Süre                : 1 Saat 30 dakika
Çıkış Tarihi     : 31 Temmuz 2009 Cuma, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Korku,Heyecanlı
Taglar             : tuzak,Başıboş,hırsız,haneye tecavüz,meçhul katil
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  LD Entertainment , Fortress Features , Imaginarium Entertainment Group
Yönetmen       : Marcus Dunstan (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Patrick Melton (IMDB)(ekşi),Marcus Dunstan (IMDB)(ekşi),Patrick Melton (IMDB)(ekşi),Marcus Dunstan (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : William Prael (IMDB), Diane Ayala Goldner (IMDB), Juan Fernández (IMDB)(ekşi), Josh Stewart (IMDB)(ekşi), Michael Reilly Burke (IMDB)(ekşi), Andrea Roth (IMDB)(ekşi), Karley Scott Collins (IMDB)(ekşi), Madeline Zima (IMDB), Haley Pullos (IMDB), Daniella Alonso (IMDB), Patrick Rizzotti (IMDB), Jayme Suzonne Riser (IMDB), Krystal Mayo (IMDB), Michele Diane Pate (IMDB), Nicole Antranette Fisher (IMDB), Robert Wisdom (IMDB), Joe Conger (IMDB), Alex Feldman (IMDB), Michael Showers (IMDB), Todd Haberkorn (IMDB), Tom Gulager (IMDB), Brett Forbes (IMDB), Lee Cole (IMDB), Hiro Koda (IMDB), Jabari Thomas (IMDB), Jackson Beals (IMDB), David Landsness (IMDB), Jennifer Monroe (IMDB), Gregory Alan Williams (IMDB), Robyn Noble (IMDB), Tommy K. (IMDB), Aero (IMDB), Jon Dainty (IMDB), Eric Kelly McFarland (IMDB), William Morse (IMDB), David Pitt (IMDB), Philip Poth (IMDB), Colvin Roberson (IMDB), John Snell (IMDB)

The Collector (~ Koleksiyoncu) ' Filminin Konusu :
Kumar borcunu ödemek için,  tesisatçı olarak çalıştığı evi soymaya karar veren Arkin, evde kimsenin olmadığını sandığı bir akşam eve girer. Fakat malikanede onu kötü bir sürpriz beklemektedir. Arkin soymak için zorla girdiği evde, ev halkını esir almış psikopat bir katille karşı karşıya kalmıştır.


  • "filmde enteresan işkenceler var tamam da, bu bizim collector adamları ne amaçla topluyor onu söyleselerdi iyiydi."
  • "sonu bana trevanian'ın katya'nın yazı'nı anımsatan kitap. bir de, benim okuduklarım arasında, sınıf çatışmasını klasik rus edebiyatından sonra en yoğun işleyen kitaptır."
  • "herşey kelebek koleksiyoncusu olan gayet mülayim bir adamın, koleksiyonuna, ona kelebeklerden bile daha güzel ve çekiciy gelen bişeyi katmak istemesiyle başlar.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    devamı yüzde yüz çekilecek gibi duran korku-gerilim tarzı bir film. oyunculuk falan diycek olursanız; başroldeki josh stewart sürekli "edward norton" gibi bakışlar atması dışında başarılıydı. bu arada film sonuna kadar izlenirse, yani yazılar falan bittikten sonra, yaklaşık 5-6 saniyelik bir sahne daha var ki bu da sanki devam filminin habercisi gibi.


    (exavier mcdaniel - 25 Şubat 2010 17:29)

  • comment image

    bas bas ben testerenin çakmasıyım diye bağıran film.ya da bilmiyorum testere hayranı olduğumdan mütevellit sinirlenip böyle bir şey yazmam da olası.

    --- spoiler ---
    filmde karısının ne yaptığı,adamın o mücevherleri neden çalmak istediği,collectorun neden insan topladığı,evin hanımına ne olacağı,neden elince çığlık attığı kasedin durduğu(tuzak için mi acep) açıklanmamış.ikinci filmi çekicez diye bayağı bir zorlamışlar

    ---
    spoiler ---


    (mandanin yuva yaptigi sogut dali - 7 Mart 2010 15:20)

  • comment image

    saw serisinin senaristlerinden marcus dunstan ve patrick melton'ın başının altından çıkmış bir korku filmi. tahmin edileceği üzere yine kesip biçmeler had safhada. saw serisinin sadece ilk filminin bir kısmını izleyebilen biri olarak film hakkında en az fazla şunu söyleyebilirim: mide bulandırıcı.

    saw serisini sevenleri belki tatmin etmeyebilir, ne de olsa saw savunucularına göre bir felsefesi var kasaplığın, neymiş efendim hayatın anlamını anlatıyormuş... citroen!

    bu tür filmlerden hoşlananlar için iyi bir film, benim için unutulması gereken bir film.

    http://www.filmarasi.com/…&name=the collector(2009)


    (yalandunya - 24 Mart 2010 20:49)

  • comment image

    "amerikalı yeni yönetmenler korku filmi çekmeyi ve ilk filmlerine, daha önce seyrettikleri işlerde beğendikleri her numarayı, oyuncakçı dükkanına düşmüş bir çocuk heyecanıyla doluşturmayı seviyor. testere ve ülkemizde gösterilmeyen feast gibi filmlerin senaryosunda çalışmış marcus dunstan’ın ilk yönetmenlik denemesi the collector/koleksiyoncu’da böyle bir hevesin/çabanın ürünü."

    http://www.otekisinema.com/…ncu-the-collector-2009/


    (asden - 21 Haziran 2010 10:17)

  • comment image

    william wyler'ın yönetmenliğini yaptığı, john fowles'un aynı adlı romanından uyarlanmış ingiliz gerilim filmi. terence stamp koleksiyoncu rolünde gençliği, güzelliği ve centilmenliği ile göz doldurur. samantha eggar kaçırılan kızdır, müthiş performansıyla o yılın golden globe ödülünü götürmüştür. film ayrıca o yıl 3 dalda oscara aday olmuş ama hiçbirini alamamıştır. müziğini maurice jarre yapmıştır.


    (usak - 10 Aralık 2002 13:09)

  • comment image

    saw- testere yazarlarının hazırladıkları ön filmdir. başka da bir açıklaması olamaz. ilk kez bir filmde bu kadar az ayrıntı veriyorlar.

    --- spoiler ---

    tamam koleksiyoncu katilimiz eve girdi -ki filmin adı ve kaçırılan adamın 2 cümlelik repliği olmasa biz bunu anlayamazdık bile- hedefinin kim olduğunu bir türlü anlayamadık. anne miydi yoksa küçük kız mı belirli değil.

    açıkçası insan koleksiyonu yapıyorsa o kadar insanı nerede nasıl saklıyor anlayabilmiş değilim. bu insanlar birlik olup ayaklanma çıkarmaz mı sana karşı? yeni bir insan bulduğunda diğerlerini öldürüyor desek o zaman da koleksiyon olmaz.

    koleksiyoncu katilimiz, haşerat ilaçlama işinde ama örümceğe gösterdiği sevgiye bakılırsa ironik bir insan. belki de sadece örümcekleri seviyordur. gözlerinin parlaması, yakaladığı avını ağına düşürdükten sonra saatlerce onunla uğraşması buna bir işaret galiba. ama örümceklerin koleksiyon yapma huyları var mıdır bilemedim şimdi.

    ve testereyle bir benzeşme. katilin yüzü yine filmin başlarında sadece birkaç saniyeliğine üstünkörü bir şekilde gösterildi.

    ve gel gelelim filmin asil hırsızı abimize. bu salak bütün bir film boyunca çok az tehlike geçirerek bubi tuzaklarını öğrendi. ama bunları kullanıp koleksiyoncu katili alt etmeyi son sahneye kadar sakladı ve o da bir işe yaramadı. her kilidi açmayı bilen bu abimiz tedbir olsun, korkutma amaçlı olsun yanına bir silah almayarak baştan kaybedeceğini belli etmişti zaten.

    gişedeki başarısını bilmiyorum ama çekecekleri ikinci devam filmi olursa eğer ki filmin tamamı ikinci filmin fragmanı gibiydi, lütfen daha çok şey açıklasınlar. koleksiyoncu katil nasıl oluyormuş öğrenelim.

    ---
    spoiler ---


    (baskabirsekildeolabilirdi - 4 Aralık 2010 22:33)

  • comment image

    bu filmin sonunda çalan bir müzik var ki, herif sigarayı üfledikten sonra başlıyor, bitiş anı filmin. muhteşem bi müzik gerçekten, filme de yakışan cinsten olmuş.
    bitişinden anlaşılan şu ki ''lan tutarsa devamını çekeriz'' gibi gayet lakayıt bi düşünce var sanırım. imdb puanına baktığımız zaman 6.1 görüyoruz, gayette yakışanı giydirmişler, ne eksik ne fazla gibi.


    (cakkidi - 16 Mart 2011 04:32)

  • comment image

    ninja kilikli bir tipin ev icinde dynablaster temali sevimsiz oyunlara girismesinin marcus dunstan'ca (cp eyledim yonetmenin ismini) ifadesi. arkadas, her seyden once koleksiyonculugun da bi adabi var katilligin de bi adabi var. mubarek koleksiyoncu musun simitci misin, yoksa ninja misin anlasilmiyor. insan biraz efendi olur. katil olan efendi olmayacak diye bi kaide mi mevcut? hayir. ee? niye yani?

    hasbinallah. yahu koleksiyoncuya bakiyorum bi sahnede, diyorum ki tamam adam ariza tamam adam sikintili. ve fakat herifi ziplattikca ziplatmislar luzumsuz yere? mario musun haci abi? kaplumbagaya da bineydin? iste yok bicak cikariyor, yok catal atiyor bilmem ne. resmen sevimsiz. bi kere o kadar ziplamakla ne geciyor eline? tamam tuzagi sen kurmussun, ortami biliyorsun. ne yani? bir de allah askina, lan spoyler tegiyle filan ugrastirmayin insani simdi, olm, o kediden ne istediniz lan? hayir tam ninja geyigi cevirdigimiz sahnede oyle siddetli gulduk ki bizim kedi bile ne yapacagini sasirdi, firladi uzaklasti kanepeden. hulasa (ciddiyetsiz entry'de hulasa'nin siritmasi), iyi gulduk.

    karakterin buhrandan buhrana suruklenmesini kamerayi titrek titrek tavana dikeltmek suretiyle anlatan sacma gibi psiko gerilim filmlerini ozlettirdiniz olm. havalar az soguyunca abuk subuk film seyredesim geliyormus benim bak, onu anladim bi de (kendimi bildim, koleksiyoncu da bilsin).


    (flexi - 3 Ekim 2011 01:17)

  • comment image

    --- spoiler ---

    tom ve jerry'e pek benzeyen film. tuzaklar vb bana aynen tom ve jerry izliyormuşum gibi his verdi.

    ---
    spoiler ---

    gerilimse evet insanı gerilime sürükleyen bir film. bu filmi izlemek zaman kaybı olmadığı gibi izlememek de pek büyük bir kayıp değil. canınız sıkılıyorsa izleyin gerilin.


    (dragut rais - 29 Ekim 2011 23:44)

  • comment image

    fowles'ın insana dair birçok şeyi ama belki de en çok iyilik-kötülük ve tek olan (birey) ile çok olan (toplum) karşıtlıklarını ve açmazlarını yalın ve abartısız bir dille işlediği kitabıdır. kitap benzer aile yapısından ve benzer toplumsal sınıflardan gelmiş iki bireyin neredeyse birbirine tamamen zıt gelişmiş öykülerini incelerken bireyin aileden, içkici anneden, psikopat babadan, ikiyüzlü orta sınıf ahlakından, paradan ve okuldan bağımsız olarak varolduğunu ve aslında bu varoluşun insanın özünde bir yerlerde gizli olduğunu imliyor. bu özün insanı güzeli sevmeye ve üretmeye itebileceği gibi güzelden bihaber kalmaya ve kendi kontrolünde olmayan tüm üretilmişleri reddetmeye de yöneltebileceğini de seziyoruz romanda. birbirine zıt bu ikiliğin arasında kalan bireyleri göstermesi açısından da önem arzeden roman üslubundaki farklı gözler aracılığıyla hikayeyi aktarma özelliğiyle de ayrı bir ironi sunuyor okura.

    fowles, günlük hayatta pek de yaşamayacağımızı düşünebileceğimiz türden bir olayı o kadar sade bir anlatımla aktarıyor ki sayfalar ilerledikçe olayı içselleştiriyoruz ve bu büyük yazar içselleştirdiğimiz şeyler arasına resimden ve müzikten başlayarak sanatın birçok alanını, varoluşçuluktan başlayarak bir çok felsefi sorunu ve insan ruhunun inilmesi zor derinliklerini de koymayı başarıyor.


    (yeldegirmeni - 9 Haziran 2012 09:19)

  • comment image

    sonu bana trevanian'ın katya'nın yazı'nı anımsatan kitap. bir de, benim okuduklarım arasında, sınıf çatışmasını klasik rus edebiyatından sonra en yoğun işleyen kitaptır.


    (mitfahrerin - 28 Ağustos 2013 12:25)

  • comment image

    sarsıcı bir john fowles kitabı daha...

    kitap, aşık olduğu kızı kaçıran koleksiyoncu bir adamı anlatıyor ama kitaptan edindiklerimiz ve hissettiklerimiz muhteşem bir akış içinde sürekli değişiyor.

    --- spoiler ---

    para mutluluk getirmiyor; sınıf farkları hep sabit kalıyor... bununla ilgili fred'in parayı kazandığında gittiği bir restoranda, üzerine dikilen bakışları, fred'in duygularını betimleyen bir bölüm vardı, çok anlamlıydı.

    insanın büyüdüğü ortam, kişiliğini etkiliyor ama tamamen değil. insanın kendini eğitmesi mümkün. bunu, miranda'nın babasının, miranda'ya bu iki kötü kişiden nasıl bu kadar iyi bir kişi doğdu, gibisinden bir cümle söylemesiyle anlayabiliriz. bu da benim hep savunduğum, "insanın özü neyse odur, çevresel faktörler bunu yalnızca saklar ya da ortaya çıkarır" tezimi doğrular nitelikte...

    ilk bölümde, fred'in bakış açısıyla olayları okuduğumuzda stockholm sendromu'nun gerçeğe döneceğini, fred'in zavallı aşık bir adam olduğunu, hatta miranda'nın kendisine bu kadar iyi davranan bir adama niye böyle kötü davrandığını anlamakta zorlanıyoruz. çünkü fowles, muhteşem anlatımıyla, bizi empati yapmaya, kahramanları içselleştirmemiye sevk ediyor. biraz da miranda'nın başına birşey gelmesin korkusuyla, sanırım fred'in iyi bir insan olmasını çok istiyoruz.

    ikinci bölümde, tamamen miranda karakterine bürünüp, kapatılma duygusunu, öğrenmeye aç bir insanın hayattan kopuşunu, sanat ve yaratmak üzerine kafa yoran genç bir bireyin özgürlüğünün çalınmasını hissediyoruz. miranda, g.p ile olayları anlatmaya başladığında, kendi düştüğü durumla fred'in durumunu özdeşleştirdim biraz. ikisi de kör kütük aşık ve başka şeyleri göremeyecek durumda gibi geldiler. fred'in sınıf farkını görmezden gelmesi, miranda'nın yaş farkı meselesine eskiden çok takarken, aşkı için artık umursamaması gibi noktalar...bunlar ne olursa olsun "aşk" varsa mantık yoktur düsturunu savunuyor gibi.

    fred'in en büyük zayıflığını miranda'nın ona yaklaşmak için adım attığı gecede görüyoruz. burada fred'in ve miranda'nın bakışı inanılmaz zıt ve büyük bir yabancılaşma yaşanıyor. fred'in kafasında kurdukları, manyaklıkları, takıntıları burada baş gösteriyor ve kırılım noktası yaşanıyor. zaten miranda hasta olduğunda fred, eski duygularına tekrar kavuştuğunu söylüyor. çünkü o geceden, o kırılım noktasında sonra, aşık olduğunu zannettiğimiz fred'i değil, aşık olduğunu zanneden fred'i daha net görüyoruz.

    duygusuz ve cahil bir insanla konuşmanın ne kadar cinnet geçirtici bir eylem olduğunu feci halde hissettiriyor fowles, miranda karakteri ile. kendini geliştirmek yerine, sadece paranın satın alabileceği şeylere yönelip, karşısındaki o şekilde mutlu edebileceğine inanan fred'in tutumu, zaten bize kendisinin asla değişmeyeceğini işaret ediyor.

    ve o son: hazin.

    psikopatça, manyakça... rahatsız. miranda ne yapsa, fred'i aldatabilirdi, onu etkileyebilirdi diye düşündüm ama sanırım hiç bir şey. bir insanın karşısındakini kandırmak uğruna bile oynayamayacağı şeyler vardır. miranda'nın da dediği gibi; ne kadar senin seviyene düşmeye çalışırsam çalışayım, senden hep bir basamak yukarıda olacağım...

    ---
    spoiler ---

    muteşem ötesi bir kitap, psikolojik gerilim, iki farklı karakterin iç dünyasına yolculuk...


    (black rose immortal - 25 Haziran 2014 09:07)

  • comment image

    john fowles’in romanından bahsediyorum. filmden değil.

    önce biraz sövelim: hala ekşi sözlükte aynı isimli farklı türdeki eserler kategorik olarak ayrılamıyor. gel de vizyonunu sktiklerim diye sövmeden dur.. sinema/edebiyat diye 2 tane etiket yapıp (ki aslında kanal diye altyapısı da var) ilgili entry’yi bu etikete bağlayıp okuyana da bunu seçmelerini sağlamak ne kadar zor olabilir? bu başlıkta “edebiyat” etiketine tıklayıp, kitapla ilgili yazılmışlara ulaşabilirdi böylece okuyucu. onu ilgilendirmeyen yüzlerce entry ile boğuşmak durumunda kalmadan…

    öhmm. (kravatını düzeltir)

    “kelebekler çok narin yaratıklardır, olaylar gelişir” diye de özetlenebilirmiş kitap aslında.

    tek mekanda geçen film heyecanını yaşatan ilk kitaplardan biri olması muhtemel.

    kitap eski olduğu için bugüne kadar üzerinde her türlü okuma yapılmış. taşralı/burjuva eleştirileri, sanat eleştirileri yapılmış diye yazılmış çoğunlukla. hepsini okumak çok zevkli. yazarın anlatılanları kast edip kast etmediği önemini yitiriyor iyi bir sanat eserinde. siz ilhamı alıp, ilgili eser üzerinden senteze ulaşıyorsunuz. zorlarsanız, erkek kahramanın bir genç kızı da tıpkı kelebek koleksiyonu yapar gibi hapsetmesi sayesinde önce kızla daha sonra kelebek ve hayvanlarla empati yaparak hayvanları öldürmenin/hapsetmenin rezilliğine vakıf olabilir, buradan ne olursa olsun koleksiyon yapmanın özünde o kıza yapılanlar gibi hastalıklı bir ruh haline sebep olmak gibi düşüncelere gark olabilirsiniz. bugün neredeyse 2. sınıf gerilim filmlerindeki senaryolar dahi bu kitap kadar derinliğe sahip ancak bu kitabın değerini azaltmıyor tabi ki. fowles bunu 1930'larda yazarak belki de yüz binlerce kişinin ufkunu açmış, nice sanat eserine ilham olmuştur. saygıyla anıyoruz.


    (sitki siyril - 22 Ocak 2015 21:37)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bir ölü(m) sevici ve koleksiyoncusunu tanıdığımız roman.
    bunu destekleyen en sağlam sembol, kahramanın (fred) kelebek koleksiyonu.
    işin ironik kısmı fred'in, henüz alıkonulmasının ilk dakikalarında dahi gözlerinde korku ve dehşet ifadelerinden eser olmadığını öğrendiğimiz, ilerleyen sayfalarda belki de pek çok esirin aksine davranışlar (fred'le iletişim kurmaya çalışmak, niyeti öyle olmasa bile dostane bir tavra bürünmek) sergileyen, öğrenme aşkı ve merakla yanıp tutuşan miranda kadar canlı bir varlığı koleksiyonuna dahil etmek istemesi.

    kendine dahi yaşarken tahammül edemeyen fred, miranda'yı da öldürmek istiyor. bu yüzden fred'in küflenmiş bedeni ve ruhuna yapılabilecek en büyük hakaret, miranda'nın ona olan tahriksel yaklaşımı oluyor. (sanırım bu, tutsaklıktan kurtulmak için başvurulacak en hatalı plandı.)
    bu dakikadan sonra da işler iyice çığrından çıkıyor. miranda giderek ölüyor (ve romanın sonunda kelimenin gerçek anlamıyla ölmeyip "giderek bir ölüye" evrilseydi belki de o miranda, fred için ideal bir tutsak kıvamına gelirdi).

    fred, her ne kadar miranda'nın ölümünün hemen akabinde yeni bir kurban için kafa yormaya giriştiyse de, miranda'nın ölü halinin onun canını sıktığını (çünkü bir ölü cansız (tam da fred'lik!) da olsa, ölüm bir yaşam parçası olduğu için miranda'nın o hali, fred için heyecan uyandırıcı değil, hatta bir tehdit) düşünüyorum. dolayısıyla (mutlu sonlandırma ihtiyacıyla da diyebiliriz), miranda; "ölüm"e, "ölü"ye en çok yaklaştığı zaman bile canlılığından bir şey kaybetmedi ve koleksiyonun bir parçası olmadı, fred'in insiyatifine şans tanıyarak içinden kurtulmanın imkansız olduğu o evden kurtulamamış olsa da...

    ---
    spoiler ---


    (pasif laura - 1 Mart 2015 20:00)

  • comment image

    herşey kelebek koleksiyoncusu olan gayet mülayim bir adamın, koleksiyonuna, ona kelebeklerden bile daha güzel ve çekiciy gelen bişeyi katmak istemesiyle başlar..


    (kolonyali mendil - 19 Ağustos 2001 18:17)

  • comment image

    john fowles in muhteşem eserlerinden biri. kelebek koleksiyoncusunun koleksiyonuna katmak istediği yeni bir canlı* ve bu canlının onu kelebekleri gibi kabullenmeyişini anlatan kitap. koleksiyoncuyla güzeller güzeli kelebeğinin dillerinden ayrı ayrı anlatılmasıyla yazım olarak dikkat gerektiren bir anlatım şekline dönüşen, fakat john fowles ın bunu bir kaç yerde gözden kaçırdığı, bunun dışında mükemmele yakın olan gerilim kitabı...


    (chaosangel - 19 Şubat 2005 03:09)

  • comment image

    kitabin ilgin bir ozellligi; kacirilan miranda'nin yazdiklarinin koleksiyoncunun anlattiklarinin arasina hapsedilmis olmasidir. kitap koleksiyoncu ile baslar, miranda'ya gecer ve koleksiyoncuyla biter. boylece miranda'nin hapsolmuslugu kitabin yapisiyla da vurgulanir.


    (tinca - 7 Nisan 2005 20:29)

  • comment image

    "koleksiyonculugun her turlusu kotudur" diyen kitap. buyuk yazarlik, iki kisinin ayni durumla ilgili dusuncelerini, kendi dunyalarindan yola cikarak bu kadar inandirici bir sekilde anlatabilmek olmali.


    (koyumavi - 30 Ocak 2002 15:37)

Yorum Kaynak Link : the collector