Süre                : 1 Saat 54 dakika
Çıkış Tarihi     : 03 Eylül 2004 Cuma, Yapım Yılı : 2004
Türü                : Drama,Gizemli,Romantik,Heyecanlı
Taglar             : Takıntı,bölünmüş ekran,Çok perspektif,Flashback içinde flashback
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Metro-Goldwyn-Mayer (MGM) , Lakeshore Entertainment , Mel's Cite du Cinema
Yönetmen       : Paul McGuigan (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Gilles Mimouni (IMDB)(ekşi),Brandon Boyce (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Josh Hartnett (IMDB), Rose Byrne (IMDB)(ekşi), Matthew Lillard (IMDB)(ekşi), Diane Kruger (IMDB)(ekşi), Christopher Cousins (IMDB), Jessica Paré (IMDB)(ekşi), Vlasta Vrana (IMDB), Ted Whittall (IMDB)(ekşi), Mark Camacho (IMDB), Marcel Jeannin (IMDB), Lu Ye (IMDB), Christian Paul (IMDB), Miranda Handford (IMDB), Richard Jutras (IMDB), Erika Rosenbaum (IMDB), Gordon Masten (IMDB), Melia Morgan (IMDB)

Wicker Park (~ Hep seni aradım) ' Filminin Konusu :
Şikago'nun Wicker Park bölgesinde yaşayan Matthew birgün çalıştığı işyerinin penceresinden karşı kaldırımda en yakın arkadaşı Luke'a ait ayakkabı dükkanının vitrininine bakan bir kız görür. O dakikadan sonra artık Matthew onunla tanışmak için her yolu deneyecektir, ancak bu ilişkinin bütün yaşamını etkileyeceğinden haberi yoktur. Matthew ve Lisa birbirlerine aşık olurlar ve kader ağlarını örmeye başlar. Fakat bir gün Matthew eve geri döndüğünde Lisa'yı bulamaz...Sanki yok olmuştur Lisa! İki yıl geçer ve Matthew hayatını yeniden düzene sokmaya çalışırken arkadaşı Luke, bir kıza çılgınca aşık olmuştur...


Aşk / 14
  • "tek bir şey diyebilirim film hakkında. "böyle bir aşkın yoksa, öyle hayatın ta amına koyayım.""
  • "salak romantik filmlerden bıktıysanız ilaç gibi gelir hem konusuyla hem de soundtrackleriyle...."
  • "filmin son sahnesinde aşıklar tam birbirini bulacakken elemanın nişanlısı pat diye karşısına çıkınca, yönetmene çok ağır küfürler edip, sevenlerin arasına girmek ayıptır ayıp! diye bağırdığım film."
  • "geriye dönüşler yapıldıkça ağzım açık kalan hatta "oha" ,"daha neler la " gibi tepkiler verdiğim müthiş romantik film."
  • "soundtracklerini bir kenara bırakacak olursak, eğer uzun zamandır aşık olmadıysanız, insanda ciddi ciddi aşık olma hissiyatını özleten filmdir kendileri."
  • "müthiş bir kurgudan başka hiçbir şeyi olmayan ama sırf bu yüzden türünün en iyi örneklerinden biri olan film"
  • "josh hartnett'in özellikle final sahnesindeki performansıyla ve güzel senaryosuyla kaçırılmaması gereken film. (bkz: ağlamıyorum gözüme bir şey kaçtı)"
  • "romantik-gerilim diye bir tarz varsa ona dahil edilebilecek bir film. boktan tesadüfler ve ertelenen kavuşmalar zaman zaman duvar yumruklatıyo"




Facebook Yorumları
  • comment image

    film eğer bi 20 sene öncesinde geçseydi herşey daha bir mantık çerçevesinde izlenebilir, "lan nie kimsenin aklına cep telefonu kullanmak gelmiyor?" sorusunu film boyunca tekrar tekrar sordurtmazdı. buna rağmen biraz duygusal bir yapıya sahip herkese hitap eden bir film olmakla birlikte kurgu, güzel karlı bir new york şehri ve altını çizerek söylemeden geçemeyeceğim mükemmel soundtrackle iyi kotarılmış bir film diyor, 10 üzerinden 7,3 vererk otur yerine rıfkı çekiyoruz.


    (aboutablank - 30 Aralık 2007 21:47)

  • comment image

    josh hartnett kişisinin nefis oynadığı bir film. diana ablaya gönlünü gerçekten verdi mi diye düşünmedim değil, gayet nefis bir gerçeklik hissi perdeden akan.

    --- spoiler ---
    filmdeki iletişimsizlik dikkat çekici ölçüde evet fakat anlamsız gelmedi bana, her şeyden evvel çiftimiz ilişkilerinin çok başında ayrılmak zorunda kalıyorlar.
    biri ilişkiyi daha ciddi bir boyuta taşıyor diğeri bir turne için ülkeden çekip gidiyor ve bundan müsebbip ikisinin de kafasında “ mantıklı gelmese de ” diğerinin neden gitmiş olabileceğiyle ilgili bir fikir oluşmuş oluyor. aşkın ilk dönemleri çok kırılgandır, hassastır, o kadar kısa zaman da gerekli güven hissi oluşmamış olabilir diye düşünüp izlediğimde dupduru bir aşk filmini keyifle izlediğimi hissettim.

    bir iki lafımda alex’i oynayan karakterle ilgili olacak, nasıl bir sebatmış sen de ki, adamı ilk gören sen, ilk aşık olan sen, yakın arkadaşınla çıktığını anlayan sen nasıl oldu da tuttun içinde o kadar. insan demez mi bir “ yaa lisa’cım benim sana bahsettiğim adam bu idi” tamam o zaman film ne anlatacak eyvallah kabul ama nasıl marazi bir aşkmış bu, bir iki defa gördüğün adama bu kadar abayı yakmak, onca zaman geçmesine rağmen adamın arkadaşını kullanıp ona ulaşmaya çalışmak... bildiğin manyak işte, rose byrne vücut vermiş kendisine..
    ---
    spoiler ---

    güzel, mis gibi, film gibi bir film... ben çok beğendim.


    (angenoir - 22 Mayıs 2008 15:46)

  • comment image

    defalarca izlememe rağmen bıkmadığım,sonunda her seferinde gözlerimi doldurmayı başaran yegane filmlerden.

    --- spoiler ---
    lisa ve matthew arasındaki iletişimsizlik gerçekten dikkat çekici ancak filmi izlerken neden arayıp en azından bi hesap sormadılar diye düşünmediğiniz zaman -ki benzer durumlarda olup gurur yaptığı ya da daha çok kalbinin kırılmasından korktuğu için birbirini aramayan çiftler yok mu?- çok daha keyif veren filmdir.

    sonundaki kavuşma sahnesi için zaten söylenecek söz yok.the scientistin daha çok yakıştığı bir sahne olamazdı sanırım.yalnız o sahneye geçene kadar insanda "nereden çıktın sen şimdi" diye rebecca'yı boğma isteği uyandırıyor.
    ---
    spoiler ---

    gözünüze sokulan vıcık vıcık bir aşk filmi asla değil. kısacası izleyin,izletin.


    (marissa - 5 Ekim 2009 00:27)

  • comment image

    hakkında romantik-gerilim sınıflandırmasını okuyup "hade len öyle film mi olur? herhalde gerilim filmidir araya da bi aşk falan şeetmişlerdir.." dedikten sonra sonunda bütün sözlerimi harf harf yedirdi sağolsun. gerim gerim gerilip, kimi karakterlere ölümüne gıcık olup; adam gibi, vıcık vıcıklıktan ve sadece öpüşmekten ibaret romantik filmlerden kurtulduğunuzu anlıyorsunuz. iyi ki seyretmişim.


    (prologue - 2 Kasım 2009 11:02)

  • comment image

    tek bir şey diyebilirim film hakkında.
    "böyle bir aşkın yoksa, öyle hayatın ta amına koyayım."


    (erostrada - 11 Ekim 2010 13:35)

  • comment image

    kaybedilmis aska sahip, bi hic ugruna bitmis iliskisi olan kisinin kesinlikle izlememesi gereken film. ama su da bir gercek ki izledigim en iyi ask filmlerinden birisi. bir digeri ise (bkz: serendipity)


    (polenay - 31 Ekim 2010 23:39)

  • comment image

    --- spoiler olabilir ---

    o yatağın üzerinde uzanmış yatarken ben odanın en uzak köşesine gider yüzüne gözlerimle dokunur,okşar, onu uyandırmamak için bakışlarımı bile sakınırdım. bazen o uyurken onun o büyüleyici güzelliğinden o kadar etkilenirdim ki kendimi tutamaz ağlamaya başlardım. sonra kısık bir fısıltı ile içimden seni seviyorum diye geçirirdim. ağzımdan çıksa kulağımın bile duyamayacağı bir tonda olurdu bu içgeçirme. oysa o iki kelimenin onun kalbine ulaşması yalnızca bir kaç saniye sürerdi. sonra bir anda gözlerini açar beni arar,odanın en uzak köşesinde onu izlerken bulur,heyecanla karışık bir mutlulukla ben de seni seviyorum derdi.
    sarılıp birbirimizin kokusunu içimize çekerdik. bir film karesinden fırlamış aşıklara benzerdik.
    büyülü, gizemli bir durumdu. bir süre sonra bu oyuna kendimi o kadar kaptırmıştım ki her uyuduğunda denemeye başladım.
    her seferinde ama her seferinde ağzımdan çıkmayan kelimeleri duyup gözlerini açıp ben de seni seviyorum dedi.
    aşk işte buydu benim için.
    sesini çıkartmadan duyduğu o iki kelime ve uykulu gözlerini aralayıp beni bulup, mahmur sesiyle; ben de seni seviyorum demesi aşkı hissetmesi yaşamasıydı.
    sonra?
    sonrası olmadı.
    ...hayat girdi aramıza.
    birgün geldi beni duymamaya başladı. yanında avaz avaz bağırsam bile duymuyordu artık.
    bitti.
    o en büyük aşkımdan bana miras olarak seni seviyorum testi kaldı.
    sonra bu benim için ilişkilere uygulanan gizli bir aşk testi oldu. bir nevi gizli kapaklı bir aşk soruşturması.
    kimi duydu kimi duymadı , kimi duyduğunu anlamadı...
    ben de zamanla umudumu kaybetmeye başladım.
    nicedir içimden seni seviyorum desem de test etmiyorum kimseyi.
    böyle bir aşkı yaşadıktan sonra başkasına sorduğun her soru kendine yönelik bir sorguyu da hediye ediyor.
    uykuda kimi seyretsem uyandığında beni kandırırken buluyorum. neyse...
    belki bu yüzden biraz daha çok kitaplara ,filmlere sığınmaya hatta açıkça iltica etmeye başladım.
    daha çok içiyorum, daha çabuk sarhoş oluyorum. sonra gerçek hayatta bulamadığım aşkları yazıp çiziyorum.
    kendimce kötü aşk şiirleri yazıyorum.
    bu arada bir mıknatıs gibi doğru dürüst aşkı tarif eden ne varsa kendimi içine çekilmiş buluyorum.
    iskenderiye dörtlüsü mesela aşkın tüm tarifini yeniden yaptırdı bana.
    kendi muhasebemi yaparken aşklarımı daha iyi anlamaya başladım.
    hatalarımı , hatalarını, haksız yere suçladıklarımı , suçlandıklarımı...
    ve bir film; wicker park...
    şu anda oturdum televizyonun karşısına boş bir ekrana bakıyorum.
    itiraf edeyim kendimi tutamayıp ağladım da film bittiğinde.
    bana o aşkımı hatırlattı. hatta aşk'ı anlattı. geri getirdi kayıp bir kara delikten, zaman tünelinden...

    -bazen birini uzaktan görmek bir fantezi yaratır yakından gördüğünde ise o gördüğünün aslında senin yorumladığın gibi olmadığını anlarsın... diyor mesela adam.

    özdemir asaf'ın en sevdiğim şiiri gibi. ileride bir mum kipirdayor zannediyordum,anladim ki kipirdayan mum değil benmişim.
    bu duygu o kadar çok olmaya başladı ki artık ne zaman bir mum ışığı gördüğümü sansam kendimi omuzlarımdan sarsıp kızıyorum.
    sonra filmin kadın kahramanı bir yorum yapıyor

    - bilirsin, diyor, aşk insana çılgınca şeyler yaptırır. asla yapmam dediğin delilikler...

    sonrası son yıllarda benim gördüğüm en gerçekçi ya da özlediğim diyeyim aşk buluşması.
    artık biliyorsunuz doğru dürüst aşk filmleri yapılmıyor. çünkü bakıyorum etrafıma doğru dürüst kimse aşkı da yaşamıyor. geçen bir yazımda söyledim. copy paste aşklar çağındayız. kimse kimsenin içinden geçen seni seviyorum cümlesini duyacak kadar aşkı bilmiyor. dinlemiyor , önem vermiyor , hissetmiyor birbirini...
    filmimizin kahramanı iki yıl önce kaybettiği aşkı için önemli bir iş gezisine çine gitmiyor mesela.
    bırakn çin'i kimse iş randevusunu bile iptal etmiyor günümüz aşkfakiri ilişkilerinde. tutku mu dediniz?
    boşversenize.
    herkes karşısındaki tarafından sevilmek, aşık olunmak, tapılmak istiyor. hep aynı derecede kontrollü bir mesafede kalıp kendi tanrısallığından dem vuruyor. elbette verecek birşeyi olmayanın , alacak hanesi de boş kalıyor.
    sonrası yorgun aşklar mezarlığı.çöplüğü mü demeli?
    ne aşkı biliyorlar ne ayrılığı...cenazeler bile bir saygıyı hak ediyor zira.
    ya da bana mı denk gelmiyor ben mi görmüyorum çevremde hiç?
    zor sorular bunlar. sorulmaması daha iyi sorular.
    sinema hayatın bir aynası değil mi sonuçta ?
    neyse o yansıyor hollywood simsarlarının kameralarına ama bazen yine de içimizde bulutları aralayacak bir ışık gibi böyle filmler çıkabiliyor.
    bitmeyen aşklar, tutku için göze alınan kötülükler, unutulamayan unutulmayacak sevgililer ve herşeyi herşeyi aşıp mutlu sonla biten aşklar, filmler, hikayeler...
    filmin sonunda kahramanımız eski sevgilisini bulmuşken nişanlısı ile karşılaşınca diyor ki ;

    -seninle iki yıl önce tanıştık ya, ben başkasına aşıktım ve o hala kalbimde duruyor. yeniden hayatımda...şunu bilmeni istiyorum...
    kadın sert bir tonda cevaplıyor

    -neyi bilmemi istiyorsun senin kalbini kıracak kadar değerli bir kadın olmadığımı mı?

    sonra?
    sonra bana bütün bu yazıyı yazdıran sahne var kadın havaalanında yerde oturuyor, adam eski sevgilisinin arkasına gelip dizleri üzerinde eğiliyor. kadının adama sırtı dönük o da herşeyi az önce telefondan öğrenmiş yerde oturuyor.
    ve belki de her gerçek aşkta olan o sesi adam söylememiş olsa da kadın duyuyor , hissediyor.
    seni seviyorum.
    fark ediyor.
    arkasına dönüp sarılıyor. ağlıyorlar.
    fonda artık gerçek hayatta olmayan , olmayacak aşklara inat coldplay çalıyor.
    boş bir televizyon ekranına bakarken gözyaşlarımız ritm tutuyor geçmişimize.
    ...belki de bir aşk bir ömre çok bile geliyor.

    cüneyt özdemir
    --- spoiler olabilir ---


    (hoklavat - 26 Aralık 2010 00:01)

  • comment image

    romantik adı komediyle bütünleşmiştir çoğu filmde ama bunun türü kesinlikle romantik gerilim. üşüyerek girdiğim yatağımdan bunalarak çıktım son yarım saatini izlerken. yeter kavuşsunlar dedirtti. neyse yine de çok güzel film.


    (put - 28 Kasım 2011 21:40)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmin son sahnesinde aşıklar tam birbirini bulacakken elemanın nişanlısı pat diye karşısına çıkınca, yönetmene çok ağır küfürler edip, sevenlerin arasına girmek ayıptır ayıp! diye bağırdığım film.

    ---
    spoiler ---


    (16261626 - 28 Kasım 2011 21:55)

  • comment image

    soundtracklerini bir kenara bırakacak olursak, eğer uzun zamandır aşık olmadıysanız, insanda ciddi ciddi aşık olma hissiyatını özleten filmdir kendileri.


    (bizdik - 4 Mart 2012 01:30)

  • comment image

    yaşanmamış aşkın ızdırabını çektirecek sonra da sikecek en güzel, en dramatik, en sağlam, en farklı aşk filmidir. ayağa düşmemiş olması izleyen için büyük lütuftur aslında. fazla dillendirmemek lazım.


    (dragoners - 28 Nisan 2013 07:42)

  • comment image

    kült olabilme şansını birtakım özensizlikler yüzünden kaybetmiş olan pek güzel ve karmaşık kurgulu film. izlenimlere geçecek olursak:
    --- spoiler ---
    -matt'in şirket evliliği esnasındaki öksürüğü her şeyi çok güzel anlatıyordu aslında. evlilik kelimesini duyunca bu hallere düşen bir adamın rebecca ile bir hayat süremeyeceği çok belliydi. esasen burda kafama takılan nokta şu oldu: film boyunca seyirciye ve matt'e en uzak olan karakter müstakbel eşiydi. gerçek hayatta da insanlar bazı şeyleri yakalamak uğruna sevmediği kişilere katlanmıyor mu?
    -luke'la matt'in karşılaştığı sahnede,luke'un iki dakika boyunca arabasını çekmesi için korna çalan adamlara karşı tepkisizliği düşündürmedi değil. aynı hareketi ve rahatlığı istanbul'da sergilese ne olurdu acaba?
    -matt'in,mağaza kapısında beliren lisa için tezgahtarlığa bürünmesi ve şapşallıklarının ardından luke'un "unutma,komik değilsin" diye tekrar kadının karşısına çıkartması filmin en eğlenceli sahnesiydi.
    -lisa'nın "benim fotoğrafımı çek,bugün kendimi güzel hissediyorum"derkenki bakışı ve kendini matt'e teslim edişi aşık olduğunun en güzel kanıtıydı.
    -filmin kırılma noktası bence alex'in ilk görüşte aşık olduğu adamın dükkanına girerken,onun lisa'yı seyrediyor oluşuydu. büyük ihtimalle; kadınsal dürtüler,kıskançlık ve istediğini alma hissi tam da burada devreye girdi.
    -luke'un alex'e kapı ardından söylediği "psikopat kızdan kurtulmuş" söylemi alex'in artık matt için değerinin olmadığını ve boşa çabaladığını hissettiren en önemli ibareydi.ve alex için üzüldüğüm tek sahneydi.
    -alex'in mektup,mesajları imha ettiği gibi bir de iftira atması takıntılı bir insanın ne kadar vicdansız olabileceğini kanıtlar nitelikteydi.bunun yanı sıra; vicdansızlık,empati yoksunluğu ve bencilliğini, restauranttaki;"kız belki en baştan beri aşıktır,onun durumunu bilmeden konuşmamalısın,aşk insana aptalca şeyler yaptırır" sözleriyle meşru konuma getirmeye çalışması aşkın yeri geldiğinde ne kadar kör olabileceğine dair güzel bir örnekti.
    -ve dayanamadığım,sinirlerimi alt üst eden,"biraz daha dikkat edilse ne olurdu sanki" diye hayıflandığım o kritik ve tek hata...
    son yarım saate mükemmel bir şekilde giren film,başta da belirttiğim gibi kült olma ihtimalini bu dakikalarda kaçırdı;zira devamlı ulaşılamayan mesajlar insanı bir yerden sonra "telefon var ,internet var,yapmayın etmeyin" konumuna getiriyor ve bu kadar başarılı bir senaryonun bu özensizlikle heba edilmesi insanı gerçekten üzüyor.
    -finalde verilen mesaj ise kim ne kadar klişe bulursa bulsun;aşka inananları sevindirecek tipte; zira bu filme göre;
    "iki insan birbirini seviyorsa mutlaka kavuşur"
    ---
    spoiler ---
    özetlemek gerekirse;sürükleyiciliği,kurgusu ve aşka inanan insanları yüz üstü bırakmayışı üst düzeyde olan bu film;izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor. "inanılmaz bir film" klişesini ise;çok basit ve seyirciyi üzecek cinsteki bir özensizliğiyle yıkıyor.
    tüm bu eleştirilerin yanı sıra,wicker park; izleyip de bir şey kaybetmeyeceğiniz,aşka inancınızı kuvvetlendirecek,mükemmel bir kurguya sahip,başarılı bir film.


    (bandh - 26 Haziran 2013 03:58)

  • comment image

    çekileli neredeyse 10 sene olmuş, ama benim pms dönemi filmleri festivali kapsamında yeni izleyebildiğim film. yorumlardan mütevellit daha sayko bir senaryo bekliyordum ama beklediğimden daha yumuşak ve romantik çıktı. halbuki çok daha karanlık bir film olabilirmiş.

    --- spoiler ---

    - alex karakteri o kadar büyük bir psikopat ki, filmin bir yerlerinde sırf buluşamasınlar diye lisa'yı, matt'in onu beklediğini lisa'ya söylemesin diye luke'u öldürebileceğini düşündüm. işte bunlardan birini yapmış olsa o zaman "oha" diyeceğim bir film olurdu. ama o kadar dolabı çeviren bu manyak, filmin sonunda uyuz uyuz ağlayıp "ben de çok seviyordum taaam mııaa o kadar kötü değilim bence :s" demekle yetindi. keşke filmin sonunda ölseydi. tipik bir ara bozucu vasat tipli kıskanç arkadaş, inşallah sonradan kahrından ölmüştür.

    - josh hartnett'ı bu filmden önce hiç beğenmezdim, meğerse 10 yıl önce gayet yenilesi bir herifmiş <3 oyunculuğu da kendisi de pek tatlıydı. diana kruger adlı alman menşeili buzdolabı ablamız bana filmin bazı yerlerinde gayet soğuk geldi, fakat gerçekten peşinden koşulası bir hatundu, hele ki matt'in durmadan "her şey yolunda mı :)" diye soran hafiften zeka özürlü nişanlısı rebecca'nın yanında.

    - alex rolünde rose byrne harikalar yaratmış, luke buna gösteriden hemen sonra kapı aralığından "matt deli karıdan kurtulmuş" gibi bişeyler dediğinde, tarlası yanmış emmi çömmesi eşliğinde kafasını iki yana sallaya sallaya bir ağlayışı var ki az kalsın kendisi için üzülecektim. alex karakterinin nasıl bir psikolojik deli olduğuna, neden sürekli lezbiyen akademisyen gibi giyindiğine, 2 defa gördüğü bir herifi ne sebeple obsesyon haline getirebildiğine biraz daha değinilseymiş iyiymiş. keşke alex aslında matt'e değil, lisa'ya aşık olsaymış filan.

    - sık sık gözümüze sokulan bellucci's restaurant ile esinlenildiği filme (henüz izlemedim) bence bir hoşluk yapıyor, ince. incelik severim.

    - neden istanbul'a düzgün kar yağmıyor amk ve neden kar yağsa bile yaşadığımız tek heyecan camın yanına oturup patinaj çeken arabaları izlemek ;(

    ---
    spoiler ---

    l'appartement'ı izlemeye aşırı üşeniyorum, allahını seven bana o filmin sonunu söylesin. bye.


    (isolde - 3 Ocak 2014 22:59)

  • comment image

    tek başına soundtrackiyle bile bünyeyi yormayı başaran inanılmaz bir film , daha üzücü bir aşk ikilemi örneği daha hiç bir filme bu kadar iyi yansıtılmamıştır . bir günde toplam üç kez izlenme kapasitesine de sahiptir .
    soundtrack:
    maybe tomorrow," stereophonics
    everybody is somebody," lifehouse
    a movie script ending" (acoustic), death cab for cutie
    how to be dead," snow patrol
    lover's spit," broken social scene
    retour a vega," the stills
    flowers in december," mazzy star
    when the day is done," the legends
    when i goosestep," the shins
    light switch," jaime wyatt
    these days," mates of state
    all i do," +/-
    "we have a map of the piano," mum
    "against all odds," postal service
    "strange and beautiful," aqualung
    "i know you are but what am i?," mogwai
    "the scientist," johnette napolitano and danny lohner


    (jonquil - 22 Kasım 2004 02:30)

  • comment image

    troy filminin bayan oyuncularından ikisini izleyebileceğimiz film. diane kruger* ve rose byrne*.
    diane kruger daha filmde gözüktüğü ilk karede ekran başında "aha da helen yemin ediyorum!" diyerekten höykürmenize sebep oluyor, bu zarafet, o gözler apayrı, anlıyorsunuz. rose byrne ise "lan bu ağlak gözleri ben hatırlıyorum bi yerlerden de..ala ala.." dedirtiyor, ve netekim ağladığı ilk sahnede de "ahah briseismiş la bu, ehehe" diyorsunuz. zaten filmin öyküsü de bu. farkediyorsunuz ki josh hartnettde tam da bu sebepten seçimini diane kruger'dan yana kullanmış. (isim soyisim şeklinde yazmaktan tiskindim oyuncuları, olayı anlatıcam diye. ama şimdi "diane şöyle diane böyle" yazıcam, ne lan o teyzenin kızı mı diyeceksiniz. mesafe koyuyorum o yüzden)


    (chaucer - 20 Aralık 2004 21:30)

Yorum Kaynak Link : wicker park