Süre                : 1 Saat 51 dakika
Çıkış Tarihi     : 27 Aralık 1997 Cumartesi, Yapım Yılı : 1997
Türü                : Cinayet,Korku,Gizemli,Heyecanlı
Ülke                : Japon
Yapımcı          :  Daiei Studios
Yönetmen       : Kiyoshi Kurosawa (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Kiyoshi Kurosawa (IMDB)(ekşi),Kiyoshi Kurosawa (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Kôji Yakusho (IMDB)(ekşi), Masato Hagiwara (IMDB)(ekşi), Tsuyoshi Ujiki (IMDB), Anna Nakagawa (IMDB)(ekşi), Yoriko Dôguchi (IMDB), Yukijirô Hotaru (IMDB), Denden (IMDB)(ekşi), Ren Ohsugi (IMDB), Masahiro Toda (IMDB), Misayo Haruki (IMDB), Shun Nakayama (IMDB), Akira Otaka (IMDB), Shôgo Suzuki (IMDB), Toshi Kato (IMDB), Hajime Tanimoto (IMDB), Tsuyoshi Mikami (IMDB), Makoto Kakeda (IMDB), Yasujiro Tamura (IMDB), Yasuharu Sato (IMDB), Shinichiro Inoue (IMDB), Yuri Shimada (IMDB), Kae Egawa (IMDB), Mitsuyo Suwa (IMDB), Tetsushi Tanaka (IMDB), Kazutaka Arayama (IMDB), Emiko Hattori (IMDB), Setchin Kawaya (IMDB), Takayuki Konishi (IMDB), Kae Minami (IMDB), Tarô Suwa (IMDB), Hiromi Suzuki (IMDB), Makoto Togashi (IMDB), Masato Yamaji (IMDB), Yuu Yamazaki (IMDB)

Cure (~ A Cura) ' Filminin Konusu :
Cure is a movie starring Masato Hagiwara, Kôji Yakusho, and Tsuyoshi Ujiki. A frustrated detective deals with the case of several gruesome murders committed by people who have no recollection of what they've done.


  • "dinlemenin direkt ruh halimi değiştirdiği, mutlu edip enerji verdiği grup. mcm'de integrallerini izlediğim gecem süper geçmişti."
  • "bir süredir düşünüyorum, hem "lovesong" hem de "this twilight garden" diye iki şarkı olsun, bu ikisini de aynı adamlar yapsın. görüyorsun, anlatamıyorum bile nasıl olduğunu... öyle bir şey işte."
  • "yeni bir albüm yapmaları için yeni bir uyuşturucu keşfetmeleri gerektiğine inandığım,sağlam müzik gurubu."
  • "müzik kariyerleri boyunca sergiledikleri bütün performanslara şu adresten ulaşmanın mümkün olduğu grup. hadi bendensiniz cure hayranları."
  • "yeni bi albüm çıkarsalar da karanlık odalarda bileklerimizi doğrasak"
  • "yeni albümü dört gözle beklenen grup. yerini dolduramadığım şarkılara sahipler.(bkz: friday ı'm in love)(bkz: boys don't cry)(bkz: love song)"
  • "sol frame'de görünce içimi bir hoş eden grup.şimdi tarzını nasıl anlatacağımı bilemedim.şöyle diyelim: cure'ü severim dinleyeni daha da severim"
  • "rock'n coke'ta kendilerine -haliyle- özel tuvalet tahsis edilen grup. robert'ın boku üstüne bok olmaz tabi."
  • "mavi bir gruptur bu. kırılmış lacivert tebeşirlerin rengine cure mavisi denir, ya da kuruduktan sonra sadece mavi tortusu kalan denizlerin."




Facebook Yorumları
  • comment image

    dinlemenin direkt ruh halimi değiştirdiği, mutlu edip enerji verdiği grup. mcm'de integrallerini izlediğim gecem süper geçmişti.


    (6 45 - 8 Mayıs 2000 19:22)

  • comment image

    başarılı bi gurup bençe. yakışıklı şarkıları var. umarım şımarmazlar. kendilerine bir abi tavsiyesi vermem gerekirse; mühim olan zirveye çıkmak değil, zirvede kalmak... bir de şunu unutmayın; insan ne oldum dememeli, noluyo amına koyim demeli... bunları aklında tuttuktan sonra gerisi kendiliğinden geliyor zaten.


    (berkinho - 4 Nisan 2010 04:36)

  • comment image

    en sevdiğim albümleri dark trilogy diye adlandırdıkları dönemde çıkardıkları faith dir. triology'de 1980'den itibaren ardarda her sene birer albüm çıkardılar. bundan önceki albümleri de, aynı zamanda ilk albümleri, punk tarzından esinlenmiş olan three imaginary boys'du.
    gotik dönemden sonra yine tarz degiştirdi ve popa kaydı.
    robert smith'e sorulduğunda gotik rockla ilişkilendilirmekten hoşlanmadığını söylemiş. bunu ezik buluyormuş. ilk çıktığımızda galiba post punk tarzına sahiptik ama genele baktığımızda kategorize edilemez bir grubuz. sanırım biz cure tarzı müzik yapıyoruz demiştir.


    (tokyo imami - 23 Şubat 2012 14:17)

  • comment image

    pornography ve disintegration gibi iki başyapıta sahip grup. bu iki albümün birbiriyle karşılaştırılmasına bile anlam veremiyorum, ikisi de yayınlandıkları dönemin en güzel işlerinden. birini övüp birini yermeyi anlayabiliyorum hani, bir albümdeki cure ile diğerindeki çok farklı elbet ama boktan diyip kestirip atmak, hele de ergenleştiklerini söyleyip bu konu üzerinden yermek disintegration'ın kalitesini çok fazla hafife almak gibi geliyor. tabii ki insanların düşüncelerine ket vuracak değilim, herkes istediği gibi düşünme özgürlüğüne sahip ama disintegration gibi tarzlar üstü gördüğüm bir albüme o tarz bir yorumun haksızlık olacağını düşünüyorum.


    (master oforion - 24 Aralık 2012 21:41)

  • comment image

    bu grubu bu kadar özel yapan şey sanırım sizin şimdiki zamanda hissettiğiniz duyguları, onların muhtemelen siz doğmadan, çok çok önceden en layığıyla tatmış olmaları ve bunları cümlelere dökerken bu denli kendilerini sonuna kadar açabilmeleri. zamanın ötesi demek eksik kalır, başka bir şey bu.


    (fkssfbsr - 1 Nisan 2013 02:03)

  • comment image

    sol frame'de görünce içimi bir hoş eden grup.şimdi tarzını nasıl anlatacağımı bilemedim.şöyle diyelim: cure'ü severim dinleyeni daha da severim


    (atarlig - 20 Ağustos 2013 21:18)

  • comment image

    cure night yaparlardı ankara da graffiti de 13 yasımdaydım daha annemden zar zor izin alır giderdim...vay be 23 yasına geldik deisen bisi olmadı hala cure dinnioruz... how did we get this far apart dedirten dostluklarımız, you make me feel like i am home again dedirten asklarımız oldu ama robert smith askı degismedi ki hic...


    (lae - 25 Eylül 1999 00:00)

  • comment image

    sadece adını duyduğumda bile aklımda kadıköy, walkman ve ortaokul-lise yıllarım belirir.
    gece radyoda çalsa da üst iki kenarındaki boşluklarını selobantla kapadığım kasete çeksem diye aportta bekler idim.
    hey gidi günler. o yıllar bi ergen için kaset almak bi nevi lükstü. sevdiğin bi grubun yaptığı müziği dinlemek için emek vermen gerekirdi. harçlık biriktiricen ki kasetini alabilesin, radyo başında nöbet tutucan filan...
    o nedenle the cure'un sadece hatırlattığı nostalji için bile yeri ayrıdır.

    sıradaki şarkı size ve lisedeki yağmurlu günlerinize gelsin.

    http://www.youtube.com/watch?v=umfftkjs-o0


    (koprualtindaki bos sise - 20 Aralık 2013 02:11)

  • comment image

    ortaokulun ilk yıllarında elime geçen the head on the door adlı kaset ile hayatıma bir daha hiç çıkmamak üzere girmiş olan ingiliz müzik grubudur the cure. head on the door'u aylar boyu walkmenimden çıkartmamış, her şarkının her notasını ezberlemiştim. böyle harika bir albüm yapan grubun diğer albümleri nasıldır acaba diye içimde uyanan merak ile the cure macerasına başlamış oldum...

    *

    three imaginary boys'u ilk kez dinlemek, ardından faith ve pornoghraphy'i keşfetmek insanı bu maceranın içine kolayca çeker. bu albümlerle the cure'ın ilk dönemlerini keşfederken ilk dinlenilen albüm olan head on the door'un tadının damakta kalması yeni bir albümü iple çekmenize neden olur. çok da uzun zaman geçmeden okuduğunuz dergilerden* the cure'un kiss me kiss me kiss me albümünün aylar evvel ingiltere'de piyasaya çıktığını öğrenir küplere binersiniz. “tanrım, neden türkiye'de her şey geç çıkar?” diye o yılların klasik isyan beyanında bulunursunuz. sabırsız olduğunuz için sağa sola haber verilir. anne-babaya yapılan yalvarışlar sonuç verir ve yurtdışından gelecek bir akrabaya sipariş verilir. bundan sonra da şafak sayılır. derken büyük gün gelir, beklediğiniz albüm avcunuzun içindedir. odanıza çekilir, saatlerce albümü üst üste dinlersiniz. albümde bir şarkı* vardır ki platonik aşk yaşadığınız dönemde kurduğunuz hayallerde eşlik eder size.

    kiss me, kiss me, kiss me'yi sindirmiş, yeni albüm haberlerini takip ederken yavaş yavaş the cure'u arkadaşlarınızla ve belki de ilk sevdicek ile paylaşmaya başlarsınız. fark edersiniz ki çok da yalnız değilsinizdir. işte türkiye'de the cure'un bir "dönemin" grubu olması bu aralara denk gelir. siz de o dönemin bir parçası olmuşsunuzdur.

    bu farkındalıkla the cure daha da önemli olur gözünüzde. ve siz de daha araştırmacı olmaya başlarsınız. ankara'da süleyman'ın*; istanbul'a yapılan kısa gezilerde ise nişantaşı'nda akusta'nın, taksim ve kadıköy'de de bilumum müzik dükkanının arşivlerinin tozunu almaya başlarsınız. bu aşamada the cure vasıtasıyla onlarca yeni grup ile tanışılır (the smiths, joy division, new order, happy mondays, siouxsie and the banshees) * ve the cure'un yeni albümü beklenirken bu grupların tadına varırsınız.

    derken bomba haber bir gün telefonla gelir. arkadaşınız disintegration'ın çıktığını haber verir. artık daha serin kanlı bir müzik sever olarak içinizde bir huzur gider alırsınız albümü. beklediğinize deymiştir, disintegration her bakımdan tatmin edici, aynı zamanda the cure sevginizi ona katlayan bir albüm olmuştur. o dönemlerinin gündüz partilerinde fascination street, pictures of you ve lovesong bol bol çalınır olmuştur. ilk başlarda bu durumdan hoşnut olsanız bile zamanla sizin yıllardır uğraşıp kulak yorduğunuz grubunuzun piyasa olmaya başladığını anlamak bir öfke duymanıza neden olur. bu öfkeyle beraber piyasa olan lovesong'u beğenmez tavırlara girer, albümün son şarkısı olan untitled'ı üst üste dinlemeye başlarsınız.

    bu öfke hezeyanlarıyla mücadele ederken the cure mixed up adlı ve remixlerden oluşan bir albüm çıkarır. biraz tereddüt ederek gidilir süleyman'a, ama yine de alınır ve beğeniyle dinlenir. üstelik never enough diye yeni de bir parça vardır albümde, yüzünüz gülmeye başlar.

    ama tebessüm yüzünüzde fazla uzun kalmaz. mixed up'dan iki yıl sonra karşınıza wish ile çıkar the cure. büyük bir heves herkesten önce albüme sahip olmak için ingiltere'deki akrabanın kapısı bir kez daha çalınır. gerçekten de bütün arkadaşlara albümü kasete çekerken yapılan sükse yaşanmaya değerdir. ancak o da ne! albüm türkiye'de çıkar çıkmaz müthiş bir popülariteye ulaşır. dershanede mini etekli bütün tiki kızların ayaklarında sebago, ağızlarında friday i'm in love vardır artık. bu durum karşısında sert bir öfke hezeyanı yaşanır ve bütün the cure albümleri depoya kaldırılır, 3 yıl boyunca çıkarmamak üzere...

    geçen 3 yıl boyunca radyoda, barda the cure şarkıları kulağınıza çalındıkça içiniz burkulur, hatta kendinizi şarkıya eşlik ederken yakalarsınız. bastırılamaz bir dürtüdür bu. ama yine de o eski albümleri karıştırmak istemezsiniz. bu küslük sürer gider, ta ki manchester'da the cure'un wild mood swing albümünün konseri olduğu haberi duyulana kadar. üniversite eğitimi için ingiltere'de bulunduğunuzdan bu konser kaçırılmaz bir fırsattır. ama konser gününe kon anda konan kritik bir sınav* imkansızlıklar zincirinin ilk ve tek halkası olur: konsere gidilemez. ancak sınava girilir, çıkılır, koşa koşa odaya gidilir, konu komşudan ve okul kütüphanesinden bulunan the cure cd'leri sıraya konur ve konser saatiyle eş zamanlı olarak o çok özlenen şarkılar teker teker dinlenir bir şişe vodka eşliğinde. ne kadar da özlenmiştir, ne kadar da salak bir gururdan küsülmüştür the cure'a! ama bu bir hayat dersi olur, sevdiğiniz grupları piyasa olmaları halinde de sevmeye devam etmeyi öğrenirsiniz. çünkü sizin müzikle paylaştıklarınız sadece ve sadece size aittir. yüzünüzde huzur dolu bir gülümseme ile ömür boyu the cure dinleyeceğinizi bilerek sızar kalırsınız. rüyanızda robert smith ile lovesong'u birlikte söylersiniz.


    (kumkuat - 7 Nisan 2005 15:59)

  • comment image

    mavi bir gruptur bu. kırılmış lacivert tebeşirlerin rengine cure mavisi denir, ya da kuruduktan sonra sadece mavi tortusu kalan denizlerin.


    (little wing - 3 Eylül 2005 01:56)

  • comment image

    uzun aradan sonra cuma gününün gelmesi ile birlikte en az on defa üst üste dinlediğim gençlik yıllarımın biricik gotikçileri... "i laughed in the mirror for the first time in a year" *"with nothing left but faith..." *"i must fight this sickness, find a cure..." *

    yemişim friday i'm in love'ı...


    (faith no more - 10 Ocak 2014 08:52)

  • comment image

    şarkıları dinlerken içinde bulunduğunuz ruh halini şarkılarına hapseden gruptur. o yüzden her şarkısı söz ve müzikten daha fazla anlam içerir. bütün şarkıları sizi o şarkıları ilk dinlediğiniz zamana götürmekle kalmaz, aynı zamanda o anki anılarınızı da anımsatır.

    eğer ki bir the cure şarkısına moralsiz bir zamanınızda alıştıysanız işte o zaman gerçekten hapı yuttunuz demektir. bir tarafınız o güzel the cure şarkılarını dinlemek isterken diğer tarafınız eski acılarınızla yüzleşmeyi göze alamaz.

    hem aşık, hem moralsiz hem de disintegration albümüne sardıysanız işte o zaman iş bitmiş demektir.


    (lord of the cakars - 6 Şubat 2014 12:51)

Yorum Kaynak Link : the cure