Süre                : 1 Saat 53 dakika
Çıkış Tarihi     : 07 Eylül 2016 Çarşamba, Yapım Yılı : 2016
Türü                : Drama,Tarih,Romantik,Savaş
Ülke                : Fransa,Almanya
Yapımcı          :  Mandarin Films , X-Filme Creative Pool , FOZ
Yönetmen       : François Ozon (IMDB)(ekşi)
Senarist          : François Ozon (IMDB)(ekşi),Philippe Piazzo (IMDB),Ernst Lubitsch (IMDB)(ekşi),Reginald Berkeley (IMDB)(ekşi),Samson Raphaelson (IMDB)(ekşi),Ernest Vajda (IMDB),Maurice Rostand (IMDB)
Oyuncular      : Pierre Niney (IMDB)(ekşi), Paula Beer (IMDB), Ernst Stötzner (IMDB), Marie Gruber (IMDB), Johann von Bülow (IMDB), Anton von Lucke (IMDB), Cyrielle Clair (IMDB), Alice de Lencquesaing (IMDB), Axel Wandtke (IMDB), Rainer Egger (IMDB), Rainer Silberschneider (IMDB), Merlin Rose (IMDB), Ralf Dittrich (IMDB), Michael Witte (IMDB), Lutz Blochberger (IMDB), Jeanne Ferron (IMDB), Torsten Michaelis (IMDB), Étienne Ménard (IMDB), Claire Martin (IMDB), Camille Grandville (IMDB), Jean-Paul Dubois (IMDB), Armand Faussat (IMDB), Benoît Martin (IMDB), Richard Boudarham (IMDB), Jean-Pol Brissart (IMDB), Zimsky (IMDB), Isabelle Mesbah (IMDB), Véronique Boutroux (IMDB), Jean-Claude Bolle-Reddat (IMDB), Louis-Charles Sirjacq (IMDB), Elisabeth Mazev (IMDB), Eliott Margueron (IMDB), Nicolas Bonnefoy (IMDB)

Frantz (~ Franc) ' Filminin Konusu :
1. Dünya Savaşı yeni bitmiş, yenik devletlerden Almanya için zor bir süreç başlamıştır. Savaşın sadece maddi değil, manevi kayıpları da büyüktür. Quedlinburg kasabasında yaşayan Anna (Paula Beer), Fransız cephesinde nişanlısı Frantz'ı kaybetmenin üzüntüsünü henüz atlatabilmiş değildir. Günün birinde kasabaya gelen bir Fransız, Adrien Rivoire (Pierre Niney), Frantz'ın Paris'te yaşadığı günlerden tanıdığı çok yakın bir arkadaşı olduğunu söyler ve kısa zamanda hem Anna'nın, hem de aynı evde yaşadığı Frantz'ın anne ve babasının yakın dostu olur. Ancak genç adamın söyleyemedikleri de vardır ve bunlar, Anna'nın hayatını tamamen değiştirecektir.

Ödüller      :

Venedik Film Festivali:Marcello Mastroianni Award-Best Young Actress


  • "frantz'ın babasının otel barındaki monoloğu, son 200 yılın en şiddetli ve yapay kavramı milliyetçiliği sorgulatmıştır bizlere."
  • "savaş karşıtlığı ana temalı olmakla beraber......içinden ressam manet, şairler rilke ve verlaine geçerken......chopin, korsakov, çaykovski, debussy ve marseillaise dinlenen......film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    frantz'ın babasının otel barındaki monoloğu, son 200 yılın en şiddetli ve yapay kavramı milliyetçiliği sorgulatmıştır bizlere.


    (kirmizisirtcantasi - 11 Ekim 2016 10:58)

  • comment image

    izlerken hikayenin gidişatı üzerine yaptığım bütün anlık tahminler bir bir ters köşelere yollandı. film için ayırdığım süre zarfında siyah beyaz dünyam tamamıyla renklendirilmişti, filmden rol çalarmışcasına.


    (c0sm0s - 16 Ekim 2016 04:43)

  • comment image

    savaşlara kimler karar veriyor, çok merak ediyorum. hayır bittiğinde fransızı da almanı da meydanlarda dans ediyorsa, bu savaşı kim istedi? yönetenler mi karar verip sempatizanlarını yönlendiriyor, yoksa savaş tabandan tepedekilere iletilen bir arzu mu? ya içerken depreşen milliyetçilik duygusu? sizi ahmakça kandıran savaşların, elinizden aldığı sevdikleriniz için ezberlettiği marş avuntusu... düşman gözüyle baktığınız biri, ölen oğlunuzun arkadaşıysa, ona bir yadigar gözüyle bakabiliyorsunuz. yani sizin için karşıdakinin ırkının önemi yok. o halde bu düşmanlığı ne besledi?

    --- spoiler ---

    yirmili yaşlardaki, savaşın s'sinden bihaber gençlerin, zorla savaşa gönderilişini anlatmış yönetmen. frantz ve adrien'in ilk karşılaştığı sahne var. adrien tüfeğine davranıyor ve frantz'i oracıkta öldürüyor. tanımadan. öldüresiye düşmanlık besleyeceği bir an bile yaşanmadan. hayatta kalma içgüdüsü ve etrafta patlayan bombaların travmasıyla yapıyor bunu. sonra, öldürdüğü bu adamı tanımaya karar veriyor. mektubunu inceleyip evine kadar da gidiyor. kendini dost olarak tanıtıyor. oğullarının yadigarı bu genç adamı sevgiyle kucaklıyor aile de. adrien, aile vasıtasıyla frantz'i tanıyor. tanıdıkça seviyor ve vicdan azabı katlanarak artıyor. dayanılmaz bir hal alınca itiraf ediyor. affedilmeyi diliyor. pişmanlığı onu, evine döndüğünde de çıkmaza sürüklüyor.

    anna, frantz'in nişanlısı. savaş ondan sevdiğini aldı. hem de öyle bir aldı ki, ölmüş bedenini bile geri vermedi. frantz'in anısına o kadar sadık ki, onu asla unutmak istemiyor. o yüzden her gün, boş bir mezara frantz'in bedeni oradaymışçasına gidiyor. onun anne ve babasına, kendi anne-babasıymış gibi bakıyor. onun anılarıyla hayata bağlanabiliyor. bir gün adrien adında bir dost çıkıp geliyor ve anna sadece ona kalbinin kapılarını açabiliyor. çünkü onun, frantz'den bir parça taşıdığına inanıyor.

    o kapıyı bir kez açtın mı, kolay kolay kapatamazsın. bildiklerin canını acıtsa bile. bu sefer içinde bir savaş verirsin. affetmeli mi? anna kararını veriyor ve adrien'ı bulmak üzere fransa'ya yola çıkıyor. ama umduğu gibi gitmiyor işler ve vazgeçiyor. anna, artık bir manet resmi olan intihar'ın gücüyle yaşıyor.

    bu resmin, ona neden güç verdiği kafa kurcalayıcı. kendimce sorguluyorum: resmin bir diğer hayranı da adrien'dı. evinde de asılıydı bir kopyası. ve o, intiharı sadece kafasından geçirmişti, yapmamıştı. anna, kalacağı odanın duvarında resmi görünce iyice adrien'la bağdaştırdı. kalbini kıran adrien'ı, kafasında o resimdeki adam gibi öldürdü belki ve tıpkı frantz'in mezarına yaptığı gibi, resmi de adrien'ın mezarı olarak düşünüp ziyaret ediyordu.
    (umarım saçmalamamışımdır)
    ---
    spoiler ---

    bu ne sadece bir aşk ne de savaş filmi. iki esas karakter üzerinden savaşın yıkıcılığı anlatılıyor.


    (ozenti filozof - 25 Kasım 2016 23:26)

  • comment image

    ters köşe yapan, böyle bitmemeliydi dedirten; gönderdiği mesajlarla insanı düşündürten muhteşem film.
    mesela (bkz: verlaine)'nin besteleriyle mest olabilir; (bkz: edouard manet)in intihar tablosuyla hayatı sorgulayabilir; savaşın anlamsızlığını, aşkı, savaşı ve zaferi tekrar değerlendirebilirsiniz.
    teşekkürler ozon.


    (diral dedenin dudugu - 30 Kasım 2016 00:37)

  • comment image

    henüz izleyip çıktığım filmdir ve uzun zamandır bu kadar etkileyici film izleyemediği hissettirdi. manet'in intihar isimli tablosunu louvre müzesine gidip görmediğim için üzüldüm doğrusu. zira bu tablonun film için anlamı büyük, ve gerçekten etkileyici. anna'nın intahar tablosuna bakıp yaşam arzusu bulması daha da etkileyici.işin spoilerlı kısmına gelirsek;
    --- spoiler ---

    anna'nın frantz öldükten sonra hayata döndüğü anları renkli çekmeleri yaratıcı bir düşünce olmuş. ( umarım yanlış yorumlamamışımdır) filmin siyah beyaz olan kısımları ise naif bir hava katmış. savaşın her iki ülkenin anlamsızlığı ve sürekli ülke marşlarının okunmasının insanları gaza getiren gereksiz bir davranış olarak gösterilmesi çok iyi bir fikirdi. film için zamanın akışı, renkler, müzikler güzeldi ve iyi bir film izlediğinizi sürekli anımsatıyordu. anna'nın ölen sevgilisinin yerine onu öldürmek zorunda kalan askeri koymaya çalışması ve frantz'ın annesinin de böyle yapması insan psikolojisinin birbirine yakınlığı ve aynı oranda tezatlığı olan şeylerle tamamlama yapma sapkınlığına örnek olabilir.
    ---
    spoiler ---


    (genellikle affetmem - 4 Aralık 2016 00:45)

  • comment image

    filmekimi'nin ardından canımız başka sinema 'da vizyona giren françois ozon filmi. frantz aslında maurice rostand'ın l'homme que j'ai tué isimli oyununun bir uyarlaması olan 1932 yapımı ernst lubitsch imzalı broken lullaby'ın yeniden yapımı. venedik film festivali'nde altın aslan için yarışan film birinci dünya savaşı sonrası hayatını kaybeden bir alman askerin mezarının başına gelen bir fransız ve alman askerin nişanlısının hikayesini anlatıyor.

    her sene bir film çekerek woody allen sendromu belirtileri gösteren françois ozon, lubitsch'in savaş karşıtı filminin aksine, frantz'ta romantik melodramayı öne çıkarıyor. broken lullaby'da fransız asker filmin merkeziyken, ozon'un filminde anna mercek altında. bunda kuşkusuz ozon'un kadınlarla çalışmayı daha çok sevmesenin ve bundaki başarısının etkisi büyük. keza genç oyuncu paula beer, anna rolünde büyüleyici güzelliğinin yanında harika oyunculuk sergiliyor. elbette frantz'ın savaş karşıtı olduğu yadsınamaz. birinci dünya savaşındaki yenilginin hayal kırıklığı, nasyonal sosyalizmin yükselmesini kolaylaştıran toplumsal psikoloji gibi detaylar bu melodramın içine serpiştirilmiş. frantz'ın babasının bardaki tiradında fransız nefreti ile dolu olan almanlara, aralarındaki tek farkın ölülerinin ardında içtikleri içkilerin ayrımı olduğunu söylemesi filmin naif antimilitarist yapısını özetliyor. öte yandan yirmi yıl sonra olacaklardan habersiz bir şekilde paris'te zafer sarhoşluğu ile la marseillaise'i söyleyen budala fransızlar için de durum aynı. anna'nın tren yolculuğu ile beraber almanlar ve fransızlar arasındaki tek farkın sarhoş olmak için yaptıkları şarap ya da bira içmek arasındaki tercih olduğunu görüyoruz. louis ferdinand celine'in olağanüstü romanı voyage au bout de la nuit'den hafif bir tat almak mümkün bu noktada.

    adrien'ın hoffmeisterların evine ziyareti benim de aklıma ferzan özpetek'in le fate ignoranti filmini getirdi. pierre niney'ın utangaç oyunculuğunun altında aslında daha tahmin edilebilir bir twist olması da güzeldi. genç fransız aktör pierre niney pasifist rolü ile paula beer'ın kırılgan güzelliği ile olduğu gibi iyi bir iş çıkarmış. fakat frantz odağını anna'nın üzerinden hiç kaldırmıyor. venedik film festivali'nde en iyi genç aktris* ödülünü kazanan paula beer izleyiciyi sürekli büyülüyor. adrien'in paris'e gitmesi ile adeta bir thriller'a dönüşen film, temposunu hiç kaybetmiyor.

    édouard manet'nin acımasız tablosu le suicidé başından sonuna filmde çok önemli bir yer tutuyor. fakat tabloya dair filmde bir yanlış var. le suicidé, 1910 yılından 1948'e kadar baron ferenc de hatvany'ın koleksyonunda budapeşte'deydi. filmdeki gibi paris'te değil. günümüzde ise foundation e.g. bührle koleksyonunda zürih'te yer alıyor. yani louvre'a gidip bu tabloyu aramayın.

    son olarak filmin alametifarikası olan renklere değinmek istiyorum. ruh haline göre monokrom siyah beyazdan renkli görüntüye geçişler etkileyici ve çok başarılıydı. fakat renkli sahnelerde seçilen renk paletlerinin dönemin ruhuna uygunluğunun aksine siyah beyazın sentetikliği rahatsız ediciydi. savaş sonrası küçük bir alman kasabası ve paris'i ise harika yansıtılmış. kostümlerden arabalara kuşkusuz çok değerli bir çalışmanın ürünü.


    (darth werther - 4 Aralık 2016 21:57)

  • comment image

    dün gece 21:15 seansında izledim, ancak çıktım etkisinden. film baştan sona ters köşe, olmasını beklediğim ne varsa hep tam tersi oldu film boyu.

    salondan çıktığımda zihnimde yankılanan tek bir cümle vardı: hayatın hiçbir dönemine takılıp kalmamalı insan; çünkü sen olduğun yerde takılı kalsan da hayat seni asla beklemiyor, aynı hızında akmaya devam ediyor.


    (love hurts - 5 Aralık 2016 14:53)

  • comment image

    geçen gün izlediğim film.
    youth sonrası hiç hesapta yokken hadi gidelim dur bakalım dediğim ve bitiminde koltuğa çivilendiğim ikinci film bu. ne yapsam araştırmadan mı gitsem filmlere? fırsat bulan kaçırmasın filmi. acayip bi his bıraktı içimde.
    frantz'ın babasının konuşmasından, tablo meselesine, anna'nın finaldeki mizacından renk geçişlerine...frantz'ın mektubu hatta...kocaman bi boşluğa sesleniyor film, insanın içinde bir yerlere. boşluk işte. ne sevinç ne hüzün. hala etkisindeyim. biraz zaman geçsin olmadı daha özenli bi'şeyler karalarız.


    (sefiller8 - 15 Aralık 2016 02:33)

  • comment image

    françois ozon'un şaheseri olan film. her sahnesi bir tablo gibi, o kadar güzel ki insan sahneler bitmesin istiyor. şapkalar ve bira bardakları çok güzeldi ayrıca. filme girmeden önce tamamı siyah beyaz olacak sanıyordum hatta ilgimi filme yönelten en büyük etken de buydu ama o kadar güzel yerlerde renklenmiş ki film insan hayranlıktan başka bir şey besleyemiyor. tüm o "huzurlu" anları renklendirmiş mesela. oyuncular da harika iş çıkarmış.
    --- spoiler ---

    frantz'ın babasının "önce biz fransızların evlatlarını öldürdüğümüzde biralarımızı içtik, sonrasında fransızlar bizim evlatlarımızı öldürdüler ve onlar da şarap içerek kutladılar. biz, oğullarının ölümlerine içen babalardık." demesi belki de en etkileyici sahnesiydi filmin.
    ---
    spoiler ---

    her şeyden öte, intiharı konu alan bir tablo neden bir insana yaşam sevinci verir, bu sorunun cevabı için izlenmesi gereken bir film.

    şiirlerle ve tablolarla dolu; şiir gibi, tablo gibi bir film.


    (as intermitencias da morte - 15 Aralık 2016 22:22)

  • comment image

    savaş karşıtlığı ana temalı olmakla beraber...

    ...içinden ressam manet, şairler rilke ve verlaine geçerken...

    ...chopin, korsakov, çaykovski, debussy ve marseillaise dinlenen...

    ...film.


    (ahmetfirat - 24 Nisan 2017 20:47)

Yorum Kaynak Link : frantz