Bad Day for the Cut ' Filminin Konusu : İrlanda'da küçük bir köyde, annesi ile birlikte yaşayan Donal'ın hikayesi. Annesini öldüren saldırganlardan intikam almak için yola koyulan Donal, bu sırada büyük bir sır keşfedecektir.
Calibre(2018)(6,7-15204)
Small Town Crime(2018)(6,6-7551)
Shimmer Lake(2017)(6,2-8102)
Sweet Virginia(2017)(6,2-5546)
az önce fragmanını izlediğim fatih akın - mardik martin filmi. filmin konusu, ermeni soykırımı. fragmanını izlediğinizde türklerin her zamanki gibi barbar toplumlar gibi yansıtıldığını az çok anlıyorsunuz. niyet belli. film hakkında şöyle bir röportaj da var. öncelikle filmin ilk görüntülerine bakacak olursak gayet kaliteli bir yapıma benzediğini söyleyebilirim fakat üzerinde çok tartışılacak bir filme de benziyor. şimdi bu filmin çok ses getireceği aşikar. ağır eleştiriler ve büyük övgüler alacağını filmi izlemeden söylemek mümkün. çünkü konu buna müsait.ben bu filmin sanatsal bir çabadan çok politik bir çabadan meydana gelmiş olduğunu düşünüyorum. çünkü ermeni soykırımı henüz kanıtlanmış değil. çeşitli araştırmalar devam ediyor, türklerin ermenileri katlettiği doğrudur, ermenilerin de türkleri katlettiği doğrudur. bir çok yerde katliam olmuştur fakat bu topraklarda bir devlet bir ırkın tamamını yok edecek şekilde soykırım uygulamamıştır. herhangi bir kanıtına da rastlanmamıştır. bu ülkenin aydını olmak demek, olayların tümünü görmekten aciz olup, görmek istediği yerleri gören, sanatını işine geldiği gibi konuşturarak(!) ideolojik bir mesaj vermeye çalışmak veyahutta bazı lobilerin desteğini alarak orada burada ödül kazanmak demek değildir.türklerin ve ermenilerin birbirleri tarafından katledildiği bu topraklarda olayı "ermeni soykırımı" olarak lanse etmek faşistlikten başka bir şey değildir. alın o faşizminizi cannes'da, venedik'te, berlin'de ödül toplamaya gidin.
(balkanlar uzerinden gelen alcak basinc - 31 Temmuz 2014 20:39)
trabzonlu bir ailenin evladı olarak ermeni meselesi'ne dair film yaptığında, bir anda suserlar tarafından "kürt" olarak nitelenivermiş olan büyük yönetmen..fatih akın'ın bugüne kadar tek bir samimiyetsiz beyanatını görmedim ve de duymadım.. ki bu filmi çekerek bu samimiyetini dağlara taşlara tekrar göstermiştir. fatih akın sol görüşlü biri olarak halkların eşitliğine inanır ve de işlenmemiş bir konu varsa onu işlemeyi görev sayar..kısacası "taşşakların sağolsun" dediğim büyük yönetmendir!!
(habercik - 5 Ağustos 2014 12:52)
bugün izlediğim, konu ile ilgili gördüğüm en kanlı filmlerden. ailenin kız çocuklarının önünde annelerine tecavüz, kafa kesmeler ve benzeri sahnelere hazırlıklı olunmalı. kopukluktan dolayı bir noktadan sonra art arda liveleak videosu izler gibi hissediyorsunuz. bazi sahnelerde salonun hepsi gozlerini kapadi. bir kac kisi terk etti.filmi iki kısım olarak inceleyebiliriz, birinci kısım vahşet dolu soykırım videoları (kuvvetle muhtemel tüm dünyada sansürlenecek, direkt gore çünkü) ikinci kısım ise kaçış/takip. kaçış takip kısmı ortalama bir film kalitesinde olsa da soykırım kısmından çok ama çok kopuk, izlerken sanki bir buçuk saatlik youtube videosu izliyorum da arada soykırım kısımları "reklamlar" gibi geliyor. neredeyse 100%'ü yabancilardan oluşan binin üzerinde izleyici ve kritiklerin bu kopukluğa tepkisi "aman tanrım bakamıyorum"'dan "ne alaka" skalasında gerçekleşti. keza soykırım kısmı da art arda izlenen youtube videları akışında.oyunculuk konusunda da pek bir ışık göremedim açıkçası. birçok soru sorulmuş başlığının altında bir orhan pamuk gibi ödül alabilir mi diye. şimdiden söylüyorum, bu imkansız. daha iddialı bir söz söyleyeyim, jüri üyesinin yarısını ermeni milliyetçileri ile bile doldursanız ödül alma şansı yok. o devasa salon film sonunda inanılmaz bir hızla boşaldı ve genelde salonu inleten saygı alkışının yerine çok zorunlu yapılan, çok zayıf bir alkış vardı. film sonunda fikirlerini aldığım kritiklerin ve genel izleyicilerin yorumu da az çok bu şekildeydi."bu filme 7-8 yılımı verdim" tarzı açıklamaları anlamak mümkün değil, "karakterin ruhlarında gezintiyi sevdim" gibi beynatlar film için çok aşırı kalıyor. ciddi bir derinliği olmayan, şu oldu bu oldu şeklinde bir film hakkında ciddi bir araştırma yapıldığını kimse iddia edemez bana. sahneler, art arda sıralanmış "soykırım yapan kötü adam ve mağdur iyi adam" çizgisinden öteye geçmiyor, izledikçe akilda yarattığı imaj "tıpkı b sınıfı soykırım filmi sahnelerinin" bir adım ötesine geçmiyor. olayların arkaplanını anlatmak için filmin başında gösterilen koca bir paragrafa güvenilmiş, bu nereden bakarsanız bakın büyük bir tembellik. bir zamanlar anadolu'da gibi bir filmi izlerken nuri bilge ceylan herhalde karış karış gezmiş, günlerini, aylarını geçirmiş diye düşünüyorsunuz insanlarla. akın'ın filmde ise "acaba uçak bileti çok mu pahalıydı?" diye düşünmeden edemiyorsunuz. yanlış bir derinlikten bahsetmiyorum, olmayan derinlikten bahsediyorum. ermeni kelimesini herhangi bir kabile ismi, osmanlı'yi ise zulu yapsanız pek bir şey değişmeyecektir, olayları farklı kılacak hiç bir detay yok.orhan pamuk'un sözleri sayesinde ödül aldığını iddia etseniz bile kendisinin ciddi tarih bilgisini ve edebi yanını gözardı edemezsiniz (ki sanılanın aksine pamuk türkiye'yi yurt dışında en pozitif ışık altında tanıtan ünlülerdir, x kişileri öldü sözü geçmiyor bile). bu filmde bu şekilde bir sanat olayının zerresini göremedim ben."tabu yıkıyor mu?"evet, türkiye tarihi hakkında ben bu denli kanlı bir film izlemedim. buna yurt dışında yapılanlar da dahil."tepki çekecek mi?film, bir yunan bir fransız tarafından çekilseydi türkiye o ülkeye nota verirdi (geçmişteki çizgilerinden yola çıkarak). fakat bir türk tarafından çekildiğinden fazla tepki beklemiyorum. siyasi gorusten bagimsiz olarak olmamis diyebilirim. odul almasi imkansiz, yalniz cok karistiracak. vaziyet alin.
(kuja - 31 Ağustos 2014 22:08)
filmi henüz izlemedim ancak bugün yönetmenin hürriyet'te ahmet hakan'la yaptığı röportaj bana gerekli bilgileri verdi. şöyle ki filmin ilk yarım saati türk asker kaçaklarının gazabını anlatıyorken, daha sonra ermeni baş karakterin yolculuk hikayesini izliyormuşuz. ahmet hakan filmdeki şiddet sahnelerinin öncesini neden anlatmadığını sorduğunda fatih akın'ın cevabı 'ben hiçbir siyasi yanı olmayan bir karakterin hayatına odaklanmak istedim' oluyor.burada duralım, sanatta iki yüzlülük, kolaya kaçmak yok. filmde türkleri /yönetmen kendisini ama onlar kaçak askerler diye savunsa da/ kötü göster, ermenilerin o dönem yaşadığı 'çile'yi konu al, tarihin ağırlığında ezilmemek için, konunun derinlerine inmemek için 'ama ben bağımsız bir karakter hikayesi anlattım' de. çok dünyadan siyasi olaylardan uzak bir karakter filmi çekmek istiyorsan neden ermeni olaylarını anlatmak isteyesin ki, tamamen 'yapay' bir duyarlılık örneği.filmi izlemedim, belki izlediğimde beğenirim. ama uuu çok hassas bir konu buna jüri bayılır mantığında işler yapıp daha sonra karakterin kimseyle bağı yok amaç sanat demek bana çok ucuz geliyor.
(flashredial - 2 Eylül 2014 10:13)
ingilizce konuşan ermeniler ve çoğunlukla filme hiç gitmeyen soundtrack gibi izleyicinin dikkatini dağıtan unsurlara rağmen anlatılması için geç bile kalınmış bir hikayeyi anlattığı için izlenmesi gereken fatih akın filmi. londra film festivali'ndeki ilk gösteriminde ermeniler başta olmak üzere salondaki izleyicilerde duygusal tepkilere neden olmuştur.
(slackerbitch - 11 Ekim 2014 20:08)
global taninirligini artirmak icin yeterince icsellestiremedigi populer bir konunun pesinden giden bir yonetmenin ortalama alti bir filmi.
(md hus - 8 Aralık 2014 00:35)
sanat eserlerine getirilecek eleştiriler iki üst başlık altında bir araya getirilmek istenseydi, bu iki başlık şöyle tayin edilebilirdi:1) olanı olduğu gibi eleştiren eleştiri,2) olanı olması beklenen ile eleştiren eleştiri.--- spoiler ---söz konusu sanat eseri, fatih akın'ın "the cut" filmi olduğunda ise çıkış noktası alınabilecek eleştiri yöntemleri sayısı bire iniyor ve eleştirme niyetlisinin işi bir hayli kolaylaşıyor. çünkü "the cut", değil nihayete eriminde, değil ilk yarısında, henüz ilk on beş dakikasında salt olduğu ile eleştirilme hakkını bütünüyle kaybediyor. henüz ilk on beş dakikası dolmadan adeta bir fındık kabuğunun içinde sunduğu yapay mı yapay diyalogları, zorlama mı zorlama görselliği ve diğer tüm yanlış seçimleri ile kendisinden sonraki yüz yirmi dakikada neler izleyeceğimize dair kafi miktarda bir fikir vermiş oluyor.bu ilk on beş dakikanın ötesine geçen izleyicinin tadını aldığı "acılık"lardan (ve "acılar"dan kesinlikle değil) biri, fatih akın'ın "the cut"ta yaptıklarının "yanlış seçimler" olmanın ötesinde "art niyetli seçimler" olduğunu görmek oluyor. bu noktada fatih akın farkında olmadan bu "art niyetliliği" ile bana çokdilli bir pun yapma fırsatı da vermiş oluyor. evet, "the cut", kelimenin iki dildeki iki anlamıyla da "art" niyetli bir film. "art" kelimesini türkçe alırsak filmin art niyeti, yüz yıllık acılardan ucuz bir prodüksiyon yoluyla nemalanmaya çalışıldığının fark edildiği anda çıkıyor ortaya. tahar rahim'in —artık haber niteliği taşımayan harika performansı ile— canlandırdığı başkarakterin adının "nazareth" olmasından tutun da ermenilerin güzelim dilleri yerine ingilizce konuşturulmasına kadar envai çeşit art niyet örneği ile karşılaşıyor izleyici. bu filmi izleyen insan, yüzlerce yıllık vatanlarından kovuşturulan ve bu "yolculuk" sırasında kuş gibi avlanan yüz binlerce insanın verdiği "ermenice" hayatta kalma mücadelesini "ingilizce" bir boyun eğme boyutuna indirgiyor. bu film, adaletten yüzünü çevirmemiş hiçbir ermeni'nin kabul etmeyeceği daha büyük bir art niyet taşıyor: bu film, zalim ile mazlumu "egemen" ile "azınlık" kelimeleri arasında pay etmeye çalışırken bu yerine getirilmezse olmaz ödevi "zalim" kelimesini "türk" ve "amerikalı" ile, "mazlum" kelimesini "ermeni" ve "kızılderili" ile eş anlamlı hale getirerek insanın dilinde-damağında acı mı acı bir tat bırakıyor."art" kelimesini ingilizce alırsak filmin art niyeti, on yıllardır sinema sanatının (yoksa «sektörünün» mü demeliydim?) göbeğinde olan bir sinemacı olarak fatih akın'ın bu filmi "bir fatih akın filmi" olarak çekmediğinin fark edildiği anda çıkıyor ortaya. fatih akın, nedendir bilinmez, olduğu gibi, kendisi gibi, bizim sevdiğimiz, filmlerini dört gözle beklediğimiz "fatih akın" gibi değil de, bir mahsun kırmızıgül gibi çekmiş bu filmi. michael haneke gibi acıyı tüm çıplaklığı ile vermekle yetinmek, sinemayı bu soyut acının somutlaştırıldığı bir köprü olarak görmek yerine, onu süslemiş de süslemiş; sanatlardan müziği kullanarak acının üzerine bir kat vurgulayıcı çekmiş, sanatlardan resmi kullanarak acının üzerine ikinci bir kat vurgulayıcı çekmiş, sanatlardan edebiyatı kullanarak acının üzerindeki vurgulayıcıları üçe çıkarmış ve en nihayetinde başlangıçtaki bu büyük acı artık ne görünen, ne duyulan, ne de hissedilen bir acı olup çıkmış.evet, "the cut", nikolay vasilyeviç gogol'ün "palto" nam hikayesindeki akaki akakiyeviç'in meşhur paltosu gibi yamanma ihtimali artık sıfır ile eşdeğer bir safhaya ulaşmış ve neresinden yamanmaya kalkılsa oracıkta elde kalacak bir işten fazlası olmayı başaramamış ne yazık ki. fatih akın, belli ki, «2015 yaklaşıyor, hemen kaş yapayım» demiş, iyi de demiş, fakat ne «ermeni soykırımı vardır!» diyenin, ne «ermeni soykırımı yoktur!» diyenin, ne de «bana ne bunlardan be kar'şim!» diyenin kolay kolay memnun kalamayacağı bu "hollywood filmi olmaya çalışan avrupa filmi" ile âmâ etmiş bırakmış nesnesini.--- spoiler ---
(siyah giysili adam - 8 Aralık 2014 01:10)
--- spoiler ---nazaret'in charlie chaplin filmini izlediği sahnenin ciddi bir duygu patlaması yaşattığı ve sadece o sahnede gözyaşlarımı tutamamama sebep olmuş filmdir.onun dışında fatih akın'ın diğer filmlerine göre bir tık altta kalmış filmdir bana göre.--- spoiler ---
(yasar alptekin dansi - 20 Aralık 2014 21:12)
filmi pek beğendiğimi spoilersız bir şekilde belirttim. şimdi de spoilerlar gelsin:--- spoiler ---''filmde türkler kötü gösterilmiş ama, ama...'' filmde türklerin filan kötü gösterildiği yok. hatta dikkat edersen akın, büyük ihtimalle bu dertten her milletten iyi ve kötü insanlar serpiştirmiş. aynen olması gerektiği gibi... iyiliğin ırkı, dini yoktur, her insanın içinde verilen gücü hazmedemeyip bunu kötüye kullanma, diğer yandan da en boktan durumlarda bile yaşatabileceğimiz bir iyilik vardır.tarkan filmi izlemiyoruz; türkler olması gerektiği gibi işte, iyisi de var kötüsü de... hatta bence alınması gereken bir millet varsa amerikalılar... en hayvanlar onlardan çıktı.ayağı hafiften topallıyor diye 18lik güzel kızı kendine layık bir eş olarak görmeyip kızların dağılmasına sebebiyet veren yaşlı hıyar da bir ermeni'ydi. o moruğun kendine layık görmediği topal kız için yıllarca her şeyle mücadele edip onu bulmaya çalışan baba da bir ermeni.nazaret, islam'ı seçip kölelikten kurtulabilecekken bunu reddedip ölümü göze alacak kadar bağlı bir hristiyanken, neden tanrı inancını kaybetti? çünkü yaşaması için onun kafasını kesmek zorunda olan mehmet onu kurtardığında anlamıştı ki suçlu ne mehmet idi ne de vahan, suçlu insanları bu duruma düşüren sistem, belki de onun anlayışına göre 'kader'di ve ona isyan etti.mehmet onu dilsiz bırakmıştı ve af dilediğinde aldığı af da çok samimiydi. nazaret aynı şekilde ''seni bu hale kim getirdi?'' diye sorulduğunda ''türkler'' dememiştir, gökyüzüne bakmıştır. intikam vakti gelip türkler taşlandıkları zamanda da bunu yapamaz, o anne için oğlunun, kendisi için kızının ifade ettiği anlamı taşıdığını fark eder.bir de yıllar sonra tekrar arkadaşı onu kiliseye çağırdığında önce tanrı için çağırır. nazaret'in yanıtı çok net bir ''hayır'' olur; günümüzde bile insanların söyleyemeyeceği rahatlıkta tanrıyı reddetmiştir ama arkadaşı ''tanrı için değilse, benim için gel'' dediğinde kiliseye gider. bence bunun sebebi onun insanların içindeki iyiliğe halen inanmasıdır.film boyunca anlatılan da buydu, daha ne kadar gözümüze sokulabilir bilmiyorum ama kimi için kader kimi için sistemdi sorunlu olan; insanlar değil. ''sinema şeytan işi kardeş, gel keraneye gidelim''--- spoiler ---
(stratejisizsiniz - 21 Aralık 2014 15:49)
favori yönetmenim fatih akın'ın konusunu dahi bilmeden gittiğim son filmi. ondan kötü iş çıkmaz şiarımız var ne de olsa. (kendisinin de sonradan bir röportajında belirttiği gibi eleştirmenler ve izleyiciler olarak biraz şımarttık onu) sadece çekimlerinin ürdün'de yapıldığını duymuştum. zaten kendisi de sır verip ser vermiyordu son filmi hakkında. dolayısıyla merakım sonsuzdu....derken biletlerimizi aldık, heyecanla koltuklara oturduk ve soluksuz izlemeye başladık. beni çok çarpan, yoran ve üzen bir film oldu diyebilirim. sayısız yumruk yemiş yenik bir boksör gibi çıktık salondan...sinematografik olarak çok üstlerde bir yere koyamam bu filmi diyebilirim. akış ağırdı, özellikle ilk bölümde. bazı klişeler, ermeni karakterlerin ingilizce konuşması, ikinci bölümde temponun yükselmesine karşın toplam sürenin uzaması falan derken filmin biraz beklentilerimin altında kalmasına neden oldu. yönetmenini bilmeden izlesem, 'bu filmi fatih akın çekmiştir' diyemezdim açıkçası. hikaye küba'da bitse daha iyi olurdu sanki...amerika bölümü sadece bana değil, salondakilere de uzun geldi. bazı yerler "yok artık yine mi" dedirtti. final sahnesi de o kadar heyecanla beklenen finale değecek kadar başarılı değildi ne yazık ki...lakin, cesur bir yönetmenin temel misyonu da burada başlamıyor mu? burada esas olan "hikaye" değil mi? bir halkın yüzyıllık acısını "hem içeriden hem dışarıdan" birinin anlatması bile tek başına yeterince anlamlı ve özel değil mi? bu konuları artık yüzeysel olarak değil de ciddi olarak tartışmanın zamanı hala gelmedi mi? yaşananları "soykırımdı-soykırım değildi" bağlamından öte bir insanlık dramı olarak ele almanın önemini ne zaman kavrayacağız? inançlı bir insan tanrı'ya olan inancını ne zaman nasıl kaybeder? bir baba için kayıp kızlarını bulmaktan öte ne olabilir ki? o insanlar için de bir zamanlar bu ülkenin bir "vatan" olduğu, onların da bizler gibi sıradan hayatları ve sevgili aileleri olduğu gerçeğinin ne kadar farkındayız? tabularla daha ne kadar yaşayabiliriz? filmde de vurgulandığı gibi her toplumda hem iyiler hem kötüler olduğu gerçeğini yadsıyabilir miyiz tüm o politik tartışmalarda?işte fatih akın, nazaret usta ile tüm bu soruları ve çok daha fazlasını sordurdu bize...mühim olan da bu zaten! savaş karşıtı filmler listesine eklenecek bir filmimiz daha olmuş oldu...
(greatmoon - 24 Aralık 2014 14:48)
Yorum Kaynak Link : the cut