The Acid House (~ Asit evi) ' Filminin Konusu : Trainspoitting`in senaristi Irwine Welsh`in üç öyküsünden uyarlanan film üç bölümden oluşuyor. İlk öyküde takımdan atılan bir futbolcu, ikincisinde karısı tarafından aldatılan bir adam, üçüncüsünde ise futbol ve uyuşturucu müptelası olan bir gencin hikayeleri anlatılıyor.
Filth(2013)(7,1-93112)
Gangster No. 1(2000)(6,8-12247)
Good Arrows(2009)(6,3-76)
Ecstasy(2012)(5,2-1667)
irvine welsh in 94 senesinde trainspotting sonrasi yayimladigi kisa hikayelerden ve bir kucuk romandan olusan kitabi.agir iskoc aksanli yazildigi icin ilk baslandiginda basagrisi verebiliyor fakat sonra bir sekilde alisiyorsunuz.surukleyici mi?hayir.
(sirius black - 30 Nisan 2002 17:40)
boole i sarki hattaa muzik turu waadi sanki...sarkida aciiiiiiiiiid house diye baariyodu bi kimse ...
(deadman - 26 Haziran 1999 00:00)
irvine welsh in yine ingiliz isci sinifi gencliginin nihilist durumunu anlattigi, gerceküstü ogelere daha cok yer veren, soundtrack ine pasif kalinamiyacak, cinsellik, junk, futbol, sinif sorunlari konularinda gezinen zaman tanigi eserinden kotarilan sevgili film. defalarca izlenmesinde bir zarar yoktur. ozellikle asid house adli 3. bolume takilin irgalanip durulun derim.
(coldplay - 28 Mayıs 2002 13:50)
kullanılan iskoç diyalektiği yüzünden altyazısız izlemenin kastırıcı olduğu film. ne yazıkki beyhude araştırmalarım sonucu altyazılarına henüz ulaşabilmiş değilim.
(ummagumma - 10 Eylül 2002 16:21)
birinci öykü mizahla perdahlanmış hoş bir kafkaesk anlatıydı. sineğe dönüşen çocuk agresif ve intikamcı bir gregor samsa havasında boka buluyordu hayatını. sonra da ortalığı.. tanrıyla sohbet oldukça klişe bir kullanım gibi gözükse de oldukça matraktı. pulp bir allegorik anlatımdan ibaretti. ikinci öykü ise hiç bir erkeğin izlemeyi arzu etmeyeceği kadar sinir bozucuydu. üçüncü öykü ise kötüydü gerçekten. kötü bir fantazi. hiç gerekmiyordu. episodların sıralaması iyiden kötüye yapılmıştı adeta.
(tabularasa - 10 Eylül 2002 16:45)
izledigimde, tabi bu lise yillarima denk dusuyor, gosteriminin ufacik bi kavaklidere salonunda olmasindan ve de filmin 3 hikayeden olusmasindan dolayi basta bi uc film birden havasi sezinledigim, daha sonralari salonda bulunan bi kac iskocun kahkahalara bogulmasiyla, tabi bu sirada bizim, turk izleyicilerin anlam veremeyisiyle suregiden, ama yine de yogun mizah yollu elestirilerini sezinleyebildigimiz, daha sonralari anlamlar verebildigim film.ikinci hikayedeki sahneler- ozellikle, karisinin sevgilisinin, ki bu ust komsudur, evin tepesine kocaman bi delik acip yukardan sallandirdigi televizyonun kablosunu prize takmasiyla kocanin ezilmisligini doruk noktasina ulastiran sahne- epey matraktilar.
(asitevi - 1 Kasım 2002 18:04)
ilk bölümü hakikaten efsanedir. ancak 2. ve 3. parçaları ile kült olabilecek bir film heder edilmiştir.ilk bölümü extended olarak tek bir film diye çekilseydi şimdi imdb250'de görüyor olurduk.
(arise - 21 Haziran 2010 22:13)
can sıkıntısından bir yaz günü girdiğim bir sinemada denk geldiğim filmdir.--- spoiler ---ama yıllar sonra bile o ikinci bölüm aklımdan çıkmaz, elimdeki kola kutusunu perdeye fırlatmak istediğimi hatırlıyorum o kadar olaydan sonra adam kadını affetti yuh artık.--- spoiler ---
(serhtk - 3 Mart 2011 23:57)
uc oykuden olusan sinema filmi. ilk oykude barda bira icen teenage ile bukowski kiligina girmis tanrinin diyalogunda asagi yukari soyle bir kisim mevcuttur ki aradan gecen bunca yila ragmen bir bira daha acmak icin buzdolabini her actigimda yuzumde beliren gulumsemenin sebebidir:--- spoiler ---- eger tanri isen neden burada benimle cene caliyorsun ki? neden savaslari durdurmuyor ya da aclari doyurmuyorsun? bunlari yapabilecek gucun var, degil mi?- senin de daha az bira icebilme gucun var, oyle degil mi?--- spoiler ---
(made in siberia - 17 Aralık 2012 14:58)
2. hikayesinde bir düğün sahnesi olan filmdir. işte o sahne, benim hayatımda gördüğüm en mutlu sahnelerden biridir.
(my beautiful mind - 6 Ocak 2013 01:28)
deprem sonrası gidilip daha bir iç kararmasına yol açabilecek film. ama başarılıdır tabii, özellikle de ilk bölüm. elemanın tanrıya sorduğu "madem tanrısın git açlarla, savaşlarla flan uuraş bu barda benle işin ne?" sorusuna tanrının verdiği "sana ne!" cevabı mükemmeldir... (bkz: sordum soruyu soktum boruyu)
(zbam - 22 Eylül 2003 16:26)
ahlaki normları yerle yeksan etmesi açısından vurucu ve keyifli, ama avant-garde'lığın bokunu çıkaran sanat yüklü sahneleriyle de can sıkabilen bir film. karakterlerin tipsizliği ve aptallığı, ölümüne nihilist tavırlarıyla birleşince "ulan bu iskoçlar ne içleri dışları çirkin insanlarmış bilader" diye genellemelere sürükleyebiliyor izleyiciyi. anlatılan 3 hikaye içinde ilki kesinlikle en iyisi, fantastik bir "yerin dibine giriş" öyküsü, insanın aşağılık kompleksini köküne kadar kaşıyor. film sırf ondan oluşsa da olurmuş. ikinci hikaye, ana karakterin aşırı ezik tavırlarıyla insana la havle dedirtiyor. kültürel olarak bize o kadar aykırı ki, anadolu'nun bağrından kopmuş yağız türk gencine izletsen sinirden kendini camdan atar. öyle bişey.sonuncusu ise tam anlamıyla insanın içini şişirir cinsten. "saykodelik kafa anlatçaz" diye seyirciyi darıyor da darıyor. istanbul bienalindeki sıkıntılı halime döndüm. ben sanattan anlamıyorum.ha şunu özellikle belirtmek gerekir ki filmin lsd tribiyle tırnak kadar alakası yok. senaryo falan belki o kafada yaratılmış olabilir o kadar. neticede şahsi notum (ı. bölüm: 9, ıı. bölüm: 7, ııı. bölüm: 3 olmak üzere) 6.5/10. sinemada tuhaflıktan hoşlananlar izlesin, bunu da görmedik demesinler.
(epic - 12 Ağustos 2013 13:53)
welsh'i severiz tabii ama bu film soundrack'i dışında hiç olmasaydı olurmuş dediğim filmlerden. görmemezlikten gelmek istemiştim.
(adore - 19 Kasım 2003 14:11)
yönetmen irvine welsh deil sanırım ama hikayeler onun..ilk hikaye mükemmeldi..ikincisi sinir bozucuyduüçüncüsü çok gereksizdi.
(iiaa2 - 6 Haziran 2001 00:07)
"tanri, onu gormek istedigin bedende kendini gosterir" cumlesini veren bir film.
(freak - 28 Haziran 2001 23:59)
en super soundtrack`e sahip olan film kanimca. yillarca dinlenebilicek olanlardan.
(unearth - 19 Temmuz 2001 12:23)
3. hikayede trainspottingin spud'ını görmek ve güzel oyunculuğunu izlemek keyifli olmuştur.kitabını okumadan bir yorum yapmak zor ama sinema açısından bakarsak mizah öğeleri yerli yerinde, soundtracki kusursuz ancak bir numarası olmayan bir film. trainspottingle kıyaslanması dahi büyük bir hata olur. ne çekimler güzel ne mesajlar yerli yerince verilmiş."welsh'e saygıdan izlenmesi gerek" diye düşünmemek gereken filmmiş özetle.
(heterojen - 22 Ocak 2005 18:10)
3. bölümde ewen bremner'in muhteşem oyunculuğuna şahit olunabilir bu filmde. ayrıca ilk bölümde bardaki tanrıyla konuşma sahnesi harikaydı. --- spoiler ---- eğer sen tanrı'ysan neden aç insanlara yardım etmek yerine bana yardım ediyosun ki? sorusuyla çılgına dönmesi tanrı'nın.. "neden her birine yardım etmek istediğimde aynı soruyu soruyosunuz" diyip sonra bi anda "sen bi sineksin" burda bi gözlerinde bi parlama belirir ve "evet evet bi sineksin" diyerek sineğe çevirir adamımızı.--- spoiler ---
(lordofdrinks - 6 Temmuz 2006 13:24)
eh welsh welsh de bir yere kadar yani.. üç bölümlü bu kara komedi diyelim, filmin, sadece bir öyküsü -o da paçayı yırtabilecek kadar sadece- iyi kotarılmıştır, welsh melsh ama.. bu bölümler, "the granton star cause", "a soft touch" ve "the acid hause" olarak aynı sırayla (tıpkı soket* gibiah) sıralanır.. hele filme adını veren son öykü, külliyen, mini ve kötü bir trainspotting kopyasıdır (kopyası da kendinden menkul tabii, derler kimileri).. yönetmen kardeş paul mcguigan'ın dilini de sadece ilk öyküde yakalamak olasıdır zaar..tamam fipresci almıştır.. tamam müzikleri de iyidir..
(atlantisten gelen zekiye - 5 Ocak 2002 06:33)
(bkz: cinsel felaket dörtlüsü)
(deadbeat - 13 Şubat 2006 01:27)
Yorum Kaynak Link : the acid house