Süre                : 1 Saat 47 dakika
Çıkış Tarihi     : 12 Mart 2015 Perşembe, Yapım Yılı : 2015
Türü                : Drama,Romantik,Savaş
Ülke                : İngiltere,Fransa,Kanada
Yapımcı          :  Alliance , Qwerty Films , Scope Pictures
Yönetmen       : Saul Dibb (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Matt Charman (IMDB),Saul Dibb (IMDB)(ekşi),Irène Némirovsky (IMDB)
Oyuncular      : Michelle Williams (IMDB), Kristin Scott Thomas (IMDB)(ekşi), Margot Robbie (IMDB)(ekşi), Eric Godon (IMDB)(ekşi), Deborah Findlay (IMDB)(ekşi), Ruth Wilson (IMDB)(ekşi), Sam Riley (IMDB)(ekşi), Vincent Doms (IMDB), Simon Dutton (IMDB), Diana Kent (IMDB), Themis Pauwels (IMDB), Alexandra Maria Lara (IMDB), Nicolas Chagrin (IMDB), Clare Holman (IMDB), Bernice Stegers (IMDB), Lambert Wilson (IMDB), Harriet Walter (IMDB), Paul Ritter (IMDB), Tom Schilling (IMDB), Heino Ferch (IMDB), Niclas Rohrwacher (IMDB), Matthias Schoenaerts (IMDB), Luan Gummich (IMDB), Martin Swabey (IMDB), Tara Casey (IMDB), Moritz Heidelbach (IMDB), Eileen Atkins (IMDB), Juliet Howland (IMDB)

Suite Française (~ Ask Ugruna) ' Filminin Konusu :
1940'ta Fransa'da geçen filmde savaşın dramatik yüzünü yakından görüyoruz. Küçük bir kasabada yaşayan Lucile Angellier (Michelle Williams), her şeyine karışan kaynanasıyla (Kristin Scott Thomas) birlikte eşinin savaştan dönmesini beklemektedir. Bir süre sonra işgal edilen Paris'ten göç edenler kasabalarına dolar. Onlarla birlikte Alman ordusu da gelir ve kasaba halkının evlerine yerleşirler. Lucile, ilk başta evlerinde kalan Alman askeri Bruno von Falk'ı (Matthias Schoenaerts) görmezden gelse de çekiciliğine daha fazla karşı koyamaz ve ona aşık olur. Bu aşk, her ikisi için de felaketlerin başlangıcı olacaktır.


  • "gelecekte bir gün, birine, sırf götlük olsun diye bir roman tavsiye etmek durumunda kalırsam, o kitap bu kitap olacaktır."
  • "ne yazık ki, berbat bir türkçe çeviriye sahiptir bu kitap."
  • "(bkz: nuriye yiğitler)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    tempête en juin ve dolce başlıklı iki ayrı bölümden olusan muhtesem roman. birinci bölümde paris'in ilk bombalanışı sürecinde birçok ayrı karakterin başından geçenler anlatılır. ikinci bölüm ise daha sonra işgal edilmiş bir kasabada geçer. vintage baskısının sonundaki irene nemirovsky'nin savaşa ve romanına dair notlarında aslında 3 bölüm daha yazmayı planladığını okuruz. elyazmasını yıllar sonra okuyan ve basılmasına önayak olan kişi irene nemirovsky'nin kızıdır. roman ayrı, yazarın hayatı ayrı, basılış öyküsü ayrı hikayelerdir.


    (wand - 10 Kasım 2007 20:37)

  • comment image

    çok iyi tasarlanmış kapağından etkilenerek aldığım kitap.alman işgali karşısında fransızların yaşadıklarını anlatıyor. fedakarlığın,paylaşmanın ne demek olduğunu bir kere daha gösteriyor.akıcı bir dili var fakat kitabın ikinci bölümü biraz sıkıcı gelebilir..

    (bkz: irene nemirovsky)


    (cizmedinki kesesin - 17 Ağustos 2009 17:47)

  • comment image

    gelecekte bir gün, birine, sırf götlük olsun diye bir roman tavsiye etmek durumunda kalırsam, o kitap bu kitap olacaktır.


    (dilsuhte - 2 Mayıs 2010 21:18)

  • comment image

    sevdiğim bi büyüğüm 'al oku çok güzel kitap' diye verdi bunu. yani kitaplara ve yazarla saygım sonsuz ama bu nedir arkadaş. defalarca denedim devam edeyim sonunu getireyim ama olmuyosa olmuyodur. zorlamanın anlamı yok :/
    şayet bir gün adam gibi çevirisi yapılırsa belkiii devamını okurum. o da belki.
    buradan pegasus yayınlarına ve çevirmen nuriye yiğitler'e sevgilerimi yolluyorum. anladınız siz onu.


    (nunnajina - 24 Mayıs 2014 23:42)

  • comment image

    bu ara the imitation game'den sonra izlediğim en etkileyici film.

    gerek oyunculuk olsun, gerek kurgu ve müzik, film her şeyiyle işgal altında kalmanın yarattığı o korkuyu etkili bir şekilde yansıtıyor. ve tabii ki dolayısıyla, bir kez daha, o korkunç diktatörlük altında komşusuna yardım edenlerin cesaretini saygıyla anıyorsunuz.

    --- spoiler ---

    filmde hoşuma giden bir detaysa, film boyu hitler'in adının bir kere bile geçmemesi. alman askerinin rejime olan bağlılığını çok güzel özetliyor. işgal resmen hitler'den bağımsız bir şekilde işliyor, kimse de durup "aga bu nedir? napıyoruz biz?" demiyor. sosyal psikolojinin en önemli konularından biri olan obedience to authority mevzusunun en iyi örneği de işte tam olarak budur.

    ---
    spoiler---


    (tiny one - 18 Mart 2015 14:40)

  • comment image

    spoiler

    vikont ve eşi, kasaba açlıktan kırılırken refah içinde, sıkıntısızca yaşarlarken kilerdeki erzaklarının çalındığını fark ederler. bir gün vikont'un eşi kasabanın en fakirini tavuklarını çalarken yakalar. "herkes sizden çalıyor. tabii ki çalacağız. ne yapalım, aç mı kalalım?" kabilinde şeyler söyler. kadın tavuklarının alınmasına sinirler. kocasını uyandırır. "hırsızı buldum. üstelik silahı da var. silahını teslim etmemiş almanlara," der. kocası, "kasabanın yarısında silah var, yat, uyu," deyince bir yalan söyler: "ama silahını bana doğrulttu." halbuki doğrultmamıştı. bu küçük yalan nelere sebep oluyor, görelim: sabah adamın evini almanlar basar. evinde kalan alman teğmen adamın silahını bulur. kavga etmeye başlarlar, derken teğmen ölür, adam kaçar. kasabadan sorumlu alman komutan, vikont'a "eğer bu katil bulunmazsa beş kişinin öldürülmesi emrini aldım. komutanı zar zor sadece sizi öldürmeye ikna edebildim. adam bulunmazsa ona karşılık sizi idam edeceğiz," der. kadın sinirine hakim olmaz, bir yalan uydurur, bu yalan gelir kocasını vurur. şahsen benim en çok etkilendiğim sahne buydu.

    tabii matthias'ın canlandırdığı teğmenin aşkı uğruna söylediği yalanı yüzünden de vikont'un öldüğünü söyleyebiliriz. askerler evde gizli bir yer buluyorlar. bu yerde aradıkları adam gizleniyor. teğmen odaya geçiyor, adamın orada olduğunu bilmesine rağmen askerlerine "temiz," diyor. neden? aşkı, michelle williams uğruna. williams için ben de yapardım ulen bunu. neyse. ama tabii tüm bunları tetikleyen vikont'un eşi ve yalanı hiç şüphesiz. bazı yalanların sonu böyle olabiliyor. hem adamın ailesini, hem de kendi aileni dağıttın o diline hakim olamayarak.

    bu arada cast'taki herkesi pek beğendim. margot robbie farklı bir karakterde, kıvırcık saçlarla, tatlılığını koruyarak karşımıza çıkıyor. ruth wilson, oyunculuğu bırakan kristen scott thomas baskıcı kayınvalide rolünde fena değildi. matthias ise her zamanki gibi iyiydi. gene vücuduyla, bu kez gözleriyle oynamış. vikont'un idamından sonraki bakışları oyunculuk bu dedirtti. michelle ise gene kırılgan, narin, genç bir kadın rolünde karşımıza çıkıyor ve gene rolünün hakkını veriyor.

    filmde harbiden de tek bir kere bile hitler anılmıyor. hatta nazi selamına da pek yer verilmiyor. adından -aşkı uğruna- filmin romantizmi önplana aldığını sanmıştım. ama saul dibb öyküyü romantizme boğmaya yeltenmiyor. her şeyi dengede tutarak, nazilerle ilgili filmlerdeki klişeleri mümkün mertebe kullanmayarak anlatıyor öyküyü. öte yandan nazileri övdüğünü de düşünmüyorum. bütün nazileri kötü göstermemesi, hepsini övüyor anlamına gelmemeli. bütün naziler cani, kötü müydü; tartışılır. ayrıca zaten savaş filmi de beklenmemeli.

    spoiler


    (sherlock holmes 90 - 19 Haziran 2015 00:55)

  • comment image

    izlemesi oldukça güzel ve tek solukta biten akıcı film. tipik bir ikinci dünya savaşı filmi değil. daha çok, eve zorla gelen yatılı misafirin bir de ülkeyi işgal etmiş nazi almanyası askeri olması durumunda yaşanacak olası sıkıntıları anlatıyor. (yatılı misafir zaten çok sevilen bişey diil, üstüne bir de bu nazi subayı olunca iyice sinir harbi) "bussy" adlı küçük fransız kasabasının güzelliği filme ayrı bir hoşluk katmış. filmin başındaki stukaların dalışa geçip sivillerin üzerine bomba yağdırdığı sahne de çok güzeldi. bu uçağın dalışa geçerken çıkardığı orjinal ses atlanmamış. başroldeki erkek oyuncu filmin başında biraz tutuk ve soğuk kaldığı için ilk önce "keşke bu rolü ryan gosling'e verselermiş, hem michelle williams'la blue valentine filminde harika bi çift olmuşlardı hem de bu sarı kafalıya nazi subaylığı cuk otururdu" dedim ama filmin ortalarından itibaren diğer eleman da hakkını verdi, sırıtmadı. şunu da söylemeden geçemeyeceğim,müzikle iç içe bir insan (bu filmde sivil hayatında besteci olan nazi subayı) her halükarda insanlıktan biraz daha nasibini alıyor sanki..


    (savaras - 30 Kasım 2015 17:27)

  • comment image

    matthias schoenaerts'i gorunce ilk sahnede;
    -bu herifle koca film gecer mi ?
    dedim. ama sanirim filmin basindan kendine aşık olarak kalktim.**
    adamin nefes alisindan bile aşkının kokusunu aliyordunuz.
    nasil bitti anlamadim bile.
    kesinlikle tavsiye ediyorum.


    (sereserpen - 11 Aralık 2015 01:03)

  • comment image

    bu kadar güzel, bu kadar etkileyici bir filme (kitaba), filmi izledikçe (kitabı okudukça) anlayacağımız bu kadar güzel bir isim verilebilirdi. ve ismin aşk uğruna olarak türkçeleştirilmesi ancak bu kadar berbat olabilirdi. kitabın çevirisinde de olduğu gibi doğruca "fransız süiti" deseler de bence çok harika, çok şairane olurdu. ama hep gişe kaygısı hep gişe kaygısı.


    (cosmic girl - 11 Şubat 2016 10:08)

  • comment image

    bir müddet ergenlik yıllarıma dönüp, karakteriyle aşk yaşadığım film. sanırım bir erkek, matthias schoenaerts
    ,ancak bu kadar güzel sevebilir, ancak bu kadar tutkulu, romantik, fedakar olabilir. ne güzel anlatmışlar, ışıkları kapayıp seyre dalınması gereken film.


    (final approach point - 21 Mayıs 2016 20:15)

  • comment image

    etkileyici bir film.. baştan sona hic kopmadim filmden.. romantik, duygusal, tutkulu, dramatik, kimi zaman gerilimli ve çoğu sahnede savaşın acımasızlığını içimde hissettiren bir filmdi.. bittigi son sahnede hıçkırıklara boğulmuş ağlıyordum.. belki ben fazla duygusalım bilmiyorum.. bu filmin ruhumda yarattığı etki uzun süre gider bana.. film hakkinda söyleyebileceğim şey kesinlikle izlenilesi olduğu...


    (kapak kizii - 5 Eylül 2016 01:27)

Yorum Kaynak Link : suite française