Facebook Yorumları
  • comment image

    if istanbul 2017 kapsamında izleme fırsatı bulduğumuz yönetmen michael o'shea'nin 2016 yapımı ilk filmidir. çıktıktan sonra meeh işte diyeceğiniz muhteşem olmayan bir film olsa da sinemayla uğraşmak isteyip bu işe dışarıdan çekingen şekilde bakan kimse için çok güzel bir örnek.

    filmin yönetmeni 90'larda new york'da film okulunu bitirdikten sonra filmcilik işine girememiş taksicilikten bilgisayar tamirciliğine her işi yapmış bir abi. ancak bir yandan da yazdığı senaryolar ve kafasında devamlı dönen fikirler varmış ve bir gün tamam demiş ya ben 10 sene içinde yazdığım şeyi çekeceğim ya da bir daha hiç bir şekilde bunu düşünmeyeceğim deyip çıkmış yola. tabii kendisinin şansı uzun yıllardır prodüktör bir sevgiliye sahip olmakmış ki filmin yapımcılığını kız arkadaşı susan leber üstlenmiş. ancak filmin tüm dünyada tanınmasını sağlayan en önemli etken olan cannes film festivaline kabul edilmek hususunda susan leber'in bir dahli olmamış. genelde cannes çapındaki festivallere katılmak için 1-2 filmle adını duyurmuş olmak veya en azından ön çalışmalar yapıp marketlerde vs. kendini göstermek gerekliliği olduğu kabul edilirmiş ancak kendileri filmin yapımı bittikten sonra cannes'a öylesine başvurup daha sonra kendilerine uygun festivaller bakarlarken cannes'dan kabul geldiğini öğrenmişler. film cannes'da çok da ilgi gördü ve vampire saga nitelemesi yapıldı. yönetmen ise başından beri hayalinin bu olduğunu ve şuan bu anlarının tadını çıkarttığını söylüyor

    filme gelecek olursak;

    --- spoiler ---

    annesi ve babasını kaybetmiş, sosyal çevresinde sürekli aşağılanan 14 yaşında siyahi bir çocuğun bütün bu travmadan vampirlerin dünyasına sığınarak kaçmaya çalışması ve giderek kendini vampir olarak hissetmiş olması üstüne bir film bu.
    kelly reichardtve safdie kardeşlerin tarzlarına benzer , ''yeni neo-realizm'' denen akımdan ilham alan bir film olmuş. filmin çoğu kısmı uzun lenslerle çekilmiş ve karakterimiz film boyunca new york sokaklarındaki tiplerle içli dışlı halde. bu süreçte tanıştığı sophie adlı kızla yakınlık kurup birbirlerini iyileştirmeye çalışıyorlar. ancak ana karakterimiz milo öldürmekten ve kandan vazgeçemiyor. küçük bir kız çocuğu ve sarhoş babasını öldürdükten sonra eve geldiğinde abisi lewis'in onunla yaptığı konuşma filmin belki de en akılda kalıcı kısımlarından ( bu arada lewis askerden yeni gelmiş ve savaşı yaşamış, ağır depresyonda kanepeden kalkmadan sürekli tv izleyen bir karakter). abisi milo'nun kötü göründüğünü gördükten sonra ona her ne yaptıysan emin ol ki senin yaptığının bin katı kötü şeyler yapan ve bin katı kötü şeylerin olmasına göz yuman birileri var diyor. milo ise içini rahatlatıp yoluna devam etmiyor. öldürdüğü kişilerden çaldığı paraları kız arkadaşına şehirden kaçması için verip mahalledeki çetemsi ekibin kendisini öldürmelerini sağlatıcı bir plan yapıyor ve planında başarılı oluyor.

    vampirlerin içgüdüsel olarak kendilerini öldürmeyeceğini film içinde savunan milo filmin sonunda belki kendilerini öldürmeseler bile kendilerini öldürebilecek şartları hazırlayabileceklerini söylüyor ve ekliyor;
    vampirler belki hep varlardı ancak varoluş amacı başkalarına ızdırap vermek üstüne olan bir şey yaşamalı mı bilemiyorum.
    ---
    spoiler ---


    (hotterthanhell - 3 Mart 2017 00:00)

  • comment image

    konusuyla oldukca heyecanlandirsa da gonderme yaptigi filmlerin hicbiri kadar basarili degil. meh'ten oteye gecemeyecek denli vasat. donuk oyunculuklar yakissa da, diyaloglar cok bayat, hikayenin alti cok bos birakilmis vs vs.
    senarist&yonetmen surekli bahsettirdikleri birkac lat den ratte komma in'i birkac kez daha izlemeli.


    (damn - 4 Mart 2017 20:54)

Yorum Kaynak Link : the transfiguration