• "yüksekçe bir binadan atladığınızı düşünün... çığlıklar atarak düşüyorsunuz, çakılmak üzeresiniz. herşey bitmek üzere... işte tam da bu hissi süper markette salatalık seçerken yaşamaktır."




Facebook Yorumları
  • comment image

    çok çektirdi bana..zor ve mücadeleyle kesinlikle yenilebilecek bir rahatsızlık...pes derseniz işiniz zor...kafayı devamlı meşkul etmek gerekiyor...kukuman kuşu gibi oturup durmadan düşünür ve kendinizi dinlerseniz...işiniz epeyce zor....sadece ilaç değil ...kendi kendizi meşkul etmek...en büyük yardımcınız olacak ve atlatacaksınız...ben başardım....

    allah kolaylık versin ne diyeyim..


    (garage - 21 Mayıs 2002 00:33)

  • comment image

    klasik psikiyatrist saçmalıklarıyla insanları boğmak istemiyorum. 'şunu yaparsanız şöyle olur, bunu yaparsanız kendinizi daha iyi hissedersiniz' bütün bunların hepsi palavra. carlito brigante'nin carlitos way'deki hispanik ingilizce telaffuzuyla 'boullşit' önce bu konuda anlaşalım.

    şimdi sizi ilk başta çok ürkütecek bir şey söyleyeceğim. evet, panik atak hastaları şu anda nefeslerinin kesik kesik alınıp verildiğini hissetmeye başladılar. sakin olun diyemem, çünkü aslında bir pa hastasına 'sakin ol' demek 'haydi geberesice bir an önce çıldırarak kafanı duvarlara vur' demekten farksızdır. nedir o korkulacak şey? bu pa bulaşıcı. evet, evet, aynen öyle. 90 yaşındaki hayattan artık beklentisi olmayan ununu elemiş eleğini asmış bir adamın yanında iki saat bahsedin, nefes alamadığını, başının döndüğünü, midesinin bulandığını söylemeye başlayacaktır.

    pa, daha çok para kazanmak isteyen koca bir endrüstrinin 21.yüzyılda insanların kıçını ürkütmeden nasıl onları hasta sınıfına sokabiliriz isimli public relations çalışmasının bir ürünüdür. buna süslü püslü kelimelerle panik atak derseniz şehirli beyaz yakalı bir hastalığa kavuşmuş olursunuz. aslında köylü bile bu hastalığın pençesinde. durun durun, size daha panik atağın aslında hastalık olmadığını söylemedim. a, yoksa siz bilmiyor muydunuz? kandırmışlar.

    biraz daha alengirli bir isme ne dersiniz? bir üst versiyonu. anksiyete bozukluğu. acaba gerçekten öyle mi? bütün bu korkularımıza tıbbın verdiği yanıtlar yalnızca panic disorder'la sınırlı kalabilir mi? ya da anxiety attack? böyle yazınca daha havalı oluyor biliyorum, sizi memnun edemeyeceğim için üzgünüm ama bu yaşadığımız şeyin adı tam anlamıyla göt korkusudur arkadaşlar. panik bozukluk, anksiyete, gerginlik maalesef stüdyolarda şişirilmiş bir yalan. kıçı kaybetme korkusu ya da adına her ne derseniz deyin. yarışta geri kalma korkusu, hayatta başarısız olma korkusu, ölme korkusu, beceriksiz olma korkusu, terk etme korkusu, terk edilme korkusu, gitme korkusu-kalma korkusu, ayran tortusu, elma turtası diye gider.

    sebepler farklı, özne tek; panik atak denilen şey tam anlamıyla 'kaybetmek istemeyişimize' karşı direnmekten başka bir şey değildir.

    biz ne zaman kaybetmekten korkan insanlar olduk? neden şimdiki aileler çocuklarının bu kadar üzerine düşüyor? neden hiç kavga etmeden, dayak yemeden, dayak atmadan, sokaklarda dizleri parçalanana kadar oynamadan büyüyorlar? 'açıkta kalan suyu içme mikrop kaparsın, sırtına atlet giy zatüre olursun, aman şunu yaparsan kanser olursun'larla koca bir nesil yitiriliyor farkında mısınız?

    karşıdan karşıya geçerken 150 kere sağına soluna bakan yığınlar haline geldik. korunaklı evlerimizde hayatın gerçekliğinden o kadar koptuk ki 'çıt' sesi duysak ödümüz bokumuza karışıyor. evet, bunu kendimize itiraf etmek zorundayız. avcı toplayıcı toplumdan bir kademe ileriye geçince insanlık olarak başladı panik atağımız.

    çünkü tehlikenin içindeyken tehlikeyi hissetmezsin. nasıl hissedesin ki? zaten tehlikenin içine girmişsin. bacağı kopmuş bir adamı ayağının kesilmesiyle korkutamazsınız. o eşiği çoktan aşmıştır o. tehlikenin içindeyken yaşamdan korkmazsın amigo. ne zaman ki mabadını rahat bir döşeğe serersin, artık senin için dikenli toprak ürkütücü hale gelmeye başlar. halbuki ne çabuk unuttun? birkaç zaman öncesine kadar o dikenli toprağın içinde güreş tutuyordun. şimdi dikenli toprağın hayali bile seni ürkütmeye yetiyor. ne iş? ne oldu sana? söyle, sana ne yaptılar? neden bu haldesin? aslında sana kimse bir şey yapmadı. sebepler ve bahaneler dikotomisine sarıldın durdun. evet, ızdıraplar yaşamış olabilirsin ama evet panik ataklı arkadaşım, her ne ettiysen yine kendi kendine ettin.

    'fuck the system, ya da sistem bize bunu dayatüyür, çok duyarlıyız o yüzden anksiyete yaşıyoruz' gibi abuk palavraların ardına sığınmayın. sistemin yaşamasının en büyük kaynağı da bizler olduğumuz için sisteme bok atıp geri çekilmek işgüzarlıktan başka bir şey olmayacaktır.

    dünya tarihinde geldiğimiz noktada hayvani güdülerimizi halen içimizden atamayışımızın adıdır belki de panik atak denen zımbırtı. çünkü içimizde bir vahşi var, hey bunu unutmayın. biz hala dişinin aklını alabilmek için leopar avlamaya çalışıp rakip erkeği ekarte etmeyi düşleyen erkekleriz!

    bugün leopar avlamak yerine mercedes almanın hayalini kuruyoruz. farkı ne? leopar gitti, mercedes geldi. evet, geldiğimiz bu otomatik dünyada leopar avlamanın mercedes almaktan bir farkı kaldı mı söyleyin?

    hem mercedes almaya çalışırken leopar avlamaya çalışan bir vahşiden daha gaddar oluyoruz buna inanın. halbuki yapmamız gereken sadece biraz boşverebilmekti. bu kadar başarı odaklı kariyer manyaklığı içinde yana döne balataları sıyırdık. tam bu noktada bakın aklıma ne geldi, hani hakan taşıyan'ı bilir misiniz? (bu kadar ciddi bir konunun içinde hakan taşıyan'ın ne işi var lan oha diyen pa'lı ve anksiyeteli kardeşlerim bi sakin olun)

    hakan taşıyan'ı bilirsiniz. bilmeyenleriniz varsa da şimdi öğrendiler. bu dayı yıllar önce flash tv'de bir programa dibine kadar sarhoş çıktıydı da lümpen halaycılar 'hakan taşıyan türkiye'den özür dilesin' kampanyası başlatmışlardı. programın sunucusu şebnem kısaparmak'tı falan. düşünün lan, orada o zil zurna sarhoş haliyle bir laf etmişti hakan taşıyan, tüm türkiye belki testis geçti adamla, anıra anıra güldük o videoya belki, çünkü gerçekten de kelle gibiydi hakan abimiz. ama orada ağzından doğru birkaç cümle çıktı. niye, kime, niçin dediğini bilmiyorum ama şunu dedi 'o kilitli kapılar açılsın lütfen. yaşamaya geldik. biz ne yapıyoruz ki?' camus dese gözyaşları içinde tasdik eder, kierkegaard söylese orada burada paylaşır inanları uyandırmaya çalışırdınız. ama hakan taşıyan söyleyince güldünüz lan.

    evet, o kilitli kapıları açamıyoruz, hala açamadık. sınırlı bir süre için buradayız. çok da mutlu olmamız gerekmiyor. huzur arayan var mı dünyada? cidden, hayatın kendi içinde huzur da barındırabileceğini düşünen budalalar var mı aramızda? lan hayatın kendisi huzura müsait değil ki. yaşarken böyle bir şey mümkün değil. tam rahata erdiğini düşündüğün anda kapını başka bir huzursuzluk çalacak, bunu biliyorsun. ama sen ısrarla, zincirlerinden boşanmış vahşi bir hayvan gibi optimum faydayı elde etmenin peşindesin. 'çok huzur değil bir parça huzur' diyerek kendini kandırıyorsun. bir parça huzur falan da yok. huzurun alt ya da üst limiti yoktur. 1 ay sonra bile ne yapacağını bilmiyorsan huzurun yok demektir. bak ben sana dünyadaki en huzurlu insanı söyleyeyim mi; ölü olandır. bitti, gitti. ölü olanın huzuru vardır. yaşam huzuru içinde tutamayacak kadar şiddetli bir debiye sahiptir. pa ve anksiyeteliler huzursuz olduklarını söylerler. huzuru elde etmenin yolu, huzursuzluğu komple gidermek değildir (zaten böyle bir şey mümkün de değil) sadece huzursuzluğu bir parça sindirebilmektir.

    sindirilen huzursuzluk artık sizi rahatsız edemez. bir adam vardı karıncalardan çok korkuyordu. en büyük korkusu bir karıncanın ağzına girmesiydi. bir gün karınca adamın ağzına girdi. adam neredeyse korkudan olduğu yerde ölecekti. üzerine sekiz bardak su içti. karıncanın içinde artık yaşayamayacağını, boğulduğunu düşündü. halbuki karınca boğulmamıştı. aslında karınca adamın ağzına bile girmemişti. adam bir yanılsama yaşadı. ve bu adam artık ağzına karınca girse de korkmayacak. çünkü huzursuzluğu sindirdi.

    fakat siz ne yapıyorsunuz? çok başarılı olmak istiyorsunuz. biriyle yaptığınız en ufak bir kavga sizi dünyaya küstürüyor. john milton'ın dediği gibi 'katedral boyutunda dev egolar inşa edilmiş, içine hapsedilmişsiniz'. kendi kendinizin zorla tanrısı yapmışlar sizi. 'sen en iyisini hak ediyorsun, başarırsın, müthişsin, kimse seni yenemez, mağlub olmayacaksın, seni alt etmelerine izin verme' gibi koftiden gazlamalarla atılmışsınız hayata. ve ilk yediğiniz darbede nakavt olmuşsunuz. kibriniz, egolarınız o kadar yüksek ki bu nakavtın acısını doyasıya yaşamak yerine içinize atmışsınız ve bunun adına panik bozukluk ya da geliştirilmiş bir üst versiyonuyla anksiyete bozukluğu demişsiniz.

    halbuki ilaçlar, terapiler, iyi düşün iyi olsunlar, iyi hisset iyi şeyler başına gelsinler, evrene enerji göndermeler, reikiler, yogalar hepsi palavradır. carlito brigante'nin dediği gibi 'boolllşiiiit'.

    bu adına pa ya da anksiyete bozukluğu, her ne derseniz deyin bu saçmalıktan kurtulmak mı istiyorsunuz? yapmanız gereken tek şey mağlub olmaktır. ağlamaktır. dövünmektir. başarısız olmaktır. yapayalnız kalmaktır. mutsuz olmaktır. terk edilmektir. dayak yemektir. sınıfta kalmaktır. parasız kalmaktır. aç kalmaktır. sigarasız kalmaktır. çok içki içmektir. daha fazla içmektir. alkolik olmaktır. alkolü bırakmaktır. yüzüstü yere kapaklanmaktır. ayağa kalkmaktır. acı çekmektir. hıçkıra hıçkıra ağlamaktır.

    yerin dibini görmeden gökyüzünün hayallerini kurmaya kalkıyorsunuz. isteseniz de beceremezsiniz bunu. tanrı'yla/allah'la/kozmosla/ya da evrenle, adına her ne derseniz deyin, o devinmeyen devindiriciyle kendinizi bir tutamazsınız. düşmez kalkmaz bir o. sizse düşmekten korkuyorsunuz. halbuki düşeceksiniz burnu büyük kendini dağları yaratmış zanneden ego abideleri. düşmek zorundasınız. burnunuz boka batmak zorunda. çamurlar içinde hırpalanmak, dayak yemek zorundasınız. ancak o zaman gerçek bir insan olursunuz. ancak o zaman bir süs bebeği ya da bir bilgisayar programıyla oluşturulmuş pikselli bir karakter olmaktan kurtulabilirsiniz. kanınızın kıymetini anlamanız için kanınızın akması gerekiyor.

    hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmiyor, yavaş yavaş öğreniyorsunuz.

    ----devam edeceğim şimdilik bu kadar yeter----


    (javier bin alejandro sosa el rafsancani - 9 Eylül 2013 02:11)

  • comment image

    amına kodumunun hastalığı. valla kusura bakmayın böyle bi giriş yaptığım için.. ya da bakın artık iş işten geçti de.. lan ne illet bi hastalık ne menem bi şeymiş bu.. doğduğumdan beridir çekmediğim dertle çile kalmaaadı. ferhat'sız gündüzüm gecem olmaadı.. hani öyle sıradan falan da değil hastalıklarım.. ama şunun kadar nalet, lanet, meret bi şey yaşamadım ben şu hayatımda.. yav tamam yetmiş sekiz yaşında değilim de.. olm yemin ediyom, çok berbat bi şeymiş lan bu..

    önce bu hastalığa müzdarip olmayanlara bi kaç şey söyleyeyim.

    bakın çevrenizde bu hastalıkla uğraşan birisi varsa sakın ona ''sorunlu'' ''deli'' ''iyice tırlattın haa'' ''kafayı mı yedin'' ''ağzına sıçarım la senin'' ''sikiğe bak la'' ''bas git lan'' gibi cümleler kurmayın.. zaten böyle cümleler kurmayın olm kimseye..

    panik atak ya da panik bozukluk panik yapma hali değildir, bunu kafanıza sokun, asabımızı bozmayın..:) eğer bi hastanız varsa, olm her şey düzelecek yaa, panik yapma hemen demek bi fayda etmiyor. annelerin yaptığı evham, dışarıda yükses sesle bi şey olması halinde verilen ''anam noluyo yaa, ouuvv''.. bunlar paniktir. panik atak başka bi şeydir.

    panik atak dalga geçilecek, tamam sakin ol, heyecanlanma.. olm amma şeysin haa. gibi teskinlerle geçecek bi şey değil..

    şimdi gelelim panik atağa..

    yoğun stres altındaysanız ve her şeyi kafaya takıyorsanız..
    yorgunluk.. dinlenememe.. geç yatıp, geç kalkma.. vücudun dirençsiz ve zayıf kalması.. gibi sorunlarınız varsa.. acık dikkat edin olm kendinize.. hayatının en kötü tecrübelerinden birini yaşayabilirsin bak ileride. uykunu al, kafana otu boku takma.. tersten görürsün ebeni..

    eğer;

    - kalp atışlarını duyuyosan.. nabzını hissediyosan ki nabız dışarıdan hissedilecek bi şey değildir,
    - durduk yere titriyor, sarsılıyorsan,(ben gece ''aha deprem oluyo lan'' diye uyanır, sarsılırdım.. bazen de boşalırdım)
    - soluğun kesiliyorsa, nefes alamıyorsan,
    - terliyorsan,
    - hep bunalıp, sıkılıyorsan,
    - nefesin daralıyor, su içemeyecek, boğulacak gibi oluyorsan,
    - el ve ayakların uyuşup duruyorsa.. nedensiz, sebepsiz,
    - kendini gerçek değilmiş gibi hissediyorsan, ben kimim? diye düşünüyorsan,
    - miden bulanıyor ya da karnın ağrıyosa.. akabinde geğirmelerin oluyorsa,
    - biriyle konuşurken ya da tek başına gerçek değilmiş gibi geliyorsa o mekan. kısa bi zaman için ''bu gerçek değil yaa'' diye düşünüyorsan,
    - başın dönüyorsa, sersem gibiysen,
    - üşüyor, ürperiyor ve ateşler basıyorsa,
    - kötü şeyler düşünüp duruyorsan, intihar edeceğini düşünüyor, kendini balkondan atacağını falan düşünüyorsan,

    bu belirtilerden en az 4'ünü yaşıyor/taşıyorsan panik atak yaşamana az kalmış demektir. bir an önce bi psikiyatriste başvurun derim.. çünkü hastalık geldi miydi olay boka sarıyo bak..

    ben normalde öyle grip nezle olan bi insan değildim. olunca da öyle 1 hafta sürmezdi. arkadaş geçen sene bi hasta oldum ben. ağzımdan sümük akıyo, burnum musluk gibi şarıl şarıl bildiğin su geliyo. manyak gibi hasta olduydum. o sıralar anne dedenin yanına gittiydi, hastaydı dedem de.. babamla beraber kaldık. amına koyiim öğlen uyanıyom, kahvaltı yapamıyom.. yerimden kalkamıyom. yediğim her halt zaten aynı tatta(tadda ya da tatda.. bu nası bi kelime lan) babam akşam sürpriz diyo, bi restorana götürüyo, iyi giyin e mi diyo..? gidiyoz.. söylemesi ayıp kebaplar, pideler vs.. yiyoz ama.. tık yok bende.. bok yedir gözüm kapalı.. anlamam. tadı yok ağzın burnun.. her şey aynı amına koyiim.. neyse, o hastalıktan 4-5 ay sonra benim kafada bi olaylar oldu. lan kafamın içinde balon gibi bi boşluk var. anlatamıyom kimseye. sonra geçti gibi oldu. bu sırada da abla evlenecek falan onun telaşesi var.. bu arada da benim okul bitti, evde öyle pinekliyom, iş görüşmesi oluyo arada. gece geç yatıyom, öğlen uyanmıyom falan..

    sonra abla evlendi. lan nası koydu bana da anneme de.. ben de o evlendi bi hafta sonra bi işe girdim izmir'de.. çok sürmedi zaten.. bildiğin bunalıma girdim. 90 kilodan 82 kiloya düştüm 20 günde. akşamları annemle yemek yiyoz ama muhabbet yok. 23:00 oldu muydu uyuyom direkt.. işten ayrıldım sonra.. istanbul'da buldum. o da uzun sürmedi.. ablamların yanına gittiydim, beni görünce bi şaşırdılar önce.. sonra üstüme gelmediler ama ben bende değilim amına koyiim, meçhullerdeyim.. bi şey oldu böyle. kafam dönüyo hep.. kafa hep bi milyon gibi.. google'da az bi araştırma yapayım dediydim beyin tümörü çıktım. sonra vertigo arada da panik atak. bi gün toplu halde film izlerken kafamın arkasında bi şişlik hissettim. aha kafamda ur çıkmış diye kendi kendime teşhis koydum. kimseye de diyemiyom ha bi şey.. kendi içimde yaşıyom bunları. bi de işsizlik falan da var ya iyice boka sardı benim hayat. o şişlik de türk kemiği mi ne var ya oymuş amına koyiim. hastalık hastasıyız ya, otu boku sorun ediyoz..

    sonra aileye neyin açtım durumları. bi mr çektirdik.. kafamda sümük varmış.. öyle çıktı. doktor kadın gülüyo.. bi hap yazdı kadın, antidepresan.. kullanmadım. çünkü o zamana kadar antidepresanları deliler kullanıyo gibi bi algı vardı. hep öyle düşünürdüm. sonra kulak burun boğaz'a gittik. adam bi oraya sallıyo bi buraya sallıyo beni.. şu örs, üzengi, çekiç var ya.. kristal mristal bi şeyler dedi.. onlar yerli yerinde mi diye yaptı acaba diyom içimden.. kaydı mı acaba? falan dedi.. yok dedim kaymadı.. ondan başın dönüyo, denge bozukluğu falan vardır dedi. vertigo'da çıkmadım. lan noluyo bana diye kafayı yicem..

    sonra uzun bi zaman bi şey olmadı. kilo falan almaya başladım ama hala işsizlik devam ediyo. bizim peder yurt dışına gidiyo böyle 1,5 ayda bir.. orada da kalıyo 2 aya yakın. onun geldiği gün içim kıpır kıpır ama korkudan.. la gelecek yine iş bulamadın mı falan diyecek diye.. demek ki korkuyomuşum ben bu adamdan.. geldi, acık konuştuk falan..sonra ben uzanıyom dedi.. gitti yattı..

    lan daha yarım saat olmadı yatalı adamın. bana bi haller olmaya başladı. kucağımda bilgisayar var.. böyle ellerim uyuştu.. sonra başım manyaklar gibi dönmeye başladı.. iki göğsümün arasına bi ağrı girdi.. aha dedim ben ölüyom.. ellerimi maymun gibi çırpıp ''anneee bana bişii oluyoo, hoo hooo'' dedim. normalde de böyle hareketler yaptığımdan annem gülerek karşılık verdi.. salak salak hareketler yapma artık büyü yaa, gerizekalı olm benim dedi.. anne ciddiyim deyince durumun farkına vardı.. hemen öksür dedi, öksürdüm.. sonra yatırdı.. ayaklarımı kaldırdı.. suyla ovdu her yanımı.. yok arkadaş, gitmiyo.. hızlı hızlı nefes alıyom.. aha şimdi yine gelicek..aha geldi diye korkup duruyom.. acile gittik.. ekg, kan testi vs falan.. cık.. bi şey çıkmadı.. turp gibiymişim. la değilim amına koyiim diyom içimden.. bomba gibisin bomba gibi bakıyo doktor..

    eve geldik.. bi korku saldı.. yav odamda ölücem lan, kimseler duymayacak.. gibi düşünceler.. yav annem kalp krizi geçirecek, babam ölecek.. naabacaz ondan sonra gibi korkular.. engelleyemiyom şu düşünceleri..

    sonra bi kız arkadaşımın yanına gittim. farklı yer, farklı hava ve kişiler iyi gelir diye. gittiğimin 2. günü gecenin 5'inde uykumdan uyandırdı pezevenk hastalık.. kalp yine başladı manyaklar gibi çarpmaya.. sabah da bi program izlemiştim panik atak anında ne yapılması gerektiği hakkında. ya sandalyeye oturuyo gibi oturuyormuşsunuz.. sol el göğsün üstünde.. sağ el de göbeğin üstünde olacak şekilde..(göbeği çıkarıyormuşsunuz, nefesini veriyon çıkıyo ya göbek, öyle) sonra 3 saniye nefes alıyomuşsun, 3 saniye tutuyomuşsun, 3 saniye de geri veriyomuşsun.. böyle böyle bi 5-10 dakika yapıyomuşsun ki o panik durumu geçsin.. bende böyle yaparak ölüyodum. lan 3 saniyeleri yaparken nefes almayı unutuyom falan.. bildiğin mala bağladım gecenin 5'inde.. ya da kese kağıdını kafana geçirip osbir çekiyomuşun.. hehe, yok lan.. kese kağıdıyla nefes alıp veriyomuşun.. bildiğin nefes alıp vermeyi kese kağıdıyla yapıyomuşun. amaç karbondioksit çekip vermekmiş.. neyse ben şu göbek işini yaptım.. sonra da ''la ben panik atak olmuşum amına koyiim, asfagdf'' diye güldüm gecenin köründe..

    daha sonra da bi 4-5 gün sonra gece 01:00'de bi başladı bu ataklar.. 1 saat boyunca arka arkaya devam edip durdu.. durmadı lan.. devamlı olup durdu anlamında.. bu böyle olmayacak dedik, hastaneye götürdü arkadaş.. yine ekg, kan testi falan.. yine bi bok çıkmadı.. la ben iyi değilim diyom, manyak gibi başım dönüyo diyom, kalbim hayvanlar gibi çarpıyo diyom.. sikleyen yok bilader.. doktor sana bi sakinleştirici yapıcaz dedi.. iyi dedim.. geldi hemşire.. uzattım kolumu.. yok dedi, arkanızı dönün dedi.. hehe dedim, döndüm mecburen.. anam o nası bi sakinleştiriciymiş öyle lan.. iğneyi soktuğu gibi sol lob gitti benim. kaldım öyle put gibi.. bekledim 4-5 dakika.. sonra da hemşire hanım benim sol göt sizlere ömür, nasıl gitcem ben yaa dedim. öyle durmamanız gerekiyo ama, yürüyün ki dağılsın dedi. gecenin dördünde iğnenin etkisiylen sırıtıyom, sol göt uyuşuk olduğundan değişik bi yürüyüş var ve kızın kolundayım. sarhoş gibiyim.. bi de burası sakarya.. arabaya atıp kaçırsınlar, kaçırın amına koyiim kaçırın derim.. neyse taksiye bindik.. taksiciyle bi muhabbetler etmişim, allahtan dövmemiş la herif.. ''hasta hasta'' demiş bizim kız arkadaş, şeetmeyin demiş ondan..

    bu böyle olmayacak benim bi psikiyatriste gidip hap map almam lazım, durumumu anlatmam lazım dedim bizim kız arkadaşa.. prova yaptık önce.. işte çocukluktan beridir hastanelerde kalmam, okulu uzatmam, çevre ve sülale sorunları..vs.. diye diye bizim kıza doktormuş gibi anlattım durdum böyle.. hee dedi, böyle konuş dedi.. lan sonra benim aklıma du lan, içimi dışımı her yanımı göstereyim ben yaa dedim. dahiliye'ye gideyim önce de içimi rahatlatayım dedim..

    dahiliye'de doktora döktüm içimi.. sülale sorunlarından falan bahsettim.. işte çocukluğumdan falan konuştum.. sizin sorununuz burayla değil, nöroloji'ye gidin bence bi dedi.. anladı ne kadar salak bi insan olduğumu.. dışarı çıktık, lan ben naaptım psikiyatriste söyleyeceklerimi dahiliyeye niye anlattım deyip, köşeye geçip, kendine gel gerizekalı diye silkelendim bi..

    sonra nöroloji'ye gittik, anlattım durumumu.. doktor sağolsun direkt ''kafayı sıyırmışssın olm sen'' dedi. göt gibi kaldım, ayıp olmuyo mu ama dedim. valla öyle ama balatalar gitmiş senin, bi hap yazıyorum dedi ve cipralex yazdı..

    işte o gün bugündür, bu hapı kullanıyom dostlar. ilk başlarda manyak gibi esneme, uyku sorunu falan yaptı ama sonra bi alıştım ben buna.. lan babam laf sokuyo falan.. hiiiçç.. haha diyom, geçiyom.. çok sinirli bi yapım vardı, her şeye parlar, sinirlenirdim.. şimdi tık yok amına koyiim.. bi de şeyde de tık yok.. olduğu zaman da maşallah bi 45 dakika sürüyo.. lan ne güzel bi hapmış o öyle..

    eğer bu rahatsızlığınız varsa bilader.. size vereceğim bi kaç tavsiye var.. öncelikle içiniz rahat olsun, bu hastalıktan dolayı ölmeyeceksiniz. vücudunuzda olağan o kalp bölgelerindeki değişik ağrılar, acılar falan aslında hep oluyodu.. ama siz kendinizi dinlemediğinizden dolayı kafaya takmıyordunuz. şimdi ise aha kalp krizi geçiricem galiba diye korkuyosunuz değil mi..? korkmayın.. bir şey olmuyo, olmayacak.. bir anda yenemeyeceksiniz. şimdi bana söylemek kolay geliyo ama ben de yaşadım. ve bir şey olmuyo, olmayacak.. hatta 1-2 saat önce yine bi şeyler yaşadım ama artık takmıyorum. çünkü löp diye geçen bi hastalık değil-miş bu. hap tedavisi ve sizde her şey. misal ben kafam bi anda soğuduydu bi bölgesi.. aha gidiyom ya, ölüyom ben, koşuuun arkadaşlar diye bağırdıydım.. meğer pencere açıkmış amına koyiim da soğuk esmiş bi anlık.. işte böyle bi hastalık bu.. vücutta olağan her garip şey de, her acı/ağrı da aha ben ölüyom, kalp krizi geçiriyom korkusu yaşatır.. yeniden söylüyorum, hemen atlatamayacaksınız ama yeneceksiniz.. ve bu hastalık sizi öldürmeyecek..

    ben 6 ayımı bitirdim ve kendime güvenim o kadar geldi ki, anlatamam. ne baş dönmesi var, ne korku kaldı, ne dışarı çıkamama durumu var.. ki 2 hafta dışarı çıkamadıydım.. ya dışarıda gelirse, orada ölür kalırsam diye.. sonra zamanla yendim.. spor yaptım..(bol bol spor yapın olm..)

    ha bi de belki acık saçma ama hastalığa sahip kişiler için belki yararı olur.. arkadaşlar ben dışarıda çok yaşlı insan gördümmüydü.. kendi kendime ''la olm bu amca bile bu yaşına kadar yaşamış, sen niye ölcen ki.. al bak şu teyzeye de.. dombiş dombiş kadına bi şey olmuyo da senin kalbin niye duruyo.. amına kodumun salağı.. ahihi..'' diye teskin ettim kendimi.. böyle böyle manyak manyak yendim hastalığı..

    hepinize geçmiş olsun.. eğer sormak istediğiniz bi soru falan varsa, her bakımdan yardımcı olurum.. hatta görüşüp, konuşadabiliriz.. hepiniz yeneceksiniz.. yeter ki kendinize güvenin.. ben bile yendim olm.. ha bi de o sizi/beni üzen, o çevrenizdeki sikik riyakar insanların hepsinin amına koyiim..


    (real eyes realize real lies - 12 Kasım 2013 10:58)

  • comment image

    yüksekçe bir binadan atladığınızı düşünün... çığlıklar atarak düşüyorsunuz, çakılmak üzeresiniz. herşey bitmek üzere... işte tam da bu hissi süper markette salatalık seçerken yaşamaktır.


    (bockbay - 14 Nisan 2014 10:01)

  • comment image

    şiddetli delirme ve ölüm korkusu yaşamak.ama genel olarak degil,birdenbire ortaya çıkar.hemen herkeste görülebilir,ama bazı kimselerde kronikleşmiştir ve ilaç tedavisi gerektirir.başlıca belirtileri korku,kalp çarpıntısı,mide bulantısı,baş dönmesidir ve bunu yaşamakta olan kimseler çogunlukla kendilerini güvende hissettikleri bir yere gitmek isterler(ev).şiddetliyse titreme ve bayılma da olabilir.sık sık panik atak yaşayan kişiler kapalı,karanlık ve gürültülü yerlerden hoşlanmaz,evlerinden başka yerde kalmamaya özen gösterir ve kapalı yerlerde hep kapıya yakın durmak isterler.pis bişeydir ve tuhaftır çünkü bir insan ya panik atak olursam korkusuyla bile panik atak geçirebilir.


    (bitter - 5 Haziran 2001 16:19)

  • comment image

    sağlıklı insanlara panik atağı anlatmak oldukça güçtür. şöyle düşünün; "8 gidiş ve 8 gelişli bir otobanın tam ortasındasınız. arabalar sağınızdan solunuzdan büyük bir hızla geçmekteler ve her an biri size çarpabilir. çaresizsiniz. kaçamıyorsunuz, koşamıyorsunuz. arabalar o kadar hızlı ki gözünüzle takip bile edemiyorsunuz. kalbiniz deli gibi çarpıyor. beyniniz zonkluyor. boğazınıza bir şey düğümlendi, kol ve bacaklarınız karıncalanıyor. mideniz bulanmaya başlıyor ve soğuk terler döküyorsunuz. gözleriniz kararıyor. bayılmak üzere olduğunuzu hissediyorsunuz ama bayılmıyorsunuz... derken bir şey sizi oradan çekip çıkartıyor ve güvenli bir yere bırakıyor. elbette sakinleşmeniz zaman alıyor." işte panik atak yaşayan insanlar bunları herhangi bir neden olmaksızın, alışverişte, tv seyrederken, tatilde, asansörde ya da uykuda yaşayabiliyorlar. ne kadar feci olduğunu biraz olsun anlatabildim umarım.


    (athelas witch - 15 Şubat 2005 20:56)

  • comment image

    gerçekten yaşayan bundan dolayı hayat kaliteleri düşmüş insanlar var. bunlar belki bu başlığı takip edip birbirlerine destek olan insanlar.

    ama yukarıda yorum yapan arkadaş tıp okuyormuş ve ona göre bu hastalık uydurmaymış. saçmaymış ve bunu yaşayan insanlar hastalık hastasıymış(!)

    biraz duyarlı olsak ya


    (ikitekerlibisiklet - 1 Eylül 2017 20:37)

  • comment image

    yukarıda tip okuyan cahile biraz yardımcı olalım.

    bak geleceğin doktoru. umuyorum hic bir hastan seni darp etmek zorunda kalmaz. her neyse gelelim konumuza. canlıların ölümle burun buruna geldiklerinde vücutlarında neler yaşandığını benden iyi bilirsin. ornegin sıradan bir biçimde karşıdan karşıya geçmektesin ve etrafta araba yok. birden bire yanıbaşında bir araç belirdi ve şiddetle kornaya bastı. ne oldu? altına sıçtın di mi?

    neden? hayatta kalabilmen için vücudun tepki süresi ksialmasi gerekiyordu. epifiz bezin uyarıldı senin benden iyi bildiğin pek çok organ alarma geçti ve adrenalin ile doldun. sağ salim olayı atlattın ve yanındaki arkadaşına lan kalbim gup gup atıyor dedin.

    şimdi tüm bu alarm mekanizmasının he4hangi bir tehdit olmadan devreye girdiğini düşün. ışte buna panik atak deniyor. zamanla atak sırasında beynin atak sırasında olan biteni anlamlandırmak için hastalık, kalp krizi gibi aniden ölüm getirebilecek şeylerle bu ise kılıf uydurmaya çabalıyor.

    umarım asla panik bozukluk yaşamazsın sayın geleceğin doktoru. çünkü bu zihniyet ile altından kalkabileceğini pek sanmıyorum.

    araştırın s3vgkli panik ataklı arkadaşlar. saçma şeyleri degil nedenleri araştırın ve size canlı örnek olsun bu olay. doktorunuzu iyi seçin.


    (tungnafellsjokull - 1 Eylül 2017 20:50)

  • comment image

    panik bozukluğun 1 seneden fazla bir süre boyunca yaşam kalitesini sikip attığı, haftalar boyunca gece hastanede yediği ampul diazem ve serumlara rağmen sakinleşemeyen, 5-6 saat boyunca gidip gelen atakların ardından hastane tuvaletine son 12 saattir yiyebildiği tek şey olan krakerleri kusup günün de ağarmaya başlamasıyla az biraz sakinleşen ve anca öyle evine dönebilen, 5-6 saatlik uykunun ardından aynı döngüyü tekrar yaşayan ve yeni yeni toparlamış biri olarak konuşuyorum, ciddiysen ve azıcık vicdanın varsa, sen doktor olma.

    ayrıca o en zor zamanlarımda bana güçlü bi benzo yazmayıp geceleri hastaneye gitmeye mecbur eden, ataklar seyreldikten ve tekrar gündelik yaşamıma döndükten sonra xanax yazıp ihtiyacın olursa kullan diyen doktorun da amına koyayım. madem böyle bi bok var neden en ihtiyacım olduğu sırada vermiyosun ?aklın nerdeydi pezevenk ?


    (king in the north - 1 Eylül 2017 21:34)

  • comment image

    panik atak genellikle bir travma sonrası ortaya çıkar. bazen ortaya çıkması aylar alabilir. mesela çok sevdiğiniz biri; solunum makinesinde bir dönem yaşamak zorunda kalır, ilk başta sizde panik atak başlamaz ama sonraları nefes alamama, kalp krizi belirtileri ile ortaya çıkar. bir gece otururken, size göre ortada hiç bir neden yokken, şiddetli göğüs agrısı(özellikle sol kolda ve giderek sırta yayılır) nefes alamama, şiddetli baş dönmesi ve deli gibi bir çarpıntı şeklinde sizi selamlar. apart topar hastaneye gidersiniz. korkulacak birşeyiniz yoktur, size bunu söylerler. bazı panikatak magdurları doktora inanmaz ve hasta olduklarını düşünür.işte yapılmaması gereken yegane hataların başında bu vardır. doktorlara inanmamak ve onların sizi anlamadığını düşünmek.

    bunun insanın kendi için yaşattığı bir sırtlan olduğunu düşünmek yanlış olmaz. her zaman çıkmaya hazırdır, kendisini tetikleyecek şeyler bekler. kapalı yerlerde kalamamaya, banyo yaparken nefes alamamaya kadar iş uzar. "bunu yapan benim, ben seni yenerim" dediğiniz anda boyut değiştirip, başka belirtilerle bambaşka bir hastalıkmış gibi sizi yoklayabilir.

    panikatak tedavisi oldukça kolay bir hastalıktır; ne yazık ki gözlemlerim ilaç firmalarıyla olan anlaşmalarına yenik düşen psikiyatristlerin, ilaç verme yetkisi olmadığı halde kendini doktor sanan psikologların elinde heba olan hastaların hiç de az olmadığı yönündedir. iyi bir doktor ilaçlara boğmadan sizi çok iyi bir şekilde bu illetten kurtarabilir, eğer hastalık ilaçsız tedavi edilemeyecek boyutlara ulaşmıyorsa.

    anksiyete hali sürekli bekler bu sırtlanı. teror, hastalık, sevilen birinin ani ölümü, başka travmalar vs.
    panikatak başladığı anda o yokmuş gibi davranın, onu ne kadar dinlerseniz o, o denli bağırmaya başlayacaktır. sizi bir toplu taşıma aracında ya da trafikte yakalayabilir, deli gibi koşup kaçmak isteyeceksiniz. durun orda ve kaçmayın. biraz daha direnmeye çalışın, bunu daha önce geçirdim hiçbirşey olmadı gene olmayacak şeklinde kendinizi telkin edin. ilk fırsatta ilaçlara sarılmayın, unutmayın ki bu gun yasaklanmış ilaçların çoğu, eskiden yan etkisi yok bol bol kullanın diye satılıyordu.

    sağlığınıza dikkat edin ama kendinizi dinlemeyin. bir süre sonra cidden kendinizi hasta edersiniz. sürekli sevdiğiniz neşeli insanlarla görüşün. problemli, dert yuvası insanlardan uzak durun. onun bunun derdini devamlı dinlemeyin, anlayışlı bir sevgiliniz olsun. ama bu anlayışını kötüye kullanıp, sürekli kendinizi naza çekip ona hayatı zehir etmeyin. kimsenin kimseye bunu yapmaya hakkı yok.
    kendinizle iletişiminizde tüm kapıları kapatmadıysanız bunu çok kolay ilaçsız, doktorsuz, kazasız belasız atlatırsınız. ataklar sizi çok rahatsız etmeye başlamadan bir doktora gidip bu işi çözmelisiniz. drsuz ilaçsız bu hastalığı şutlamış biri olarak, paylaşmak için nacizane tavsiyelerim; abuk sabuk amerikalı tiplerin panikatakla yaşamak vs gibi geyik kitapları yerine, doğru düzgün bilimsel içerikli kitaplar ile ot böcek sevgi üçgeninden bağımsız sağlam psikoloji kitapları okumak, hayatınızdan sizi sıkan herkesi mümkün olduğunca çıkartmak, resim yapmak ya da yazmak(ataklar başlarken resim çok telkin edici olabiliyor), bol bol gezmek, bilgisayar ekranından ve sanallıktan uzak durmak, kendinizin bunu yenecek kadar güçlü olduğuna inanmak ve yan etkilerini düşünmeksizin ilaçlara saldırmamak. en önemli şeylerden biri; ailenizin ve sevdiklerinizin burnundan hayatı fitil fitil getirmemek gerekiyor. ilk ataklar geldiğinde hastaneye ölüyorum diye koştuğunuzda onların da halini bir düşünün.
    ölüm korkusuyla yaşamak yerine, bu korkuyu iyi yaşayamamak korkusuyla değiştirin. ölümden en çok korkanlar en az yaşayabilenlerdir diyen üstadımı burdan selamlıyorum. ne kadar aksini söyleseler de; panikatak hastaları hayatı çok sevdikleri için, hayata bu kadar çok kök salıp, aslında istedikleri gibi yaşayamadıkları için bu ataklara maruz kalırlar. munch bize bir çığlıkatmıştı, ataklar da bu çığlığı sürekli yineler. sadece bir kere öleceğiz, bu ataklarla onlarca kez kendimizi öldürmeyelim.


    (jiletlipasta - 30 Mayıs 2006 11:41)

Yorum Kaynak Link : panik atak