Süre                : 2 Saat 30 dakika
Çıkış Tarihi     : 11 Temmuz 1997 Cuma, Yapım Yılı : 1997
Türü                : Drama,Gizemli,Bilim Kurgu,Heyecanlı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Warner Bros. , South Side Amusement Company
Yönetmen       : Robert Zemeckis (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Carl Sagan (IMDB)(ekşi),Carl Sagan (IMDB)(ekşi),Ann Druyan (IMDB)(ekşi),James V. Hart (IMDB)(ekşi),Michael Goldenberg (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Jena Malone (IMDB)(ekşi), David Morse (IMDB), Jodie Foster (IMDB), Geoffrey Blake (IMDB)(ekşi), William Fichtner (IMDB)(ekşi), Matthew McConaughey (IMDB)(ekşi), Tom Skerritt (IMDB)(ekşi), Henry Strozier (IMDB), Max Martini (IMDB), Larry King (IMDB), Thomas Garner (IMDB), James Woods (IMDB), Vance Valencia (IMDB), Angela Bassett (IMDB), Maria Celeste Arraras (IMDB), Geraldo Rivera (IMDB), Jay Leno (IMDB), Rob Lowe (IMDB), Jake Busey (IMDB), Michael Albala (IMDB), Leo Lee (IMDB), John Hurt (IMDB), David St. James (IMDB), Haynes Brooke (IMDB), Bryant Gumbel (IMDB), Steven Ford (IMDB), Philippe Bergeron (IMDB), Marc Macaulay (IMDB), Jeffery Thomas Johnson (IMDB), Yuji Okumoto (IMDB), Rob Elk (IMDB), Alex Veadov (IMDB), Catherine Dao (IMDB), Kristoffer Ryan Winters (IMDB), William L. Thomas (IMDB), Robert Aguilar Jr. (IMDB), Neil Armstrong (IMDB), Mark Bailey (IMDB), Matt Bennett (IMDB), Tony Boldi (IMDB) >>devamı>>

Contact (~ Mesaj) ' Filminin Konusu :
Astronom Dr. Arroway, Bir gece Vega yıldızından gelen bir sinyal keşfeder. Arroway'in bu keşfi bütün Amerika'yı ayağa kaldıracaktır. İşin daha da tuhaf olan tarafı, Vega yıldızından gelen bu sinyaller birleştirildiğinde bir teknolojik aracın yapım planı ortaya çıkmaktadır. Bu bir truva atı mıdır? yoksa başka gezegen ve galaksilere seyahatin yolunu açan bir makine midir? Bunu öğrenmek için Amerikan Hükümeti makineyi yapmaya karar verir.

Ödüller      :

Academy of Science Fiction, Fantasy & Horror Films:Saturn Award-Best Actress, Saturn Award-Best Performance by a Younger Actor/Actress


  • ""oysa ben, biz nasılsak dünya öyledir sanıyordum" der jodie foster bu filmde. insan aklının varabileceği en güzel düşüncelerden biridir bu. inanmak için bundan daha güzel bir dogma olamaz sanırım."
  • "uzaydan gelen mesajda hitler'i görmemle serbest çağrışım olarak bütün dünya almanın daşşağını yesin lafı aklıma geldi, baya güldürdü."




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---

    -mesajdan sonra cape canaveral'a akin eden kalabalik. bu kadar mi gercekci olur ? nazisinden tut, elvis'ine kadar her tarz insan..

    -uzaylilarin yolladiklari mesaj. daha ne kadar detay dusunulebilirdi bilmiyorum. bikere bizim dikkatimizi cekmek icin asal sayilar yollamalari, o sinyalin ustune bizden aldiklari goruntuyu "sizi duyduk" diye gommeleri, onun icine de kare sayisini (bkz: frame rate) iki katina cikararak makine planlarinin datasini gommeleri, butun bu sinyali alabilmemiz icin siddetini arttirarak geri yollamalari..

    -filmin finalindeki uzayli elciyle gorusme sahnesi.

    -vega'nin dunya disi zeka olusumundan ote, gezegen olusumu icin bile fazla genc bir yildiz olmasindan dolayi sinyalin ordan gelmesine anlam verememeleri, filmin sonunda aydinlatilmaktadir. ellie ilk worm holedan ciktiktan sonra vegayi izlerken uzay gemisi turevi bir cismi cok kisa bir sureligine gorebilmistir. sonraki tunellerle uzaylilarin gezegenine gitmistir.

    -ellie'nin tunellerdeki yolculugu sirasinda gecmisteki ve gelecekteki repliklerininin duyulmasi.

    -makineye binecek insanin secimi icin komisyon karsisina cikan ellie'nin kendisine sorulan "tek bir soru hakkin olsa, ne sorardin ?" sorusuna verdigi cevap.

    ---
    spoiler ---


    (celeron 300a - 7 Şubat 2008 01:39)

  • comment image

    bilim kurguya daha doğrusu bilime karşı merakı olanların kaçırmaması gereken bir film. ben onu bunu anlamam, bilimle de işim olmaz yolda görsem selam vermem diyenler için ise pek bir şey ifade etmeyecektir. o yüzden kişisel ve özel bir ilginin filmden alacağınız hazzı arttıracağını söyleyebilirim.

    her ne kadar 13 ghosts ve ghost ship ile hayal kırıklığı yaşatmış olsa bile robert zemeckis'in elinden çıkması bünyeyi heyecanlandırıyor. contact tam da onun aradığı ve çekmek isteyeceği türden bir film olmuş çünkü herbir sahneyi özenle çekmiş. mükemmelliyetçilik konusunda stanley kubrick'i aratmıyor hani.

    film ise bilim adamlarının/kadınlarının karşılaştıkları zorluklardan, din çatışmasına (ateizm/inanç) ve idealist bir kadının araştırma teçhizatlarını elde edebilmek adına karşılaştıkları zorlukları gösteriyor. yani bilim yapmak öyle kolay değil demek istiyor. üstelik bu rüyalar ve özgürlükler ülkesi amerika'da bile böyledir. araştırmalarınızda mücadele edeceğiniz ve aşacağınız engeller sadece maddi değil, bir takım manevi yaklaşımlar ve değerlerdir aynı zamanda. bilimin aslında en büyük sorunu budur.

    --- spoiler ---

    jodie foster'ın(eleanor arroway) o sinyali duyduğu an, beni kendisinden daha çok heyecanlandırmıştır. şayet orda o sinyali ben yakalasaydım, şener şen gibi götüme tekme vura vura merkeze doğru koşar "ananııı skiymmm" diye bağırırdım.

    ---
    spoiler ---


    (xuleldar - 13 Şubat 2008 19:05)

  • comment image

    başlangıcında(bir nevi intro/başlangıç jeneriği) kamera dünyadan evrenin derinliklerine doğru geri geri gitmeye başlar ve geri gittikçe duyulan sesler günümüzün seslerinden, geçmişin seslerine, şarkılarına, radyo yayınlarına doğru değişir. bu ise daha ilk baştan verilmiş bir spoilerımsıdır. hayran kalmamak mümkün değil...


    (ara - 16 Mart 2008 11:21)

  • comment image

    bu muhteşem filmden muhteşem birkaç ayrıntı da şöyledir:

    - filmin başlarındaki küçük ellie'nin ilacı almaya koşma sahnesi ve ayna sahnesi tekrar tekrar izlenecek derecede güzeldir. babanın ölüm sahnesinin gösterilmemesi ve sadece ellie'nin yüzüne odaklanılması, duygulara çekilen önemi gösterir. "güzeeel" hanesine bir puan daha koyar.

    - filmde ellie'nin iş arkadaşlarından gözlüklü abi sinyali bilgisayarda görünce ekrana "hello" der ve uzaylı abilerle ilk temas kurulur. yine güzel bir sahnedir.

    - görüntülü mesajın alınmasından sonra ekrana hitler'in gelmesi ile hükümetten görevli kitz'in biraz önce dışarı çıkarılan askerleri odaya geri çağırması "ordu olaya el koydu, dağılın lan!" mesajı verir. bunun hemen güvenliğe tehdit olarak algılanması toplumun ne derece paranoyak olduğunu gösterir.

    - kitabı okumadım ama filmden görülebileceği kadarıyla en ilginç karakterlerden birisi hükümet görevlisi kitz. kendisi her şartta kötü bir senaryo yazar. örneğin yazılı metinlere ulaşıldığında bunun vegalıların koloni projesinin bir kopyası olduğunu veya ulaşım aracının vega ordusunu getirecek bir araç olduğunu söyler. bürokrasinin o sıkıcı çarklarının ve sabit yapısının çok canlı bir göstergesidir bu karakter. nasıl ellie bilimin, palmer tanrı inancının, drumlin puştluğun simgesiyse bu filmde kitz de devlet faaliyetinin simgesidir. ama film boyunca aman vermediği bu sabit yapısı, filmin sonundaki "that is interesting, isn't it?" sözüyle yerle bir olur. bir "oh be abi" çektirir. neticede drumlin'den daha sempatik gelen bir karakter kendisi.

    - filmde bill clinton'ın konuşmaları nasa'nın bir projesi ile ilgilidir ancak robert zemeckis'in "lan bu konuşmaları filme koyarsak çok şekil olur be" düşüncesiyle filme konulmuş ve çok da güzel olmuştur. aferin diyoruz. [1996'da yapılmış, mars projesi ile ilgili konuşmalarmış. filmde bill clinton'ın son olarak göründüğü sahnedeki konuşma ise bosna savaşı ile ilgili bir konuşmaydı sanırsam ama çok sallıyor olabilirim o yüzden doğru bilgiye erişildiği an yenilenecek bi madde bu]

    - 3 tane sahnede arkadan gümbür gümbür gelen bir müzik var. birincisi hadden'ın ellie'ye şifreyi açıkladığı, diğeri makinede joseph'in bombayı patlatmadan önce farkedildiği, sonuncusu da yine hadden'ın mir'den hokkaido'daki ikinci makineyi gösterdii sahne. ben bu kadar gaza getirici bir müzik görmedim arkadaş. ya da şöye yaklaşılabilir olaya, o sahneler filmin can alıcı, en gaz sahneleridir.

    - filmin sonlarında ellie ifade verirken "bir tecrübe yaşadım, ne kadar küçüğüz, bizden daha büyük şeyler var ama yalnız değiliz onu anladım" konuşmasını yaparken palmer'ın ona inanmaya başladığı sahne de gerçekten güzel. kamera ona odaklanır ve o sahneyi hissettirir.

    - "wanna take a ride?" diyen hadden'a "hell yeah!" diyor ve bu güzide filme ait tespitlere şimdilik son veriyorum.


    (dare - 4 Ekim 2008 14:46)

  • comment image

    "oysa ben, biz nasılsak dünya öyledir sanıyordum" der jodie foster bu filmde. insan aklının varabileceği en güzel düşüncelerden biridir bu. inanmak için bundan daha güzel bir dogma olamaz sanırım.


    (firacos - 13 Ağustos 2009 15:28)

  • comment image

    sinematografi saheseri bir sahne vardir filmde ki beni "nass nassi nie? nasi" tepkilerine sevketmistir
    kizimiz ilaclari almak icin yukari firladiginda kamera agir cekim, onden kizimizi izler kiz merdivenlerden yukari cikar kamera kizimizi onden cekmeye devam etmektedir ve birden tuvaletin dolap kapagi acilir kamera aynadan zoom out yaparak deminden beri kizi aynadan izliyormus izlenimi verir aradaki gecisi de farkedemezsiniz (denedim...)


    (stargazer - 9 Şubat 2003 10:48)

  • comment image

    internette bir yerlerde, muhtemelen divxplanet'ta "contact'ı izlemediysen, bilimkurgu severim, deme!" şeklinde bir imza görmüştüm. gerçekten öyle bir filmdir, contact. baştan sona sararak ilerleyince sade bir yapım gibi görünse de, bilim-kurgu evreninde yeri ayrıdır.

    onu bu bilim-kurgu evreninde özel kılansa, "scotty, beni ışınla" "komutan logar, bir cisim yaklaşıyor" tarzı uzay, uzaylı, dünya dışı yaşam konulu yapımların aksine, çok az teknik terim ve bolca anlatımı basitleştiren örnek kullanması.

    bu yüzden düz izleyici olarak filmi izlerken "atom fiziğine de, profesörlüğe de lanet olsun" demeden, her bir konuşmayı anlayarak, efendi efendi filmini seyrediyorsun.

    daha başlangıcında, "lan, çok pis şeyler olacak" diyorsun ve o andan itibaren de 2.5 saat süresi uzun olmaktan olmaktan çıkıyor, sen zevk almaya bakıyorsun.

    şu film hakkında hiçbir boku beğenmeyen adamlar arasından bile "yarısında çıktım" diyeni çıkmadı. siz de izleyin, beğenmezseniz, gelin, ben buradayım. paranız iade.


    (uhc - 3 Ekim 2011 01:24)

  • comment image

    benim için uzun yıllar boyu, harikulade bir filmdi yalnızca, contact. hâlâ da öyle, o harikuladeliğinden bir şey kaybetmedi. yapılmış en dolu bilimkurgulardan birisidir.

    ama bugün ben artık, carl sagan'ın romanı olan contact'ı da okumuş birisiyim. tüylerim ise hâlâ diken diken.

    ne burada sagan'ın öngörüsünden, zekasından bahsetmek benim haddime, ne başka şeylerden. ama insana öyle güzel duygular yaşatıyor ki bu kitap.. bu başyapıt..

    hayatındaki önceliği kalbine değil, zihnine veren; yani öncelikle bilime, ardından -gerek kalırsa- inanca* başvuranlar.. bilim insanları.. tanrı'nın, bize anlatıldığı gibi yüzeysel, manasız bir şey olmadığını düşünenler.. ve illa ki, kurtuluşu yerde değil, gökte arayanlar.. yatmadan önce her gece yıldızlara bakanlar.. oralarda bizden farklı, bambaşka dünyaların olduğuna inanmayan, o dünyaların varlığını bilenler.. siz işte. ya da biz. romantik kurgubilimciler..

    okuyun bu romanı. okuyun. dünyevi manasızlıklarımızın başını alıp gittiği bu zamanlarda okuyun..

    son olarak da, o harikulade film bile, bu roman yanında betelgeuse'un yanındaki güneş gibi kalır.


    (sutsuz kahve - 13 Ekim 2011 01:26)

  • comment image

    filmdeki makinanin (bkz: the machine) firlatma sahneleri cape canaveral ussunde cekilmis. cekimler icin gunler oncesinden orlando (usse sadece 1 saatlik mesafededir) ve civarindaki sehirlerin yerel gazetelerine "figuran araniyor" ilanlari verilmis. butun o cumbur cemaat halk goruntuleri bu ilanlara cevap veren bir dolu insanla cekilmis.

    film piyasaya verildiginde, bill clinton goruntuleri yuzunden beyaz saray kiyameti koparmisti. goruntuler kendilerinden habersiz olarak kullanildigi icin "bizden izin almadan resmen baskan'in sozlerini kopyalayip yapistirarak filminizde rol yaptirmissiniz" derken, yapimci robert zemeckis "evet, belki izin almadik ama o goruntuler kamuya mal olmus goruntuler. ustelik film piyasaya cikmadan once size* goruntuleri gonderdik, o zaman itiraz etmemistiniz. ayrica biz baskana kimseyle (forrest gump'da oldugu gibi) el sikistirmadik, dolayisiya rol yaptirdigimiz soylenemez." diyerek cevap vermisti.

    butun bunlarin ardindan beyaz saray "buyukluk bizde kalsin" diyerek dava acmadi ama hollywood sirketlerine de "boyle bir seyi yaparken bir daha dusunun" mesaji verdi.


    (arroway - 2 Eylül 2003 08:09)

  • comment image

    uzun metraj sinema filmi.

    şah damarından vurur seyredeni bu şaheser. at gözlükleriyle siyah perdelerin ardından kasvete bakanlara ibret, sonsuz mavi gökyüzünü görebilenlere ufak bir manzara sadece. gafletin ne kadar yıpratıcı, yıpranmanın ne kadar acı, acının ne kadar hayat, hayatın ne kadar muazzam, muazzamın ne kadar sonsuz, sonsuzun ne kadar "tek" olduğunu küçük kırpıntılar halinde de olsa, anlatır.

    bu şaheser;

    "şah'ı söyler, şaheser'i anlatır ucundan..."


    (swallowed arsenic - 26 Eylül 2003 02:58)

  • comment image

    carl saganı çok seviyorum.. çocukluğumdan kalma bi hulusi kentmen gibi.. aklımda hep tübitak dergisinden kalma bi resmi var.. yeşil kravatli gri ceketli, mutlulukla gülümseyen o fotoğrafı.. sürekli dünyanın ne kadar güzel, bizim ne kadar muhteşem olduğumuzu anlatmaya çalıştı lan adam.. koskoca bilimci.. nası alışmışız gerçeklerin kötü ve soğuk olduğu o gri bilim dünyasına.. ruhsuz deney sonuçlarına..

    carl saganın parmağının olduğu hiç bişi kötü olamazdı zaten.. ama bu film çok ayrıdır.. frekans ile beraber, babanın ölümü konusunu ajitasyona kaçmadan, yas tutmayı değil çabalayarak iletişime geçmeyi anlatan yegane filmdir.. uzaya gitmek ya da gittiğini sanmak, ilüzyon ya da şizofrenik bi paranoya.. ehemmiyeti var mı?

    uzaylı var ya da yok.. başka dünyalar, başka evrenler var ya yok.. olduğuna inanmanın güzelliği, hayal kurmanın ve 'ya gerçeklerse' sorusunun cezbedici yanı hiç bi şeyde var mı.. keskin ve değişmez gerçeklerle, murphy kurallarıyla, 4s ile ve niceleriyle dolu negatif dünyamızda, adına 'realizm' dediğimiz borcam kadar kalın, umuttan uzak savunma mekanizmalarımızla kendi kendimize hayal kurmaı bile yasaklıyoruz bi yaştan sonra, olur da tutmazsa diye.. hayalkırıklığı o kadar kötü bişi ki, hayal kurmamanın zaten insanı baştan kaybettirdiğini unuttuk.. her ufo görüntüsünün arkasındaki editlemeyi görücez diye, insanlığın kafasındaki bi uzaylı ümidini sikiyoruz.. bazen canım sıkkınken saatlerce belgesel izliyorum.. dünyayı, ayı, teslayı, karıncaları.. varlığımın, orda bi yerde savrulan yapraklardan farklı, yönsüz ve nedensiz olması, bi kaç karıncanın mal mal yaprak taşıma görüntüleriyle geçiyo.. evet lan diyorum, bişiler için burdasın.. bişilerin parçasısın..

    bu evrenin genişliği, başka dünyaların, başka canlı formlarının, bu sikik dünyadan başka bi planette burdaki olanların tam tersinin olduğu umudu an geliyo, beni mutlulukla dolduruyo.. alternatif evren teorisi de benim bi numaralı dipten çıkma formülüm.. hiç de vazgeçmiyorum umutlanmaktan.. ölülere kavuşucaz.. her giden sevgili onu yeterince seversek dönecek.. herkes mutlu olacak..

    işte contact filmindeki o sıcaklık, ama ona rağmen mantıktan vazgeçmeme, yukardaki aşırı optimistik cümlelerime inanma sebebim.. sıcacık bi film.. bu dünyada iyi şeyler de oluyo dediğimiz o sayılı anlardan biri bu filmde var..

    astronot olmayı ister her çocuk.. herkes de bıyık altından güler.. işte ordan başlıyo bizim hayatımıza biçtiğimiz değer, ilk sınırları ordan koyuyoruz.. oysa neden benim çocuğum ilerde astronot olmasın? neden ki..

    contact filmi umut aşılıyo.. vazgeçmemeyi, inandığını saçma salak gelecek olsa da, kariyeri sikecek olsa da söylemeyi ama herşey bi yana, nası güzel bi evrende olduğumuzu.. bazen herkese sarılasım geliyo.. yolda tanımadıklarıma bile.. herkese iyi olacak her şey demek, sözler vermek.. onlar üzgünken bi şekil onlara ulaşmak.. yaşadıkları için özür dilemek.. herşeyi herkesi affetmek.. contact filmindeki o sahne çok etkiledi beni çünkü.. filmlerde yaşayan, onlardan bişiler öğrenen ben, günümüzde nadir bulunan bişiyi bu filmden öğrendim umudu..

    eski türk filmlerindeki o nolursa olsun, kör bile olsalar,birbirilerini defalarca kayıp da etseler gene kavuşma tripleri, yerini gemide, barda, ağır roman gibi acıklı gerçek fimlleri bırakalı beri, hiç durup şu soruyu sormadık kendimize: ya uzaylılar varsa ve bizi gelip kurtaracaklarsa.. sandalyeden düşmeden, kolayı püskürtmeden önce bi bakın kendinize.. inanmadınız dedğime dimi.. çocuk saçması dediniz.. peki neden uzaylı diyince herkesin aklına aynı form geliyo et gibi? neden hep aynı resmedilmiş bu tatlı yaratıklar..

    işte böyle böyle umut ediyo insan.. düşünüyo inanıyo.. ve evrenin sikik çekimi midir, emeğin oluştuğu enerji midir, yoksa allah'ın işi midir bilemem.. düşünülen her şey gerçek oluyo.. inandığımız her şey, esasında gerçek..

    contact izlemeyenler varsa, lütfen izlesinler.. lütfen..


    (semrin - 12 Mayıs 2014 03:54)

  • comment image

    "hayır, görmüyor musun? bu farklı olacak. fizik ve kimyayı belirleyen duyarlı bazı
    matematiksel yasalarla evreni oluşturmak değil bu. bu bir mesaj. evreni yapan her kim ise,
    on beş milyar yıl sonra oluşan zeka sahibi canlılar tarafından okunsun diye transendental
    sayılarda mesajlar gizliyor. ilk karşılaşmamızda bunu anlamadığınız için seni ve rankin'i
    eleştirmiştim. 'tanrı, kendisinin var olduğunu bilmemizi isteseydi, bize apaçık ve anlaşılır bir
    mesaj göndermez miydi?' diye sormuştum. anımsıyor musun?"

    "çok iyi anımsıyorum. sen tanrı'yı bir matematikçi sanıyorsun."

    "öyle bir şey. eğer bize anlatılanlar doğruysa. eğer bu beyhude bir arayış değilse. eğer pi
    sayısında bir mesaj gizliyse ve o başka transendental sayıların sonsuzluğunda değilse. bir
    sürü 'eğer'lere bağlı bu."

    "sen matematikte bir vahiy arıyorsun. ben daha iyi bir yol biliyorum."

    "palmer, bu biricik yoldur. bu, bir skeptiği ikna edebilecek biricik şeydir. bir şey
    bulduğumuzu varsay. alabildiğine karmaşık olması gerekmez. pi sayısına bir miktar rakamı
    rastlantı sonucu doldurabilmekten biraz daha düzenli bir şey... işte tüm aradığımız bu. sonra,
    aynı modeli veya mesajı veya o her neyi kanıtlayacaksa, dünyanın tüm matematikçileri
    birbirinden bağımsız olarak aynen bulabilmeli. o zaman mezhep ve din ayrılığı kalmaz,
    herkes aynı kutsal kitabı okumaya başlardı. hiç kimse artık dinlerin temel mucizelerinin bazı
    sihirbazların entrikaları olduğunu ileri süremezdi. artık hiç kimse, daha sonra gelen
    tarihçilerin kayıtları tahrif ettiğini, yahut din inancının yalnızca bir histeri veya bir kuruntu
    veya büyüdüğümüzde bir ana-baba vekili olduğunu tartışamazdı. herkes imana gelirdi."

    yukarıdaki diyalog amerikalı ünlü astronom ve yazar dr. carl sagan'ın "contact" adlı romanının
    418-419 sayfalarında bir alıntıdır. ilk baskısı simon and schuster yayınevi tarafından 1985 yılında
    yapılan bu roman uzaydan alınan matematiksel bir kodun deşifresi temasını işliyor.
    yukarıya alıntıladığım bölümü bir daha dikkatle okumanızı öneririm. sagan'ın romanında özlemle
    sözünü ettiği matematiksel mesaj bir bilim kurgu romanının fantezisi değil artık. işin garip yanı,
    dünya halkı, tanrı'nın gönderdiği matematiksel mesajı "contact" romanından 11 yıl önce almaya
    başlamıştı. iki farkla. mesaj pi sayısında değil, bir asal sayıda gizliydi; ve henüz herkes imana
    gelmedi!


    (synonym synonsin synon - 30 Haziran 2014 23:18)

  • comment image

    mükemmel bir bilimkurgu romanı.
    pi sayısını hesaplama girişimlerimin öncülü.
    harika insan carl sagan'ın ünlü başyapıtı.
    yeryüzüne gözlerini kapayanlara en güzel ders , bir evren aşığı, canlılık öğretisi, bilinç görgünü. :)


    (quarcy - 6 Haziran 2001 17:05)

  • comment image

    ateist bir insanın, ve dahi bilim insanının dünyayı "temsil" edemeyeceğini anlatan ve gözümüze sokan film. bu vesile ile dünyada bulunan insanların %95'inin "üstün bir varlığa" inandığını, "üst düzey" dediğimiz insanların da mevki ve "el alem ne der bir ateisti uzaya gönderirsek?" kaygıları söz konusu olduğunda nasıl hayvanlaşabildiğini öğreniyoruz. jodie ablamızın ise son söz olarak "cevabımı verdiğimi sanıyorum" demesiyle "helal be kızım! yürü be vega seni bekler!" nidaları arasında filmin sonunu getirmiştik. drumlin ile arroway'in testten önce "dünya daha adil bir yer olmadığı için üzgünüm" temalı konuşmaları da tek kelimeyle muhteşemdi. divx'ini bulduğumda ve tv-monitörde '36 olimpiyatlarının belirdiği sahneyi ilk gördüğümde resmen çığlık attığımı hatırlıyorum. izleme şerefine nail olduğum kesinlikle en mükemmel film.


    (lepidodendron - 10 Ekim 2004 20:35)

  • comment image

    --- baştan sona spoiler ---
    uzun yıllar önce(1997) sinemada izlediğimde çarpılıp kaldığım, sonra bugün cnbce'de izleyip gene eşek tepmişe döndüğüm, hayatımda beni en çok etkilemiş muhteşem bir filmdir. burada uzun uzun bahsedilmiş gamalı haç sahnesi, ayna sahnesi, deforme yaratık göstermeden yapılan dünya dışı yaşamla karşılaşma sahnesi, üstün ve etkileyici efektlere sahip devasa iletim makinesi sahneleri, baştaki dünyadan uzaklaştıkça spice girls'den the beatlesa sonrada sadece biplere dönüşen radyo yayınları sahnesiyle vesaire ile zaten teknik, kurgu, anlatım, oyunculuk, senaryo, efekt ve diğer bilimum özellikleriyle başyapıt olan film olmasının yanında burada bahsi pek edilmemiş iki özelliğe daha sahip olan filmdir.

    öncelikle, adı bir bilim-kurgu filmi olarak geçen bu harikulade film, aslında temelini güçlü bir felsefi tartışmadan alıyor. sonuçta kusmuklar ötesi independence day ve armageddon da bilim-kurgu sayılmaktadır. elbette sadece bu filmin bilim-kurgu yanını ele alsak bile, türünün diğer örneklerinden fersah fersah öteye geçmiştir ama o kısmından daha ön plana çıkan temeli, inançlar/inanıp inanmamak/neye inanmak neye inanmamak türü bir felsefe. gayet derin konuları incelikle ama aynı türde ünlenmiş 2001 a space odysseyin aksine mesaj vericem kaygısıyla baymadan, beyin sikmeden, son derece sade ve zarif bir kurguyla işlemiştir.

    filmde işlenen felsefe, bana göre inancın karşında inançsızlık değildir. palmer karakteri ilahi bir inancı simgeliyorsa, ellie karakteri de bilim temelli bir inancı simgeler. iş inanıp inanmamaya geldiğinde, bu iki tip inancın birbirinden bir farkı yoktur. film bu iki karakter üzerinden inancını savunma uğruna insanın ne kadar savaşabileceğini anlatıyor. filmde asıl inançsız olarak algılanması gereken karakter, seçim toplantısında seçici kurulun tam istediklerini söyleyip sonradan da ellie'ye "keşke daha adil bir dünyada yaşasaydık blah blah" şeklinde konuşan, sonrada inançlı ellie'nin cevabı yapıştırmasıyla zort olan drumlin karakteridir. filmin ilerleyen bölümlerinde gene inancı uğruna yaşayan biri tarafından öldürülür(ki bu da ayrı bir ironidir bence).

    buna bağlantılı olarak ikinci önemli nokta ise karşılaşma sahnesinde görülür. vegalılar tarafından ellie'ye mekanın, ellie'nin çocukkene çizidiği pensacola resmi, vegalı elçinin de babası olarak algılatılmış olması benim hayatımda izlediğim en tutarlı, en mantıklı, en anlamlı ve en sinematografik uzaylılarla temas sahnesidir. ellie ilk başta aldansa da, akıllı bir kız olduğundan bu yanılsamayı anlar. neyse uzatmayayım, sonra vegalı der ki "sizden ve bizden başka da canlılar var. önemli olan onların da buraya gelmesi değil, önemli olan hepimizin bir bütünün parçaları olarak bu evrende varoluşumuzdur" der ve film orada benim için kopar gider işte. bu açıdan da benim dini inancımı özetleyen bir film olarak tapılasıdır. (bkz: panteizm)

    bu filmde başka önemli unsurlar olarak da şunları sayabiliriz ki, jodie foster duru ve olgun güzelliğiyle beyazperdeden gelmiş, geçmiş en güzel kadınlardan birisidir(ben ayrıca hastasıyım)(bkz: nell) . ayrıca tüm film boyunca sergilediği eşsiz performansının yanında, yukarıda da çok güzel belirtildiği üzere, bu kadın gerçekten de bir insan evladının gösterebileceği en muhteşem oyunculuk örneğini, o turuncu galaksiyi görüp de anlatmaya çabalarken gösterir ki, kusursuzluğuyla insanı dehşete düşürüyor.

    bir de, film en sonunda, tüm bunlar hayal miydi gerçek miydi diye bir soru işaretiyle bitmenin iç sıkıcılığına kapılmadan, kendisinden beklenen kusursuzlukla sonlanıyor, kararı izleyiciye bıraktık gibi beni deli eden bir yaklaşımda bulunmuyor çok şükür!

    tek kelimeyle bir şaheser. ayrıca buradan da "ıyy hollywood mu? yivreeenç" diyen entel kuntel arkadaşlarımıza selamlarımı gönderiyorum.


    (iwillshowyouwhatitmeans - 29 Ekim 2004 02:20)

  • comment image

    seyrederken ağladığım yegane filmdir.

    --- spoiler ---

    sparks radyodan babasına ulaşmaya çalışırken ağlayarak önündeki radyo mikrofonuna "dad, this is ellie. come back." derken seyredeni kendiyle bir yapar, yerle bir eder...

    ayrıca palmer joss'la konuşurken dünya dışı canlıların varlığı hakkındaki fikirlerini anlatırken kendini tamamen kaptırmışcasına "there are four hundred billion stars out there just in our galaxy alone. if only one out of a million of those had planets... if just one out of a million of those had life... and if just one out of a million of those had intelligent life... there would be literally millions of civilisations out there." der. bu o kadar güçlü bir anlatımdır ki insan dünyayı dev bir uygarlığın içindeki tek bir birey olarak görür aniden.

    ---
    spoiler ---

    bu kadar destansı bir anlatım ve saf bir duygusallığı bulabildiğim tek filmdir contact.


    (carc - 27 Eylül 2005 19:55)

  • comment image

    kırk bin kez izleseniz bile her seferinde david drumlin'e kırk bin kez küfretmeden duramayacağınız filmdir, na buraya yazıyorum.

    ---spoiler---
    arroway'ın "yahu koltuk nerden çıktı? şemalarda koltuk diye bir şey yoktu çıkarın bunu" diye tutturduğu; sonrasında da poddaki tüm titreşime koltuğun sebep olduğunun anlaşıldığı, koltuğun yerinden söküldüğünde titreşimin aniden durduğu ve hızla tavana yapıştığı sahnelere ise ayrıca dikkat.. belki de eleanor ablamız mendebur koltuk yüzünden ölecekti uzay ellerinde. yani üstat zemeckis ve sagan bir ağızdan diyorlar ki "olur da ilerde böyle mesaj falan gelir, şemada ne yazıyorsa onu inşa edin eksik fazla olmasın, belki de ayağımıza gelen tek şansımızı konfor yüzünden heba etmeyin"
    ---spoiler---


    (lepidodendron - 10 Mart 2006 02:34)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmde sevgili eleanor'un solucan deliğinde seyehat ettiği dışarıdakiler tarafından kuşkulu görülmüş olsa da aslında şöyle bir hata yapılmıştır: koltuğu yerinden çıkaracak kadar güçlü manyetik alandan geçerken ellie için zaman yavaşlamasa, kemerini çıkartıp ayağa kalkacak zaman bulamazdı. geri döndüğünde ise koltuğa bağlı ve ölü olması gerekirdi. öyle değil demek ki ellie o yolculuğu yapmış olmalıdır. qed.

    ---
    spoiler ---


    (janli - 23 Nisan 2006 17:40)

  • comment image

    jodie foster'in canlandırdığı karakterin küçüklüğünde babasıyla yaptığı

    - baba, evrende bizden başka canlılar var mı?
    - eğer evrende yalnızsak, bu çok büyük bir yer kaybıdır.

    diyaloğundaki basit ama bir o kadar düşündüren yorumun unutulmadığı, carl sagan'ın nefis romanının nefis filmi.


    (fenman - 26 Ocak 2002 04:02)

Yorum Kaynak Link : contact