Facebook Yorumları
  • comment image

    bu adamların benim için ne anlama geldiğini daha evvel bir iki kere sözlüğe yazmaya girişmiş ancak bu konuda ne düşündüğümü ben de tam kestiremediğimden her defasında vazgeçmiş idim. oasis dünyanın en iyi grubudur diycem ama zaman zaman onlardan daha iyi olduğunu düşündüğüm bir sürü grup oluyor. en sevdiğim şarkıları yapan gruptur desem o da değil, her ne kadar bir sürü şarkılarını çok çok sevsem de biliyorum ki high fidelity tribine girip "en sevdiğim şarkılar" diye bir liste yapacak olsam 1 numarada bir oasis şarkısı olması ihtimali pek yüksek değil. aslında öyle çok sık dinlediğim bi grup da değil, bazen aylarca dinlemediğim olur. e o zaman nedir bu adamları benim için bu kadar özel yapan? niye düşündüğüm zaman oasis diye bir grubun varlığı genel olarak dünyayla ilgili en iyi şeylerden biri gibi geliyor? niye başka bir sürü müziği dinledikten sonra dönüp dolaşıp yine oasis'e geliyorum?
    cevap şu sanırım abiler: artık özellikle verdikleri röportajlar sırasında iyice ayyuka çıkan öküzlük derecesindeki rahatlıklarında mı, o öküzlüğün içinden zaman zaman tek bir şarkıda ya da tek bir şarkının tek bir cümlesinde ortaya çıkan beklenmedik zeka ve duyarlılıklarından mı, samimiyetlerinden mi, bir çok kere kanıtladıkları olağanüstü müzikal yeteneklerini zerrece siklemeyip sırası gelince hiç utanıp sıkılmadan çatır çatır kötü albümler ve şarkılar yapabilecek kadar cüretkar olmalarından mı bilemiyorum ama bildiğim şu ki oasis şu dünyada kendime en yakın hissettiğim oluşumlardan biri. hayır en yakın hissettiğim müzik grubu falan değil genel olarak öyle eş dost aile şu bu arasında gerçekten kendime yakın hissetiğim 3-5 varlıktan biri oasis. ete kemiğe bürünüp yunus diye görünse saatlerce en alakasız şeylerden konuşup anıra anıra gülebileceğimizden, kafamın en dumanlı olduğu zamanlarda onu aramak isteyeceğimden ve telefonda 3 dakka konuştuktan sonra "aslında hiç bi şeyin o kadar da önemli olmadığını" kendim bile farketmeden tekrar idrak edeceğimden nerdeyse eminim. bu kadar piç edilmemiş bir laf olmasa "iyi ki varsınız" da derdim, demiyorum onu, siz anlayın artık...

    (not: biliyorum bu tanımda 3. kişileri ilgilendirecek pek bir şey yok lakin sözlüğe bugüne kadar 5000 küsür entry girip benim için bu kadar anlamı olan bir varlık hakkında anlamsız da olsa 3-5 kelam etmemiş olmak çok saçma göründü. iyi kötü aklıma gelenleri yazayım, bir şekilde şu eksikliği kaptayım dedim)


    (days - 29 Kasım 2006 17:55)

  • comment image

    kılkarde$ler kiraathanesi.

    benim de cok bayildigim bir grup degildir oasis, sevdigim onca parcalari olmalarina ragmen. fakat anlayamadigim bir tutum var: her ingiliz grubu bir $ekilde beatles'a benzetmekten alinan haz. the importance of being idle'a bakiyorum, herkes beatles tarzi $arki diye yazmi$ durmu$. anlamadim. beatles'a benzetmezseniz arkada$ cevreniz tarafindan di$laniyor musunuz? kizlar mi teklif etmiyor?
    bre evladim hic mi beatles dinlemedin? ya da sadece beatles mi dinledin?
    kaldi ki beatles da tum spekturumun amina koymu$ afedersiniz. twist and shout da onlarda i want you/she's so heavy de.
    hangi $arkisina benzetiyorsaniz delikanli gibi cikin soyleyin, cigerimi yiyin...


    (euhemuhu - 26 Nisan 2007 22:29)

  • comment image

    noel gallagher ile yapılan bir röpörtajdan:

    soruyu soran: liam*'ın konserler sırasında sık sık sizinle konuşmak gibi bir alışkanlığı olduğu söyleniyor?

    noel gallagher: evet, ne yazık ki... durup dururken soru sormaya başlıyor. sheffield'da verdiğimiz bir konserde insanlar ikiye ayrılmış ve ortaya bir barikat yerleştirilmişti. bir şarkının ortasında bana "niye şurada bir boşluk var?" diye sordu. ne bileyim ben?!?! 12000 insanın karşısında, bir şarkının ortasında salak herif! niye kendi işine bakmıyorsun, geri zekalı! **


    (kc - 31 Temmuz 2007 19:47)

  • comment image

    roll sayı 1, kasım 96. el emeği/seçmece.

    oasis'de sahneye çıkmadan önce asla bir şey alınmaz. konser kutsaldır: kafamız kıyakken çıkamayız. (liam, 94)

    günde altı kere tutkal koklarım. hiçbir uyuşturucu tutkalın yerini tutamaz. kokaine hiç takılmam: benim gözdem tutkaldır. 12 yaşında başladım ve o günden beri her gün tutkalımı çekerim. (liam, 94)

    gazeteler şöyle manşetler atıyor: ''oasis ve uyuşturucu: şok''. açık açık söyleyin kardeşim, kim şok oluyor? birdenbire pazar sabahları kiliseye gitmeye başlasaydık asıl o zaman şaşırtıcı olurdu. ''oasis ve kilise: şok''. (noel, 96)

    nasıl öleceğimi bilmek ipimde değil. ben içinde bulunduğum anı yaşıyorum, ilerisi için değil. eğer cehenneme gidersem ne ala. cennete gitmek gibi bir arzum hiç yok, oradan insanlar sıkıntıdan geberir. cennet inspiral carpets ve cici kızlara göre. (noel, 95)

    geçen gün, alan mcgee benim eve takıldı ve kız arkadaşıma şeffaf bir külot hediye etti. başbelası kırmızı kafalı iskoçyalı, benim sevgilime delikli külot almak sana mı kalmış? (noel, 96)

    bono bana yaklaştı ve ''naber evlat?'' dedi. ben senin evladın değilim, salak herif. bu herif bir-iki albüm yaptı diye bana evladım diyebileceğini sanıyor. (liam, 95)

    geçenlerde, elastica'dan justine'e rastladım ve ona memelerini göstermesini söyledim. çok samimi söylüyorum, bu salak karı niçin bozuluyor anlamıyorum. (liam, 95)

    ... ben bir şarkı adamıyım, bu kadar basit. büyük olan her şarkıyı beğenirim. eğer phil collins de iyi bir şarkı yazarsa, gidip o plağı alırım, ama şu ana kadar yazmadı. (noel, 95)

    bu grup olmasaydı, hayatta hiçbir şey yapmazdım. evimde hiçbir şeyi kafaya takmadan bir sandalyede öylece otururdum. (liam, 94)

    biz işçi sınıfındanız, yok yok işçi sınıfından değiliz, biz işçi sınıfıyız. soygunları, otomobil teybi hırsızlıklarını çok iyi biliriz, teşekkürler. (noel, 96)

    ben grubun beyniyim. liam çetenin sersemi. diğer üçü ise, diğer üçü işte. (noel, 96)

    hayatımda üç şarkı yazdım, ikisi bok gibiydi, beş para etmezdi. ama columbia'nın nakaratını da ben yazdım. yani o kadar da boş bir herif değilim. (liam, 95)

    kardeşim bir salaklık yaptığında, ona bir tane geçiririm. eğer ben saçmalarsam, o bana bir tane geçirir. çok doğal değil mi bu? dün akşam bir kutu konservenin fiyatı yüzünden birbirimize girdik. (noel, 94)

    insanlar, liam'la benim kedi-köpek gibi didişebileceğimizi, iki dakika sonra dünyadaki en iyi dost olabileceğimizi bir türlü anlamıyor. aslında, birbirimiz için ölümü bile göze alırız. (noel, 96)

    aslında beni devam etmeye zorlayan şeyim annemi ve liam'ı düşünmem olduğunu sanıyorum. eğer grup dağılırsa, biraderim hayatında başka hiçbir şey yapamaz. annem de beni asla affetmez. (noel, 96)


    (monochrome - 3 Ekim 2012 20:35)

  • comment image

    özellikle the real people'a çok fazla şey borçlu oldukları kesindir.

    sene 93, inspiral carpets'ın roadiesi olan noel gallagher, the rain'e katılmış, grubun adı oasis olmuş. iyi kötü şarkı yazılıyor, pek amatör şekilde de belli yerlerde çalınıyor falan; ama tamamen manchester endeksli şekilde. (inspiral carpets'ın manchester çıkışlı olduğunu hatırlatalım bu arada.) bu esnada noel gallagher, bağlantılarını kullanıyor, nedense griffiths kardeşlerin grubu the real people'dan yardım istiyor; liverpool çıkışlı bu grupla beraber demo kayıtlar yapmak istiyor, beraber stüdyoya giriyorlar. (esasen 90-91 yılında tanışmıştır noel gallagher griffiths kardeşlerle, bu esnada da çevre yapıyor işte adam. neyse, sadece kayıt konusunda değil, aynı zamanda plak şirketleriyle olan temaslarından da faydalanmak istemiştir the real people'ın. fakat 93 yılında kayda girmişlerdir beraber. *)

    sonraki röportajlarında griffiths kardeşler oasis'in kayıt konusunda felaket olduğunu, kayıt cihazlarından -özellikle liam'ın- bihaber olduğunu anlatır hep konu açıldığında, ayrıca sadece ufak tefek ayrıntılar değildir gösterilen: noel şarkılarını gösterir, üzerinde öğretmen edasıyla çalışılıp inceleme yapılır; söz-melodi konusunda yardım ister, el atar the real people ekibi hemen. vokallere ayrı karışırlar, yer yer bu demolara dahil olurlar. özetle ellerinden tutarlar gallagher kardeşlerin. (kayıt aşamasında slade dinlemişler bol bol, biraz da buzzcocks.) bu demolar nerededir, kimdedir? diyen kardeşlerimi duyar gibiyim, bu kayıtlar live demonstration adıyla plak şirketlerine gönderilmiştir, kaset formatında. öyle sana bana değil yani.

    8 şarkılık bu kayıtta definitely maybe'den columbia, bring it on down, married with children ve rock'n roll star gibi şarkılar mevcuttur. özellikle columbia üzerinde griffithslarin etkisi malum, başlangıçta enstrümantal olan bu şarkı stüdyoda daha farklı bir hal almıştır, melodiye müdahale edilmiş; liam gallagher ile beraber söz yazılmıştır. bunu hem liam, hem de griffithsler doğrular. up in the sky'a da barizce müdahale etmişlerdir bu adamlar, rock'n roll star'da da emekleri vardır. ayrıca o zaman yazım aşamasında olan whatever'a da katkıları çok büyüktür, yaylı düzenlemelerinde yine bu adamların parmağı vardır. 93 kasımdaki bi başka buluşmalarında ise supersonic'i bestelemiştir noel, burada yardım almadığını düşünmek aptallık olur. nitekim geri vokallerde griffiths kardeşleri de görmekteyizdir bu şarkıda. (bu sadece röportajlarda aktardıkları kısım, eminim ki bu kadar tecrübesiz gördükleri bi gruba definitely maybe sürecinde fazlaca yardımcı olmuşlardır. hakkı verilesi insanlardır yani, the real people.

    sadece bu değil, g.tü kaşınmış bi yandan griffithslerin; oasis lan bu. çalar çırpar aşırır ruhun duymaz, bi şekilde yorumlayıp parsayı toplar. net. kader ağlarını örer, iyilik yapan allah'ından bulur, noel gallagher yapar yine gallagherlığını:

    the real people'dan ocean child'ı alır, çok da fazla değiştirmeye ihtiyaç duymadan part of the queue yapar. sonra gelir, adamların 92 yılına ait güzelim parçası feel the pain'in nakarat kısmını hem de sözleriyle alır, buradaki melodiden şarkı yapar; hem de oasis denince ilk akla gelen, çoğu türk gencine oasis'i sevdirmiş yürek burkan bi şarkıyı: don't go away'i. * yine rockin' chair, griffithslerin growlin' old'undan aşırılmış. (işin ilginci, griffithsler röportajlarında bu durumu zerre umursamıyor, ilginç. the rolling stones'un bitter sweet symphony için the verve'e teliften ötürü kan kusturduğu bi dünyada yaşarken hem de. çok garip kafalar bunlar.)

    gidip the real people'ın elini öpesi, aman dileyesi, yavşaklık sempatiklik yapıp gönül alası, dağılmış gruptur kendileri. *


    (6floydian7 - 27 Ekim 2012 19:48)

  • comment image

    baştan uyarıyorum; bu entry kişisel bir entry dir.

    dün, yani 1 şubat 2013 günü istanbulda olanlar farketmiştir, güneş batarken gökyüzü inanılmazdı. kırmızı, turuncu, pembe, mor bir sürü renk bir sürü bulut. işte o manzarayı gördüğüm anda çalmaya başlayan ve şu ana kadar da susmayan ten bir şarkı var: champagne supernova.

    tam olarak ne zamandı hatırlayamıyorum, orta okul zamanlarımdı sanırım. her ailede kendinden sonraki kuşağa müziği sevdiren, kendinden küçüklerin ufkunu açan bir dayı, bir abi ya da abla veya bir kuzen vardır. tabi bizde de vardı. kuzenim demek saçma, ablam çünkü o benim. onun bilgisayarındaki winamp listelerinde keşfetmiştim oasis i. nereden geldiğini anlayamadığım ingiliz aksanı sempatisi, ingilizlerin ruh hastalıklarına merakım ilk bu ruh hastası iki adamla ortaya çıkmıştı. bir başladım dinlemeye daha da durmadım. her bir şarkıda kendimi sözlerin içinde buluverdim. iğrenç ergenlik yıllarımda ağlama krizleri geçirirken de arka planda liam ve noel vardı, kudurup gülerken de. aradan geçti belki 10 yıl, ben o 10 yılda hep dinledim onları. "dağıldılar, kuilste birbirlerinin ağızlarını kırdılar, barıştılar" vs vs gibi haberleri hiç ciddiye almadım, çünkü onlar zaten hala beraberlerdi benim için. herkesin vardır ölmeden bir kez canlı dinlesem, konserlerine gitsem dediği gruplar, işte benim için listenin başında oasis vardı hep hala da öyle. büyümeme şahitlik ettiler farkında olmadan. şimdi hiç olmak istemediğim bir şehirde pespembe bir gökyüzüne bakarken hala daha kafamın içinde neredeyse 19-20 yıl önce yapılmış bir şarkı çalıyorsa, bu adamlar kanlı bıçaklı ayrılmış olsalar kaç yazar ki? kim bilir benim gibi kaç bin insan var şu dünyada, hepimiz yanılıyor olamayız veya boşa bekliyor olamayız herhalde.

    şimdi buraya kadar okuyup " ne diyorsun mna koyayim, anafikri ne yazının" diyen bir sürü insan var eminim. başta da belirttim, tamamen kişisel bir entry idi bu, yazmasam kendimi eksik hissedecektim, vazifeydi yaptım, bitti. çok sıkıldıysan eğer sözlük türk kızlarıyla ilgili, galatasarayın transferleriyle ilgili milyonlarca başlıkla dolu, onları oku.

    tanımımı da yapıp gidiyorum: ileride çocuğum olursa eğer, ilk dinleteceğim müzik grubu.


    (emmeline - 2 Şubat 2013 05:12)

  • comment image

    benim için birçok şeyin anlamı. 90'lara tam anlamıyla damgasını vurmuş grup. bir neslin yaşam biçimi britpop/britrock'ın asli damarı.

    90'ların ortasında gerçekten kraldılar hani gerçekten ama. blur ile kavgaları. definitely maybe, what's the story morning glory gibi iki müthiş albüm yapmaları bu elemanları resmen kral yapmıştı. ben beatles ile karşılaştırmıyorum ama bu grubu itin götüne sokup "beatles özentileri" diyemezsin çünkü özentilik inkar kelimesiyle ters orantılıdır. liam ve noel de bayıla bayıla üzerlerindeki beatles etkisini hiç bir zaman inkar etmemişlerdi zaten. 1994'deki debut albüm definitely maybe ile 1995'deki ikinci albüm what's the story morning glory döneminde oasis, beatles'dan daha iyiydi bak bu 3-4 yıllık süreçten bahsediyorum özellikle 1996 yılı oasis'in kral olduğu yıldır. o yıl ingiliz medyasının/önemli müzik otoritelerinin oasis > beatles dediği yıldır. bu iki albümün singlelarında yer alan şarkılar pekâla yeni çıkmış bir grubun çıkış parçası olabilecek nitelikte ve büyüklükte şarkılardan oluşuyordu. noel gallagher singlelara çok önem verirdi belki bu kadar önem vermese ve o parçaları 3. ve 4. albüme kaydırsa oasis'in ilk 2 albümü 3 ve 4'e göre bu kadar ileride gözükemeyebilirdi.

    ilk albüm definitely maybe 30 ağustos 1994'te yayınlandığında o zamana kadar tüm zamanların en hızlı satan albümü olmuştu içinde columbia, slide away, live forever, rock 'n' roll star, supersonic, cigarettes & alcohol gibi hitleri barındırıyordu. albüm britanya'da 2 milyon amerika'da 1 milyon dünya çapında ise 8 milyon satmıştı. grup batmak üzere olan plak şirketlerini dahi kurtarmıştı ama aynı yıl çıkan blur'un parklife'ı brit ödüllerinde blur'a, oasis karşısında şov yapma fırsatı vermişti.

    1995'teki 2. albüm yani efsanevi albüm what's the story morning glory tam bir hit fabrikasıydı tüm zamanların en iyi albümlerinden birisi. içinde wonderwall, champagne supernova, some might say, don't look back in anger, morning glory, roll with it ayrıca blur ile britpop savaşları da bu yılın ağustos ayının 14. gününde patlak vermişti. nme'in attığı şu kapak` britpop savaşlarını resmi olarak başlatmıştı. o zamanlarda blur, country house single'ını bilerek öne çekerek 14 ağustos 1995 tarihinde yayınlamıştı oasis ise yeni albümün ilk single'ı some might say'i 14 ağustos 1995 tarihinde yayınlayacağını çok önceden duyurmuştu. o zamanlar ki kavgayı blur kazanmıştı çünkü country house single'ı 385 bin küsur satarken roll with it 316 bin küsurlarda kalmıştı ama oasis en iyi kozunu daha oynamamıştı zaten ingiltere'de de denir kavgayı blur kazandı savaşı oasis kazandı diye aynen de öyleydi.

    oasis o yıl resmen tarih yazmıştı. bu dönemler oasis'in krallığı ile geçiyordu. albüm britanya'da yayınlandığı tarih olan 2 ekim 1995 ile 1995'in sonu arasında yani 3 ayda tam tamına 1 milyon 863 bin satmıştı. o zamana kadar pink floyd'un efsanevi albümü the dark side of the moon'u geçebilen 4 albümden birisi olmuştu. diğer 3 albüm ise queen - greatest hits, abba - gold: greatest hits ve beatles - sgt. pepper's lonely hearts club band. albüm britanya'da toplamda 4.6 milyon amerika'da 4 milyon dünyada ise 22 milyon satmıştı. wonderwall single'i 665 bin, roll with it single'i 456 bin some might say single'i ise 346 bin satmıştı 1995'te. sadece 3 ayda britanya'da yeni yetme bir rock grubu 3 ayda 3 sinlge'i 1.5 milyon'a yakın satmıştı.

    geldik 1997 yılına yani üçüncü albüm be here nowa. bhw içinde stand by me, don't go away, all around the world d' you know what i mean gibi hit parçaları barındırıyordu ama beklentileri çok karşılayamamıştı çünkü beklenti çok büyüktü grubun şöhretinden bir şeyler de kaybettirmedi ama ilk 2 albüm gibi değildi. bu albümde oasis video kliplere çok para harcadı grup çok popülerdi sağlam da para kazanıyordu all around the world'e harcanan para milyon dolarları buluyordu ve albümün çıkış parçası `d'you know what i mean'e -bence son albümü çok büyük olan bir grubun çıkarabileceği en iyi çıkış şarkılarından birisidir. muhteşemdir- harcanan para adeta bir film bütçesini buluyordu. be here now noel'in en sevmediği liam'ın da en sevdiği albümdür.

    be here now, britanya'da 1997 yılında 1 milyon 740 satmıştı. sadece çıktığı ilk haftada 763 bin ikinci haftada ise 235 bin satmıştı yani 24 ağustos 1997 - 7 eylül 1997 arası. bu rakam insanların oasis'ten beklentilerinin ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu. 1997'nin sonuna kadar 700 bin daha satarak yılı britanya'da 1 milyon 700 bin satış rakamıyla kapatmıştı. toplam zamanda ise britanya'da 1 milyon 800 bin satmıştı. d'you know what i mean single'i 1997'de britanya'da 700 bin satmıştı. bu paragraftaki satış rakamlarının hepsi 1997 britanya'sına ait.

    albüm amerika'da 1 milyon 13 bin toplamda dünyada ise 8 milyon satmıştı. oasis'in 3 stüdyo albümünün resmi satış rakamı en az 38-40 milyonu buluyordu. o yıl be here now, the verve'ün urban hymns'i ve radiohead'in ok computer'i ile çekişiyordu. ah müzikal açıdan ne harika bir yılmış. be here now yılın en çok satan albümü olmuştu.

    1998 yılnda ise oasis b-side parçalarını topladığı bir derleme albüm yayınlamıştı içinde bir albümün en hit parçaları olabilecek kapasitede şarkılar vardı. whatever, talk tonight, acquisce zaten oasis single'lara çok önem verirdi demiştim. bu toplama albüm dünyada 2 milyon satmıştı grup resmen para basıyordu.

    grup bu süreçten sonra yani 1998-1999 döneminde, genç yaşta gelen şöhretin etkisi, rehavet, gallagher kardeşlerin kırolukları, grubun temel taşları bonehead ile paul guigsy mcguigan'ın gruptan ayrılması, liam gallagher'ın gitgide, gün geçtikçe, her albümde o efsanevi sesini kaybetmeye başlaması* ile çok değişik bir noktaya geldi ve bir daha hiç bir zaman eski günlerine dönemeyeceğini o 90'ların ortasındaki satış rekorları kırdığı günlere dönemeyeceğini hissettirmeye başlamıştı.

    2000 yılında ise dördüncü albüm standing on the shoulder of giants yine sadık oasis fanlarının seveceği içinde sağlam parçalar bulunduran fakat o ilk 2 albümdeki ruhu veremeyen ama içinde go let it out, who feels love, where did it all go wrong* ve guy ritchie'nin snatch filminden de tanıyabileceğiniz fuckin' in the bushes gibi gerçekten güzel şarkılar vardı. bu albüm liam'ın sesini kaybetmeye başladığı ilk albüm özellğini de taşır o zamana kadar sesi kalınlaşsa da bu albümde sesi kartlaşma belirtileri göstermeye başlıyordu. kötü değildi ama "glory days"deki sesi de değildi. aslında oasis o kadar büyük yanlışlıklar yaptı ki liam ve noel için 2000 yılı dünyayı müzikal anlamda fethedebilecekleri bir dönem olabilecekken peş peşe yapılan yanlışlıklar ile grubu düşüşe geçirmişlerdi. bu dönemlerde liam, noel ve oasis popüleritesinden bir şey kaybetmiyordu yine büyük dergilerin kapaklarını süslüyorlar, herkese sataşıyorlar, ilgi odağı oluyorlar ama müzikal anlamda bir sıkıntı vardı. bunun sebebi noel'in grup daha piyasaya çıkmadan önce çok fazla parça biriktirmesiydi mesela 1997 yılında 3. albümdeki all around the world oasis'in 1992 yılında çıktıkları barlarda söyledikleri bir parçaydı. en az 5 yıllık bir şarkıydı noel biraz en iyi şarkılarını ilk 2 albüme sıkıştırmıştı. 92-94 arası makina gibi şarkılar üretiyordu. singlelardaki şarkılarla birlikte 94-95 arasındaki dönemde oasis albümeki parçalarla birlikte 30'dan fazla şarkıyı piyasaya sürmüştü. sadece 2 yılda. ondan sonra cepten yemeye başlamıştı biraz noel. 2000-2001 dönemi böyleydi. oasis amerikayı fethetmeye giderken liam gallagher'ın egosu ile tartışmalar sonucunda bazı konserlere çıkmaması da bu yıllara tekabül eder. 2000 yılında ayrıca efsanevi konser performansı wembley'in dvd'si yayınlanmıştı familiar to millions oasis tarihinin önemli eserlerinden biridir bu performans dvd'si.

    2002 çıkışlı 5. albüm ise oasis'in yeniden şahlanışıydı heathen chemistry'dan bahsediyorum oasis'in 90'lara göre denge unsuru olan albümüydü bence. stop crying your heart out bir wonderwall etkisi yaratmıştı. liam'ın sesi ise gitgide kalınlaşıyordu. albümden the hindu times, little by little, songbird gibi çok güzel şarkılar çıkmıştı ayrıca songbird/she is love single'inda my generation cover'ı vardır ki pek bi güzeldir. neyse yeni oasis artık oturmuştu grup yeni bir boyuta geçmişti. 2004 yılına gelindiğinde oasis glastonbury'deydi. tam 10 yıl önce glastonbury '94'te yani 26 haziran 1994'te live forever performansı ile girmişti potaya bu sefer ise dünya çapında bir grup ve headliner'dı. liam'ın sesinin artık kalınlaşma evresinin bittiği yıldır 2004 bana göre zira artık sesi kalınlaşmıyor değişiyordu. sesi değişerek kalınlaşıyordu. herhalde bunu kimse tahmin etmezdi. ama bu konserde liam'ın sesi hala çok etkileyicidir. özellikle stop crying your heart out performansında.

    2005'te 6. albüm don't believe th truth yayınlandı. son albüm gibi bu albüm de güzel bir albümdür. lyla, the importance of being idle, let there be love albümden öne çıkan parçalar. albümün açılış şarkısı turn up the sun'ı da sizlere tavsiye ederim çok güzel bir şarkıdır. the importance of being idle'in video klibi de baya sükse yapmıştı keza şarkı da. let there be love ise liam ile noel'in düet yaptığı iki oasis şarkısından biridir diğeri için; (bkz: acquiesce)

    2007 yılına gelirsek oasis brit awards 2007'ye katılmıştı ve canlı performans vermişti burada liam'ın sesinin artık tanınmaz hale geldiğini iç burkarak izlerim. hey gidi 'glory days' hey gerçekten çok trajik bir durum.

    ve geldik 2008 yılına oasis'in son ve bana göre en kötü albümüne yani; dig out your soul'a. aslında bu albümle ilgili konuşulacak çok şey yok maalesef. i'm outta time vardır bu albümde bana göre albümün en iyi şarkısı. liam'in yazdığı bir şarkı ve sonunda john lennon'ın sözlerine yer verdiği şarkı çok hoş bir şarkıdır. the shock of the lightning ve falling down albümde dikkat çeken şarkılar ve soldier on tabii ki. liam'a ait bir şarkı albümde pek dikkat çekmeyen ama çok güzel bir şarkı. onun dışında vasat bir albüm. eski günleri çok fena aratan bir albüm.

    oasis bu son albümden sonra 2009 yılının ağustos ayında rutin noel-liam kavgaları ve bunun sonucunda noel'in gruptan ayrılması ile dağıldı o günkü fransa konseri de iptal edildi ve bir efsane böylece son buldu buraya kadar okuduysan sonrasını da biliyorsundur zaten (bkz: beady eye) (bkz: noel gallagher high flying bird's) bunlar da ayrı bir yazı konusunda.

    2014 yılına gelirsek liam gallagher'in sesi ile ilgili iki kelam edicem artık liam gallagher şarkı söylerken sesi acı çekmiyor zira sesi kalınlaşma evresini tamamladı ve değişti bu ses de fena değil ama insan o eski şaşalı günlerdeki sesini deli gibi özlüyor.

    neyse;

    (bkz: time flies)
    (bkz: we're gonna live forever)


    (redyokafa - 27 Ekim 2013 01:21)

  • comment image

    bu arkadaşların en büyük sorunu wonderwall gibi bir şarkıyı yapmış olmalarıdır. hayır. kesinlikle kötü bir şarkı değil. lakin standart bir dinleyici için oasis deyince akla bu şarkı gelmesi tam bir facia. oasis wonderwall'ın çok ama çok ötesindeydi.


    (paul mccartney - 18 Mart 2014 21:33)

  • comment image

    peggy eve girdiğinde, kocası thomas salonlarındaki eski masada içiyordu, son zamanlarda hep içiyordu zaten. salona bir göz gezdirdi, pek eşyaları yoktu ve bu minimalist bir tasarımın eseri değildi. çocuklara bakındı, hiçbirisi ortalarda yoktu, sadece en küçük çocukları liam'ın sesi geliyordu içerden bir yerlerden, babası thomas ise bu çocuğun mızmızlanmasından cidden nefret ediyordu. büyüyünce knebworth'de iki gün üstüste, dakikalar içinde sold-out olacak konserler verseniz de küçükken sesiniz itici olabiliyor hele ki mızmızlanıyorsanız. büyük oğulları paul odasında uyuyordu, diğer iki oğulları da diğer odadaydılar. paul büyüklüğünü kullanmış ve kişisel odasını kapmış, noel ve liam ise beraber kalıyorlardı.

    bir röportajda noel gallagher'a oasis elemanlarının gruptaki yerlerinden bahsetmesi isteniyor. noel gallagher, kendisini grubun beyni, liam'ı grubun serserisi, diğer üçünü de "sadece diğer üçü işte" olarak gösteriyor. her ne kadar noel gallagher kendimizi beğenmiş değiliz, sadece dünyanın en büyük grubuyuz hepsi bu, dese de gallagher'larda kibir, kendini beğenmişlik aileden gelen bir özellik olsa gerek. neyse ki noel gallagher her zaman bu kendini beğenmişliğin altını dolduran niteliklere sahip olmuştur. kendini beğenmişlik konusunda noel'i kıskandıracak birisi varsa o da liam'dır sanırım. evet, o tam olarak bir serseri, yine noel'e göre çorba dünyasındaki çatallı adam. zihninde neye karşı, nasıl ve neden savaştığını asla anlayamayacağınız garip bir adam. bilirsiniz, çevrenizde bir dönem olmuştur, herkesi sinir etmeye çalışan, kırk yılın başında bile olsa haline üzülüp iyi davranmaya çalıştığınızda bile sizin canınızı sıkacak o adam. siz muhtemelen bazı gecelerde evde ağladığını falan düşünürsünüz, emin olun ağlamıyor.

    bu yazıda vokal yeteneğinin kusursuzluğunu ve spesifikliğini övmek istemiyorum. üzgünüm liam. gitar çalmayı -muhtemelen- bilmemenden bahsedebiliriz, tamam biraz abartmaktan kimseye bir şey olmaz. elinde sıklıkla tamburin görürsünüz, belki de sağlam bir virtüöz olabilir, kim umursar ki aptal aleti. evet columbia'nın nakaratını yazdı. this is confusion, am i confusing you? sizi puba davet ederse gitmelisiniz, yoksa gruptan ayrılacağını söyleyerek tehdit eder sizi, amerika'da şovdan beş dakika önce sahneye çıkmama kararı alır... siz birisinin, ne yaparsanız yapın, kızmasına rağmen yanınızda olacağını bilmenin üzerinize yapıştırdığı şımarıklığı hiç farkettiniz mi? liam'ın da dediği gibi eğer bir abiniz varsa kavga etmekten çekinmezsiniz.

    oasis güzel bir hikayeydi. posterleri süslediler, ingiliz gitar müziğini kurtaracaklardı, işçi sınıfının adadaki yükselişinin marşıydı belki şarkıları. onlar ise sahneden dünyayı kurtarmayı düşünmüyorlardı, konserlerde dünyanın haline üzülmek yerine, keyifli bir iki saat geçirilebilirlerdi izleyenler. içebildikleri kadar kokain içip, güzel kadınlarla takılmak istiyorlardı hepsi bu. belki yataktan da devrim başlatabilirlerdi, kim bilir.

    uzatmaya gerek yok, oasis dağıldı. öyle bir zaman gelir ki, birlikte yürüdüğünüz yoldan başka bir yol bilmemenize rağmen, insanların yolları ayrılabilir, nasıl olabiliyor aklım hiç almıyor inanın. noel wonderwall'ı sizi kendinizden korumak üzere zor zamanlarda gelen hayali bir arkadaş olarak düşünmüştü, her zaman güvenebileceğin, ne olursa olsun senin için hep orada olan. belki de biraz fazla mesai yapması gerekecek.


    (jailblazer - 28 Mart 2014 14:37)

Yorum Kaynak Link : oasis