• "(bkz: the fall)masalsı bir film.adeta görsel bir şölen.mutlaka ama mutlaka izlenmeli!"




Facebook Yorumları
  • comment image

    night watch (2004, rusya)

    noçnoy dozor oldukça ilginç bir urban fantasy kitabı serisinin ilkidir. karakterlerin iyilik yapmak gibi bir dertleri yoktur, hepsi devlet memuru gibidir ve sanırım sadece rusya'da olabilecek o bıkkınlık ve atalet hissini yazar lukyanenko çok çok iyi vermiş. filmde çok farklı bir kurgu var. rus sinemasına aşina olmayanlara tuhaf gelebilir. rusya'da lotr'dan çok izlenmiştir.

    farewell my concubine (1993, çin)
    ba wang bie ji

    film, oyuncu iki erkeğin arasındaki tutkulu bağın ekseninde, çocukluk, yetişkinlik ve olgunluk dönemlerini, ülkelerindeki siyasi ve kültürel değişimlere nasıl adapte olduklarını destansı bir şekilde sunar.

    delicatessen (1991, fransa)

    mutlaka izlenmesi gereken bir film. kasap ve proleter arasındaki dalgalı ilişki köle efendi diyalektiğini yorumlar. kameranın apartmanda durmaksızın devinişi, eğer bu fallik yapı fransa'nın kafasının içi gibi tasavvur edilebilirse, bilinçaltının yarı karanlık labirentlerinde gezinmekle eşanlamlı okunabilir. genel düzeyde tek renk skalasına bağlı kalış savaş sonrası fransız toplumunun statizmine bir gönderme mahiyetinde ele alınabilir.

    leningrad cowboys go america (1989, finlandiya)

    hastası olduğum sakin, kırıp dökmeyen, "bak şimdi çok komik bir sahne geliyor" demeyen, komediyi gözümüze gözümüze sokmayan ama bununla birlikte olabildiğince absürd/soğuk/kara bir mizaha sahip filmlerin en güzel örneklerinden biri. karakterlerin tipleri, donukluğu, tuhaflığı ve diyalogları şahane, olaylardan çok içinde bulunulan durumlar komik

    mother india (1957, hindistan)

    mebhoob khan’ın filmi bharat mata (hindistan ana), gösterime girmesinden neredeyse 50 yıl sonra bile hâlâ hindistan sinemasının en güzel örneği olarak yerini koruyor. film, bir kadının, radha’nın (nargis), geleneksel değerler ve köy yaşamıyla vaat edilmiş modern ütopyayı bağdaştırma mücadelesini anlatıyor. asya ve afrika’nın büyük bölümünde izleyiciye ulaşarak uluslararası başarı yakalayan bharat mata, oscar’a aday gösterilen birkaç hint filminden biri

    a bout de souffle (1960, fransa)

    filmin buyusu yonetmenin film boyunca gerek jump cutlarla, gerekse oyuncularin direk olarak izleyiciye bakip konusmasi ile yonetmenin seyirciye bir film izlediklerini tekrar tekrar hatirlatmasi. uzerine birde bu filmin icinde, filmde oldugunun farkina varmayan bunun uzerine yinede gercek hayatta yasadiklarini dusunup filmdeymis gibi davranan, iki kisinin aski ve yahutta bu askin varolmamasi-filmi izleyenleri o kadar etkiliyorki gercek dunyadan alip fimin icinde bir karaktere ceviriyor- ki sirf bu etkinin tam olarak anlasilmasi icin bile iki kere izlenmesi gereken bir filmdir.

    a prophet (2009, fransa)
    un prophete
    bir mafya filmi olarak görülmesi beni üzen film. tamam mafya var hapis var ama kesinlikle konu bu değil. cannes film festivalinde büyük ödülü almıştır. filmin adı peygamber manasına da geliyor. genç bir arabın yoktan varolma hikayesini anlatıyor. kendine güvensiz, ezik bir karakterken, çetin hayat koşullarında, karşısına çıkan doğru fırsatları değerlendirecek ticari zekaya sahip.

    central do brasil (1998, brezilya)

    sizi brezilya'ya götürüp getirecek bir film. film brezilya ve fransa ortak yapımı. filmin senaryosu ve samimi oyunculuklarıyla izlettiriyor kendisini. film arzuhalci olan dora’nun tesadüfü tanıştığı talihsiz jouse ile yolculuğuna odaklanır. bu yolculuk esnasında tesadüfü olaylar ve sürprizler silsilesine şahit oluruz. dora soğuk, soluk, sert ve yalnız kadındır. aynı zamanda jouse ile aynı kaderi paylaşmıştır annesini küçük yaşta kaybetmiştir.

    suspiria (1977, italya)

    deneysel bir film. neden böyle yaptılar bilemem ama iyi ki yapmışlar. bir efsane. dario'nun yazdığı senaryoda bale okulundaki öğrencilerin hepsi 12 yaşındadır ve diyaloglar da buna uygun biçimde yazılmıştır. filmin yapımcısı salvatore argento bu kadar kanlı bir filmi 12 yaşında çocuklarla çekerse asla gösterime sokamayacağı konusunda oğlunu ikna eder. dario okula kabul yaşını 12den 20ye çıkarır ama senaryoyu aynen bırakır. filmi bu bilginin ışığında izlenirse bunu destekleyen ayrıntılar yakalamak mümkün. örneğin dekorlar o kadar büyük ki oyuncuların hepsi içinde çocuk gibi duruyor.

    waltz with bashir (2008, israil)
    vals im bashir
    eski bir israil askerinin gözünden israilin beyrut’a girişini ve ardından gelen sabra ve şatilla katliamını anlatan çok etkileyici bir animasyon filmi. film dünya tarihindeki en korkunç ve insanlık dışı olaylardan birini baz alarak topyekun savaş kavramına ve savaşın insan psikolojisindeki yıkıcı etkilerine değiniyor. aynı zamanda bu katliamı bilmeyen veya orada yaşanan olaylara yaşı yetmeyen insanlar için bir belgesel işlevi de görüyor.

    y tu mama tambien (2001, meksika)

    jules et jim nam truffaut şaheserinin eserden bağımsız yeniden çevrimi gibi bir film, aynı serbest tonda, hikayeyi en işlevsel şekilde anlatabilmek için bildik sinema kurallarını iplemeyip fransız yeni dalgasının ilk dönem yöntemlerine başvuran, başına oturup o iddiasız görünen anlatımıyla ilerleyişini izlemesi olağanüstü keyif veren bir film.


    (hirvati ben yalamadim - 29 Eylül 2022 10:13)

  • comment image

    en sevdiğim konulardan biri. ben de bir şey yazmasam olmaz:
    - potemkin zırhlısı (eisenstein, 1925): propaganda dalında en iyi film, aynı zamanda tüm zamanların en iyi filmi kabul edilir.
    - kameralı adam (dziga vertov, 1929): gelmiş geçmiş en iyi belgesel film, vertov, belgeselin babası. ilk belgeselci olmasa da, belgesele oldukça özgün bir yaklaşım getirmiş ustadır vertov...
    - bir gecede oldu (frank capra, 1934): en başarılı aşk filmlerinden...
    - bir taşra papazının günlüğü (robert bresson, 1951): önemli bir yönetmenin entelektüel bir filmi...
    - yaban çilekleri (ingmar bergman, 1957): bergman'ın umutlu bir filmi. bergman ne kadar umutlu olabilirse...
    - bisiklet hırsızları (vittoria de sica, 1958): gerçekçi sinemanın alfabesi...
    - 400 darbe (françois truffaut, 1959): truffaut'nun en gerçekçi filmi.
    - dersu uzala (akira kurosawa, 1975): doğayla bütünleşmiş yaşlı bir adamı anlatan film, bence kurosawa'nın en etkileyici filmi...
    - solaris (andrey tarkovski, 1972): en sevdiğim tarkovski filmi.
    - derin darbe (mimi leder, 1998): şimdiye kadar izlediğim filmler içinde en etkileyici felaket filmi.

    not: kaynak sormayın, kendi izlediklerim, öğrendiklerim, yaşadıklarımdır.
    debe editi: uzun zaman sonra debeye girmişim. çok teşekkürler.
    başka bir edit: bir arkadaşımız, rts 1. sınıf demiş, evet okulda bu filmlerin çoğunu inceledik, ama bunun dışında benim kendi sinema serüvenim var, hem de çok öncesine dayanıyor. okul çoktan bitti. ayrıca ben çok kibar bir insanım, bazı kelimeler ilgi alanıma girmez.


    (karamuk - 30 Eylül 2022 08:21)

  • comment image

    (bkz: papillon)(1973)tüm zamanların özgürlük mücadelesi üzerine yapılmış en esaslı filmi .

    (bkz: paths of glory)(1957) savaş psikolojisine ve askerlik gerçeğine oldukça realist bir bakışla yaklaşan kült bir film.

    (bkz: taxi driver)(1976) bir insanın psikopatlaşma sürecini muhteşem bi akıcılıkla vermeyi başarmış.

    (bkz: the boondocks saints)(1999)

    (bkz: vera drake)(2004 )insanlara karşılıksız yardım eden vera drake adlı teyzemizin sıcacık aile yuvasını ve kürtaj gerçeğini naif bir dille ortaya koyan güzel film.

    (bkz: big lebowski)(1998) tek kelimeyle komedi tufanı. ömrümde pulp fiction hariç hiçbi filmde bu kadar fuck kelimesini geçtiğini hatırlamıyorum.

    (bkz: the english patient)(1996) romantizmin acı ve hüzünle yoğrulmuş hali.

    (bkz: august rush)(2007)august rush adlı bir çocuğun yetimhaneden kaçıp ailesine kavuşmak için tutkuyla giriştiği macerayı ve ailesine kavuşma hikayesini anlatan bir film. anne ve babasını hiç tanımamış bu çocuğun içindeki müzikle onlara ulaşmayı hedefleyen eşssiz bir müzikal film.

    (bkz: it's a wonderful life) (1946 )adı gibi muhteşem bi film. gerçekten hayata ve elimizdekilerin kıymetini bilmeye dair çok özel samimi bir yapıt.

    (bkz: 400 darbe)(1959) bir çocuğun ruh dünyasını bu film kadar iyi anlatan başka bi film izlemedim.

    (bkz: jacobs ladder)(1990) ölümün soğuk nefesini iliklerinize kadar derinden hissedeceksiniz.

    (bkz: wicker park)(1996) aşkın ve romantizmin tesadüflerle süslenmiş yansıması.

    (bkz: great expectations)(1998) gerek oyunculuklarıyla olsun gerek senaryosuyla bi aşkın filizlenişini ve tükenişini konu alan romantik bir şölen. bu filmin müzikleri bile başlı başına müthiş.

    (bkz: stuck on you)(2003) saf komedinin eşsiz örneklerinden biri.

    (bkz: double indemnity)(1944) bir cinayet işlenip buna kaza süsü verme çabalarını konu alan büyüleyici bir film. özellikle bu filmde sigorta şirketinin dedektifi rolündeki edward g. robinson kanaatimce tüm zamanların en mükemmel dedektif rolünü başarıyla canlandırmıştır.

    (bkz: v for vendetta) (2005) senaryosunu matrix'in yönetmeni wachowski kardeşlerin yazdığı gelmiş geçmiş en protest filmlerdendir. devlet düzeninde birey- toplum perpektifinde kitlelerin gücü, kaos ve anarşinin sosyal düzen üzerindeki kaçınılmaz etkisini çok keskin mesajlarla ortaya koyan bir yapıt.

    (bkz: the graduate)(1967) üniversiteden yeni mezun olmuş bi gencin kendisini, cinselliği ve aşkı keşfetmesinin yapım yılına göre oldukça cüretkar bir anlatımla ortaya konduğu sempatik bir romantik komedi.

    (bkz: my sassy girl)(2008) aşkta iki zıt kutuptan nasıl muhteşem bi uyum çıkar diye merak edenlere.

    (bkz: pulp fiction) (1994)sanırım bu filmin senaristi "küfür bi sanattır" yaklaşımıyla kaleme asılmış.

    (bkz: cinema paradiso)(1988) gelecekte geçmişe bakıp keşke diyeceğimize o anda belkilerle adım atmanın ne derece önemli olduğunu gayet güzel bi senaryoyla ortaya koymuş bir film.

    (bkz: oldboy) (2003)bu filmin seneryosunu yazan adam ya potansiyel bi psikopat ya da katıksız bir dahi gerçekten inanılmaz bir senaryo.

    (bkz: amores perros) (2000) trajik kaderler ve acımasız hayatların soğuk yüzünü tanımak isteyenlere.

    (bkz: das leben der anderen)(2006) şiir gibi ilerleyen senaryosuyla doğu almanya'daki soğuk savaş dönemini gerçekçi bir yaklaşımla ortaya koyabilmiş alman başyapıtı.

    (bkz: the apartment)(1960)bir hayli ilginç ve özgün senaryosuyla romantik-komedi türünün en esaslı başyapıtlarından.

    (bkz: kramer vs kramer)(1979) bir aile dramını bu kadar samimi ve sıcak bir anlatımla ortaya koyan başka bi film çok azdır sanırım.bir babanın oğlu ile olan bağları o kadar güzel işlenmiş ki son 10 dk. da mendil arıyabilirsiniz. her yönden üst düzey bir film diyebilirim.

    (bkz: çingeneler zamanı)(1988) emir kusturica'nın gözlerinden çingenelerin o özel ve gizemli yaşantısını o kadar güzel anlatıyor ki çingeneleri bu filmde yeniden keşfedebilirsiniz.özellikle goran bregoviç'in harika müzikleri filme ayrı bir hava katmış.

    (bkz: 3 10 to yuma)(2007) son yılların en özgün ve kaliteli bir western filmi. filmdeki oyunculuklar gerçekten klasik bi western oyunculuğu düzeyinde.

    (bkz: lock, stock and two smoking barrels)(1998) kahkaha resitali.

    (bkz: cool hand luke) (1967) hapishane filmleri için en sağlam senaryoya sahip olan filmlerin başında gelir. sisteme angaje olmadan bireysel tepkinin gücünü ve etkisini bütün çıplaklığıyla ortaya koymuş paul newman klasiği.

    (bkz: les diaboliques) (1955) korku sineması alanında bence dönemine göre oldukça sağlam bir film. bugünün bile birçok klişe korku öğelerine tenezzül etmemesi açısında gözümde daha da değerini perçinlemiş bir fransız yapımdır. özelikle son 30 dakikasındaki muhteşem sürprizlerle gerilmek neymiş yeniden anlıyacaksınız.

    (bkz: the wild bunch) (1969) dört kişilik bir çetenin hayatta kalabilme çabasını konu alan bir yapım. sağlam çatışma sahneleriyle dikkat çekiyor.

    (bkz: the deer hunter) (1978) vietnam sendromunu bir de bu açıdan görmekte fayda var. hele de robert de nironun oyunculuğu kusursuz. filmde vietnam savaşı özelikle pskilojik boyutu bir grup amerikan genci özelinden enine boyuna tartışmaya açılır ve daha çok savaşın bilinmeyen perde arkası aralanmaya çalışılır filmde. savaş sonrası yaşanan travma, acı, çıkmazlar, bunalımlar gerçekten savaşların yarattığı insanlık dramını ortaya koyması bakımından oldukça dikkat çekici.

    (bkz: the sting) (1973) sanırım sinema tarihinin en bol sürprizli senaryosuna sahip keyif alacağınız filmlerden biri. film içinde film nasıl olurmuş izleyin ve görün.

    (bkz: raging bull) (1980) olağanüstü boks sahneleriyle dikkat çekiyor. bir hayat hikayesinin kusursuz bir sinema diliyle ortaya koyulduğu bir film. sadece martin scorsese şapka çıkartıyosunuz. şiddeti bu kadar estetize eden başka bir film daha hatırlamıyorum.

    (bkz: all quiet on the western front) (1930) savaş gerçeğini sorgulatan anti- militarist filmlerin babası, öncüsü bir film. birinci dünya savaşı özeli üzerinden sinema tarihinin savaş karşıtı kaygısını amaç edinen ilk film olma özelliğini taşımaktadır.

    (bkz: yojimbo) / bodyguard (1961) uzak doğu sinemasının gözbebeği. akira kurosowa'nın en sağlam filmlerinden. film korkusuz bir samurayın serüvenlerini konu alıyor. klasik western filmlerinin fikir babası olması açısından ayrı bir öneme sahip.

    (bkz: patton) (1970) ikinci dünya savaşı ile ilgili en sağlam filmlerden biri. filme adını da veren meşhur general patton'un savaş sırasındaki tutum ve söylemlerini, hırsını, mücadele azmini , psikolojik arka planlarını oldukça sanatsal bir anlatımla ortaya koyan bir biyografik film.

    (bkz: birdman of alcatraz) (1962) gerçek bir yaşam hikayesini konu alan hüzün dolu bir hapishane filmi . sabır, özgürlük, yaşama tutunma ve özgüven nedir bu filmde belgesel tadında ortaya konmuş.

    (bkz: la haine) (1995) fransa'nın tutunamayanlarını etnik ve insan hakları temelinde konu edinen tahrik edici bir üslupla sunan eşsiz bir başyapıt. özelikle fransa'daki gettolarda ipsiz sapsız gençliğin içinde bulunduğu boşluğu değer erezyonunu yaşamlarındaki dramatik yoğunluğu çok güzel ortaya koyan trajikomik öğelerle süslenmiş çarpıcı bir film. film o kadar gerçek ki film bitince yaşanan dramın bir parçası olduğunuzu hissediyosunuz.

    (bkz: lorenzo'nun yağı) (1992) sinema tarihinde dramların efendisi sayılacak bir film. gerçek bir hayat hikayesinden yola çıkılarak çekilmiş içinizi acıtacak sahneleriyle uzun süre etkisinden çıkamayacağınız bir hüzün resitali. filmi izleyince anne baba olmak nedir bir kez daha sorgulama ihtiyacı hissediyosunuz.

    (bkz: chinatown) (1974) dedektif filmlerinin tek kelimeyle babası. final bölümü sinema tarihinin en etkileyici sürprizi olarak ilk ona rahatlıkla girebilecek özgünlüktedir.roman polanski nin usta yönetmenliği filmin her karesinde kendini gösteriyor.

    (bkz: taken) (2008) aksiyon filmlerinin son dönemlerde çekilmiş olan en kaliteli örenklerinden.

    (bkz: the bicycle thief) (1948) siyah beyaz filmler içerisinde ikinci dünya savaşı sonrası dönemi italya özelinden ortaya koyan bir başyapıt.hayatın acımasız gerçekliğini suratınıza bir tokat gibi çarpıyor. toplumsal yozlaşmanın bireysel hayatlara olan etkisi ve baba oğul ilişkisinin bu çarpıcı sözler ve görüntülerle slogan sineması denebilecek kalitede yansıtan bir siyasal sinema örneğidir.

    (bkz: there will be blood) (2007) daniel day lewis kusursuz oyunculuğuyla dikkat çeken filmdir. para kazanma hırsını bu kadar şiirsel bir anlatımla ortayan koyan film pek azdır sanırım. petrolün adeta bir uyuşturucu gibi bünyelerde yarattığı açgözlülüğü, hırsı çok iyi irdeleyen bir film olmuş. kapitalist sisteme en esaslı eleştiri getiren filmlerden biridir.

    (bkz: butch cassidy and the sundance kid) (1969) vahşi batının kalbinde efsane olmuş iki kafadar soyguncunun yaşamlarını konu edinen muhteşem bir western klasiği. oldukça renkli komik esprilere sahip neşe dolu bir film. finali can sıksa da film boyunca genelde dostluk güven samimiyet, saflık, fedakarlık gibi kavramlara derin anlamlar kazandıran bir westerndir.

    (bkz: no country for old men) (2007) cinayet – seri katil ve kurban klasiğini ortaya koymasına karşın soluksuz izleyeceğiniz bir aksiyon filmi. filmde pskopat bir katil nasıl olur javier bardem chigurh karakteriyle o kadar etkileyici oynuyor ki sanırım coen biraderlerde bir psikopat oyuncu nasıl seçilir konusunda büyük bir deneyim var diye düşünmeden edemiyor insan.

    (bkz: the grapes of wrath) (1940) kitaptan uyarlamalar içerisinde her zaman en özel yerini koruyacak filmlerdendir. bu kadar acı gerçekçilik film boyunca sizi esir alıyor adeta boğuyor. rakıyı susuz içmek gibi kök söktürüyor acımasız sahneler. filmde sömürünün, kapitalizmin acımasızlığın teslim alıcı tarafını gayet akıcı bir dille anlatıyor.

    (bkz: per qualche dollaro in più)/ for a few dollars more (1965) sergio leone den bir clint eastwoodun klasiği vestern şaheseri.üç lemenin en sağlam ayaklarından sayılır. iyi kötü çirkinin bir anlamda kankası… oyunculuklar, müzikler, aksiyon ve tabi ki final sahnesi sadece bize şapka çıkartmak kalıyor yönetmene ve oyunculara.

    (bkz: missing) (1982) bir darbe sürecinde insan hayatının ne kadar önemsizleştiğine dair belgesel tadında bir başyapıt. resmen filler tepişirken olan çimenlere olur misali şili darbesi sonrası bir amerikan vatandaşının ortadan kayboluşunu gayet dramatik olarak yansıtmış.

    (bkz: barry lyndon) (1975) stanley kubrick'e en yakışan filmi. 18. yy ingiltere'sinde bir sınıf atlama telaşı içindeki bir loserın trajikomik hayat hikayesi işlenmiş. ama görsellik ve senaryo tek kelimeyle harika. tek bir karesinin dahi estetikten yoksun çekilmediği her karesini masaüstü yapabilecek kadar kusursuz bir film karşınızda. dramatik son ise gerçekten sizi hüzünlü bir suskunluğa düşürüyor.

    (bkz: once upon a time in america) (1984)sergio leone`'nin 10 yıla yakın bir zamanda senaryosunu oluşturduğu sinemanın ne olduğu konusunda adeta bir sanat harikası tadında öğretici filmi. müzikleri olsun robet de niro enfes oyunculuğu olsun, gangster dünyasının trajikomik ayrıntılarına olan vurgular, kartpostal tadındaki görüntüler sizi gerçekten o dönemin dünyasına 3 saat boyunca yolculuğa çıkartacak.

    (bkz: gold rush) (1925)charles chaplin'in sessiz sinema dönemindeki en çok ses getiren filmi bence. film kahkaha nöbetleri arasında sık sık insanlığın iyi, kötü tarafı, yoksulluk, vahşi kapitalizm, hırs yani bi anlamda amerikan rüyasının kabus kısmının ele alındığı bir başyapıt.

    (bkz: the thing) (1982) izlerken yer yer yerinizden zıplayabileceğiniz tatta bir klasik korku filmlerinden öte etkileyici bir film. korku ve gerilim gerçekten film boyunca gayet dengeli bir şekilde tırmandırılıyor. izlediğim birçok korku filmlerinin yanında, yaratık korku tarzı filmlerin bence en sıradışı olanı.

    (bkz: battaglia di algeri la) (1966) siyasal sinemanın en güçlü filmlerinden biri. cezayir'in 130 yıllık bir bağımsızlık mücadelesinin bir bölümünün konu edinildiği film. cezayir'in verdiği kurtuluş savaşını adeta bir epik belgesel havasında işlemiş bir başyapıt. fazlasıyla öğretici ve etkileyici. cezayir halkının bağımsızlık öncesi fransızlara karşı yaşadıkları dram, kaos, insan hakları ihlalleri ve aynı zamanda güç tepki ve sabır ve zafer sürecindeki süreç harika bir atmosferde sinemaya aktarılmış. filmi izleyince sanki türkiye'nin kurtuluş mücadelesini izliyormuşsunuz gibi bir havaya giriyorsunuz. benzer noktalar fazlasıyla mevcut. mutlaka görün.

    (bkz: harvey) (1950) mizahla dramın bu kadar güzel harmanlandığı çok az film vardır sanırım.james stewart ın oyuncluğuna şapka çıkartacaksınız. saf ve temiz kalpli iyi niyetli bir adamın aslında yaşadığı hayal dünyasının gerçek yaşamdaki çirkinliklerin kötülüklerin yanında sığınılacak en güvenli liman olduğu mesajını gayet ironik bir üslupla ortaya koymuş bir film.


    (afrozist - 25 Aralık 2008 16:13)

  • comment image

    -temple grandin : farklılıkların ulaşabileceği en güzel nokta. gerçek hayattan uyarlanmış, bittiğinde içinizde umut duygusunu uyandıracak bir film.
    -whiplash : ilginiz olmasa bile, müzisyen ruhunu hissedebileceğiniz bir film. çıktığında popüler olmasına karşın asla balon değildir.
    -hotel ruanda : bir soykırım filmi. yine yaşanan her şey ne yazık ki gerçek. sorgulamalara sokup, başka dünyalara götürüyor.
    -guzaarish: ötanazi üstüne bir film. birçok konuda fikriniz değişebilir.
    -the official story: en iyi politik filmlerden.
    arjantin'in yakın siyasi tarihinin bizimki ile ne kadar örtüştüğünü gösteriyor. benzer hatalar benzer sonuçlar. tepişen filler, ezilen çimenler.
    -stranger than fiction : ilginç senaryo. böyle bir konunun üstüne film mi çekilir diye sorgularken, film bitiyor. akıyor gidiyor çünkü. daha fazla bilgi spoiler'a girer.
    -duvara karşı: türk yönetmenin, dumura uğratan filmi. sonunda buruk bir his bırakır fakat izlendiğine asla pişman etmez.
    -blue valentine : oyunculuklar öyle iyi ki. her an içine işliyor, her diyalog. kadın-erkek ilişkilerinde akılda kalıcı filmlerden.
    -goodbye lenin : müziği bile yeter. doğu -batı almanya ayrımı üzerinden, ama hiç de ayrıştırmadan ve hassas noktalara dokunmadan, aile ilişkileri üzerinden müthiş yaşatıyor tüm duyguları.
    -persepolis : iran devrimini, toplum üzerindeki tüm etkisini ve değişimi daha iyi anlatan bir film yok diye düşünüyorum. bunu bir animasyon filmin yapabiliyor olması sinemanın gücünü gösteriyor. az bilinen bir film değil ama mutlaka izlenmesi gereken bir film.

    başımı cama yaslamış, kısa bir yolculukta izleyecek film ararken; bu başlığa bir amme hizmetinde de ben bulunayım dedim. iyi seyirler. :)


    (krysten - 24 Kasım 2023 00:38)

  • comment image

    psikoloji ile ilgilenenler için elime yakın zamanda bir liste ulaştı. emeği geçen arkadaşa teşekkürlerimi sunuyorum;

    yağmur adam ( otizm),

    benim adım sam ( zeka geriliği olan bir baba ve kızı),

    sol ayağım ( fiziksel engeli olan bir adam),

    guguk kuşu ( psikiyatri klinikte geçen olaylar),

    aklım karıştı ( psikiyatri klinikte geçen olaylar),

    akıl oyunları( şizofreni),

    wilber ölmek istiyor( intihar ve depresyon),

    içimdeki deniz( ötenazi isteyen bir adam),

    kimlik ( çoklu kişilik bozukluğu),

    şanslı (ensest),

    atlı karınca ( ensest),

    zenne( eşcinsel eğilim ve aile tutumları),

    siyah kuğu ( mükemmliyetçilik psikolojik gerilim),

    gözlerimi de al ( karı koca ilişkisi),

    karanlıktakiler (sosyofobi- cinsel taciz),

    otomatik portakal ( vicdan deneyi- vicdan var mıdır? var edilebilir mi?),

    sineklerin tanrısı( insanların medeniyetten uzaklaştıklarında “id” lerinin nasıl devreye giridğini anlatıyor),

    babam büfe( fakir bir aile yapısı),

    benny’nin videosu ( psikolojik gerilim – aile ilişkileri),

    funny games ( psikolojik gerilim – aile ilişkileri),

    hayat güzeldir.( nazi almanyası, baba oğul ilişkisi),

    insomnia( polisiye , gerilim uyuyamayan bir polisin maceraları),

    akıl defteri ( hafıza kaybı),

    tehlikeli ilişki( freud- jung),

    dövüş kulübü ( şizofreni),

    ceket( psikolojik gerilim),

    truman şov( kurgu bir yaşamda insan psikolojisi),

    makinist(uykusuzluk problemi- insomnia),

    gizli pencere( paranoya),

    nietzsche ağladığında,

    sen ne dilersen( iki kız kardeşin ilişkisi),

    dönüş ( aile içi ilişkiler),

    yirmi üç ( takıntılı kişilik),

    sil baştan( iki farklı kişiliğin beraberliği- bilinçte yolculuk),

    piyano öğretmeni ( aşırı tutucu bir kişilik ve beraberinde getirdiği cinsel sapkınlığı anlatan bir film),

    takva ( inançlı bir insanın inançlarını kaybederek hastalanması),

    büyük balık ( baba- oğul ilişkisi),

    abim evin tek çocuğu( aile ilişkileri- özellikle kardeş ilişkisi üzerinde durulmuş),

    beyza’nın kadınları( çoklu kişilik bozukluğu),

    max ve mary ( asperger sendromu),

    yerdeki yıldızlar / taare zameen par (disleksi),

    benim adım khan (rizwan khan otizm türü rahatsızlığı olan sperger sendromu hastasıdır.)


    (moon blood - 1 Eylül 2013 14:53)

  • comment image

    wall-e - distopik ve aşk. güzel ikilem mükemmel sunum. pek severim ben vooliii ve iiiivaaa'yı

    spirited away - sırf soundtrackları için bile izlenmeli. ıyi niyet ne güzel şey dedirtir insana ve açgözlülük bence en büyük günah

    wuthering heights - zaten klasik bir film, rüyalarınıza girebilecek mükemmel manzaralara sahip, içeriğine hiç girmiyorum

    jagten - çamuru at izi kalsın cinsinden, bakış açımızı değiştirebilecek bir film

    up - aşk, sen nelere kadirsin dedirtir. ele ayağa düşmesine bakmayın izleyin mutlaka

    amelie - gülümsetir, hayata bakışını güzelleştirir. bu kulvardaki en başarılı filmdir bence

    life is beautiful - bu anlatılmaz, pek duyguludur. filmin sonuna kadar adamın gülüşü aklınızda yer eder, filmden sonra, o kadar ıstıraba rağmen en çok o gülüşü hatırlarsınız

    the green mile - klasik stephen king tarzı film. ben bu adamı çok seviyorum ama tanımlayamıyorum her seferinde ama izleyin mutlaka

    the pursuit of happiness - bir babanın oğluyla beraber yaşam savaşı

    ı am sam - izleyemeyebilirsiniz, biraz durgun bir film, ama herkesin öğrenecek ve öğretecek bir şeyleri mutlaka vardır

    intouchables - nedense bana 'tanrı daima tebdili kıyafet gezer' romanını hatırlatıyor. gözleriniz doluyken kahkaha attıracak bir film

    guzaarish - ötenazi ile alakalı bir hint film

    life in a day - gerçek basit yaşamlardan alınan minicik görüntülerle oluşturulan bir film. o kadar güzel ki; hatta bence bu listenin başı olabilir.

    tangled - bir gün moraliniz bozuksa ve sihirli bir değnek olsa da mutlu olsam derseniz bu animasyonu izleyebilirsiniz, emin olun işe yarayacak

    man from earth tek bir falsosu olan süper film. izleyince fark edersiniz zaten spoiler vermeyeyim şimdi

    edward scissorhands sevgi pıtırcığı film

    requiem for a dream

    equilibrium- bana göre en iyi distopik filmdir

    my sister's keeperduygusal biri olmamama rağmen beni zırıl zırıl ağlatmıştır. hastalık konusunda zaafım olması da beni bu konuda daha hassas bir konuma getirdi muhtemelen. empati konusunda başarılı bir film olduğunu düşünüyorum yada dediğim gibi ben bu konuda fazla hassas olduğumdan empatiyi fazla kullnamış da olabilirim; velhasıl kelam güzel işte izleyin

    dead poets society - çok önceleri izlemiştim, 12 seneden fazla olmuş olabilir ben bu filmi izleyeli hatta ama hala aklımda kırıntıları var. bu aralar yeniden izlemeye ben de niyetliyim

    the book thief - nazi almanyası dönemini anlatan son dönemin etkili filmlerinden

    big miracle - istenirse ne de güzel şeyler yapılabilir; inat her zaman kötü değildir.

    ve tabii ki lotr

    bazı filmler izlenir, keyiflidir; sonrasında unutur gidersiniz. sadece ~100 dakika aldığınız keyifle kalırsınız, kritik yapmaya bile ihtiyaç duymazsınız

    ama bazı filmler beyninizde yer eder, hatırladıkça düşünürsünüz yada gülümsersiniz yada hüzünlenirsiniz, bazen anlamlandırmaya çalışırsınız. bu filmler benim için ikinci kategoride.


    (yesil gandalfiye - 19 Şubat 2015 23:44)

Yorum Kaynak Link : mutlaka izlenmesi gereken filmler