Süre                : 1 Saat 26 dakika
Çıkış Tarihi     : 22 Ocak 2016 Cuma, Yapım Yılı : 2016
Türü                : Drama,Korku,Heyecanlı
Taglar             : Yeniden yap,Tutsak tutulan,intihar girişimi,çığlık,Ağrı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Blumhouse Productions , The Safran Company , Temple Hill Entertainment
Yönetmen       : Kevin Goetz (IMDB)(ekşi), Michael Goetz (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Pascal Laugier (IMDB)(ekşi),Mark L. Smith (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Troian Bellisario (IMDB)(ekşi), Bailey Noble (IMDB), Kate Burton (IMDB), Caitlin Carmichael (IMDB), Melissa Tracy (IMDB), Romy Rosemont (IMDB)(ekşi), Toby Huss (IMDB), Elyse Cole (IMDB), Ever Prishkulnik (IMDB), Blake Robbins (IMDB), Taylor John Smith (IMDB), Lexi DiBenedetto (IMDB), Ivar Brogger (IMDB), Laurence Todd Rosenthal (IMDB), DaJuan Johnson (IMDB), Michael McCarthy (IMDB), Matthew Jaeger (IMDB), Rob Wood (IMDB), Max Acosta-Rubio (IMDB), Sara Zanelletti (IMDB), Brianna Bazler (IMDB), Carissa Bazler (IMDB), Rebecca Ellen Evans (IMDB), Peter Michael Goetz (IMDB), Diana Hopper (IMDB), Edwin Modlin II (IMDB), Eve Nigro (IMDB), Marguerite Nocera (IMDB), Karly Rothenberg (IMDB), Jordyne Visser (IMDB), Jenimay Walker (IMDB), Boriana Williams (IMDB)

Martyrs (~ Iskence Odasi) ' Filminin Konusu :
1970’lerin başında, Fransa’dayız. Birkaç ay önce kaybolan 10 yaşındaki küçük kız Lucie yolda başıboş dolaşırken bulunuyor. Vücuduna şiddet uygulanmış fakat hiçbir cinsel taciz izi yok ve kaçırılma nedenleri bir türlü açıklanamıyor. Şokta, kelimelerini kaybetmiş Lucie, bir hastaneye kaldırılıyor ve orada kendi yaşında Anna adında bir kızla arkadaş oluyor. 15 sene sonra… Sıradan bir ailenin kapısı çalar. Evin babası kapıyı açar ve elinde av tüfeğiyle bekleyen Lucie’yi karşısında bulur. İşkencecisini bulduğuna ikna olan Lucie tetiği çeker.


  • "midesi vahşet/kan kaldırmayanların izlememesi gereken film.ayrıca gösterip vermeyen şerefsiz film. şerefsiz mürebbiye kılıklı moruk!"
  • "filmde insanın midesini bulandıran şey kan vahşet sahneleri değil, kurbanın ağzına zorla sokulan kaşık dolusu o lapa yiyecektir. o sahnelere bakmakta geçekten çok zorlandığımı söyleyebilirim."
  • "türkiye'de vizyona girecek yabancı sinema filmlerinin lokalizasyonundan sorumlu merci yine üzerine düşeni yaparak filme alakasız bir isim koymayı başarmış:"işkence odası"pfff. sıktınız ama artık.."
  • "tarikat lideri yaşlı kadını, izlerken feci derecede avrupa yakası'nın dilber hala'sına benzettiğim film."
  • "işkence temalı en iyi 3 filmden biri. diğer ikisine daha karar vermedim."
  • "nice nekromantikler cannibal holocaustlar izlemiş bünyemi bir anda sikmiş atmış olan film. bunu yapan fransıza küfürlerimi sunuyorum tebrikler canım."




Facebook Yorumları
  • comment image

    midesi vahşet/kan kaldırmayanların izlememesi gereken film.

    ayrıca gösterip vermeyen şerefsiz film. şerefsiz mürebbiye kılıklı moruk!


    (baka - 24 Mart 2009 00:52)

  • comment image

    --- spoiler ---
    filmde insanın midesini bulandıran şey kan vahşet sahneleri değil, kurbanın ağzına zorla sokulan kaşık dolusu o lapa yiyecektir. o sahnelere bakmakta geçekten çok zorlandığımı söyleyebilirim.

    ---
    spoiler ---


    (retroloverdude - 31 Mart 2009 01:14)

  • comment image

    rahatsız edicilik görevini başarıyla yerine getiren 2008 yapımı fransız filmi. oynadığı ikinci film olmasına rağmen süper bir performans ortaya koyan morjana alaoui ile nurgül yeşilçay-shannen doherty kırması mylène jampanoï başrollerde. harika bir fragmanla başlayan film, haneke tadında bir giriş sahnesiyle de devam ediyor. sonrasında ise bol kan, işkence gibi rahatsız ediciliği yüksek sahneler izliyoruz. film ikinci yarısında format değiştirip farklı bir olayı anlatmaya başlamasına rağmen temposundan hiçbir şey kaybetmiyor. felsefik bir finalle de son buluyor.
    o matmazelin de verdikleri lapanın da allah belasını versin bu arada.


    (crowley - 5 Nisan 2009 17:50)

  • comment image

    rahatsiz insanlarin yaptigi rahatsiz edici manyak gerilim filmi. psikolojik gerilimin en iyi orneklerinden diyebiliriz. delice kurgulanmis ama ayni zamanda akillica islenmis, kaliteli sacmalik. filmden sonra lapa yemise dondum yahu.

    --- spoiler ---

    son sahneler sinir edici gercekten, o zincirleri gecirsene adamin boynuna, neyse olaganustuluk mertebesine ulasarak deneyi sonlardirmis oldu...

    ---
    spoiler ---


    (ermanen - 19 Nisan 2009 07:07)

  • comment image

    türkiye'de vizyona girecek yabancı sinema filmlerinin lokalizasyonundan sorumlu merci yine üzerine düşeni yaparak filme alakasız bir isim koymayı başarmış:

    "işkence odası"

    pfff. sıktınız ama artık..


    (sir gawain - 5 Mayıs 2009 11:51)

  • comment image

    andrew james cairns'in "these exiles that we are, ısolated on a distant dying star." sözlerini parlatan; insanoğlunun üzerinde ki kan kokusundan kurtulmak için parfümü icat etmesi, sınırlarını ve sınırlı ufkunu genişletmek için yaptığı savaşları, arayışla çatışan dogmanın belirlediği kuşakların zihninde canlanan mitolojilerin biçimlediği bir gelecek düşünü, tek tanrı, tek yaşam, tek şans olgusunun ağırlığını ve buradan küçük bir adımla ulaştığımız bugünü, keşif kelimesinin neredeyse sözlüklerden silineceği bir açıklık olarak betimleyen: internet, hava trafiği, akşam 8 haberleri gibi detayları içselleştirerek ruhu parçalayan, müthiş hüzünlü bir grindhouse draması. aynı zamanda sinema tarihinde ki en korkunç, en karanlık filmlerden biri. dünyada keşfedilmemiş toprak kalmaması ve insanın sonunda elindekiyle yalnız kalması... yani filmin tüm o anti-hostel plastiği veya gore sinemanın estetize edilmiş haliyle ilgilenmeyen mekaniğini bir yana koyduğumuzda bundan daha korkunç bir şey doğurmuyor iğnesi – inadına plağı çizen yapısı bir yana; ölüm karşısında her daim yenik olduğundan artık emin bir insanlığın çırpınışları, merakı ve iğrenç hırsı kadar takip edilemez, içine girilemez siyah tavşan kuyusu bu eser ve dışında kalması için çabaladığı her şey- sonsuza dek yaşamak istiyorsun ve evrenin sana hediyesi domuz gribi. özgür olmak istiyorsun ama dört duvara, ordulara, demirliklere, okullara, alarm sistemlerine ve hükümetlere mahkûmsun. elindekiyle yetinmek istiyorsun, o anda dünyanın öbür ucundan silahlı insanlar gelip tüm sahip olduklarını elinden almak için savaşıyor. ellerini ve dinini bağlıyor, inançların yüzünde aşağılanıyorsun aynı zaman birimi içinde senden çok ta uzak olmayan bir kara parçasında insanlar inançsızlığı yüzünden idam edilmekte. her sabah saatin çığlığını duyup, karanlık mahallenden banliyö trenine koştuğun o kısa aralıkta; en azından tüm bunların ne anlama geldiğini bilmek istiyorsun…
    şimdi atilla dorsay'ın bu filme "hayatımda gördüğüm en dehşet verici, en iğrenç" filmi tarzında yaklaşmasını anlayabiliyorum.[yani bir sinema sever yüreğine sahip herkesin böyle bir hakkı olmalı. öte yandan sanat adı altında hayvanları öldürüp sergileyen insanların yaşadığı bir gezegende; bir sinema filmine mesleki anlamda bu kadar sığ yaklaşmak ne kadar doğru; o da ayrı bir tartışma. ben sanatın insanlara cesaret veren, onları daha bütün ve daha iyi yaşamaya ikna eden bir olgu olduğuna inananlardanım. yine de karşıtlıkların, bu tür bir ilhamı besleyecek yapıyı oluşturduğunu inkar edecek kadar da kör değilim. üstelik “korku” bir tür olarak ne zaman bu kadar geleneğe yakınlaştı, ne zaman uysallaşıp yelkenlerini suya indirdi? (bkz: lovecraft)’tan bu yana korku; sınırları genişleten, meydan okuyan, provakate eden bir tür olmuştur. 70’ler hollywood’unun sağcı bakış açısında bile, mesela ahlakçılığı su götürmez bir (bkz: john carpenter)bile türü psikolojik olarak genişletecek yollar aramış, o dönem ki meslek taşları ile günümüzde içerik olarak boş olan yapımların içini, tarihsel dokunuş, altyapı bağlamında şu dönem için bile doldurmaya yetecek düzeyde dini, metafiziksel, politik alt metin üretmiştir. wes craven’in elm sokağı külliyatı bu noktada; babalarının günahlarını taşımak zorunda kalan bir kuşağın kabusu olarak okunduğunda zamansız ve en azından hıristiyan dünyası için her daim “shuffle” etkisi yaratacak bir film olarak kalacaktır. mesela (bkz: martin)’in, banyo aynaları itibariyle ergenlikle baş eden, edemeyen yapısal histerisi, hala dinler ve kültürler ötesidir. korku her zaman korkutma fikrine sadık kalmaya bilir. bazen onu istismar eder, en doğal hakkımız elimizden alınmış, kirletilmiş gibi hissederiz. ama bu yönden sınırlı bir dünyanın hisleri de o zaman soğuk ve içi boş kalacaktır, bunu göz ardı edemeyiz] ve her yaştan/cinsiyetten/kültürel alt yapıdan insanın girebileceği bir internet platformunda bu filmi tavsiye etmek gibi bir sorumsuzlukla baş etmek zorunda kalmak canımı sıkıyor fakat martyrs; spoiler bölümünde paylaşacağım ve olayların bizim açımızdan başladığı 1970 yılının yönetmen pascal laugier'in doğum tarihiyle aynı olması dışında hiçbir özelliği bulunmaması gibi kevin smith vari detaylara rağmen metodolojik bağlamda kusursuz bir film. sırf "açılış-sonuç-gelişme-sonuç" yaklaşımlı filmlere fark atan işleyişi, geri planda kalan müthiş kamera kullanımı veya filmden kısa bir süre sonra intihar eden benoit lestang’ın belki de j-horror geleneğini baştan aşağı değiştirecek müthiş görsel efekt/makyaj çalışmasına şahit olabilmek adına tüm sinema öğrencileri bence bu filmi izlemeli. içerik ise bakış açınıza göre konuyu sömüren bir sinema tarihi uygarlığı veya sadece adım, adım yönetmenin kafasındakilere uydurulan düşünce sisleri, muğlak bir perhiz veya sadece iki hafta süren bir yaz mevsimi şeklinde betimlenebilinir. her ne olursa olsun bu filmin gücünü (deneyimin gücünü) kısıtlamıyor. son olarak; atilla dorsay'la ortayı bulmak adına "(bkz: let the right one in)" romanını yazarı john ajvide lindqvist'in korku sineması üzerine verdiği bir röportaj’da söylediklerine dokunup çekiliyorum: " geçenlerde martyrs adında harika bir filmi izledim, sakın gidip izlemeyin."

    --- spoiler ---

    filmin 1985’te geçmesi; tüm bunların geçmişte kaldığının bilinmesinin getirdiği rahatlık-görünmez katarsis olarak beliriyor. (veya bir sinemacı takıntısı olan süper 8 kullanma vesilesi) bu bir çok açıdan filmi aklayan bir detay. ama –objektif zaman açısından filme yaklaştığımızda önümüze ilginç detaylar çıkıyor. mesela kültün başında kadın, lucie’nin kaçtığı 1970 yılıyla ilgili olarak “o zamanlar tam olarak organize değildik. henüz acemiydik.” tadında bir açılım yapmakta. şimdi düşünsel alt yapısıyla birlikte, yetmişten geriye bir elli senelik geçmişi olduğunu düşünürsek bu tarikatın, pratik bağlamda aile yapısıyla ilgili açılımları yapma konusunda çok gelişkin olmadığını görebiliriz. bu noktada çocukların durumu muğlakta kalıyor. lucie’nin “ailenizin ne yaptığını biliyor musunuz?” sorusuna karşılık çocuğun yüzünde ki boş ifade de bu açılımın tesadüflüğü bakımından seyirciye yardımcı olmamakta. kültün periyodik olarak yer değiştirdiğini düşünsek bile, hala kız arkadaşıyla aynı okula gidebilmek için aile sinle çatışan bir çocuğun tüm bu olan, bitenlerden habersiz görünmesi pekte elle tutulur değil. tersini düşünmek ise filmi gereksiz düzeyde dehşet veren bir düzleme çekmekte. “işte sarkozy gibi bir faşisti cumhurbaşkanı yapan toplumsal gelişim.” tadında bir söylemle uzaktan, yakından ilgisi olmadığını öngörürsek pascal’ın, en mantıklı açıklama bu yaklaşımın bir haneke homajı olduğu yönünde. bu yönetmen iddiası filmin metodolojisine zarar veren en önemli detay olarak görülüyor. öte yandan korku sinemasını çok iyi bildiği su götürmez bir yönetmenin göndermeler konusunda ki tutuculuğu bu bağlamda rahatsız edici. yine de filmde inkar edilemez bir hitchcock ritmi var. öte yandan marie annesiyle konuştuktan sonra telefonu açık bırakması ve o andan sonra tarikatın işkence evine gelmesiyle ilgili ‘öykü dünyası süresi” 5 bilemedin 6 saattir. bunun gibi bir çok ince detay –iki kadın arasında cinsel bağ, infaz detayının uzaması-filmi, bir (bkz: timecrimes) kadar olmasa da yer, yer determinist ve ağır bir şekilde kaderci kılmakta. sanki marie bir şekilde “seçilmiş olan" ve olan biten her şey sadece onu o eve getirebilmek için. agnostik olduğunu söyleyen bir yönetmen için ilginç sayılabilecek bir kurgu bu. bunun dışında doğu dinlerin de ki “ölü gibi yatmanın, ölü gibi hissetmenin, ölü gibi algılamaya sebebiyet veren” uygulamalarından, kapitalist düzenin her şeyi satın alabilecek gücü olduğunu yüze vuran şekilsizliği ile filmi ilişkilendirip, kurduğu dünyayı genişletebiliriz. fakat bu noktada yukarıda bir yerde söz ettiğim ve o cümlelerin yalnızlığı içinde eğitimsiz bir zengin çocuğu gibi duran "hava trafiği" imgesine dönmek istiyorum. tahminimce bundan 45-50 yıl sonra istanbul'dan new york'a bir saatte giden yolcu uçakları imal edilecek ve o andan itibaren dünyanın sınırsal şekilsizliği, tekno fobik ve küresel korkulardan dolayı içe dönen insanlık için sarsıcı ve yer,yer çok karmaşık tutumlara sebebiyet verecektir. bu bağlamda martyrs yeni bir korku türünden çok, insanın primitif korkularından açılan zamansız bir film olarak okunabilir. henüz sanat bizleri, bundan 50 yıl sonra hudson nehrinin kıyısında bira içen bir türk'le çinli'nin bilinçaltında inşa edilmiş kültür ve tarih kodlarını öngörebilecek kadar zorlamamıştır. bu yüzden zaman iğrenme ve mevcut biçemi dışarıda tutma zamanı değildir. zaman dünyayı anlama, küçük keşiflerden mutlu olma ve insan olmanın güzelliğiyle sarhoş olma zamanıdır. sinema tüm bu şekilsel kaygılara ve önyargılara rağmen bizlere ışık tutabilecek kadar aydınlanmışsa, zaman bunu kutlama zamanıdır. bugün martyrs gibi eksileri donduran anlamda soğuk ama nedensellik bakımından sorgusu tutuk bir film yapılabiliniyorsa, evrenin kalbi olan diyalektiğin bir sonucu olarak yarın; tüm bu gelecek korkularını boşa çıkartacak, insanlara, bugüne kadar hissetmedikleri bir güç aşılayacak sımsıcak bir film de can bulabilir. ve evet, içinde bulunduğumuz kesmekeşe rağmen, o bir şekilde can bulacaktır.


    (bad astronaut - 13 Mayıs 2009 14:51)

  • comment image

    zaman atlaması yaşatan film. kanlı bıçaklı ilk bölümü sona erince insan filmin bitmekte olduğunu düşünüp 1 buçuk saat geçmiş olmalı diyor. yani bundan sonra daha nereye uzanabilir ki film. derken stream çubuğunun daha yarısına bile gelmemiş ve hepitopu 40 dakikanın geçmiş olduğunu fark edip şoku yaşıyorsunuz. sırf bu bile heyecan katıyor demek ki daha bir şeyler olacak diye. sonra bir bakıyorsunuz film ilk bölümüyle zerre alakası olmayan başka denizlere doğru yelken açıyor. çok daha rahatsız edici bir kısım bu ama nereye bağlanacak diye kalkamıyorsunuz da başından. filmin bu iki bölümü tek tek ele alındığında her biri kendi içinde vasatın az biraz üstü olmasına karşın bir araya geldiğinde desteklediği merak duygusunun da etkisiyle izlenilebilir bir seviyeye ulaşıyor. benim için gerçekten farklı bir tat oldu.

    --- spoiler ---

    mürebbiyenin gebermesinden kelli ölüm sonrasının derhal tadına bakılması gereken bir deneyim olduğu sonucuna varabilir miyiz? hangi sözler adama intihar ettirecek kadar etkili olabilir ki.. varsayalım harbiden kızın gördükleri fevkalade şeylerdi, ama kelimelerin gücü de bir yere kadar. kifayetsiz kalması gerekmez miydi? yoksa kız edebiyat mezunu muydu da dili çok güzel kullanıyordu?

    aksi fikirse kadının körü körüne bağlı olduğu inancının kızın anlattıklarıyla birlikte çökmesi ve tüm bu uğraşlarının bir hiç için olduğunu anlaması. bu hayal kırıklığı kaldıramayıp eski bildiği şekliyle ölmeyi mi tercih etti? madem öyle neden bunu hemen yapmadı da yaşlı başlı geberesice sosyeteyi etrafına toplayıp bunu bir gövde gösterisi şeklinde sundu?

    film hangi mesajı vermek istemiş anlayamadım. seyirciye bırakma geyiğine girmek istemiyorum, bunu kabul etmiyorum.

    ---
    spoiler ---

    dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ise küçük kızların büyüyünce aldıkları tipin ancak bu kadar doğru kestirilebilmiş olmasıdır. abartmak gibi olmasın, gerçekten 15 sene kızların büyümesini beklediklerini bile düşündüm filmi tamamlamak için hehehe..

    anna isimli kızın küçüklüğünden belliydi ilerde afet olacağı..


    (vardarova - 12 Eylül 2009 12:09)

  • comment image

    saw ile başlayıp hostel ile yükselişe geçen bir gore dönemi başlamıştı korku sinemasında. fransızlar bunu görüp son yıllarda oraya doğru iyi oynamaya başladılar ve işte böyle manyaklıklar çıktı ortaya;

    (bkz: frontiere s)
    (bkz: a l'interieur)
    (bkz: haute tension)

    martyrs türü sevenler için güzel bir film. ayrıca giriş sahnesi insanın ağzını açık bırakacak kadar dehşetengiz olmuş.

    --- spoiler ---

    sonunda kızımız kadının kulağına ''öteki tarafta estetik cerrahi çok gelişmiş'' diyor bence. ehheaheah.

    ---
    spoiler ---


    (greyback - 24 Kasım 2009 21:38)

  • comment image

    film başladı.ilk dklarda kalbim sıkıştı.korktum lann.ondan sonra dedim bari gençlere yazık bak biri şampiyon olmuş yüzmede falan.baktım kill bill tarzı yatak altı öldürmece.oha dedim bu seferde mideme kramplar girdi.sonraki dklar septomlar kaydı tabi.başarılımıydı orası meçhul.ama en son böyle 6.histe olmuştum be yaw.

    spoiler-
    bence kız son dk ören bayanın kulağına '' öbür tarafta ananızı sikicekler benden söylemesi,kolay yoldan sık kafaya gitsin'' dedi.


    (rxannee - 27 Haziran 2010 12:02)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bu filmi izledikten sonra "kız madam'ın kulağına ne söyledi? öteki dünyada neler varmış acaba?" diye soran sinema severlerin başarılı bir tarikat üyesi olabilme potansiyeli varmış diyorlar, bilemiyorum...
    aman ha, yorumlara inanıp intihar falan etmeyin de...

    ---
    spoiler ---


    (groundctrl - 9 Ağustos 2010 12:19)

  • comment image

    katil, zombi, öcü, işkence, ...
    bir film düşünün, hemen her bilindik korku/gerilim öğesi olsun içinde lakin güldürmesin.her ayrıntı cuk oturuyor olsun.klişeye klişe diyemediğiniz bir film düşünün.filmi izlediğiniz sürenin 1 saniyesi bile boşa gitmemiş olsun.siz hayal ettiniz pascal laugier yapmış.


    (kuzgun kedi karga - 2 Nisan 2011 01:46)

  • comment image

    film normal korku fiilmleri konusunda seyrederken bir anda bambaşka bir konuya o kadar güzel atlıyor ki, kendinizi "vay anasını" derken buluyorsunuz. sondaki yazıları görmeden "aha bitti galiba " diyerek salonu terketmeye hazırlanmayınız, rezil olur, usulca tekrardan oturursunuz.


    (lucius - 31 Mayıs 2011 05:14)

  • comment image

    --- spoiler ---

    genel olarak filmin ilk yarısını gerilim, ikinci yarısını dram olarak niteleyebiliriz.çoğu eleştiri filmin iki ayrı film şeklinde olmasıyla ilgili.tam tersi bu kurgu şekli filmin psikolojik yapısı için daha uygun.sıkıcı da olsa, filmin ikinci yarısı lucie'nin psikolojisini anlamamız için yapılmış.hem de ilk yarıda yeterince gerildikten sonra, ikinci kısımda soluklanıp kendimizi anna yerine koymamızı sağlıyor.

    filmde bana göre lucie ile anna'nın ilişkisinden çok, lucie ile gördüğü halisünasyon arasındaki ilişki daha dikkat çekici.bu sahnelerde hem gerilimi hem aralarındaki ilginç arkadaşlıktan dolayı oluşan dramı hissedebiliyoruz.

    "film bitti daha fazla ne olabilir ki?" derken örgütün esas amacının farklı olduğunu anlıyoruz, sonradan olaya dahil olan ninemizin açıklamalarıyla.finale gelirsek, vurucu bi son olsun diye kasılmış biraz sanki.yaşlıların eve toplanmasıysa komik bi detaydı.

    son olarak, işkenceye uğrayanların zombi haline gelmiş görüntüsü(faça izleri ayrı bi ahenk katmış), anna'nın derisinin soyulmuş görüntüsü(sırf kastan ibaret hali) filmden aklımda kalan etkileyici sahneler.

    ---
    spoiler ---

    haute tension'dan sonra fransızların bir başka ilginç yapımı.kendilerine; "böyle filmler yapcaksanız devam edin, her türlü yanınızdayız." diye sesleniyorum.


    (rayana eu te amo - 31 Temmuz 2011 02:22)

  • comment image

    nice nekromantikler cannibal holocaustlar izlemiş bünyemi bir anda sikmiş atmış olan film. bunu yapan fransıza küfürlerimi sunuyorum tebrikler canım.


    (enkaz devraldik - 22 Ağustos 2011 17:18)

  • comment image

    ürpertici bir girişi olan ve tüm hikayenin müthiş bir yere bağlandığı fransız usülü korku filmi. korku filmi kategorisinde değerlendirmek ne kadar doğru olur bilmiyorum, ben olsam psikolojik gerilime alırım kendisini zarafetle. zira hikaye şahane sorulara ve meselelere gebe sonlanıyor tam kıvamında bir tedirginlikle.. lakin artısının yanına en azından 18 koyarım yine de.


    (catharsis - 9 Ocak 2012 02:55)

  • comment image

    korkudan ziyade psikolojik gerilim olarak tanımlanması gereken farklı ve özel bir film.

    --- spoiler ---

    filmi ikiye bölmek lazım.

    ilk bölüm yoğun kan ve vahşet içeriyor ve sıradan sayılabilir.

    asıl olay ikinci bölümde başlıyor. kanlı sahneler bitiyor ve insanı çok daha etkileyen psikolojik şiddet sahneleri başlıyor.

    filmin sonu da farklı yorumlara açık. anna matmazele ölümden sonra aradıkları şeyi bulamayacağını da söylemiş olabilir yada ölümden sonra çok güzel bir hayat olduğunu da söylemiş olabilir, iki durumda da matmazelin intihar etmesi anlaşılır hale geliyor.

    ---
    spoiler ---

    yakın dönemde çekilmiş haute tension, a l'interieur, frontiere s gibi diğer fransız korku filmleri ile karşılaştırıldığında oldukça kaliteli ve özgün bir film.


    (natuk baytan - 9 Nisan 2013 16:17)

  • comment image

    iyi korku filmlerinin az olduğu zamanda sıra dışı bir korku filmi arayanların izlemesi gereken film.

    görselliğiyle sesiyle konusuyla oyunculuğuyla her şeyiyle olmuş bir film. kesinlikle bir işkence filmi değil. işkencenin insan üzerindeki etkisinin filmi.

    --- spoiler ---

    işkence kurbanı küçük bir kızın yan odadaki diğer kurbanı kurtaramaması üzerine duyduğu derin vicdan azabını konu alıyor filmin ilk kısmı. o işkenceden kurtuluyor ama ruhu hiç kurtulamıyor. kurtaramadığı o kadınsa sürekli peşinden geliyor. bunun üzerine ilk masum bir aileyi, sonrasında kendini öldürdüğünü düşünmüştüm.

    oysa o kahvaltı eden masum aile, sapkın bir düşünce için evinin altında insanları akıl almaz işkencelere tabi tutuyordu. burası filmin belki de en gerçekçi yeriydi. bazı ülkelerin bazı dönemlerinde böyle işkencecilerin bulunduğu ve o işkencecilerin böyle normal hayatları olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor.

    bir de tabi her şeyin ortasında kalmış bir anna karakteri var. gerçekçi ve soğukkanlı. arkadaşının intikamına yardım etmek istiyor. belki de hep arkadaşına 'neler olduğunu ona bunu neden ve nasıl yaptıklarını' merak etmiştir. sonra evin altında bulunan kadını gördüğünde de 'neler olduğunu bunu neden nasıl yaptıklarını' aklı almamıştır. merak etmiştir. sonra hepsinin cevabını öğrenmiştir.

    son kısmıysa insanın ölüme yaklaştıkça, ölümü ne denli merak etmesini konu alıyor. bu merak için neler yapabileceğini...
    ---
    spoiler ---


    (turkce konusan uzayli - 25 Ağustos 2013 13:42)

Yorum Kaynak Link : martyrs