The Escape of Prisoner 614 ' Filminin Konusu : The Escape of Prisoner 614 is a movie starring Ron Perlman, Martin Starr, and Jake McDorman. Two inept, small-town Sheriff's Deputies catch an escaped prisoner that they believe was wrongly convicted.
Entrepreneur TV: Path Less Travelled(2016)(9,3-39)
Das letzte Mahl(2019)(8,9-403)
At the End of the Tunnel(2018)(8,9-57)
The Yellow Birds(2018)(5,7-2185)
Pickings(2018)(5,6-734)
Prodigals(2017)(5,6-114)
Supercon(2018)(3,7-516)
Mindhack: #savetheworld(2018)(3,7-316)
2000'de türkiye'den ayrıldım. ayrıldım dediğim, okumaya abd'ye geldim. ama ayrıldım, çünkü biliyordum: hayatımın bundan sonraki kısmının çoğu türkiye olmayan bir yerde geçecekti. biliyordum çünkü istiyordum: hayatımın bundan sonraki kısmının çoğu türkiye olmayan bir yerde geçmeliydi. eğer bu ayrılık değilse, ayrılık nedir? düşününüz.2000'de türkiye'den ayrıldım ve ayrılırken ayrıldığıma çok mutluydum. gitmeden bir gün önce neşemin sebebini soran olsaydı şöyle derdim: türkiyeli olmayanlarla yaşayacaktım. ıncığını cıncığını bilmediğin bir dünyaya dalacaktım. umuyordum ki çok lüzumlu olmadığı sürece dönmeyecektim. 'tatillerde gelsem yeter' diyordum. öyle de oldu, okul dönemi tatiller dışında lüzumlu olmadığı sürece dönmedim. 13 senenin çoğunu türkiye olmayan bir yerde geçiriyorum. 2000'de türkiyeden ayrıldım ve ayrıldığımda benim gibi ayrılmışlarla tanışıp tanışmayacağımı dahi hesap etmiyordum. filedelfiya'daki ilk akşamımda, south street'de yürürken türkçe konuşan iki adam gördüm. sevinçle yanlarına yaklaşıp merhaba dedim. (sonra bu tip denyoluklar yapmamayı öğrendim ama henüz bir sonram yoktu, en öncedeydim.) şaşaladılar, merhaba dediler. kendimi tanıttım, kendilerini tanıttılar. senelerdir burada oturuyorlardı, bir çiçekçileri vardı. çok mutlu görünüyorlardı. ben ne yapıyordum? okumaya gelmiştim. ben de artık buradaydım. türkiye'ye sık sık gidip gidiyorlar mıydı? bunu sorar sormaz ikisinin de bakışından bir gölge geçti. eğer o gölgenin ilk geçişi olmasaydı, 'hayır' dediklerinde yüzlerine yüzlerine alenen şaşırmazdım. ama şaşırdım. yazları da mı gitmiyorlardı? hiç gitmiyorlardı. ayaküstü biraz daha sohbet ettikten sonra ayrıldık.çok geçmedi, bir gün birisine, sanırım türkçe konuşan birilerini görür görmez koşup merhaba demişliğimle dalga geçmek için onları anlattım. anlattığım kişi 'adamlar çiçekçiyse kesin gey çifttir' dedi. adamlar efemine durmadıklarından o zamanki bana gey görünmemişlerdi. ama sonra geriye dönük ihtisabını yaptım: geydiler. türkiye dendiğinde yüzlerinden geçen gölgenin ışığı bana yeni ulaşmıştı. onlar türkiye'den ayrılmamışlar; türkiye'yi terk etmişlerdi.sonra sık sık türkiye'yi, ya da, doğup büyüdüğü ülkeyi terk etmişlerle tanıştım. hepsi mutluydu diyemeyeceğim ama çoğu ya mutluydu, ya mesuttu, ya da bahtiyar. mutsuz olanlar, mutsuz duranlar, mutsuz olduğunu söyleyenlerin hiç birisi, mübalağa etmiyorum, *hiç birisi* geriye dönmeyi düşünmüyordu. mutsuzdular ama pişman değildiler. burayı anlayabilecek misiniz bilemiyorum ama söylüyorum: pişman dahi olamıyorlardı. daha iyi uyumlanacaklarını sandıkları yere de o kadar iyi uyumlanamamışlardı. bazısı doğru ülkeyi seçip seçmediğinden emin değildi. ama hepsi nereye uyumlanamayacaklarını, hangi ülkenin yanlış ülke olduğunu biliyordu. 2000'de türkiye'den ayrıldım ama türkiye'yi asla terk etmedim. terk etmek, terk ettiğini söylemek belki kararlılığını göstermek, belki azmi şahlandırmak için gerekiyordur. belki inanmak istediğin şeyi gerçek kılmak için bildiğin şeyin adı üstüne kasem etmek gerekiyordur. ben şanslıydım, bu gerekliliği hiç bir zaman duymadım. ama o gerekliliğin damgasını yemişleri tanıdım. onlar için türkiye, ya da, vatan bakışlarından geçen bir karanlık, uykularına sokulan bir evham, kulaklarına çalınan bir vesveseden fazlası olamıyor. onlar, vatanlarından siktir olup gitmeyi bir tercih değil, hayati bir zorunluluk olarak yaşamış olduklarından, ve siktir olup gittikten sonra siktir olmayanlara görünmediklerinden, yok sayılıyorlar. onlar, siktir olmayan, olamayan, olmayı düşünmeyenlerin gözünde birer hayaller: bazısına siksik eden bir ergen, bazısına türklüğünü, varoluş gayesini, asli vazifesini unutmuş şerefsiz bir godoş, bazısına ise gelecekteki suretleri olarak görünüyorlar. yani mutlu, mesut ya da bahtiyar olmasalar da gözleri aydın: orada bir yerde sağ salim hayattalar.
(otisabi - 24 Mayıs 2013 08:50)
psikoloji okumaya niyeti olan bir arkadaşım 2008 yılından 2010 yılına kadar viyana'ya gitmek için elinden gelen her şeyi yaparak nihayet 2 yılda vize sorunlarını çözdü ve bir gün ben iş yerindeyken yanıma gelip aha sonunda gidebileceğim vito! inanabiliyor musun? sonunda hayranı olduğum adamın* mezun olduğu okulda okuma şerefine nail olacağım! hadi gözün aydın türü nidalar eşliğinde yolcu ettik elemanı.evden de kalacağı yıl ve yiyeceği makarnaya kadar hesap kitap yaparak para aldı. daha doğrusu ailesi ona verebileceği tüm parayı verip yolladı. yolladı yollamasına da araştırırken atladığı bir konuda başına gelmeyen kalmamış.viyana'da devlete ait yurt yokmuş. yurtların tamamı özel, fiyatlar ve şartlar çok güzel ama kalacağınız yıl için haziran ayında rezervasyon yapmanız gerekmekte. arkadaşın da bu durumdan haberi yok. okul açılmadan önce* viyana'ya gidince öylece ortada kalıyor anlayacağınız. aldığı para da mümkün değil otel veya benzeri yerlere yetmeyecek. olur mu olmaz mı derken bu, birkaç gün parklarda yatıp kalkıyor. bildiğiniz sokakta kalıyor yani. sonra bir gün okuldan çıkınca mağazalardan birinde çadır satıldığını görüyor. daha sonra bunun kafasından "ulan gidip gezdiğim, hayvan gibi bahçesi olan schönbrunn sarayına çadır kurayım en iyisi" diye bir fikir geçiyor. neyse gidip çadırı kuruyor falan, birkaç günden sonra gidip bir bakıyor ki çadırın yerinde yeller esiyor. aha kesin çadırı toplayıp attılar. şimdi kaldım mı mal gibi ortada diye söylenirken toplanmış halde, bir ağacın altında bekleyen çadırının üstünde bir not görüyor: "sarayın bahçesinde bu şekilde kalmanız yasak ama kalacak yeriniz yoksa sizi sarayın misafirhanesinde misafir edebiliriz.""nasıl sevindim anlatamam" diyordu. düşünsene vito, kralla aynı interneti kullanarak seninle görüşüyorum. arkadaşım yurt sorununu çözene kadar sarayda misafir oldu yani.ulan düşünüyorum da böyle bir şey türkiye'de olsaydı, arkadaşım içindeyken çadırı yakarlardı be. polis bir destan yazardı adeta. işte böyle şeyler oldukça türkye'den siktir olmak işten bile değil be sözlük.
(vito andolini - 30 Aralık 2013 18:06)
bunu isteyen insanlardan biri de benim.başlamadan önce söylemek istiyorum, türkiye'nin hemen her şehrini dolaştım, her bölgesinde yaşadım, her yöresinden insan tanıdım ve türkiye'ye dair çok şeyi biliyorum. sadece istanbul türkiye'sinden bahsetmiyorum. o bir masal bence. (bkz: memur çocuğu olmak)eğer hiç yurt dışına çıkmamışsanız çok da koymaz türkiye'de yaşamak. çünkü bildiğiniz tek gerçeklik türkiye'dir. geri kalan ülkeler/oradaki hayatlar sadece televizyonda gösterilen ya da birilerinden duyulan ve bir çok insan için gerçekçiliği film kadar olan bir durumu teşkil eder.ve bu durumun iyi ya da kötü olduğunu anlamanız için kıyas yapabilmeniz gerekir.türkiye nasıl? diğer ülkelerde yaşayan insanlar nasıl?içinde yaşadığınız süre boyunca bir çok olayı yadırgamaz ya da yargılamazsınız ve bu nedenle alışırsınız. sürekli elma verdiğiniz tavşanınızın armut isteyememesi ve elma ile yaşamaya, cır cır da olsa devam etmesi ve elmasını beklemesi gibi.mesela yaya geçidinin sadece dekor amaçlı olduğuna emin olmuşsunuzdur. ehliyet almak için girdiğiniz trafik sınavında ya da yazılı bir sürü kuralın aksine dekordur işte yaya geçidi. sonra bir gün size yeşil yaya ışığı yanarken araba çarpar. hastanede gözünüzü açıp, hayatınızın hakkını aramaya çalıştığınızda, polisin olay için tutanak bile tutmadığını öğrenirsiniz. ve size utanmadan "orada haftada 5 kaza oluyor, hangisinin tutanağını tutayım" diye cevap verir. polis ki görevi halkı, yasayı, ülkeyi yani bu durumda beni de korumak olan kişi. bu olaydan sonra sadece yaya geçidinin değil, yaya ışığının ve polisin de dekor olduğunu fark edersiniz. günleriniz böyle devam eder.bir gün erasmus sayesinde ilk kez yurt dışına çıkar, slovenya gibi avrupanın çok da parlak olmayan, minicik, küçücük, çoğu kişinin yerini bile bilmediği bir ülkeye gidersiniz. dışarı çıkmış arkadaşlarınızla buluşacaksınızdır, yolun karşısına geçip biraz yürümeniz gerekir yurttan çıkınca. tam karşıya geçilecekken karşıdan bir arabanın hızla geldiğini fark edersiniz, ve trafik kazası sonucu oluşan korkunuzla yolun başında beklemeye başlarsınız. araç sizin geçeceğiniz yola bir iki metre kala durur. siz durursunuz, araç durur. "niye geçmiyo mina koduğumun" diye düşünürken sürücüye bakarsınız ve onun da aynı bakışlarla size baktığını görürsünüz. o an yaya bir insan olarak arabalı bir insandan daha değerli olduğunuzu anlarsınız. dahası gerçekten varmış ya lan trafik kuralları dersiniz. oha dersiniz. sonra böyle artist artist yavaşça geçersiniz. şoföre minnettar bakarak tabi bir yandan. çünkü türkiye'de büyüdüm ben ve şoför yaya geçidinde yol veriyorsa bu minnet duyulması gereken bir davranışı teşkil eder.sonra ilk kez kadın olarak istediğiniz şeyleri rahatça giyebilmenizin keyfi. mini etek giyersiniz kimse bakmaz, gece tek başınıza ve biraz sarhoş bardan dönmeye kalkarsınız ve kaybolduğunuzda insanlar size gerçekten sadece yol tarif eder. iyi geceler diler tabi bir de. (bkz: türkiye'de kadın olmak)ders aldığınız öğretmenler size kendi ülkenizdeki öğretmenleriniz gibi işkence etmezler, proje kağıtlarınızı yırtmaz ve size hakaret etmezler. sizi mesleğiniz için yetiştirmeye çalışırlar, aynı zamanda iyi bir insan olmanız için. yaptığınız projeyi beğenmediğinizde sizi cesaretlendirirler, iyi bir meslekdaş olacağınızı söylerler, bunu yaparken size projenizdeki olumlu yönleri gösterir, bunun boş olduğunu değil, sizin dolu olduğunuzu anlatırlar. ve hatanın tümünün sizde olmadığını anlarsınız. ve bunu ne yazık ki ilk kez anlarsınız. size öğretmenlerinizin çiğnemiş olduğu özgüveninizi geri verirler. çok şey eksildiğini görüp gene de mutlu olursunuz.ilk kez gerçek özgürlüğü yakalarsınız. hem de yurdunuz bile olmayan bambaşka, size yabancı bir ülkede. bu nedenle o ülke "kendinizi evinizde hissettiğiniz son yer" olarak kalır yüreğinizde.sonra aylar geçer, mevsimler geçer yaz gelir ve ülkenize dönersiniz. bunu söylediğim için üzgünüm, türkiye'de gerçekten de çok güzel denizler, dağlar, ormanlar ve belki içlerine inilse çok da iyi olabilecek insanlar var, ama ben türkiye'ye döndüğüm için üzülmüştüm.okulunuza devam edersiniz, bir şeyin değişmediğini görüp, insanların egolarından sıyrılıp okulu bitirmeye odaklanırsınız. sonra şartlarınızı daha iyileştirmek için yüksek lisans yaparsınız.ilk işe başladığınızda size önerdikleri maaş tek başınıza sizin bir eve çıkıp geçinmenize olanak sağlamadığı gibi iki arkadaşınızla sikindirik bir eve çıktığınızda dahi karnınızı doyurmakta zorlanacağınız bir para olur. gene de bir yerden başlamak lazımdır ve işe başlarsınız.konuşulan mesai saatlerinin dışında da çalışırsınız ek ücret almadan, patronun azarlarını da dinlersiniz, zam almanız gereken zamanda bunu söylediğinizde atılma raddesine de gelirsiniz. bir yerde tak eder yeni bir işe başlarsınız. şartlarınız biraz daha iyidir, artık 3 kişilik çalışan evinizde istediğiniz tüm zamanlar olmasa da arada dışarıda para harcamaya da başlarsınız.aradan uzun yıllar geçmiştir, eviniz dediğiniz yeri özlersiniz ama artık o da bir hatıradan başka bir işe yaramaz.sonra bir gün mühendislik denklik sınavı gibi bir şey duyarsınız. biraz araştırırsınız ve teknik öğretmenlere bir sınavla mühendislik yetkisi verileceğini öğrenirsiniz. sınavın soruları yayınlanır, bakarsınız, lgs sınavlarından biraz hallice.sonra düşünürsünüz ben neredeyim diye. ne yaptım ve neden yaptım diye. küçüklüğünüzden beri en başarılı öğrenci olmaya çalışıp, bir çok sınavı atlatıp, dersanelere gidip, hayatınızı okullaştırdınız. ne için? daha iyi bir gelecek, daha iyi bir iş, daha çok para; bu sayede hayatınızı harcadığınız yılların karşılığının değerini düşünürsünüz...öss günlerinden bahsetmiyorum bile, kullandığım antidepresanlardan, uykusuz gecelerimden, hayatsız yaşanmışlığımdan bahsetmiyorum bile.sonra sorarsınız neden bunlar oluyor, nerede yanlış yaptım... yanlış olan, bu ülkede doğmak sanırım. ve bu benim seçimim bile değil.işsizlik maaşıyla dünyayı gezmeye çıkan isveçli gençler var. bizzat tanıdım. ben maaşımla taksime bile zor çıkıyorum.güzel ülkemin en güzel yerleri zaten o yabancılar için tutulmuş, en iyi koylar onlara satılmış, en karlı yatırımları onlar yönetiyor, en iyi araziler onların, en iyi lokantalarda onlar yemek yiyor, isimleri türkçe bile olmayan tatilköylerinde tatil yapıyorlar. ben hiç gidemedim o tatil köylerine. çünkü 4 günlük ücretleri benim bütün maaşıma denk.bunlar olup biterken gezi parkı olayları başlar, ülkemin polisleri, ülkemin güzel insanlarına insanlık haklarına aykırı bir sürü şey yapar. ülkem polisleri kahraman ilan eder. karşıt her görüşe basın yasağı koyar. o an böyle büyük bir olayı bile saklayan ülkenin sizden daha neler saklamış olabileceğini düşünürsünüz.inanır mısınız, ben düşündüm ve yok oldum.brezilyada ise benzer propogandalarda polisler direnişçilerle samba yapar.taylandda benzer propogandalarda polis yetkisini * bırakır.yakın zamanlı olaylar bunlar.ama benim dağları, denizleri, ovaları ve içlerine belki biraz çokça inilse iyilik olan insanlarla dolu ülkemde polis günlerce nedensiz yere şiddet uyguladı.ekmek almaya giden çocuğu öldürdü türkiye.ailesine basın yasağı koydu konuşamasınlar diye.işte o an hatıralarınız geri teper, insan olduğunuz günleri anımsarsınız, ve umarım da o geri tepiş size bir şeyleri değiştirme gücünü katar.ben artık bunu söyleyebilirim ki, bu ülke benim ülkem değil.hayatımın sonuna kadar yersiz yurtsuz olurum belki, ama insan kalırım.
(kndkc - 12 Ocak 2014 17:43)
- ama bir sezen aksu şarkısı duyunca dağılırsın oralarda, keşke şimdi boğaz'da olsam dersin.- mehehehe insanın memleketi gibi var mı meheheh memleketin burnunda tüter dönersin hemen.yapmak isteyenleri/yapanları, hala bu gibi vıcık ortadoğulu duygusallığı ve himmet emmi kafasıyla caydırmaya çalışanların olduğu eylem.bak kardeşim önce şu kabullerinizden bir kurtulun,- herkes sezen aksu ve türevlerinin ağdalı şarkılarını sevmiyor, zannettiğiniz gibi herkes "ah boğaz'a karşı efkarlansam" diyip durmuyor, çok eşsiz ve dünyanın en güzel şehri zannettiğiniz istanbul'un kimine göre almanya'nın küçük bir şehri kadar değeri ve güzelliği yok.- herkes "havasına suyunaa taşına toprağınaa" sözlerini duyunca memleketteki halasını, bağı bahçeyi düşünüp çömelerek ağlamıyor, insanlara duygusal belgeselci yavşaklığında "benim saf anadolu köylüsü insanım", "bugün güzide iç anadolumuzun nadide köylerinden mamalaklar'dayız, karşıdan yaşlı bir anamız geliyor" şeklinde yaklaşmıyor. şu "ah gurbette sıla'nın sevişmeden uyumayalım şarkısını bir duy da ağla ağla ölürsün kardeş, hem de boğaz çok güzel, çok güzel yani boğaz, boğaz'a karşı rakı içmek gibisi var mı yeaaa, istanbul dünyanın en güzel şehri tabi ki." duygusal ergenlerinden başlayalım: türkçe popun "ağzımın ortasına sıçtı", "dalağımı dağladı" diye tabir ettiğiniz terk edilmeli, aşk için ölmeli gebermeli, sürünmeli şarkılarından birine bile zerre kadar ilgi duymuyorum, mecburiyetten dinlediğimde ne zaman bitecek bu arabesk azap diye bekliyorum, sezen aksu ya da sıla'nın herhangi bir şarkısını bana dinleteceğinize bir domuza dinletseniz daha beklediğiniz gibi efkarlanmalı, zırlamalı tepkiler alırsınız, ciddiyim. ortada mesafe yüzünden çıkan problemler vb. olmadığı sürece hareketleriyle bile isteye "ağzıma sıçan", "böğrümü dağlayan" insanlara aşık olmayı 6-7 sene önce bıraktım ben, artık liseli olmadığım için insanların bana ne yapıp ne yapmama potansiyelinde olduklarını 2-3 görüşmede anlayabiliyorum, aşık olmak için nerede bir ruh hastası varsa çekmiyorum. ama en önemlisi aşk için ölüp gebermeyi bir bok zannetmiyorum, rezil olup sürünmekten gizli gizli zevk de almıyorum. bana sıla'yla, sezen'le gelmeyin kardeş, domuza gidin bana gelmeyin rica ediyorum."ama poğasss çok qüsell" insanları, sıra sizde, ahahaha. açıkçası mekanı insandan bağımsız değerlendiremediğimden dolayı, benim için boğaz manzarası da, sürekli norveç'teki dağlar arasındaki köye "ülkemizde daha güzeli var hıhhh" diye rakip gösterilen anadolu köyleri, dağları, tepeleri de hiçbir anlam ifade etmiyor. gündelik hayatımda manzarayla değil kamil, kezban ve çomar insanlarla muhatap oluyorum, varacağım yere manzarayla değil rezil bir toplu taşıma ile ulaşıyorum, haftasonları deniz kıyısındaki mekanlara brunch için doluşmayı, çocuk gürültüsü, korna sesi içinde tıklım tıkış mekanlarda güya "keyif" yapmayı sevmiyorum çünkü kalabalık ve gürültüden tiksinirim. zaten ortalama bir türk dizisinin en aşağı 20 dakikasında görüyorum boğazı asdfgfds. yaşadığım yerin boğaz kadar afili olmasa da bir sahili var ve gittikten sonra boğaz'ı değil, bu küçük kıyıyı özleyeceğim. kısacası, bir gram yeşili kalmamış, trafiği talan, istila edicileri sonradan görme, sürekli bir arabesk duygusallığa meze edilen boğaz pek de umrumda değil, kadın başına "şu boğaz kenarındaki çimenliğe uzanayım da kitabımı okuyayım" desen başına toplanıp çekirdek çitleyerek izleyecek insanlar var boğazda. sonuç olarak bu boğaz'ın olduğu şehirde bir de bağcılar esenler esenyurt sultangazi sultanbeyli gerçeği var ki, değil boğaz, maldivler'i getirip ortaya koysan yine de çekilecek dert değil."boğaz'a karşı rakı içerken efkarlanmak" muhabbeti de beni "lost izlerken nutella yiyip sandalyeden düşmek" kadar bayıyor. evimde içiyorum ben, ahmet kaya dinleyip efkarlanmıyorum da, valla pek ahmet kaya dinliyor numarası da yapamayacağım madem çok dürüstleştim, dinlemiyorum. türkü filan da pek sevmiyorum, eh buraya kadar okuduysan "ayyy bu da biraz şeymiş yanee" demişsindir zaten sdfghgfdsdfg. ayrıca, avrupa'nın göt kadar şehirlerinin yarısı kadar sanatsal imkanı, galerisi, sergisi, müzesi, feshane'deki "bilmemnereliler günü" dışında genç nüfusa yönelik hiçbir festivali olmayan, bisikletle bir yerden bir yere gitmeye kalksam ertesi gün bisikletimi kırık, beni de tecavüze uğramış/kamyon çarpmış/bir kenara atılmış bulacakları bir şehrin boğaz'ı da manzarası da afedersiniz sikimde değil. gelelim "insanın memleketü gibisü var mo yaaoo, hiçbir yörö gödömözsön, getsen de dudunamazsın" dayılarına, valla haklısınız, memleketim gibisi dünyanın herhalde hiçbir yerinde yoktur.sanmıyorum ki dünyanın başka bir yerinde bir adam çıkıp "siiiizzz etsiz bulgur yerken ben çocuklarımı ihya edeceğiiiim, ev ev dolaşıp g.tünüzü s...ğim, ölülerinizi mezardan çıkarıp aynısını onlara da yapacağım, amaa, türbanınızaa dokunmayacağıımm hamdolsuuun, peygambeerr, namaazz, türbaan. düdüklenmek size müstehak lan ahahah" dese bile çılgınca alkışlayacak, "güvenimiz tamm" diye ağlayacak, ertesi gün "belki gelir de dediğini yapar" diye evin kapısını açıp, domalıp bekleyecek bir kitle olsun. anca kuzey kore'de filan olur, "diktatörün cenazesine karda kışta eldiven takmadan, montunuzun önünü kapatmadan gelmezseniz, yeterince ağlamazsanız ağzınıza sıçarız" dedikleri için olur o da. almanlar soğukmuş (yalan), ingilizler kaypakmış, fransızlar kibirliymiş, geç bunları hacım, hiçbiri "1000 yıldır biat etmekten beyni yanmış cahiller" değil, duygusallığını ve zayıflığını yaptığı işin önüne koyan basiretsizler değil, metroda bilet atmadan kaçak geçmeyi ileri zekalılık zanneden gerizekalılar değil. bu insanları emin olun hiç özlemeyeceğim, kendilerini, ülkenin inançsızlar için yaşanamaz hale gelmesiyle övünüp "inanmayana da yalan dünya dar oldu" diye şiir yazan bir cahil çomarı herhangi bir şeyim olarak benimsemem mümkün değil. üsttekilerin yanısıra, "seninle filanca sergiye gidelim" diye 3 gün başımın etini yiyen, hiç öyle sergilik bir tıyneti olmadığını bildiğim halde belki heveslenmiştir, belki sever, gişe rekortmeni leş filmleri izlemekten başka bir kültürel aktivitesi olur diye "tamam" dediğim, sonuçta beni 45 dakika beklettikten sonra "cnm hamdullah'la kvga ettikk çok ktüyümmm şu an glmicem bnn, istrsn sen bze gell çk kötüymm ölmek istyrumm" diye mesaj atan bir ilk çağ kezbanını özlemem ya da kendisine hasret kalmam mümkün değil, mesajı gördüğüm an "bu nasıl bir böceklik lan" diye telefonu elimden atmak istemiştim. varsın soğuk olsun ama beni "sergiye gidelim", "kütüphanede ders çalışalım" dedikten sonra bir barzoyla kavga ettiği için ekmesin, bir barzo için sıla mıla dinleyip ölmelere gebermelere kalkıp rezilleşmesin. hem mesafe iyidir, hiç tanımadığın bir insana "sen" dememek, saygıyı korumak, sınırı bilmek medeniyettir."peki yurtdışında ankara'nın bağları'nı duysan kalkıp oynamak istemeyecek misin? ah ah sen bir git de nasıl istersin". sanıyor ki herkes ankara'nın bağları ve kolbastı gibi felaketlere karşı içten içe sempati ve ilgi duyuyor, gizli gizli dinliyor, seyretmekten zevk ve gurur duyuyor, vah vah :(( ben zannettiğin gibi bu iki şey ve türevlerine gizliden gizliye bir sempati duymuyorum, rastladığımda bir facepalm yaşıyorum. yeterli mi?temelli gideceğim tarih olan 2015 baharına kadar, "sanki normalde türkiye'de yaşamıyormuşum da biraz uzunca bir tatile gelmişim" gibi davranarak katlanabiliyorum artık buraya.şu dogmalarınızdan kurtulun da insanların "hevesini kırıyorum ehehe" zannederken sinirlerini bozmayın, kendinize güldürmeyin cnm.edit: "neden kalıp mücadele etmiyorsun, git tabi kaçmak kolay" iyimserlerine şunu söyleyim, çabanızla belki hükümet değişir ama insanların müzmin gerizekalılığı, yobazlığı ve arabeskliği değişmez. 17 aralık operasyonu ilk patladığında bir arkadaşımın teyzesi vefat etmişti, taziyeye gelen bir kadının kurduğu cümle: "bu ebru gündeş'in kaderi de bir türlü gülmedi." açıkçası kıymetli ömrümün 1 gününü bile bu gibi derine işlemiş bir gerizekalılıkla mücadele etmek için harcayamam. ebru gündeş şarkılarında kendini bulan insanlarla birlikte yaşamak da benim için hayli zor ayrıca.gitmek isteyenlere/gidenlere "bu ülkede bir bok olamamışsın, sanki gittiğin yerde olacaksın" diyen süperzekalılara "daha fazla düşün, daha az konuş" dışında bir şey demek istemiyorum. bu ülkede başbakan olsam yine de tiksinir ve kaçmak isterdim.edit 2: şu "burada bir baltaya sap olamamışlar ki gitmek istiyorlar" lafına binaen (dayanamadım), şu an bir belediyeye ya da bakanlığa, çoğu kişiden çok daha kolay kapak atabileceğim bir mesleğim var. bir baltaya sap olmaktan kastınız hemen bir ev, araba, ortalama bir eş ve 2 çocuk sahibi olmaksa bunu da birkaç yıl içinde yaparım. ne diyordum, bakanlık diyordum hah, girerim, sabahtan akşama kadar oturur, doyasıya candy crush oynar, 3500 tl maaşı da ay sonunda cebime indiririm. "yüksek standartlarda yaşam"dan anladığın, pahalı bir arabaya, yeni yapılan havalı toplu konut projelerinde bir eve sahip olmak, haftasonları avmlerde sınırsız para harcayabilmek, yazın her şey dahil otellerde tatil yapmaksa, bil ki ben buna sadece gülerim. benim yaşam kalitesinden anladığım temiz ormanlık bölgelere, denizlere, göllere yakın olmak, yaşadığım şehirde göstermelik değil gerçek sanat olması, hakkımı aramak için polise gitmekten korkmamak, dini tacizlere uğramamak, şehir içi ulaşımımı bisikletle sağlayabilmek, tecavüze uğrama, yollu diye damgalanma korkum olmadan dışarı çıkabilmek, ne giydiğime, nerede saat kaçta gezdiğime, kiminle olduğuma kimsenin karışmaması. dünyaya boyutları çok farklı pencerelerden bakıyoruz yani, bil.
(isolde - 28 Şubat 2014 17:41)
milyarlarca dolar hırsızlık yapmış ve bunu artık inkar da etmeyen, dış politikada elini yüzüne bulaştırmış, sağlık ve eğitim sistemini çökertmiş, ülkede güvenilir tek bir kurum bırakmamış, seçimlere hile karıştırmış bir hükümet,kendisini ve çevresindekileri 12 yıllık iktidarı süresince ihya etmiş, sahte diplomayla üniversite mezunu olduğunu söyleyen, yetkisiyle birlikte halkın özel yaşamına karışma cürretini gösteren, cahillikle övünen ve bilgiliyi hor gören, mazlum edebiyatı ve kabadayılık yapan, psikolojik sorunları olan bir başbakan, 65 yıldır kemik oy tabakasının tadını çıkaran, yeni bir şey üretmeyip atatürk ve laiklik arkasına sığınmış, ideoloji karmaşası yaşayan, halkı anlamaya çalışmayan, yeni politikalar sunmayan, oy potansiyeli kıyılara hapsolmuş, seçim hilelerini görüp bunun önüne geçmek için hiçbir çaba göstermeyen, yenilgiyi kabullenmiş, yılgın bir ana muhalefet partisi,biat kültürüyle liderlerini ölene kadar değiştirmeyen, eleştirmeyen, milliyetçiliği sadece kürtlere karşı çıkmak olarak indirgeyen, beslendiği tek argüman kürtler ve terör olan, ülke siyasetinin en önemli kararlarında iktidar partisinin yanında olan diğer bir muhalefet partisi,bu ülkenin daha yaşanır bir yer olmasına çalışmak yerine sadece kürt insanının talepleriyle ilgilenen, bu taleplerin karşılanması durumunda gerisini önemsemeyen bir kürt hareketi,dünyanın olur olmaz yerlerinde okullar ve yurtlar kurup öğrenci yetiştiren, üyelerini ülkenin en önemli kurumlarına yerleştiren, iktidar partisiyle el ele verip ülkenin rejimini değiştirmeye uğraşan, yıllarca iktidar partisiyle ülkeyi soyup çıkar çatışması çıkınca elindeki savcılarla bakanları içeri aldıran bir cemaat, devletin ve milletin bekasını tehlikede gören, kendini atatürk ve ilke ve inkilaplarının koruyucusu sanıp iki kere darbe yapmış, iki kere muhtıra vermiş, bir kere caddelerde tanklar yürütmüş, milletin vergileriyle orduevlerinde hayatın tadını çıkaran, askerlik sırasında bu halka psikolojik ve fiziksel şiddet uygulayan bir ordu,ülkenin en kritik olayları sırasında televizyonda penguen belgeseli oynatan, başbakan'a doğru düzgün bir soru bile soramayan, yasaklanmasına rağmen seçim kampanyası reklamını oynatan, içerisinde bir tane kültürel ve bilgi verecek içerik bulundurmayıp milletin beynini uyuşturacak programlar yayınlayan, gerek hükümet yanlısı gerek hükümet karşıtı taraflı yayın yapan, hükümetin silahşörlerine dönüşmüş, satılmış, basiretsiz bir medya,milyarlarca dolarlık sermayeye sahip olmasına rağmen başbakan'ın götünü yalayan, gerekirse cezalandırılmamak için ağlayan, para hiçin her şeyi yapacak açgözlü bir iş dünyası,1 mayıs'ta taksim meydanı'na bile çıkarılmayan, bunun için mücadelesinde tomalı, akrepli, biber gazlı hükümetin polisi tarafından darp edilen, soma'dan tutun tuzla'daki tersanelerde bin bir türlü şekilde ölümü tadan, sendikalaşamayan, ve en kötüsü de bu kadar çile çekip hala iktidarı destekleyebilen bir işçi sınıfı,halkından uzak, elitist, kraldan çok kralcı, kaypak, eleştirmeyip daha iyisine destek olması gerekirken statükoya sahip çıkan bir sanat camiası,dini hayatının merkezine koymuş ve bu ihtiyacın karşılanması durumunda geri kalan bütün gereklilikleri silip atabilen, cinselliğini yeteri kadar yaşayamamış, çarpık kadın-erkek ilişkileri olan, ahlaksızlığa, cehalete, kabadayılığa prim veren, hakkını aramaktan yoksun, herkesin hayatına müdahale etme hakkını kendinde gören, toplumu daha ileriye götürmek yerine "ben yapamıyorsam kimse yapamasın" diyen, ahlak anlayışının kalmadığı, eğitimsiz, cahil, psikolojisi bozuk bir halk varken,hala bu ülkeden siktirip gitmek isteyenleri suçlayabilir misin?
(kendi ekseni etrafinda donen insan - 10 Ağustos 2014 11:04)
sanırım sözlük'te konusulmasnı en cok sevdiğim konu. seviyorum bunu yapan ve yapmak isteyen insanları. her biriniz canımsınız, kardeşimsiniz. ben de şansım yaver gitti kaçtım 3-5 yıl önce. arkadaşlar vallahi de, billahi de eğitiminizden de, çevrenizden de çok daha önemli olan şey insan gibi yaşayabildiğiniz bir yerde yaşıyor olmanızdır.şöyle söyleyeyim en iyi uzman doktor olsan ışid'in işgal ettiği bir köyde yaşıyorsan kaç yazar? diyelim ki kuzey ırak'ta müthiş bir doktordun ve gelip kafanı kestiler, öldün gittin. yahut oradan kaçtın, istanbul'da garsonluk yapıyorsun. eğitim mi önemliymiş, zamanında siktir olup gitmek mi? çevren mi önemliymiş, zamanında siktir olup gitmek mi?türkiye'den örnek vermeyeyim diye kendimi zorladığım için bu şekilde suriye, ırak ve ışid'den örnek verdim ama aynısı türkiye için de geçerli. illa savaş olmasına da gerek yok. ülkenin yönetim şekli seni eziyorsa, yok sayıyorsa bununla nasıl mücadele edebilirsin ki? veya kısacık ömrünü neden bu mücadeleyle israf edesin ki?siktir ol git. onlar da mutlu olsun, sen daha da mutlu ol. şu kesindir ki, kaybeden onlar olacak. libya'dan, mısır'dan, tunus'tan, suriye'den, ırak'tan, iran'dan, türkmenistan'dan, azerbaycan'dan, ukrayna'dan, gürcistan'dan, afganistan'dan ve son çeyrek yüzyılda sorunlar yaşanmış bilumum memleketten siktir olup gidenler, hepsi mutlu, huzurlu ve lakin kalanlar ya öldürüldü, ya süründürüldü, en iyi ihtimalle hiçbir şey yapılmadı ama yaşadığı ülkenin durumundan dolayı yokluklar içinde, özgürlüklerden fersah fersah uzak, bir insan ömrü kadar kısacık bir ömür geçirdi ve ölüp gitti.tanıştığım ilk günden beri mark twain'in şu cümlelerini kendime hep şiar edindim:"bundan yirmi yıl sonra yapmadığınız şeylerden dolayı, yaptıklarınızdan daha fazla pişman olacaksınız. demir alın ve güvenli limanlardan çıkın artık... rüzgarları arkanıza alın, araştırın, hayal edin ve keşfedin."size de tavsiye ederim....rüzgarları arkanıza alın ve türkiye'den siktir olup gidin! araştırın, hayal edin, keşfedin.---debedisyon (bunu yapmamak günah değil ama mekruh biliyorsunuz)hah ne diyoduk, geldiniz debe'ye güzel entry okumaya, okudunuz ama pek doyurmadı; veya doyurucu ama siz doymak nedir bilmiyorsunuz gibi bir durum mu var?o zaman buyur güzel karsim:nefret (bkz: #15513068), ölüm (bkz: #25943815), zamanı durdurmak (bkz: #15767355)nefret dolu olduğum bir gün, nefret başlığına gidip entry'leri okumamla keşfettim mies'i. sonra en beğenilen entry'si ölüm'ü okudum. sonra başlığı altında en lezzetli badi'lerimden kızıl sakal'ın ''her entry'si enfes. tek bir kötü entry'si yok'' diye yorumunu okuduktan sonra, bütün entry'lerini en başından sonuna kadar okumaya karar verdim. henüz 2000 entry'yi yarılamış bile değilim ama hakikaten mükemmel entry'ler okudum şu ana kadar. şu ana kadar görüp okuduklarımı düşünüyorum, sanırım sözlüğün gelmiş, geçmiş en muhteşem yazarı.hayal kurmak başlığı'na gidin şükela moduna alın okuyun. aralarından seçim yapamadım abla/abi kusura bakmayın.hayal kurmak/@jun misugihayal kurmak/@ilkerrrve daha bir sürü...henüz jun misugi okumamışsan oku. kim ne derse desin bu adam geçen yılın en beğenilen entry'lerine 10 entry soktu. geçen yılın en beğenilen entry'lerine nereden bakacağız diye sormadın inşallah ama sorduysan: 2013 yılının en beğenilen entry'lerilife is drunk'ın reklama ihtiyacı yok zaten adam kendi her gün debe'de. bu diğerlerinin reklama ihtiyacı var anlamına gelmiyor tabii. sadece diğer bahsettiklerim artık yazmıyor o yüzden benim gibi burada yeni olan arkadaşlar bu güzel insanlardan mahrum kalmasınlar diye paylaşıyorum. yoksa yazarların hiçbirinin reklama ihtiyacı yok. ama bizim gibi gençlerin onları okumaya ihtiyacımız var. di mi gençler? ben nerden genç oluyosam, yaşı başı aldık ama işte ergen tripleri hala :)ondan sonracığıma hanging rock diye bi yazar var sözlükte henüz denk gelmediysen git kendini denk getir. adam tek başına kültür merkezi, bünyamin. vallahi bak. sanatlog diye bir blog'u da var 10 numara 5 yıldız. bak mesela müdürüm efsane: dünya sinemasında ilklerveya sözlük yazarlarından aforizmalar başlığına gidip, şükela moduna alırsanız göreceksiniz ki karşınızda sırf yine hanging rock'ın entry'leri. örnek için bakınızbir başka güzel entry bir nick bulamadim ki'den: insanotisabi'den gelsin: ben varım(entry girildikten 12 gün sonra 21 ekim sabahı eklenmiştir) daha önce paylaşmayı unuttuğum bir başka müthiş bir yazar da sultandorduncuvites. okuyun, teşekkür edeceksiniz. :)(entry girildikten 12 gün sonra 21 ekim sabahı eklenmiştir) sözlük'te yazar olmadığı için mail yoluyla ulaşan ve çok beğendiği bir entry'yi de paylaşmamı rica eden buğra kardeşime verdiğim sözü de yerine getireyim: sae'den yaran olaylarböyle şahane entry'ler varsa lütfen siz de bana kıyak yapın mesaj atın. yazar arkadaşlar yeşillendirir zaten de çaylak ve okur kardeşler de olmadı e-mail atsın: johnvaughan553@gmail.com evet, yeni aldım bu e-mail adresini sizle yazışmak için aldım ne yapayım adımın soyadımın yazılı olduğu e-mail'imi vermemek için mecbur :/ha bi de bu siktir olup gitmek herkese göre şahane olmayabilir, aynı bu başlıkta diesel1907'nin bi entry'si var, ona da bakın derim.ondan sonracığıma ülkeyi terk etmek isteyenlere destek platformu diye şahane bir başlık var, bilmeyenlere duyurayım, ülkeden kaçmak istiyorsanız oradan iletişim kuruyoruz. kıps. şimdilik bu kadar yeter. birazdan yine gelirim belki belli olmaz. haydi öptüm ellerinizden, gözlerinizden, ağzınızdan, burnunuzdan.ha debe'ye girmem için elinden geleni esirgemeyen mark twain amcama ve ayrıca bıyıklarına da sevgilerimi yolluyorum. allah razı olsun abii...bi de lacrima diye bir yazar gelmiş geçmiş buralardan efsane.rotting horse on the deadly ground da üstad ama o çok marjinal gelmişti bana, ters tepmesin sonra, ben kendisinin hastasıyım o ayrı.kizil sakal'la henuz tanismadiysaniz, tiklayin tanisin. enfes bir yazar.benim pek muzik kulturum yoktur ama "klasik muzik ne ola ki" diye samimi bi sekilde sormuslugunuz ve cevabini bilmek istemisliginiz varsa: #45970284amaç ne? maksat ne derseniz? tabii ki de bol bol güzel şeyler okumamız, başka ne olacak lan?ta ta ta taaaammmbirkac okur e-mail'i aldim. bir tanesini direk kopyalayip, yapistiriyorum. tesekkurler ebru hanim. (ebru hami e-mail'i atan arkadas.)"merhaba,ekşi sözlük'te sıra bekleyen çaylaklardan biriyim ama yazma hevesiyle açmadım hesabımı. sadece iyi yazıları ve yazarları daha yakından tanıyıp, yazılarına bir şükela da ben verebileyim diye açmıştım. ve dün ekşi sözlük'te -debe'deki- yazınızı okudum. editlediğiniz kısmı yazmadan önceki yazınızı okumuştum önce ve yazıyı okuduktan sonra yaptığım ilk iş: mark twain'in sözünü bir kağıda yazıp, dolabımdaki bunun gibi birçok yazının yanına asmak oldu. daha sonra editlediniz ve aslında editlediğiniz kısım daha dikkat çekici geldi gözüme. edit kısmında linklerini verdiğiniz her yazarı büyük bir zevkle okuyorum. life is drunk ve mies hayranıyım. ve sizin mies' in entrylerini baştan başlayıp okumaya başlama fikrinizi uzun zamandır ben de yapıyorum. ve kesinlikle mükemmel bir yazar. dünkü yazınızı okuyan insanlardan tavsiyeler istemişsiniz. ben de okuyunca mutlu olacağınız ve bir şeyleri keşfetmenizi sağlayacak yazarları kendimce sıraladım. büyük ihtimalle hepsini tanıyorsunuzdur ama yine de sizinle paylaşmak istedim. şimdiden iyi okumalar. umarım beğenirsiniz.1-kelimeler albayim: severek takip ettiğim bir yazar kendisi. edebiyat bilgisi ve yazım yeteneği bir hayli yüksek. (bkz: #39325984)(bkz: #45593338) 2-immanuel tolstoyevski: mies tarzında ve çok kültürlü bir abimiz. siyaset, din, evren, evrim, felsefe ( özellikle arthur schopenhauer) hakkında birçok bilgilendirici yazısı vardır. tüm entryleri iyidir bu na da mies gibi başlayabilirsiniz.3-diazepam: espri kalitesi iyi bir yazar. çocukları var ve onlar hakkında yazdığı hem bilgilendirici hem de eğlendirici yazıları okunmaya değer. (bkz: #37534791)4-drzeus soursound: eğer spotify kullanıyorsanız, bu abimiz ekşi sözlük için özel spotify çalma listeleri yapıyor. mesela, "az kişinin bildiği süper şarkılar" ya da " ilk dinleyişte aşık olunan şarkılar" gibi başlıklarda girilen entrylerdeki müzikleri toplayıp, çalma listeleri oluşturuyor. güzel bir fikir ve gittikçe de büyüyen bir çalma listesi oluşturmuş oldu şimdiden. 5- thracian: life is drunk gibi komik ve hayal gücünün sınırları olmayan bir yazar bu da. severek takip ediyorum.(bkz: #38092131) 6- terelelli temcik: her yazdığı okunabilir yazarlarımızdan. kelimeler albayim gibi bunun da her yazısından sonra bi' burukluk kalıyor içinizde.(bkz: #37508733)7-sereserpen: diazepam gibi ama kadın versiyonu. tatlı bir anne ve yazdıkları çok içten. (bkz: #45730934)(bkz: #35962199)8-bitutam(bkz: #33594522)9-crepuscule with nellie: müzik bilgisi iyi derecede bir yazar. (bkz: #45737606)aklıma ilk gelenleri yazdım. bunları az çok biliyorsunuzdur kesin. ama yine de faydam olduysa mutlu olurum. iyi günler."bu arada ebru hanim kardesimiz bu e-mail'i atmadan once de bu yazarlari biliyordum. sadece henuz vakit ayirip okumus, incelemis degilim. en begenilen'leri paylasmak degil amacim. onlar zaten en begenilen, onlari zaten git adamin sayfasina ilk ona bakarsin. amacim kuytuda, kosede kalmis entry'lerdi biraz. her neyse.immanuel tolstoyevski'ye gelince - bir allah'siz olarak, allah'sizligi yayma kursusu basanimizin takipcisi ve okuruyum. kendisine bayilirim fakat bugun de dahil adam kendisi de zaten debe'de. ama baska biri mesela 2009'da, 2010'da yazmis. simdi yeni yazar nasil tanisin 2009'da yazan yazari. hayir kendimden yola cikiyorum. 2 ay once ben de karsilasmamistim. zaten kendimden yola cikarak boyle bir paylasim yaptim. eski yazarlar bu entry'ye bakip tiksiniyor bile olabilirler. ama umrumda degil. umrumda olan guzel entry okumak isteyen dostlarimizin debe'ye gelip bos bakinizlar gorup hayal kirikligina ugramasi. cunku aynisi bana da oluyor. ve boyle bir sey hayal ediyordum. simdi o firsat elime gecince de degerlendiriyorum. kips. haydi simdi okumaya paylasmaya devam.
(miswi - 9 Ekim 2014 07:35)
iki yıldır yurtdışında ikamet etmekteyim. üniversiteyi bitirip hemen kaçtım. öyle zengin falan değiliz. insaat muhendisi oldum zor bela. çalışarak okuduk falan filan. okul bitince cv mi elime alıp şirketlerin kapısına gittim. tabi ki cv de bi bok yok. okul zamanı çalıştığım tostcu falan var onu da yazmadım. katıldığım kurs falan da yok. bi bok yok yani. izlediğim filmlerden, dinlediğim muziklerden öğrendiğim devlet üniversitesi ingilizcesi var. neyse.ama arayan bulur lafini hissederekten rusya da bi is buldum.iki yıldır bi şirkette çalışıyorum. rusça falan öğrendim. istanbula izne geldim bi hafta önce. dün canım lahmac çekti. saat 7 falan. çıktım bizim orada bi kebapçı var oraya gidecem. altimda sort var. üstümde tişört. kulaklıklar müzik falan dinliyorum. bi araba durdu. asdddfssffs adresini biliyor musun dedi. ben de maalesef bilemedim. iyi akşamlar dedim. naziklige bak aq. adama dikkat etmedim bile. yaşlı sakallı falan dinci bir abimiz. ama aynisindan4 tane var.ben yürümeye devam ettim. bu arkadan takip ediyo arabayla.aha dedim karı kızın içinde unuttun tabi istanbulu falan sakallilar sikecek diye içimden geçiriyorum. sonra bu kornaya falan basıyor. kulagimda da led zeppelin den you shook me. (benim lahmacun muzigimdir).bu ibneler yanasti. biri cami acip 'sana layık degil' dedi. lan noluyo dedim içimden. dışımdan da pardon anlamadım dedim. anlatırız dedi bunlar. yanastim. kusura bakmayın isim var abi dedim. hafif tirsi yorum tabi. sort sana layık değil dedi. lan ben de bunlar modacı falan mi diyorum. cebime biraz para girince şortu da kıyak bi markadan almıştım. nası bana layık değil falan diyorum içimden. anlamadım bi bok tabi. sort erkeğe olmaz dedi ibneler. lan . nası olmaz kızlara olmuyor değil miydi o. lan . nası bi ülke oldu burası. hayır gayet de maskulenim. beni ibne sanma ihtimalleri falan da yok. tamam abi dedim.uzaklastim.yani dostlar. ben bir ateistim. yıllardır da böyleyim. okurum. araştırırim. bu ülkede yapamayacagimi çok önceden kavradim ve kaçtım. senede iki kez 15er gunden iznim var. bunun birini ailemle lahmacun yiyerek. diğerini başka bi ülkede lahmacun arayarak harcamaya çalışıyorum. param da oluyor haliyle, kölelikten dolayı. şimdi ben bu ülkeye izne bile gelmek istemiyorum artık. ailemin ucak biletlerini gonderip bir yerlerde bulusacagiz bundan sonra. hepinize bol sabır. daha izninin bitmesine baya var. altimda pantolon. elimde lahmacun var. lahmacun.
(ginsberg kerouac burroughs - 17 Ekim 2014 16:16)
temmuz 2015 te planlamama rağmen, planımda bir takım değişiklikler yapıp nisan 2015 içerisinde yapacağım eylem.gel gelelim nereye, ne yapmaya gibisinden gelecek sorulara. çalışma veya eğitim amaçlı bir gidiş değil bu. doğrusu biraz ikiyüzlü ve bencilce buluyorum - ben daha iyi şartlarda yaşayayım da diğer insanlar ne yaparsa yapsın, ben kendi kıçımı kurtarayım - düşüncesini ve bu yüzden bir nevi tepki olarak ab vatandaşı olmama rağmen ab ve zaten hiç sevmediğim abd'de yaşamayacağım. bu konudaki fikirlerim net. neyse, ne yapacaksın diye soranlara anlatayım hemen;yürüyecem. sadece yürüyerek dünyayı gezmeye, enerjim bitene kadar da devam etmeye gidiyorum. aslında bakacak olursanız burda veya ab'de veya farklı bir yerde sistemin içinde yaşamanın bence pek bir farkı yok. ee içimdeki ruh da gezgin olunca bende bu yola gireyim dedim.yıllardır planlardım, düşünürdüm ve gerçekleştirmeye çalışırdım bunu bir kaç ay öncesine kadar. şimdi uygulama zamanı.ilk rota güney amerika, ordan başlayacam yürümeye. uçak biletimi aldım, onun dışında eski model bir karavanım vardı onu sattım, 15 bin tl idi ederi. 10 bin tlsini aileme bırakacam, kalan 5 bin tl nin 2 bin lirası ile güzel bir uyku tulumu, çadır, ayakkabı vs aldım, biletim ise zaten vardı. yani cebimde 3 bin lira olacak, ona da dokunmayı düşünmüyorum hani olurda çok aksi bir durum olursa diye. onun dışında günlük işler bularak, insanlara yardım ederek, dil öğreterek hayatıma devam edeceğim. barınma ise belirttiğim gibi çadırda olacak. yaklaşık 5-7 yıl olarak planlıyorum güney amerika ve karaipler bölgesini yürümeyi sonrasında ise asya'ya geçmeyi düşünüyorum ama daha var onu planlamaya. sonrasında ise zaten güzel bir hayat ve güzel anılar ile göçüp giderim.edit: maddi ve manevi tüm yardım teklifleriniz için teşekkürler, ama hayatımdan parayı çıkarma niyetindeyim. para kavramı benliğimizi çok etkileyen birşey. ara sıra bir mesaj atarsanız paradan büyük yardımı olur.edit 2: mesaj atan herkese teşekkürler, tek tek cevaplayacak kadar internet ve zaman bulamıyorum onun için buraya yazayım dedim tüm soruların cevabını. yaklaşık 3 ay geçti yola başlayalı. her şeyde olduğu gibi başlarda zor zamanlar oldu ama insan adapte oluyor bir şekilde, yolunu buluyor.en çok sorulan şey hayatımda neyin değiştiği. sanırım net bir şekilde farkediyorum ki değer yargılarım yeniden şekilleniyor, insan zamanın, yemeğin, arkadaşlarının, ailenin ve bir çoğunun değerini farkediyor ve aynı şekilde bir çoğunun değersizliğini de.tahmin dahi edemeyeceğim kadar farklı insanlarla tanıştım, beraber yemek yedik, bal şarabı içtik. doğanın kendisi ise hayatıma yön veren şey oldu. zaman algım tamamen güneş odaklı ilerlerliyor.kendimi güvensiz hissettiğim yerler ise büyük şehirler. güney amerika'da ülkeler çok büyük ve ucuz ulaşım için büyük şehirlerden başlamak daha avantajlı oluyor. mecburen bir kaç gün de olsa gitmek zorunda kaldığım şehirde huzursuz ve güvensiz hissediyorum kendimi.zaman zaman kendi evini yapan bahçesini inşa eden insanlara yardım ediyorum. beraber ev yapıp, bahçe dizayn ediyoruz.her şey güzel, en güzeli de şu ana kadar farkında bile olmadığım duygular, hisler uyanıyor içimde, hayata farklı noktalardan bakıyor insan.zaman buldukça ekleme yapacağım. herkese selam olsun.edit 3: bahar ayları geldi, doğanın uyanışı başladı. brezilya - uruguay sınırında doğal tarım yapan bir çiftlikteyim. gönüllü olarak yemek ve yatak karşılığında çalışıyor aynı zamanda dünyada fukuoka'dan sonra doğal tarım yapan sayılı insanlardan birinin yanında, doğal tarımı öğreniyorum. açlık, yorgunluk, uykusuzluk dışında herhangi bir sorun yaşamadım şu güne kadar. hayatımda ilk defa balina gördüm. eklemeden geçemeyeceğim bu dipnotu.daha geniş ve detaylı bir yazı yazmayı düşünüyorum, bu günlerde zamanım ve internet olacak. hatta yazılarımı fotoğraflar ile beraber bir başlık/site/dergi altında toplama fikrim var. mümkün olduğunca çok kişiye ulaşmasını istiyorum bunların fakat bunun için ne yeterli zamanım ne de internetim var. bu konuda yardımcı olmak isteyen arkadaşlar olursa detayları konuşmaktan çok memnun olurum.
(matematik koyu - 20 Ocak 2015 12:44)
şu anda yapmakta olduğum eylem. 13.05'te uçak istanbul'dan kalkacak ve san francisco'ya inecek. bir daha da kısa süreli tatiller harici dönmeyeceğim. 27 senemi yedin türkiye, gerisi benimdir. yedirmem. darısı diğer gitmek isteyenlerin başına.
(mridul - 1 Mayıs 2015 12:21)
tam olarak 1 sene 3 ay once turkiye'den siktir olup gitmis bir insan olarak burda ahkam kesen sozluk ergenlerine laflar hazirladim.1) bu eylemi yapan ya da yapmayi dusunenlere "kolay olani secen, kolayci yavsaklardir" diye bok atan mal. ya valla cok kolay butun hayatini, aileni, arkadaslarini, malini mulkunu, aliskanliklarini birakip dunyanin bir ucuna yerlesmek. her allahin gunu, 7 gun 24 saat ikinci dilde konusmak, kendini ana dilinde ifade edememek, arkadaslarinin yaptigi kulturel esprileri anlamamak, hep bi disarda hissetmek kendini, cok sahane. ananin babanin basina bi sey gelse 20 saatten once yanlarinda olamayacak olmak, hayvan gibi finansal riskler almak falan, cocuk oyuncagi. ama siktigimin ulkesinde statukonu koruyup, comfort zone'unda gotunu buyutmek, eksi sozluk'te aglasmaya devam edip hicbir zaman yapmayacagini bildigin halde "orgutlenip savasacagiz" tarzi fantazilere kendin calip kendin oynamak cok zor is. gidenler, gitmeyi dusunenler kolayci yavsaklar ama sen bir halk kahramanisin ya. bravo.2) "buraya gelip yaziyolar ama bi turlu gidemiyolar, gitseniz de burasi daha guzel bi yer olsa" diyen sikkafali. gittik biz gerizekali. surekli gidiyoruz. ne biliyosun kimin nerde oldugunu? gidiyoruz surekli, daha guzel bi yer oldu mu oralar? insan hayati degerlendi mi? yasam kaliten, satin alma gucun artti mi? etrafindaki insanlar sebepsiz yere birbirinden nefret etmeyi, kendi cikarini her turlu insani normun, kuralin kaidenin uzerine koymayi birakti mi? komsun, akraban, yakalanma korkusu oldugu icin degil, dogru olan bu oldugu icin kurallara uymaya basladi mi? egitim kalitesi artti mi ulkede? her boku yurtdisindan satin almak yerine insaat betonu disinda bir seyler uretmeye basladik mi? kizini, kiz kardesini hava karardiktan sonra gonul rahatligiyla arkadaslariyla cikmaya gonderebiliyor musun? 3) "iste bunlar hep imkan meselesi" diyip boynunu bukup oturan cemaat. liseyi, universiteyi ortanin biraz uzeri kalitede devlet okullarinda okudum. ednan bey'in koskunde fransiz dadilar buyutmedi beni, 23 yasima kadar yurtdisina hic cikmadim. anam babam (artik emekli) devlet memuru. bilmem nerenin ceo'su amcam, aile buyugum hic olmadi. kendi imkanimi kendim yarattim. oturup birilerinin sizi altin kasikla beslemesini beklemekten vazgecin artik. adam gelmis buraya "2002'den beri yapmak istedigim eylem ama yabanci dil bilmedigim icin yapamadim" yazmis. ulan 13 sene gecmis 2002'den bu yana. sen bunu 2002'de aklina koysaydin 13 senede japonca ogrenip kitap yazacak seviyeye gelirdin. hicbir zaman hicbir sey icin cok gec degil! evet, zaman gectikce daha cok kok saliyor insan, daha zor oluyor gitmek ama gercekten gitmek isteyen insan bir zahmet elini biraz tasin altina sokacak. gotunu kaldirip risk alacak, kendini gelistirecek. giden herkes icin "onun imkani vardi tabii" diye varsaymak ogrenilmis caresizligin otesinde o insanlarin verdigi emegi, aldigi riskleri de kucumsemek oluyor. yapmayin sunu.4) "gidince de bi bok olmuyo, ay medeniyet sikar adami bay gelir vallaha" diyen dar vizyonlu kardesim. seni de unutmadim. tabii ki gidince sinirlerini aldirmis, turkiye ile butun bagini koparmis pamuk sekerine donmuyorsun. cunku neden, butun ailen arkadaslarin hala orda ve onlar icin endiseleniyorsun. ama turkiye'de yasayan bir insan kadar da sallamiyorsun artik acik konusayim. cunku artik televizyonu actiginda baska politikacilar, baska skandallar var. hicbir hukumet, hicbir devlet, hicbir ulus masum degil. ama kendi yazik ulkenle arana bir mesafe koydun artik, baskasinin dertlerine misafir olarak bakiyorsun. ne oralisin, ne burali artik. iki ulkenin de politik derdi seni direkt olarak germiyor. geride biraktigin gudubet ulkede iyi bir sey olsa (ki ne olacak allah askina, milli takim portekiz'e 3 atacak en fazla) sevincin kisitli, kotu bir sey olsa (yani her gun, her dakika) artik uzuntun kisitli. araf'ta olmak gibi sanki. diger yandan gunluk hayatin devam ediyor iste, trafikte insanlarin "insan gibi" hareket etmesine alisiyorsun -cunku guzel seylere cok kolay alisiyor insan-, yolda yururken tanimadigin amcalarin teyzelerin gulumseyerek "merhaba" demesine alisiyorsun, restoranlarin cafelerin %90'inda guleryuzlu hizmet almaya alisiyorsun. adil kullanim kotasi olmayan 75 mbit internet baglantinla hd dizi / film izlerken stream ettigini unutuyorsun. turkiye'deyken hayalini kurup ruyalara daldigin arabayi uzerinde %350 vergi olmadigi icin artik alabilir haldesin, 30 dolara buyuk araba deposu doldurmaya alisiyorsun. euro ya da dolar kazaniyorsan, bu seneden onumuzdeki seneye satin alma gucunun sekteye ugrayamayacagini biliyorsun. kafan rahat. dini inancin ne olursa olsun, dunyevi hayat kisa.eger benim gibi "bu ulkede nefes alamiyorum artik, duramiyorum" seviyesindeysen calis, cabala, kendi imkanini yarat. bir kere geldin bu dunyaya, olup gideceksin. nasil yasamak istiyorsan oyle yasa. kimsenin seni caresiz hissettirmesine de izin verme. yok eger "ulkemin su anda icinde bulundugu ahval ve serait beni cok mutlu ediyor, seviyorum" diyorsan otur icinde, mutlu mesut yasa. kimse sana bir sey demiyor.ama bu ahval ve seraitin yasam alani birakmadigi insanlar gidiyor ya da gitmek istiyor diye kinini, pisligini saga sola sacma. hadi al hayrini gor memleketinin.
(poison - 2 Kasım 2015 20:37)
Yorum Kaynak Link : türkiye'den siktir olup gitmek