Süre                : 2 Saat 38 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Mart 2013 Cuma, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Drama,Tarih,Müzikal
Taglar             : Isyan,Fransa,yetim,Şartlı tahliye,barikat
Ülke                : ABD,İngiltere
Yapımcı          :  Universal Pictures , Working Title Films , Cameron Mackintosh Ltd.
Yönetmen       : Tom Hooper (IMDB)(ekşi)
Senarist          : William Nicholson (IMDB)(ekşi),Alain Boublil (IMDB),Claude-Michel Schönberg (IMDB)(ekşi),Herbert Kretzmer (IMDB)(ekşi),Alain Boublil (IMDB),Claude-Michel Schönberg (IMDB),Victor Hugo (IMDB)
Oyuncular      : Hugh Jackman (IMDB), Russell Crowe (IMDB)(ekşi), Anne Hathaway (IMDB)(ekşi), Amanda Seyfried (IMDB)(ekşi), Sacha Baron Cohen (IMDB)(ekşi), Helena Bonham Carter (IMDB)(ekşi), Eddie Redmayne (IMDB)(ekşi), Aaron Tveit (IMDB)(ekşi), Samantha Barks (IMDB), Daniel Huttlestone (IMDB), Cavin Cornwall (IMDB), Josef Altin (IMDB), Tony Rohr (IMDB), Andy Beckwith (IMDB), Paul Thornley (IMDB), Michael Jibson (IMDB), Tim Downie (IMDB), Andrew Havill (IMDB), Adrian Scarborough (IMDB), Frances Ruffelle (IMDB), Lynne Wilmot (IMDB), Charlotte Spencer (IMDB), Ashley Artus (IMDB), Ian Pirie (IMDB), Marc Pickering (IMDB), Isabelle Allen (IMDB), Mark Donovan (IMDB), Patrick Godfrey (IMDB), Killian Donnelly (IMDB), Fra Fee (IMDB), Gabriel Vick (IMDB), George Blagden (IMDB), Andrea Deck (IMDB), Kerry Ingram (IMDB), Freya Parks (IMDB), Richard Bremmer (IMDB), Alexander Brooks (IMDB), Charlotte Hope (IMDB), Mary Roscoe (IMDB), Amelia Scaramucci (IMDB) >>devamı>>

Les Misérables ' Filminin Konusu :
19. yüzyıl Fransasında geçen film, yıkılan hayaller, kalp kırıklıkları, tutkular ve fedakarlıklar üzerine kurulu. Jean Valjean olarak bilinen 24601 nolu mahkum, hapishaneden salınır. Kendisine yeni bir hayat kurmak ister ama müfettiş Javert'in gölgesi onu daima takip etmektedir. Jean Valjean Fantine'in kızı Cosette ile ilgilenmeyi kabul ettikten sonra ikisinin hayatı da tamamen değişecektir. Fransız Devrimi'nin arifesinde geçen hikaye ihtilalin her iki tarafının da yüzünü gözler önüne serer. Ünlü yazar Victor Hugo'nun aynı isimli ünlü edebiyat klasiğinden uyarlanan Les Miserables (Sefiller), Jean Valjean'ın ölümsüz hikayesini beyazperdeye taşıyor. Oscarlı sinemacı Tom Hooper'ın yönetmenliğinde çekilen filmin oyuncu kadrosu ise Hugh Jackman, Russell Crowe, Anne Hathaway, Helena Bonham Carter ve Amanda Seyfried gibi birbirinden ünlü isimlerden oluşuyor.

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Ses Kurgusu
BAFTA:BAFTA Film Award-Best Supporting Actress


  • "baş sefil jan valejan'ı oynamaya russel crowe'un daha çok yakıştırıldığı film.edit:valejan yazmışız bi uyaran çıkmamış. açık fermuarla sokakta gezer gibi.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    türkçeye çevirilen ikinci romandır, sene 1862 (ilki için bkz:terceme-i telemak ). ilk seferinde mağdurin hikayesi ismiyle ve kısaltılmış olarak, 8 yıl sonra da şemsettin sami tarafından tanıdığımız sefiller adıyla ve tam olarak yayınlanmıştır. eserin güzelliği bizim edebiyatımızın ne kadar geri kaldığının bir göstergesi falan değildir. roman türü batı edebiyatının bir ürünüdür, o dönemlerde biz de roman falan yoktur, önemli olan birey değildir dolayısıyla gerek de yoktur. bu durumda batılıları dine, aşka, mistiğe ve hatta herşeye dayalı şiirde, mesnevide çok geri kalmış olarak görmek gerekir, alakasızdır, sapla samanı karıştırmaktır.


    (hallac pamugu - 1 Aralık 2007 03:08)

  • comment image

    victor hugo, bu romanında insanların maddi kayıp karsısında sefilleşip her türlü illegal işi yapabilir duruma gelmesinin, namussuzluğun, onursuzluğun nedeni olarak toplumu gösterir. kişinin kendi başına yapabileceklerinin sınırlı olduğuna dikkat çeken v. hugo sosyal çevrenin ve kanunların kişi leyhine değiştirilmesi görüşündedir. toplumun kişi üzerindeki baskısını, napoleon bonaparte ile kral çekişmesi arasında vermiştir. heralde, romanda geçen şu metin romanın en güzel özetidir.

    "...bedbahtlar ile alçakların birleşip karıştıkları bir kelime vardır: sefiller. bu kelime kadar müsibet ve düşkünlük belirten bir başka kelime zor bulunur. sefalet, sadece bir sınıfın malı veya kaderi değil. o, bütün insanlığın içinde sefaletin kol gezdiği cemiyetlerin ayıbıdır. bir evde sefalet varsa bir aile yoksulluğun, cehaletin korkunç pencelerinde can cekişiyorsa ; bundan sırası ile o evin komşuları,o mahallenin sakinleri, o şehrin kalabalıkları ve o memleketin devleti sorumludur."


    (der lehrer - 14 Mart 2009 23:58)

  • comment image

    eksiksiz çevirisi oğlak yayıncılık tarafından, 2003 yılında, ismail yerguz'ün yetkin, güzel çevirisiyle iki cilt halinde
    yayınlanmıştır. toplam 2051 sayfadır. ciltler, delacroix'nın meşhur "la liberté sur les barricades" adlı tablosundan
    bir ayrıntının basıldığı muhafaza içinde güzel bir tasarımla sunulmaktadır ve seçilen sayfa boyutu ve
    puntolar itibarıyla da çok rahat okunmaktadır.


    (musikaliterasmus - 26 Ocak 2010 12:25)

  • comment image

    klasik tanımını hak eden bir victor hugo romani.
    ama klasikten kastım sadece 'edebi klasiklik' değil, ayni zamanda 'bayağı, sıradan' anlamlarını ifade eden klasik.
    eger roman teknigi acisindan incelenirse , gereksiz yinelemeler, tesaduflerin boyutu, kahramanlarin tek yonlulugu gibi bir cok bakimdan oldukca zayif bir romandir. ayrica tamamen yesilcam'dan alışık olduğumuz tesadüfler üstüne kurulu olmasinin yaninda, yine yesilcamdaki gibi kahramanları da tek yonludur: ya erol tas gibi kotuyse tam kotu , ya da hulusi kentmen gibi iyiyse hep iyidirler.
    ama adeta seruven romani tadindaki konusunun ilgincligi, kurgusunun yalinligi ve hugo'nun siirsel uslubu sayesinde roman yuzyillardir bestsellerdir.
    tum arti ve eksilerine karsin okumaya deger bir roman.


    (kafkaesque - 5 Ekim 2010 13:16)

  • comment image

    malatya il milli eğitim müdürlüğü ve nt mağazaları malatya inönü stadı’nda, aynı anda aynı yerde aynı kitabı okuyan en kalabalık topluluk dünya rekorunun kırılmasını sağlamışlar. 22000 kişi aynı anda sefiller'i okumuş. hatta bu rekor denemesi için malatya'da okullar filan tatil edilmiş. haber linki burada.

    şimdi de haberden bir fotoğrafa bakalım. bir ambulansın önünde iki amca ellerinde bir a4 kağıdını yanlamasına tutuyorlar. habere göre sefilleri okuyanlar bunlar olmalı.

    oysa sefiller kitabı neye benziyor şuradan görebiliriz.

    sanıyorum nt mağazaları'nda sefiller'i böyle satıyorlar ve malatya il milli eğitim müdürlüğü sefiller'in neye benzediğinden bihaber.

    sefiller sizi.


    (o da olur - 12 Mayıs 2011 22:33)

  • comment image

    1998 yılında çekilen versiyonun kadrosuna baktığınızda çok ilginç bir şey fark ediyorsunuz. isimlerin çoğunda aynı harf 2 defa geçiyor. örnekler:

    liam neeson
    geoffrey rush
    reine brynolfsson
    kathleen byron
    ian cregg
    paola dionisotti
    louis hammond

    bu müthiş klasik için yazdığım entry'e bak... utanç vesikası olarak dursun.


    (coder - 5 Mart 2012 10:43)

  • comment image

    bizim zamanimizda ..diye baslayacagim, kusura bakmasin kimse ama mazeretim var; gercekten eski zamanlardaydi bu anlatacagim, nedeni var buradan baslamamin:
    yaz'in gelmesi okulun bitmesi demekti ve bu biraz buyumus, "sen artik sokakta oynayacak yasi gectin, oyle sokak sokak gezilmez" 'le eve tıklmıs kiz cocuklari icin tam bir faciaydi. "okul yok madem, bulasiklari sen yika", "su odanin tozunu aliver"le gunler gecmek bilmezdi. deniz kiyisindaki sehirlerde akrabasi olanlar sansli sayilirdi. o bile iyi bir yaz gecirmek icin garanti degildi. kiz cocuklari oyle her yere akraba evi bile olsa yollanilmazdi.

    o zamanlar, diye baslayacagim, ama cok gecmedi ki, bir cogunuzun anne babalarinizin cocuklugu. halimiz harap, ne televizyon var ne telefon, ne bilgisayar oyunlari var ne internet, ne iphone, ne youtube, simdiki gibi belki seyirci'den pay alabilir miyim diye canini disine takmis birbiriyle yarisan onlarca dizi de yok daha. trt1 ve trt2 var. klasik bati muzigi, klasik turk muzigi filan.

    aksamdan aksama da "arkasi yarin" yayinliyor, cok sevdigim bir de fon muzigi var arkasi yarinin: "exodus" henry mancini'den. ne alaka demeyin, -ve ya deyin-cunku ben de cozemedim hala. ama "din diiiin din diiin din din din diiin di-diiiin'i duyunca kosuyoruz radyonun basina; cocuk cocuk, anne baba, evde kim varsa artik. ama bu aksaaaamdan aksaaaama gelen yarim saatlik eglence kafi gelmiyor. ne kadar eve gelen hanimlarin gunluk problemlerine- belli etmeden -kulak kabartip vakit gecirmeye calissak da olmuyor, yapacak baska seyler gerekiyor. iste o zaman yardimimiza kosuyor bir sey. hani anne babalariniz "biz o kadar cok okurduk ki, butun yaz kitap okuyup butun klasikleri devirirdik" dedikleri olay bu! yoksa o tatil kolay gecmiyor, o gunler bulasik yikamakla bitmiyor. kitabi alip bir koseye cekilip tolstoy'larin, dostoyevski'lerin, viktor hugo'larin dunyasina kacip giderek anca bitiyor o uzun yaz gunleri. simdi anladiniz mi neden ve nasil o kitaplari okuduk, bakin sirrimizi da size vermis bulunuyorum, bu iyiligimi de unutmayin bu arada.
    acikcasi yuzlerce kitabi -ki gercekten simdi dusundugumde bile nasil olup okuduguma sastigim- okuduk bizler, yararini gordum mu? belki, ama konumuz simdi o degil.
    konumuz: cocuklar. buradan les miserables e nasil varacaksin diye soracaklara biraz sabirli olun diyorum ve konuya giriyorum.

    cocuklarima bakiyorum, buyuk orta okulda, yaz geliyor, hic sorunlari yok, okul bitiyor diye uzulen filan yok, tersine, aman bitsin diye gun sayiyorlar, kitap okuyacaklar, vakitlerini oyle gecirecekler diye seviniyorum, ama hevesim kursagimda kaliyor. victor hugo da kim? diyor benim onun yasindayken okudugum yazar icin buyuk kizim, sefilleri neden okuyayim? biz seneye 'catcher in the rye okuyacakmisiz, o da bana yeter" diyor. ilerde iyi yazabilmek icin cok okumak gerektigini anlatmak istiyorum ama dinleyen kim? yaz kampi var, evde sadece birkac kanali acik olsa da bir televizyon var, telefon var. ama daha internet yok, var da bizim evde yok. chat yok, ve en guzeli; facebook yok. ne kadar sansli oldugumu daha o zaman bilmiyorum.

    acik birkac televizyon kanallarindan birinde les miserables'i seyrediyorum birgun. harika bir yapim, aklima harika bir fikir geliyor. kitabini okumazlarsa bari muzikalini bilsinler diyorum, muzikalin kasedini alip eve geliyorum. surekli teybe koyuyorum, dinliyorum, giderek onlar da sevmeye basliyorlar. sonunda butun sarkilarini ailecek soyleyebilecek duruma geliyoruz, babalari bile, (nedendir bilinmez) "master of the house, watering the wine" demeyi seviyor. iki satir ama olsun. konu, kitabin yazilisina, olaylarin tarihine, nasil ve neden oyle gelistigine, sefaletin nedenlerine, fakirlige, ve "one day more"un ne demek olduguna geliyor, evet kitabi okumuyoruz ama kitap hakkinda herseyi konusup ogreniyoruz.

    yillar geciyor. cok kitaplar okunuyor sonradan. kutuphaneler kitaplari almaz oluyor. cocuklar evden ucup gidiyor.

    birgun kizim bizi yasadigi sehire cagiriyor. ""les miserables"'in son gunu. bilet aldim, gelin beraber seyredelim" diyor. gidiyoruz, eteklerimiz zil calarak.

    one day more diye bitiyor oyun. kizimla birbirimize bakiyoruz, ikimiz de aglamisiz. beni kucakliyor.
    "tesekkur ederim anne" diyor.

    anneler babalar iste boyle gunler icin yasiyor.


    (faralya - 4 Eylül 2012 08:44)

  • comment image

    baş sefil jan valejan'ı oynamaya russel crowe'un daha çok yakıştırıldığı film.

    edit:valejan yazmışız bi uyaran çıkmamış. açık fermuarla sokakta gezer gibi..


    (afi - 9 Aralık 2012 14:33)

  • comment image

    — ?

    — !

    (victor hugo, sefiller ilk yayımlandığında tatildedir. kitabının ilgi görüp görmediğini çok merak eder ve yayınevine bir mektup gönderir. mektupta bir soru işaretinden başka bir şey yoktur. mektubun yanıtı gecikmeden gelir. gelen mektupta sadece büyükçe çizilmiş bir ünlem işareti vardır.)


    (kilerci - 2 Ocak 2013 16:56)

  • comment image

    film versiyonu benim icin ilklere imza atmis roman.

    sikintili bi tip oldugum halde ilk kez bi film, hem de bu kadar uzun oldugu halde, bitmesin istedim.
    ilk kez yanimdakinden utanmadan salya sumuk agladim (en son titanik'te bu kadar duygulanmistim ama cikista aglarim diye kendimi tutmustum, cikista da ankarali turgut caliyordu yalan oldu).
    ilk kez anne hathaway denen kadin icin "keske bunun yerine baskasini oynatsalarmis" diye dusunmedim.
    ilk kez ingiltere'de hafta arasi bu kadar dolu bir sinema salonu gordum.
    ilk kez ingiltere'de film bitiminde butun salonun filmi alkisladigina sahit oldum (ama cikista histerik bi turk arkadasa rastladim, alkisi onun baslatmis olmasi kuvvetle muhtemel).
    ilk kez cocukken okudugum bir hikayeyle yeniden karsilastigimda hayal kirikligina ugramadim (yalniz ben jean valjean'in kendisi yerine mahkum olmaktan kurtardigi adam kaderin garip bir cilvesiyle papazi olduruyodu diye hatirliyodum hep, siktim siktim kendimi o an geldigimde aglamayim diye yalan oldu, dalyan gibi devrimciler sapir sapir dokulurken koptum, en son sahnede cennetteki devrimciler kisminda zaten nefes falan alamiyodum).

    neyse. benim icin ilklerin filmi olarak hatirlanacak film. cok guzel filmdi be. keske bastan bi daha izlesek, hayat o kadar uzun olsa...

    edit: hayat o kadar uzun olmasa da ikinciye izlendiginde de aglatan...


    (regina phalange - 16 Ocak 2013 01:06)

  • comment image

    sevince ölmenin daha zor olduğunu anlatan film. son 2 dakikasına kadar ağlamayıp son saniyede şakır şakır ağladım.
    --- spoiler ---

    film müzikal olduğu için bazı sahnelerde arka plan da değişme yada aksiyon yok o yüzden tamamen kelimelerin gücü etkili.
    sevgili eponine'nin aşkının fark edilmemiş olması çok üzücü.
    gavroche'nin boyu bir karıştır ama daşşakları 5 kilodur.

    ---
    spoiler ---


    (cay bardagindaki kahve - 16 Ocak 2013 17:26)

  • comment image

    --- spoiler ---
    bütün film boyunca ağlamış biri olarak, bana en çok dokunan sahne anne hathawayin i dreamed a dream söylediği sahneydi. içim parçalandı ya lan. bir zamanlar herkes gibi umutları olan genç bir kızın, kandırılması, itilip kakılması, çocuğuna bakmak zorunda olduğu için fahişelik yapmak zorunda kalması, hayatta onu sevip kollayan kimsenin olmaması, ve hayatının artık hayal ettiği gibi olmayacağını kanıksadığı o an, şişmiş gözlerle hıçkıra hıçkıra haykırması, insanın içine işliyor.

    diğer favori performansım da on my own oldu. karşılıksız aşk gibi klişe bir tema da olsa, aşk denen şeyin sadece kendi kafanızda yarattığınız bir ilizyon olduğunu, siz dünyanızı o kişi için durdurmuşken, onun dünyasının her zamanki gibi döndüğünü suratınıza tokat gibi çarpıyor.

    bir de o fransız devrimcileri harcadılar ya. yazıklar olsun! (bkz: do you hear the people sing)

    ---
    spoiler ---


    (aimee - 19 Ocak 2013 23:08)

  • comment image

    bu akşam oturdum dedim oscar ödülüne aday göstermişler ben bunu bir izleyeyim dedim. ama hiçbir önbilgiye bakmaksızın. sonra gittim google'a "les miserables izle" yazdım. çözünürlük önemli tabi masraftan kaçınmamak lazım dedim bir de araya 720p sıkıştırdım. ilk sonuca baktım gayet yerinde herşey neyse pop-up ları felan atladım başladım izlemeye. ama bir sıkılıyorum bir sıkılıyorum anlatamam. bi' yerden sonra patlayacak herhalde film, kopacak felan derken 102. dk bitti film de bitti. "oscara aday göstereceğiniz filmi yemişim, kitabın aynısını duygusuz duygusuz oynamışlar, hem bunda anna hathaway oynuyordu dediler neden ben göremedim" diyorum. döndüm bir daha baktım bi' yanlışlık mı var diye mnskym meğer ben 1998 yılında çekilen liam neeson'un oynadığı les miserables'i izlemişim. şimdi gidip kafamı duvara sürtüp kıvılcım çıkartıcam.


    (in god we trust - 21 Ocak 2013 22:21)

  • comment image

    muhteşem bir müzikal-drama. müzikal olması özellikle türk milleti tarafından çok eleştirilmiş de anam bunun o müzikal olmayanlarından onlarcası yapıldı zaten, bir kez daha yapsalar bunun orijinalliği nerede olacaktı? bence filmi izleyen biri bunu zaten söylemez durum daha çok ön yargı ile alakalı. tanıdıklarım da müzikal deyince burun kıvırıp izledikten sonra çok beğendiler gerçi onların izlediği tek müzikal high school musical'dı ondan olabilir. bu muhteşem film şarkıların duyguları anlatmada sadece sözlerden daha etkili olabileceğinin kanıtı olmuş. bu kadar muhteşem şarkıları olan bir müzikale bir de suddenly gibi yine muhteşem bir yeni şarkı eklenince gerçekten kulaklarımızın pası silindi.

    hugh jackman sahne deneyimini gerçekten tam anlamıyla yansıtmış oscar adaylığını tamamıyla hak ediyor. anne hathaway zaten oscar'ı alacak orası kesin; i dreamed a dream performansı, söylerkenki oyunculuğu akıllarımızdan yıllarca çıkmayacaktır. samantha barks'ın oyunculuğunu ve sesini de çok beğendim yeni bir yıldız doğuyor bence. amanda seyfried da mamma mia!'daki deneyimlerinden fazlasıyla yararlanmış ancak kendisinin filmde daha çok görüneceğini düşünüyordum ama bu da ne eksik ne fazla olmuş. rolüne uymayan bir tek russell crowe olmuş gibi geldi nedenini bilmiyorum ama o evrene çok da ait değildi sanki. helena bonham carter'da çok iyi oynamış sanki bellatrix lestrange olmuştu tekrardan.

    prodüksiyon tasarımı tam anlamıyla muhteşemdi özellikle o dev filli yer ne kadar iyi olduğunu gösteriyor. yönetmenliği hakkında bir şey söyleyemeyeceğim çünkü benim gözümde -ki çoğu kişi de aynı şekilde düşünüyor- bir film iyiyse yönetmeni de iyidir ancak akademi anlaşılan tom hooper'ı bu filmde beğenmemiş. kurguya mı giriyor bilmiyorum ama karakterlerimiz farklı yerlerde şarkı söylerken ki kamera geçişlerini çok beğendim sade ve güzel olmuş.

    --- spoiler ---

    film adı üstünde sefiller olduğu için mutlaka üzülecek şeyler buluyorsunuz ama buna rağmen film ajitasyona girmemiş her şey kararında sunulmuş. anne hathaway'in içinde olduğu her sahne boğazımda düğümlenmelere sebep oldu. javert'in küçük çocuğa rozetini taktığı yerde gözyaşlarına boğuldum. jean valjean'ın ölümü ve ondan sonraki toplu kutlama da çok duygusaldı.

    borulardaki şeylerin tam olarak çamur mu yoksa bok mu olduğunu anlayamadığımızdan biraz rahatsız olunabilir ama açıkçası ben olmadım. javert'in en sonundaki neyin doğru neyin yanlış olduğunu sorgulayıp intihar etmesi de çok vurucuydu. hırsızlarımız filmin komedi unsurunu oluşturmuş ve de ne eksik ne de aşırı biçimde kullanılmışlar, esprilerinin hepsi de kahkahalara boğabilecek cinstendi.

    ---
    spoiler ---

    son yıllardaki en iyi müzikal olan bu film izlenmeyi sonuna kadar hakediyor.


    (gleek - 23 Şubat 2013 02:55)

  • comment image

    aslında bu filmin türkiye'de gösterime girmesi bile hata. sineması müzikal alanda sadece ferdi tayfur ve küçük emrah filmleri çıkarabilmiş bir ülkede garipsenmesi, aşağılanması, komik bulunması çok normal. işte böyle eloğulları les miserables çeker biz de celal ile ceren izleriz.


    (bir tane daha yiyeyim sonra birakicam - 9 Mart 2013 00:02)

  • comment image

    dün akşam, yarısında çıkmayan bir avuç insan olarak izlediğimiz tom hooper filmi.
    yarısında çıkmasalar da normal diyaloglardan sonra şarkı söyleyerek konuşma kısmına geçtiğinde, seyirciler arasından oflayanlar poflayanlar oldu ama herkesin zevki farklıdır tabii ki. müzikal olduğunu bilerek gelirseniz gayet de güzelce izlersiniz lakin bilmeden gelince de "bu ney lan bunlar neden şarkı söyleyerek konuşuyor" dersiniz. insanlara "bak bu müzikal, bundan zevk alacaksın!" diyemeyiz. adam hem müzikalden hoşlanmıyordur hem de müzikal olduğunu bilmiyordur gelmiştir izlemeye "bu ney lan" der doğal olarak.

    film gayet güzeldi. uzun sayılırdı ama birkaç bölüm dışında sıkılmadım. sıkıldığım kısımlar anne hathaway'in olduğu kısımlardı çoğunlukla. hugh jackman reyiz yardırmış yine. her zaman ve her mekanda etkileyici bir kişiliği var abimizin.

    müzikler çok güzel olmuş. sanırım orjinal olmamaları yüzünden oscar'a aday olamamışlar. özellikle look down ve do you hear the people sing çok etkileyici olmuşlar. devrim ve devrimci gençlerle ilgili kısımları gözümü kırpmadan izledim. film bittiğinde kız arkadaşımla "neden her şey on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda olmuş ve biz neden kaçırdık bu zamanları da yirmi birinci yüzyılda boş boş yaşıyoruz? bari bir uzaylı istilası falan olsa ulan" temalı bir sohbet içerisindeydik.

    son olarak, russell crowe adamsın. javert deyişine bile saygı duydum.


    (hayaletin garip huylari - 10 Mart 2013 16:55)

  • comment image

    2012 yapımı olan bilmem kaç tony ödüllü "müzikalden" uyarlanmıştır. müzikal yani. hani şarkılar falan. yani mesela the matrix'i izlerken "bu ne lan hiç şarkı söylemediler?" demekle, şu film hakkında "ay hep şarkıydı be şekerim!" demek aynı şey.


    (forfuckssake - 17 Mart 2013 00:28)

  • comment image

    filmi izlemeden burada hakkında yazan arkadaslara hak verir gibi olmustum. neticede 150dkyı sinema salonunda izletmeye calısmak riskli bir hareket. ben evimde izledim. hic durdurmadan izledim. simdi hepinizi tek tek sopalayasım var. müzikal sevmeyenleri bunun dısında tutmuyorum. cunku..
    arkadasım dana mısınız? madem müzikalden hoslanmıyorsunuz, filme gitmeden bi sorun sorusturun okuyun ne cıkacak acaba diye bi bakın. neyse iyi oldu gittiginiz gise yaptı. yapsın ki boyle guzel kaliteli filmleri daha cok gorebilelim.
    sahsen benim cok begendigim film olmustur. oyunculuklara, ozellikle cocuk oyunculara bayıldım. ayrıca ben hayatımda bu kadar yakısıklı direnen insanlar gormedim! (gezi haric)
    filmi do you hear the people sing'e eslik ederek bitirdim. hala da dilimde. sanırım bir kac hafta daha dilimden dusmez.
    ozetle, muzikal sevmeyen bir insan olsanız bile, izlenebilecek bir film. hele bir de azıcık, minicik de olsa ingilizce biliyorsanız daha rahat takip edip kapılıp gideceginiz film. en azından izlemeyi deneyin derim. bi sey kaybetmez, en fazla bana sover kapatırsınız.


    (owenbraul - 10 Aralık 2013 05:05)

  • comment image

    anlatacagım olay cok unlu bir fransız yazarın dedesinin basından gecmiştir.nazıler almanyaya girince paristeki butun dukkanlara hitler ve musolini resimlerinin asılmasını emrederler.bu nedenle her dukkan tek tek kontrol edilir ,malumunuz bas karakterimizinde kucuk bir kitap satıs dukanı vardır.birgun kapısı calar ve naziler içeri girer ,hiçbir duvarda resim goremeyince uyarmakla yetinirler.ikinci gun yine gelirler yine resim goremeyince uyarı biraz daha sertlesir.eger yarında aynı manzarayla karsılasılırsa tutuklanacagı ima edilir ,ertesi gun sabah erkenden dukana gelen askerler ,musolininin ve hitlerin resmini bu sefer vitrinde gorurler ,ortalarında ise bir kitap ---> sefiller


    (libertarian - 7 Mayıs 2004 12:35)

Yorum Kaynak Link : les miserables