hakkında gerçekten başkasını söylememek benim üzerime borçtur. size rabbinizden açık bir delil getirdim; artık israiloğullarını benimle bırak!" 106. (firavun) dedi ki: eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsan onu göster bakalım. 107. bunun üzerine musa asasını yere attı. o hemen apaçık bir ejderha oluverdi!108. ve elini (cebinden) çıkardı. birdenbire o da seyredenlere bembeyaz görünüverdi.109. firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: bu çok bilgili bir sihirbazdır. 110. o,sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. ne buyurursunuz? 111. dediler ki: onu da kardeşini de beklet; şehirlere toplayıcılar (memurlar) yolla. 112. bütün bilgili sihirbazları sana getirsinler.113. sihirbazlar firavun'a geldi ve: eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükâfat var mı? dediler. 114. (firavun): evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız, dedi. 115. (sihirbazlar), ey musa sen mi (önce) atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım? dediler.116. "siz atın" dedi. onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler. 117. biz de musa'ya, "asanı at!" diye vahyettik. bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.118. böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti.119. işte firavun ve kavmi, orada yenildi ve küçük düşerek geri döndüler.120. sihirbazlar ise secdeye kapandılar. 121. "âlemlerin rabbine iman ettik" dediler. 122. "musa'nın ve harun'un rabb'ine " dediler. 123. firavun dedi ki: "ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? bu, hiç şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. ama yakında (başınıza gelecekleri) göreceksiniz! 124. mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!" 125. onlar da : ''biz zaten rabbimize döneceğiz".dediler. 126. sen sadece rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. ey rabbimiz! bize bol bol sabır ver, müslüman olarak canımızı al, dediler.127. firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi bırakacaksınız? (firavun): "biz onların oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz" dedi. 128. musa kavmine dedi ki: "allah'tan yardım isteyin ve sabredin. şüphesiz ki yeryüzü allah'ındır. kullarından dilediğini ona vâris kılar. sonuç (allah'tan korkup günahtan) sakınanlarındır." 129. onlar da, sen bize (peygamber olarak) gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi, dediler. (musa), "umulur ki rabbiniz düşmanınızı helâk eder ve onların yerine sizi yer yüzüne hakim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar" dedi. 130. andolsun ki, biz de firavun'a uyanları ders alsınlar diye yıllarca kuraklık ve mahsül kıtlığı ile cezalandırdık.131. onlara bir iyilik (bolluk) gelince, "bu bizim hakkımızdır" derler; eğer kendilerine bir fenalık gelirse musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. bilesiniz ki, onlara gelen uğursuzluk allah katındandır, fakat onların çoğu bunu bilmezler.132. ve dediler ki: "bizi sihirlemek için ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz." 133. biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.134. azap üzerlerine çökünce, "ey musa! sana verdiği söz hürmetine, bizim için rabbine dua et; eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak israiloğullarını seninle göndereceğiz" dediler. 135. biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdiler. 136. biz de âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmaları sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onları denizde boğduk. 137. hor görülüp ezilmekte olan o kavmi (yahudileri) de, içini bereketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık. sabırlarına karşılık rabbinin israiloğullarına verdiği güzel söz yerine geldi. firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik. 138. israiloğullarını denizden geçirdik, orada kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme rastladılar. bunun üzerine: ey musa! onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap! dediler. musa: gerçekten siz cahil bir toplumsunuz, dedi. 139. şüphesiz bunların içinde bulundukları (din) yıkılmıştır, yapmakta oldukları da bâtıldır.140. musa dedi ki: allah sizi âlemlere üstün kılmışken ben size allah'tan başka bir tanrı mı arayayım?141. hatırlayın ki, size işkencenin en kötüsünü yapan firavun'un adamlarından sizi kurtardık. onlar oğullarınızı öldürüyorlar, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. işte bunda size rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardır.142. (bana ibadet etmesi için) musa'ya otuz gece vade verdik ve ona on gece daha ilâve ettik; böylece rabbinin tayin ettiği vakit kırk geceyi buldu. musa, kardeşi harun'a dedi ki: kavmimin içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna uyma. 143. musa tayin ettiğimiz vakitte (tûr'a) gelip de rabbi onunla konuşunca "rabbim! bana (kendini) göster; seni göreyim!" dedi. (rabbi): "sen beni asla göremezsin. fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, musa da baygın düştü. ayılınca dedi ki: seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. ben inananların ilkiyim. 144. (allah) ey musa! dedi, ben risaletlerimle (sana verdiğim görevlerle) ve sözlerimle seni insanların başına seçtim. sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol. 145. nasihat ve her şeyin açıklamasına dair ne varsa hepsini musa için levhalarda yazdık. (ve dedik ki): bunları kuvvetle tut, kavmine de onun en güzelini almalarını emret. yakında size, yoldan çıkmışların yurdunu göstereceğim. 146. yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. onlar bütün mucizeleri görseler de iman etmezler. doğru yolu görseler onu yol edinmezler. fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir. 147. halbuki âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. onlar, yapmakta oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar! 148. (tûr'a giden) musa'nın arkasından kavmi, zinet takımlarından, böğürebilen bir buzağı heykelini (tanrı) edindiler. görmediler mi ki o, onlarla ne konuşuyor ne de onlara yol gösteriyor? onu (tanrı olarak) benimsediler ve zalimler oldular.149. pişman olup da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: eğer rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız! 150. musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: "benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (harun'un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (kardeşi): "anam oğlu! bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!" dedi.151. (musa da) ey rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kabul et. zira sen merhametlilerin en merhametlisisin! dedi. 152. buzağıyı (tanrı) edinenler var ya, işte onlara mutlaka rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir alçaklık erişecektir. biz iftiracıları böyle cezalandırırız. 153. kötülükler yaptıktan sonra ardından tevbe edip de iman edenlere gelince, şüphesiz ki o tevbe ve imandan sonra, rabbin elbette bağışlayan ve esirgeyendir.154. musa'nın öfkesi dinince levhaları aldı. onlardaki yazıda rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet (haberi) vardı. 155. musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti. onları o müthiş deprem yakalayınca musa dedi ki: "ey rabbim! dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. içimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! sen bağışlayanların en iyisisin! (hz. musa'nın, kavmini temsilen seçip al lah'ın huzuruna getirdiği kimseler, allah ile kendi arasındaki konuşmayı işitince, onunla yetinmediler ve: ""ey musa, allah'ı açıkca görmedikçe sana asla inanmayacağız"" dediler. bunun üzerine orada şiddetli bir deprem oldu ve bayılıp düştüler. hz. musa, allah'a yalvardı da bu afet kaldırıldı.) 156. bize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. şüphesiz biz sana döndük." allah buyurdu ki: kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım. 157. yanlarındaki tevrat ve incil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygamber'e uyanlar (var ya), işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. o peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır. 158. de ki: ey insanlar! gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan allah'ın elçisiyim. ondan başka tanrı yoktur, o diriltir ve öldürür. öyle ise allah`a ve ümmî peygamber olan resûlüne -ki o, allah'a ve onun sözlerine inanır iman edin ve o'na uyun ki doğru yolu bulasınız. 159. musa'nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onun sayesinde âdil davranan bir topluluk vardır.160. biz israiloğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. kavmi kendisinden su isteyince, musa'ya, "asanı taşa vur!" diye vahyettik. derhal ondan oniki pınar fışkırdı. her kabile içeceği yeri belledi. sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (onlara dedik ki) "size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin. "ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı. 161. onlara denildi ki : şu şehirde (kudüs'te) yerleşin, ondan (nimetlerinden) dilediğiniz gibi yeyin, "bağışlanmak istiyoruz" deyin ve kapıdan eğilerek girin ki hatalarınızı bağışlayalım. iyilik yapanlara ileride ihsanımızı daha da artıracağız. 162. fakat onlardan zalim olanlar, sözü, kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. biz de zulmetmelerinden ötürü üzerlerine gökten bir azap gönderdik. 163. onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı. çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. işte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk.164. içlerinden bir topluluk: "allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. (öğüt verenler) dediler ki: rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz). 165. onlar kendilerine yapılan uyarıları unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü şiddetli bir azap ile yakaladık.166. kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: aşağılık maymunlar olun! dedik.167. rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara en kötü eziyeti yapacak kimseler göndereceğini ilân etti. şüphesiz rabbin cezayı çabuk verendir. ve o çok bağışlayan, pek esirgeyendir. 168. onları (yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık. onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik. 169. onların ardından da (âyetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp, nasıl olsa bağışlanacağız, diyerek kitab'a vâris olan birtakım kötü kimseler geldi. onlara, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. peki, kitap'ta allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar kitap'takini okumamışlar mıydı? âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. hâla aklınız ermiyor mu? 170. kitab'a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz.171. bir zamanlar dağı israiloğullarının üzerine gölge gibi kaldırdık da üstlerine düşecek sandılar. "size verdiğimi (kitab'ı) kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın ki korunasınız" dedik. 172. kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye rabbin adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: ben sizin rabbiniz değil miyim? (onlar da), evet (buna) şâhit olduk, dediler. 173. yahut "daha önce babalarımız allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?" dememeniz için (böyle yaptık).174. belki inkârdan dönerler diye âyetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz. 175. onlara (yahudilere), kendisine âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku.176. dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. işte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. kıssayı anlat; belki düşünürler. 177. âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne kötüdür! 178. allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolu bulan odur. kimi de şaşırtırsa, işte asıl ziyana uğrayanlar onlardır. 179. andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. işte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. işte asıl gafiller onlardır. 180. en güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) allah'ındır. o halde o'na o güzel isimlerle dua edin. onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır. 181. yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur. 182. âyetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâke götüreceğiz. 183. onlara mühlet veririm; (ama) benim cezam çetindir. 184. düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (muhammed'de) delilik yoktur? o, ancak apaçık bir uyarıcıdır. 185. göklerin ve yerin hükümranlığına, allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? o halde kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar? 186. allah kimi şaşırtırsa, artık onun için yol gösteren yoktur. ve onları azgınlıkları içinde şaşkın olarak bırakır. 187. sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. de ki: onun ilmi ancak rabbimin katındadır. onun vaktini o'ndan başkası açıklayamaz. o göklere de yere de ağır gelmiştir. o size ansızın gelecektir. sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. de ki: onun bilgisi ancak allah'ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler. 188. de ki: "ben, allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." 189. sizi bir tek candan (âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (havva'yı) yaratan o'dur. eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). onu bir müddet taşıdı. hamileliği ağırlaşınca, rableri allah'a: andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler. 190. fakat (allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında (sonradan insanlar) allah'a ortak koştular. allah ise onların ortak koştuğu şeyden yücedir.191. kendileri yaratıldığı halde hiçbir şeyi yaratamayan varlıkları (allah'a) ortak mı koşuyorlar? 192. halbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur. 193. onları doğru yola çağırırsanız size uymazlar; onları çağırsanız da, sukût etseniz de sizin için birdir. 194. (ey kâfirler!) allah'ı bırakıp da taptıklarınız sizler gibi kullardır. (onların tanrılığı hakkında iddianızda) doğru iseniz, onları çağırın da size cevap versinler! 195. onların yürüyecekleri ayakları mı var, yoksa tutacakları elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var yahut işitecekleri kulakları mı var (neleri var)? de ki: "ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve bana göz bile açtırmayın!" 196. şüphesiz ki, benim koruyanım kitab'ı indiren allah'tır. ve o bütün salih kullarını görüp gözetir. 197. allah'ın dışında taptıklarınızın ne size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine yardım edebilirler. 198. onları doğru yola çağırmış olsanız işitmezler. ve onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler. 199. (resûlüm!) sen afyolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.200. eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen allah'a sığın. çünkü o, işitendir, bilendir.201. takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.202. (şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. sonra da yakalarını bırakmazlar. 203. onlara bir mucize getirmediğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip getirseydin ya! derler. de ki: ben ancak rabbimden bana vahyolunana uyarım. bu (kur'an), rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir. 204. kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.205. kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam rabbini an. gafillerden olma.206. kuşkusuz rabbin katındakiler o'na kulluk etmekten kibirlenmezler, o'nu tesbih eder ve yalnız o'na secde ederler.
(huzursuz - 23 Kasım 2001 02:27)
cok bilinen bir hikayenin kaynagini olusturan sure. bu surenin 11 ve 18. ayetleri arasinda dile getirilen hikaye kisaca su sekildedir. allah adem'i yarattiktan sonra tum meleklerden adem'in onunde secde etmesini ister. ancak seytan; "sen beni atesten yarattin, o'nu ise camurdan, ben o'ndan ustunum ve secde etmem" diyerek karsi cikar. allah ise seytani huzurundan kovar. seytan allah'in huzurundan ayrilirken insanlari allah yolundan saptirmak icin ahiret gunune kadar allah'tan izin ister. allah ise seytana bu izni vererek huzurundan kovar.aslinda bu hikaye allah'in yuceligini, insanlara karsi olan tutumunu ve seytanin kotulugunu vurgulamak adina anlatilmis olmasina ragmen, allah ve ilahi adalet gibi kavramlari yerle bir etmektedir.simdi nedir bu celiskiler onlardan bahsedeyim. ama once ayetleri kopyalayim da tam olsun.----------"11. andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, âdem'e secde edin! diye emrettik. iblis'in dışındakiler secde ettiler. o secde edenlerden olmadı. 12. allah buyurdu: ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (iblis): ben ondan daha üstünüm. çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi. 13. allah: öyle ise, "in oradan!" orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu. 14. iblis: bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi. 15. allah: haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu. 16. iblis dedi ki: öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. 17. "sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi. 18. allah buyurdu: haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!" ----------ilk once seytan'in sozlerine bakmak lazim. sen beni atesten, insanlari ise topraktan yarattin diyor. yarattin kelimesinin ustunde bir kez daha basiyorum. yarattin! yani yaraticisini taniyan, goren ve hatta karsilikli konusan bir seytan var. ama tum bunlara ragmen hala baskaldirabiliyor ki ahiret gununde basina gelecek cezayi da biliyor. diger taraftan kendisine karsi gelen (veya kendine karsi gelecegini cok iyi bilen) bir varligi yaratan bir allah var ki o da ayri bir celiski. simdi insanlara gelelim. oncelikle insanlar allah'in varligindan, seytan kadar "emin" olamazlar. neden? cunku allah ile konusan, gorusen veya goren bir tek insan bile yok. diger taraftan goruldugu uzere yaptigimiz kotuluklerin daha dogrusu allah yolundan sapmis olmamizin asil sebebi seytan. insanlari allah'in yolundan saptirmak icin allah'tan izin isteyen ve ne hikmetse bu izni alan seytan bizi yoldan cikariyor. ama gene ne gariptir ki bizi yoldan cikaranin seytan olmasina ragmen -ki bizim yoldan cikarilmamiza izin veren de allah'tir- "yaptigimiz" kotuluklerin cezasini biz cekiyoruz. garip bir ilahi adalet anlayisi. yani sadece seytani durdurmak, saniyorum milyarlarca insani cezalandirmak veya cehennemde yakmaktan daha adaletli veya en azindan daha kolay olsa gerek. diger taraftan allah ve seytan arasinda resmen bir yaris veya kutuplasma oldugu da aciktir. cunku seytan ahiret gunune kadar insanlari allah'in yolundan ayirmaya and iciyor. musluman olmayanlarin yoldan cikmis oldugunu ve dunya uzerinde yaklasik 1.5 milyar musluman oldugunu dusunursek -ki gayrimuslim kisilerin dahil oldugu toplumlara cihad ile mukabele edilmesi gerekmektedir ve bu toplumlar kuran'a gore musrik diye tanimlanir (bkz: tevbe suresi)- karsimiza 3.5 milyar gibi bir sayi cikacaktir. su durumda acaba seytan bu iddiayi kazaniyor mu gibi bir soru aklima geliyor? simdi cikip allah insanlara irade vermistir falan diyenler olabilir. bunlar surekli karsilastigimiz laf salatalari. ama ayetlerde ne yazildigi acik ve net. hatta baska birkac ayetten daha bahsedeyim. enam suresinin 125. ayetinde "allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini islâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir." yazmaktadir. bakara suresinin 7. ayetinde ise kafirler icin "allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır." denmektedir. yani eger birilerinin kalbi veya gonlu kapali ise bunu kapatan veya kapatma keyfiyeti olan varlik allah diyor kuran. ki araf suresinde ise insanlari yoldan saptiran seytan olarak karsimiza cikiyor. yani insanlara verilen hangi iradeden bahsediyoruz anlayamiyorum.
(niketese - 18 Ekim 2005 07:48)
elif: ben hep arafta yaşadım, hep ikinin arasında kaldım. annemle babamın, ali ile hayatın, istanbul'la ankara'nın, derken ali ile polat'ın. bak halime şimdi de ölümle hayatın ortasındayım..ömer baba: araf dediğin inançla inkar arasında şüphedir, sen neyi sevdiysen neye inandıysan hiç bundan şüphe etmedin, hepsinde başka şeyi sevdin, annende şefkati, babanda merhameti, istanbul'da vuslatı, ankara'da hasreti, ali'de hayatı, polat'ta ölümü sevdin..elif: şimdi?ömer baba: artık kendini sevme zamanı.elif: bu halimle?ömer baba: her halinle.. **
(firtinanin gozunden - 29 Kasım 2005 01:01)
yeterince leblebi tozu yedikten sonra arap deme gayreti içindeki bünyenin çıkardığı ses.
(onio pitah ner - 11 Ağustos 2006 01:26)
yönetmeninin televizyona çıkıp "bu bir türk filmi demek istemiyorum. türk filmi deyince sanki düşük bütçeli kötü filmler gibi algılanıyor. bu bir avrupa filmi desek daha doğru olur" dediği film.şimdi efendim kendi ülkesinin sinemasını bu şekilde aşağılayan bir yönetmenin filmine ben gitmem. kim gidiyorsa gitsin. ben gitmem. ne demek düşük bütçeli kötü filmler. bir filmin iyi ve ya kötü olması bütçe ile orantılı olmadığını herkes bilir. türk sinemasında bu dediğiniz düşük bütçeli filmlerden çok başarılıları size tek tek saymayayım. oturunuz izleyiniz. inferno ile filmi yaptığını ve bu teknolojinin bir de king kong ta kullanıldığını söyleyen yönetmen aynı zamanda kendini peter jackson ile bir tutmaktadır. ancak bir şeyi unutmaktadır; peter jackson yeni zellanda lıdır ve bundan gurur duymaktadır.eğer bu arkadaş bu ülkenin sinemasından bu şekilde bahsediyorsa onu türk yönetmenleri arasında göstermekte yanlış olur. bu tür film yapan herkes bakıyorumda hep aynı açıklamayı yapıyor. kendilerinin artık bir hollywood vari filmler yaptığını ve bu sayede kendi ülkesinin sinemasının geliştiğini söylüyorlar. hayır, asla. buna katılmak ne mümkün. bir ülke ancak kendi sinemasında; kendi dertlerini, sevinçlerini, acılarını işlerse gelişir. kendisini bir kez daha itinayla kınıyorum. sinema ile ilgili birkaç kitap okuyup, biraz türk filmi izlemesini istiyorum.(bkz: parayla saadet olmaz)(bkz: anladın sen)
(ned g - 13 Ağustos 2006 22:03)
Yorum Kaynak Link : araf