Süre                : 1 Saat 34 dakika
Çıkış Tarihi     : 02 Aralık 2016 Cuma, Yapım Yılı : 2016
Türü                : Korku,Heyecanlı
Taglar             : köle,Bdsm,Kafesli,Takipçisi,psikopat
Ülke                : ABD,İspanya
Yapımcı          :  Cine365 Films , Magic Lantern , Revolver Picture Company
Yönetmen       : Carles Torrens (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Jeremy Slater (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Dominic Monaghan (IMDB)(ekşi), Ksenia Solo (IMDB)(ekşi), Jennette McCurdy (IMDB)(ekşi), Da'Vone McDonald (IMDB), Nathan Parsons (IMDB), Janet Song (IMDB), Gary J. Tunnicliffe (IMDB), Denise Garcia (IMDB), John Ross Bowie (IMDB), Sean Blakemore (IMDB), Irene Roseen (IMDB), Alasdair Martin (IMDB), Harmony McElligott (IMDB), Rachel Robinson (IMDB)

Pet (~ Kafes) ' Filminin Konusu :
Manhattan'da bir apartman dairesinde sahibi Katie ile mutlu bir hayat yaşayan Terrier türü Max, sahibinin bir gün eve kırma bir köpek olan Luke'u getirmesiyle birlikte gözden düştüğünü hissetmeye başlar. İkili arasında başlayan rekabet kısa sürede yerini iş birliğine bırakacaktır, nitekim Snowball adlı beyaz tavşan, sahipleri tarafından terkedilmiş tüm ev hayvanlarını örgütleyerek evlerinde mutlu yaşayan hayvanlara ve sahiplerine büyük bir komplo planlamaktadır. Sahipleri çıkınca evde kalan hayvanların yalnızken neler yaptığını merak edenler için The Secret Life of Pets, 5 Ağustos 2016'da gösterime girecek.


  • "babamın 80'lere ait kaset arşivini karıştırırken bulduğum "actually" albümleri sayesinde kendileriyle tanıştığım efsane ikili."
  • ""the shopping " adlı şarkılarında,nakarat kısmında spelling yapan grup."
  • "mtv'de cikan bi roportaj'da neil'in dedigi bi seyi hic unutamayacagim:gazeteci:(gayet ciddi bir ifadeyle) so, what's the biggest difference between you guys?neil : i've got a bigger dick."
  • "bir türlü türkiye'ye gelemeyerek muradıma ermemi engelleyen, her sarkısını ezbere bildiğim ingiliz pop dehaları. * * * *"
  • "konserlerinde solistinin herkesi sirayla anons edip sonunda cok cool sekilde ".......on the keyboard mr chris lowe and im neil tennant, we're the pet shop boys" dedigi grup."
  • "(bkz: synth-pop)"
  • "chris lowe ve neil tennant'dan mutesekkil duo."
  • ""can you forgive her" superdir , manyaktir."
  • "go west, love etc ve new york city boy şarkıları sebebiyle kendilerine bayılıyorum."
  • "hollanda milli maçlarından önce go west çalıyordu..."
  • "süpper şahsiyet sahibi bi gruptur, ama neil ile chris(sanırım) birlikte diilde, öyle olsalar ikisi de aids li olurdu di mi?"
  • "80lere hasta olmak için en büyük sebeplerden biri. şimdi de harikalar gerçi."




Facebook Yorumları
  • comment image

    efenim sene olmuş 2009, yer danimarkadaki roskilde festivali, hala 80lerin eurovision performansları gibi kırmızı mavi sarı yeşil parlak taytımsı jimnastik kıyafetli ( ne deniyordu ki bunlara) zenci danscılarla fame tandansında gösteriler yapıp go west söylüyorlar. hiç mi değişmez bir grup, hiç mi zamana ayak uydurmaz. olumsuz anlamda söylemiyorum tabi, oldukları gibi kalmaları bence tatlarının da bozulmamasını sağlıyor.

    tabi sene 2009, festival alanı coluk cocuk kaynıyor, 80leri nostaljik olarak anacak ve pet shop boys konserinden keyif alacak az sayıda insan var alanda. ve bu efsane ve kompleksiz grup, kendilerinden bir gün sonra sahne alacak olan coldplay için o festival alanını doldurmuş binlerce kişiye jest mahiyetinde, sırtlarında kaftan, kafalarında bir taç , bir kral gibi sahneye çıkıp, "i used to ruuuuleee the world" diye viva la vida yı söylemeye başlıyorlar. ara geçişlerde domino dancing 'in "all day all day" kısımları giriyor, nefis bir çalışma icra edip, herkesi costurmayı başarıyorlar.
    pek şeker pek nostaljikler. canım.

    editt: bu da viva la vida'ları


    (very irish person - 8 Temmuz 2009 15:56)

  • comment image

    mtv'de cikan bi roportaj'da neil'in dedigi bi seyi hic unutamayacagim:
    gazeteci:(gayet ciddi bir ifadeyle) so, what's the biggest difference between you guys?
    neil : i've got a bigger dick.


    (orlando - 25 Mayıs 2000 15:52)

  • comment image

    bir türlü türkiye'ye gelemeyerek muradıma ermemi engelleyen, her sarkısını ezbere bildiğim ingiliz pop dehaları. * * * *


    (dubstar - 30 Kasım 2002 18:05)

  • comment image

    konserlerinde solistinin herkesi sirayla anons edip sonunda cok cool sekilde ".......on the keyboard mr chris lowe and im neil tennant, we're the pet shop boys" dedigi grup.


    (my jekyll doesnt hide - 30 Kasım 2002 18:47)

  • comment image

    canlarim, cigerlerim. bitanelerim. hayatimda asik oldugum ilk grup. 80lerin sonuna dogruydu sanirim. trt 1 - trt 2 bol bol it's a sin'i gosteriyor. klip mukemmel, pek esrarengiz, pek ortacag, engizisyon mahkemeleri filan, kesisler, sarki da super. ne zaman ciksa ailecek kilitleniyoruz ekrana. ama henuz grubun adini filan bilmiyorum. kucugum daha cok kucugum. sonra always on my mind 'i gosteriyor trt 2 de aksama dogru programi. artik yok. artik seda sayan var. yemekteyiz var. neyse, ben yine bayiliyorum parcaya. klip bir acayip. arada abim dinliyor meshur cekme kaset lerinden. ve bir gun orta okulda cok yakin bir arkadasim, al sunu dinle diye bir kaset tutusturuyor elime. introspective. aa bu o grup degil mi? "dinle begeneceksin" diyor. uzeri gokkusagi renkleri. sade bir kapak. icinde elinde minicik bir kopek tutan neil, onun arkasinda chris. henuz adlarini bilmiyorum gerci. koyuyorum sanyo teybimize. takiyorum abimin yaptigi kolonlara ( boyle acayip bir abim var benim, elektronik manyagi o zaman, televizyonun devrelerini sokuyor yeniden takiyor filan, hatta beko hitachi televizyonumuza uzaktan kumanda yapiyor, sirf zevkine, ilginc bir varlik) neyse, basliyor left to my own devices. ve benim icin her sey sonsuza dek degisiyor. o alti parcalik kaset benim hayatim oluyor. (kopegin turu de chihuahuaymis bu arada) okula giderken yolda walkmanimde, aksam eve geldigimde teypten, gece yatarken yine kulakliklarimdan domino dancing, i'm not scared akiyor. sozlerini bulmaya calisiyorum. abimin butun 17 leri bravo lari karis karis taraniyor. o yetmiyor eski kitapcilara gidiliyor butun eski smash hits ler, blue jean ler ozenle sayfa sayfa taraniyor. sarki sozleri, resim, roportaj, makale ne varsa kesilip saklaniyor. bir pet shop boys defterim var artik. arkadaslarim new kids on the block defterleri yapiyorlar halbuki. kimse benim pet shop boys takintimi anlamiyor. abim haric, kuzenim haric ve her seyin musebbibi o arkadasim haric. unkapani'na gidiyor abim benim icin eski albumleri bulmaya. actually ve please ile donuyor. bu sefer onlara sariyorum. dunya dagitim merkezine gidiyor, kucak dolusu dergiyle donuyor. piccatura'nin da mudavimiyim. okuldan sonra oraya ugraniyor. yeni bir sey mi var mi diye bakiliyor (bkz: piccatura/@dubstar). klipleri yakalamak icin belli programlari bekliyorum deli gibi. sonra number one basliyor, ardindan mtv's most wanted. pop saati zaten bir cevher. erhan 'wilson phillips' konuk illa ki pet shop boys yayinlayacak. internet yok. twitter(!) yok. zaten o takintili halimle bir de internet gibi bir deryaya sahip olsaydim, dusunemiyorum. herhalde okulu zor bitirirdim. ama simdi acsam en az 10 klibini birden izler, roportajini download eder, belki de neil ve chris le yazisabilirdim bile. neyse, bizde o zaman henuz video yok nedense. o yuzden klipleri arkadaslarimdan cekmelerini rica ediyorum filan. bu arada bulamadigim sarki sozlerini cikariyorum. turkceye cevirmeye calisiyorum. roportajlari, her seyi. ingilizceme acayip katkisi oldugunu goren annem babam da memnun bu takintimdan aslinda. sadece babam arada bir odama girip yine bu zirzoplarin(!) posterini mi astin demekten zevk aliyor. neil'a da asigim bu arada. once aklima gelmiyor gay oldugu. bir sure sonra supheleniyorum ama. sonra da amaaan deyip geciyorum. bana ne. sonraa evet sonra, bir fikir geliyor aklima. neden baska psb hayranlarini bulmuyorum? yaziyorum blue jean'in mektup kosesine. ilanim yayinlaniyor ve her gun mektup yagmaya basliyor. cidden. sanirim yaklasik 100 tane mektup gelmistir. hatta postaci soruyor anneme bir gun, "burada unlu biri mi oturuyor diye? (!) ebru gundes'in mektuplarini gotururmus eskiden. ama yazanlarin sadece 15-20 tanesi gercek psb'ci. digerleri alakasiz tipler: "boyum 1.80, gozum yesil" diye baslayanlar mi istersin "o dedigin grubu cok seviyorum" deyip ardindan kelalaka yazanlar mi... kimisi cok komik hatta (hala saklarim, zaten mektup atmaya kiyamam ben) neyse ozenle seciyorum mektup arkadaslarimi. bir sure mektuplasiyorum diger fanlarla. hatta bulusuyorum, resim alisverisi, kaset alisverisi yapiyorum vs. ama sadece bir tanesiyle gercek dostlugu yakaliyorum, ki bugun hala dostumdur. hatta beraber ingiltere'deki psb fan club'a uye oluyoruz. orjinal dergiler geliyor bir sure, imzali posterler... sonra ne oluyor? hayat. universite. insan buyudukce zevkleri gelisiyor, degisiyor... zaten bu arada depeche mode hastasi da olmusum. dm ve turevlerini dinliyorum. sonra gittikce rock'a kayiyorum. psb'yi daha az dinliyorum ama her yeni cikan albumu aliyorum da. konser dvd sini izliyorum. ve bir gun ilk askim istanbul'a geliyor konsere. rock'n'coke 2003. hayatimda ilk ve son kez canli dinliyorum, yakindan goruyorum. uc bes metre otemdeler. inanamiyorum. ve hala ayni heyecan ve tutkuyla izliyorum ama buruk bir sevincle. cunku senelerce hayalini kurdugum olay gerceklesiyor ama en az bir 10 yil sonra. ve "masumiyet muzemin" en nadide parcasi olarak bas kosede yerini aliyor. pet shop boys. evcil hayvan dukkani cocuklari. mektuplar guzeldi. yazismalar. calinmaktan yipranmis kasetler. korsan inlay card lar (bkz: actually/@dubstar). heyecanla alinan, coskuyla okunan dergiler. cevrilmeye calisilan sarki sozleri. trt 2. ozel kanallar yeni yeni turemis. kisacasi, yoklukta kolayca ulasamamanin, mecazi anlamda dokunamanin, sinirli bilginin getirdigi gizemin korukledigi bir ask. o yuzden asla tam tukenemedi. o yuzden bu kadar keyifliydi belki de.


    (dubstar - 24 Eylül 2010 21:17)

  • comment image

    david bowie ile birlikte yaptıkları "hello spaceboy" remixi, süper bir parçaydı. yaptıkları birçok güzel parça ve remix vardır. sevse de sevmese de hiçkimse müzik dünyasının mihenk taşlarından biri olmadıklarını iddia edemez. birçok gurubu ve müzik türünü etkilemişlerdir.


    (ravel - 9 Ağustos 1999 00:00)

  • comment image

    birkac gundur istanbul'da bulunan ve sans eseri bu aksam taksim'de karsilasip biletlerimi imzalatma serefine eristigim, genclik cagi ilahim gruplardan biri. saclarina beyazlar dusmus, o sebeple tanimakta zorlandim ama yine de sevecenliklerinden hicbir sey kaybetmemisler.


    (yoda - 4 Eylül 2003 23:31)

  • comment image

    rock n coke'da normalde sadece sahne önündekiler tepinirken çıktıkları zaman allahın yerindeki yemek çadırlarındakileri bile oynatan, yaşlanmış bizi üzmüş ama performans olarak çoşmuş grup.

    ölmeden gördük ya bunları allaha şükür.


    (darknum - 8 Eylül 2003 18:17)

  • comment image

    seksenli yıllarda, bu adamların ifadesiz suratlarının nedeni olarak ameliyatla yüzlerindeki sinirlerini aldırdıkları söylenirdi. tabii ki türkiye'de.

    o zaman da cahillik diz boyuydu. hey allahım, ameliyatla yüz sinirlerini aldırmak ne demek ya?


    (animus - 1 Şubat 2014 21:55)

  • comment image

    süpper şahsiyet sahibi bi gruptur, ama neil ile chris(sanırım) birlikte diilde, öyle olsalar ikisi de aids li olurdu di mi?


    (otisabi - 12 Aralık 1999 23:51)

  • comment image

    bir zaman makinesi. duymamla beni çocukluğuma götüren, zihnimin en masum, inşaatın ikinci katından kum yığınına atlayan köşesini canlandıran müziklerin sahibi abiler. domino dancing, it s a sin, always on my mind, left to my own devices ve diğerleri, yabancı şarkıları "faytik kammink forring" diye uydurma sözlerle söylediğimiz zamanlarda hiç bilmediğim ama merak ettiğim, gitmek istediğim yerleri anlatan sihirli ilahilerdi benim için.

    dur bi plaklarını bulayım da alayım bunların.


    (geldiler - 28 Şubat 2006 22:51)

  • comment image

    en son madonna'nin sorry'sine yaptiklari olaganüstü remixle formlarindan eksilmediklerini gördügüm gruptur. ilk tanismam kücük bir cocukken trt sayesinde olmustur. o zamanlar nedense it s a sin klibini sik sik verirlerdi. sonra ben biraz daha palazlaninca domino dancing geldi. her ne kadar bir ask ücgeni anlatilsa da (bir kadin iki erkek) bana hep homoerotik göndermelerle dolu bir klip gibi gelmistir.sarki ise seksenlerin güzel bir kapanisidir zannimca. sonra efsanevi bilingual albümü, go west'ler, new york city boy'lar, hep cover'lar, remixler... özellikle bir david bowie remixi olan hallo spaceboy da lezzetli calismalarindan bir digeridir. bir ilginc anim i anlatmadan gecemeyecegim; 3 yil kadar önce neil tennant ile tünelde bir lokanta'da yemek yerken karsilasmistim. cok mütevaziydi kendisi, efendi efendi yemegini yemisti. ben de kendisini incelemekten yemegimi zor bitirmistim,ya yaa.


    (ziggy - 14 Mart 2006 15:30)

Yorum Kaynak Link : pet shop boys