Hunt for the Wilderpeople (~ A Incrível Aventura de Rick Baker) ' Filminin Konusu : Bella (Rima Te Wiata) ile Hector (Sam Neill), Yeni Zelanda’da kırsal kesimde yaşıyan ve bölgenin sorunlu çocuğu Ricky'nin (Julian Dennison) koruyucu ailesi olan bir çifttir. Bazı ayarlamalar sayesinde işler gayet yolunda gitmekte ve Ricky koruyucu ailesiyle mutlu bir hayat yaşamaktadır. Ancak üvey anne Bella’nın ani ölümü ile işler karışır. Çocuk hizmetleri kurumu, Ricky'yi Hector'dan almak ve bir yetimhaneye yerleştirmek için harekete geçer. Ricky bu durumu kabullenemez ve oraya gitmemek için üvey babası Hector ile ormanın derinliklerine doğru kaçarak bir yolculuğa çıkar. Durum ulusal bir mesele haline gelir. Kolluk güçleri ve çocuk hizmetleri kurumunun görevlileri Hector ve Ricky’yi yakalamak için vahşi doğada peşlerine düşerler. Ancak birbirlerini seven bu ikiliyi ele geçirmek hiç de kolay olmayacaktır.
Sing Street(2016)(8,0-72177)
Captain Fantastic(2016)(7,9-152776)
What We Do in the Shadows(2014)(7,7-117693)
Boy(2010)(7,5-15956)
Swiss Army Man(2016)(7,0-87424)
what we do in the shadows'un yönetmeni, taika waititi'nın yeni filmi. sam neill'in enfes bir rolde oynadığı filmin ilk fragmanı yayınlandı: https://www.youtube.com/watch?v=n8xvsjy57x0
(goldenwand - 19 Şubat 2016 14:44)
asi, arakçı, tüküren, firari, daş atan, bir şeyleri depikleyen, bir şeyleri tahrif eden, bir şeyleri yakan, orada burada sürten ve grafiti yapan bir evlatlık geçmişi olan, 13 yaşındaki başrolü ricky baker'ı ile, onun mikemmel haikuları, sinema tarihini selamlayan munis şakaları, auntie'si ve uncle'ı ile, yeni zelanda'nın olağanüstü doğası ile 2016 yılının tartışmasız en keyifli filmi.
(kahmut - 16 Eylül 2016 22:48)
yeni zelanda yapımı iyi hisset filmi.gerçekten iyi hissettiriyor mu? evet. eğlenceli ve yer yer komik.taika waititi yine iyi iş çıkartmış.
(hiko seijuro - 23 Eylül 2016 01:37)
haftasonu öğleden sonraları trtde izlediğim çocukluk filmlerini aklıma getiren taika waititi filmi. sam neill'ı böyle bir rolde izlemeyi özlemişim, iyi hissetmeyi zaten çok uzun zamandır özler haldeyim, thor ragnarok için küçük endişeler taşısam da taika waititi bu işi hakikaten güzel yapıyor. konu sıcak, karakterler deli, görüntüler nefis, filmin müzikleri güzel, kullanılan şarkılar güzel... özellikle ricky baker'ın doğum günü şarkısı mükemmel. bilindik happy birthday şarkısının kullanım hakkına sahip olmadıkları anlaşılınca öylece ortaya çıkmış bu parça.hımm... galiba şimdi gidip biraz jurassic park izleyeceğim.
(nick dusunurken yazarligi kacirdim - 29 Eylül 2016 22:06)
bütün hoşluğu ile devam ederken birden leonard cohen'den the partisan çalınarak güzelliğine güzellik katılmış film.
(kivanco - 2 Ekim 2016 13:21)
(bkz: form fillers)15 senedir sistemden uzakta ormanda yaşayan psycho sam'den gelsin:--- spoiler ---form dolduranlar. hayatta ne yapmak istiyorsanız size form doldurtuyorlar her şey için formları var. form doldurup üst kata çıkarsınız. üst katta ilk formu doldurduğunuzu teyit etmek için bir form daha doldurursunuz. artık form doldurmak istemiyorsanız da, bunun için ayrıca beş tane formları var."--- spoiler ---düzenin özeti, değil mi...
(anneke von trier - 3 Ekim 2016 13:23)
taika waititi'nin naif mizah anlayışına ve ince yönetmenliğine bir kez daha hayran bırakan, görselleri ve müzikleriyle indie folk sevenlere mükemmel bir iki saat yaşatan, başroldeki veletle adeta doğru cast nasıl olurun dersini veren, credits'te adını görene kadar sam neill'ın sam neill olduğunu anlamadığım, lotr sahnesiyle yaran, feel good janrının adeta kitabını yazan, soundtrack albümü sabah akşam dinlemelik, son zamanlarda izlediğim en ferah, en eğlenceli film.
(sir gawain - 5 Ekim 2016 12:33)
101 dakikalık, 2016 yapımı film.7 / 10.zevkli ve gerçekten "farklı, ilginç" bir macera filmi olan hunt for the wilderpeople, ülkesi için tüm zamanların en çok izlenen yerli yapımı olarak da yeni zelanda sinemasında unutulmaz bir yer edinmişti.taika waititi hem yönetimde hem de senaryolaştırma da kendi stilini öne çıkararak orjinal bir tad yakalamış. oyunculuklarda da 3 altın küre adaylığı bulunan sam neill ve 2002 doğumlu dombili dostumuz julian dennison başrolleri omuzlarken özellikle yan rollerde yer alan yerel oyuncular da pek bir "şenlikli" cast seçimleri olarak zevkle izleniyor.farklı bir coğrafyadan denenmesi haz verebilecek, maceralı bir seçim.her eve imdb
(karinca beli - 8 Ekim 2016 20:56)
hayata güzel gözlerle bakan, içi güzel insanları çok tatlı güldürebilecek, sanki bizim yaşadığımız dünyanın uzağında bir film.o güzel insanlara devlet neden rahat vermez ki bir türlü?
(addiction for s - 8 Ekim 2016 22:44)
çok güzeldi. eğer bir film beni mutlu edip, yüzümde tebessüm oluşturtuyorsa üstüne konuşmayı pek tercih etmiyorum. zamanınız yoksa, zaman yaratın ve izleyin, hayata dair güzel şeyler bulacaksınız diğer yandan yeni zellanda aksanına, uçsuz bucaksız ormanlarına, güzelliğine hayran kalacaksınız. sonunda da soundtrackleri araştırabilirsiniz, soundtrack seçimleri başarılıydı. 8/10
(rogerwaters - 11 Ekim 2016 21:00)
fazladan 2 biletimin olduğu filmdir.tarih: 15 ekim cumartesisaat: 13:30yer: nişantaşı city'sfestivalsever ekşici dostlar yeşillendirsin.
(bernie rhodenbarr - 12 Ekim 2016 10:55)
bayadır bekliyorum bunu, ciddi ciddi beklediğime fazlasıyla değdi. taika waititi yine naifliğini konuşturmuş. ama özellikle belirtmem gerekiyor ki, senaryosu taika'nın diğer filmlerinden çok daha derli toplu ve iyi.düzeltme: what we do in the shadows'un yazımı süper olsa da, mockumentary olduğu için onu saymıyorum.
(goldenwand - 14 Ekim 2016 15:06)
yetiştirme yurdunun heretik bellenen minik veleti koruyucu ailenin yanına verilir.ailenin bakım için şartları değişince yurt çocuğu geri almak ister. olaylar başlar. kurumların, sistemin, ailenin, tuvalet kağıtlarının eleştirisi. biraz üzülmeceli biraz gülmeceli, içi çıtır dışı kıtır şeker gibi film. sadece doğa manzarası ve kamp hayatı için bile izlenir. beğendim sevdim öptüm kokladım, o halde yazayım. başkaları da izlesin.--- spoiler ---yataktaki sıcak su torbası gözlerimi doldurdu.minik velet'in çatışma sahnesinde oldukça yükseldi film. sam'in tabiriyle 'devlet' şiddet aygıtlarıyla 'vahşi doğa insanlarının' karşısındaydı. direnişte ilk pes edeninse daha önce ağzı yanan 'amca' (mapus yatmış çıkmış) oluşu ilgimi çekti. belly yenge'nin tavşanların tüylerini yolduğu domuzu bıçakladığı sahneler daha sonrasında eğer domuzla köpeğin karşı karşıya geldiği sahneleri de izlemeseydik dehşete düşürürdü beni. film kendi anlattığı şeyle çelişirdi. fakat burada insanın doğa üzerine tahakküm kurma çabasından ziyade insan-doğa işbirliğini görüyoruz. ormandasın, üşüyorsun ateş yakıyorsun acıkıyorsun avlanıyorsun hepsi bu. dahasını istemek yok. iyi. belly yenge'ye keşke daha çok yer verilseymiş, atlarla ilgili 'binilmesi gerekmiyor' demesi de 'vahşi doğa insanlarına' işaret ediyordu. bazı insanlar öyle, evet. yılkı atları gibi. soyu tükendi sanılan o kuşun fotoğrafını çekebileceklerine inanıyorum. soyu tükendi sanılan insanların filmleri çekiliyor çünkü. umut var.--- spoiler ---
(sosyolojik peri - 14 Ekim 2016 22:56)
mesela sana basitliğin melodisini hatırlatmalı. basitliğin değersizlik, niteliksizlik olmadığını. aksine içerde hissedilen, evelenip, gevelenen tüm yoğun düşünceleri en basit, en hesapsız, en sade şekilde açığa çıkarmanın niteliğinden. hissedilenlerden bir şey kaybettirmeyeceğini hatırlatmalı. cebe sokulan ellerin, karakaygılı haleti ruhiyenin, iletişimsizlikten doğan sessizliğin kendini ifade edecek bir uyarı bulduğunda nasıl da ona sarıldığını hatırlatmalı. gülümsemenin hüzne yakınsaklığını, hüznün gülümseye çöreklenen yoldaşlığını hatırlatmalı. paha biçilemeyen şeyleri her zaman pahalı olmadığını, birbirini bulmanın zor olmadığını, dayatılan, öğretilen ve öğrenen şeylerin ötesinde bir haldaşlık oldunu hatırlatmalı.güzel olan her şeyin bir altın orana sahip olmadığını, güzel olan şeyleri güzelleştiren şeylerin adama duygumuz olduğunu hatırlatmalı. taksit taksit, hesap hesap söylenen, yapılan eylemlerin altında yatan garantici duyguların ötesinde bir yer olduğunu, orada her şeyin sadece gerçekle mümkün olduğunu hatırlatmalı.sevinin, maceranın, dostluğun sadece filmlerden, kitaplardan ibaret olmadığını, şimdi, hemen burada mümkün olduğunu hatırlatmalı.çocukluğun, yaşlılığın aynı maceraperest umursamazlıktan ortaya çıktığını, birbirine benzediğini, birbirini beslediğini hatırlatmalı. bir masalın masal olma niteliğini sihirden, büyüden ziyade biçtiğimiz anlamdan aldığını ve havaya karışan tüm sözlerin bir anlama işaret etmek zorunda olmadığını hatırlatmalı.ve evet insan sürecekse, insana dair umut bir süre daha sürecekse bunun için filmlere, kitaplara, müziğe ama en çokta karmaşık olduğunu düşündüğümüz karmaşa arzumuzdan ziyade içten bir gülümseme ve merhabaya ihtiyacımız olduğunu hatırlatmalı.bu bir masalfilm. tüm bunların gerçek olabileceği hususunu bize zarifçe hatırlatanlardan. vahşi doğanın evrimine hayretle uyanıp, içimizdeki vahşete normal bakışlarla döndüğümüz doğamızın eleştirisi. gülümsetmesi de sırf bu yüzden ve tüm bunları hatırlattığı için enfes bir film.
(kulotsuzcorap - 18 Ekim 2016 13:58)
bu kadar sıcak karakterlere sahip yegane filmlerden birisi. yönetmen kendisine torpil geçmiş olacak ki, pederi oynadığı sahnede yarılmamak elde değil. tek canımı sıkan çeptır çeptır anlatımı seçmesidir. filmden soyutlayan, dünyasından uzaklaştıran bir ayrıntı. gereksizdi.serzeniş editi: salonda 3 bilemedin 5 kişi olmamıza rağmen önüme oturan kaya kafalıyı tebrik ediyorum. uğraşla ve özenle seçebildiğim salon göbeğindeki koltuk keyfini piç etti.
(jigsawer - 21 Ekim 2016 21:40)
çok kötü bir senaryo, arada saçma sapanlıklar..gel gelelim mükemmel bir film.bir erkek çocuğunuz varsa ve ondan uzakta iseniz ağlatabilir.
(zihini atan kovboy - 26 Ekim 2016 04:26)
okyanusya filmleri temalı kişisel festivalim kapsamında izlediğim, durup dururken birden sinnerman'in notalarının yankılanması ile keyfinizi daha da parlatan pek bi keyifli film. en az yeni zelanda kadar doğa harikası bir nina simone vokaliyle hem de. şimdi böyle keyifli meyifli dedim diye sakın ola çerezlik bir film olarak gördüğüm anlaşılmasın. gayet eli yüzü düzgün ve kaliteli bir film. benim filmde ne gerek var dediğim tek şey, harika bir yüzüklerin efendisi göndermesinin ardından yapılan ve yüzüklerin efendisi göndermesi yapıldığını açıklayan gereksiz replikti. iyi şeyleri saymıyorum, onların sayısı çok.
(ronesans adami - 29 Ekim 2016 21:30)
yeni zelanda doğası hakkında ufak ipuçları veren ama ağzımıza çaldığı bir parmak bal ile bırakan film. gönül isterdi ki daha fazla geniş açı olsun, yukarıdan, aşağıdan, içeriden, dışarıdan her yerden doyasıya seyredelim ama bu kadarı bile insanın içinde o ortama girme isteğini harekete geçirmeye yetiyor. hikaye çok hoş, aslında gayet ciddi bir olayı büyük ve eğlenceli bir oyun tadında anlatması ayrı bir güzellik. alternatif yaşam hikayelerinden hoşlananlar için kaçırılmaması gerekenler arasında.son olarak eğer bir gün çocuğum olacaksa kız olsun isterim, erkek çocuklardan hazzetmem ancak buradaki dombili bu fikrimi kırmaya çok yaklaştı diyebilirim. nedendir bilmem yeni neslin oyunculukları çok daha iyi oluyor, son zamanlarda izlediğim filmlerdeki çoğu çocuk karakter oynamayıp yaşatan cinsten. umarım büyüyüp de kendi tabiriyle işler ciddileşmeye başlayınca bu performansından ödün vermez*
(simlauron - 13 Kasım 2016 02:28)
2016 yılında izlediğim en iyi film sanırım. yönetmenliğini taika waititi yapmış. senaryo ise 1986 yılında barry crump tarafından yazılan wild pork and watercress isimli romandan, yine taika waititi tarafından uyarlanmış. konu olarak aman aman bir beklentim yoktu, belki de bu yüzden izlerken çok keyif aldım. fakat filmi başlangıcından itibaren soluksuz izledim. film "problemli" adledilen ailesiz bir çocuğun (ricky) yeni zelanda kırsalında bir aileye teslim edilmesiyle başlıyor. film nereye gidecek diye düşünürken, sanki bir kitap okur gibi, bölümden bölüme güzel bir şekilde akıyor. sanhelerdeki tüm absürdlükler, özellikle julian dennison'ın performansı ile buluşunca on numara bir iş çıkmış ortaya diyebilirim.
(bi bok anlamadim - 14 Kasım 2016 19:29)
geçenlerde "captain fantastic"i izlemiştim, ona bakınırken bu filmden haberdar oldum. evde açılmamış bir şişe şarabım, biraz güzel peynirim vardı, ben de bu filmi onlara meze ettim. yahu ne kadar da iyi bir karar vermişim.şahane bir film. konu normal gelişiyor, bir çeşit kovalamaca ama karakterler çok müstesna. çocuk ayrı orijinal, amca ayrı ki oyunculukları da çok iyi. aralarındaki iletişim -daha çok iletişimsizlik- filmde bana en güzel gelen şeylerden. yüzüklerin efendisi sahnesindeki amcanın boş boş bakması çok güldürdü.bir kaç yerde feel good movie demişler ama ben katılmıyorum, bu filmde alttan alta verilen mesajlar çok da feel good değil. bridget jones, when harry met sally falan feel good, bu film değil.daha önce değinilmemiş sanırım ama bana wes anderson filmlerinden aldığım tada benzer bir tat verdi. tabii özellikle moonrise kingdom'a yakın bir tat. naiflik var, sevgivar, huzur var ve kötüler amaçlarına ulaşamıyorlar.müzik seçimleri de(sahne-müzik uyumu) mikemmel. the partisan'ı duyunca hafiften gözlerim sulanmadı değil, iyi uykular cohen paşa. sinnerman ise zaten kendi başına sahneyi güzelleştiren bi müzik. izleyiniz efendiler, şüpheniz olmasın, karşınızda fevkalade bir film var.
(doctor why - 18 Kasım 2016 01:48)
Yorum Kaynak Link : hunt for the wilderpeople