Süre                : 1 Saat 35 dakika
Çıkış Tarihi     : 08 Kasım 2012 Perşembe, Yapım Yılı : 2012
Türü                : Biyografi,Komedi,Drama,Romantik
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Fox Searchlight Pictures , Such Much Films , Rhino Films
Yönetmen       : Ben Lewin (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Ben Lewin (IMDB)(ekşi),Mark O'Brien (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : John Hawkes (IMDB)(ekşi), Helen Hunt (IMDB), William H. Macy (IMDB)(ekşi), Moon Bloodgood (IMDB)(ekşi), Annika Marks (IMDB)(ekşi), Adam Arkin (IMDB)(ekşi), Rhea Perlman (IMDB)(ekşi), W. Earl Brown (IMDB), Robin Weigert (IMDB), Blake Lindsley (IMDB), Ming Lo (IMDB), Rusty Schwimmer (IMDB), Jennifer Kumiyama (IMDB), Tobias Forrest (IMDB), Jarrod Bailey (IMDB), James Martinez (IMDB), Paul MacLean (IMDB), Phoebe Lewin (IMDB), Jonathan Hanrahan (IMDB), Jason Jack Edwards (IMDB), J. Teddy Garces (IMDB), Daniel Quinn (IMDB), B.J. Clinkscales (IMDB), Terry (IMDB), Gina-Raye Carter (IMDB), Amanda Jane Fleming (IMDB), Cody Lascala (IMDB), Stephane Nicoli (IMDB), George F. Watson (IMDB)

The Sessions (~ Ask Seanslari) ' Filminin Konusu :
36 yaşındaki Mark O'Brien küçük yaşta felç olması sebebiyle yatalak olan bir adamdır ve  kadınlarla hiç ilişkisi olmamıştır. Kilise rahibinin ve terapistinin sayesinde  Cheryl Cohen-Greene isminde profesyonel bir 'seks vekili' olan kadınla tanışır. Charyl'in de  her insan gibi sıradan dertleri vardır. İkisi arasında samimi ve duygusal bir ilişki başlar.

Ödüller      :

Sundance Film Festivali:Audience Award-Dramatic
Independent Spirit Awards:Independent Spirit Award-Best Supporting Female, Independent Spirit Award-Best Male Lead
San Sebastian International Film Festival:


  • "kanada'lı bir grup(muş), patlamışlar. indie rock felan yapar. my love dinlenesi gaz şarkıdır."
  • "helen hunt'ın evli ve çocuklu olan bir seks terapisti cheryl karakterini canlandırdığı film. helen hunt'a, john hawkes, william h. macy ve rhea perlman eşlik ediyor."
  • "(bkz: #32042328)"
  • "hayatın bütün o koşuşturması arasında durup soluklanmanızı sağlayan bir film. gerçek hayattan uyarlanmış olduğunu da unutmamak lazım."
  • "helen hunt'ın orlarını burlarını gördüğümüz bi film. bi de frank."




Facebook Yorumları
  • comment image

    londra'dan 5 kişilik yeni bi grup... vokalist taz allie nin soul ve reggae ye yatkın güzel bi sesi var. alternatif, funk derken perküsyon da işin içine girince, hafiften incubus'un summer romance anti gravity döneminin su katılmış hali gibi de diyebiliriz. ama aslında gözünüzde canlananla kulağa yansıyan bambaşka da olabilir çünkü bunlar kaliforniyalı değil yani verilen örnege aldanıp da çıtayı tavana yapıştırmamak gerek. konunun özü ise neticede londradaki türevlerine kıyasla farklı olmaları. o yuzden bkz;

    http://www.myspace.com/thesessionsuk


    (ashroom - 1 Haziran 2007 00:11)

  • comment image

    le scaphandre et le papillon* izleyenler bu filmi izlemekle vakit kaybetmeyebilirler. benzer temali ama cok daha basarisiz bir film olmus. bircok festivalde odul almis ama ciddi ciddi ici cok bos film. akciger makinesine bagli hayatini surduren bir adamin kadinlarla olan iliskilerini ve o kadinlarin bu adami ilk basta onemsemeyip sonra asik olmasini izliyoruz filmde ama tam olarak neden asik olduklarina dair hicbir bulgu ve iz yok. karakterlerin ici doldurulmamis ve neden sonuclar ortada yok. 100 dakikalik bir vakit kaybi.


    (servicio - 11 Kasım 2012 03:34)

  • comment image

    niyeyse fazla anlam yukledim bu filme izlemeden önce. cok ovuluyordu, oldukca degisiktir heralde diye izlemeye basladım.. tatlı birseyler yapmaya calısmıslar belli ancak olmamıs. o kadın adamın neresinden o kadar etkilendi, o kadar asık oldu.. cozemedim. engelli oldugu icin asla böyle söylemiyorum yalnızca öyle cok muhabbetleri falan olmadı kadın nasıl o kadar asık, uzgun hallere girdi..

    filmdeki tek sevdigim diyalogda suydu;

    mark: we're attempting intercourse.
    mark'ın yardımcısı: the big one.
    m: what do you think of it? intercourse?
    m.y: overrated but necessary. *

    bir de william h. macy harika oynamıs. elinde biralarla gelen bir peder karakterinde gorunce shameless'ı dusunup gulumsedim.


    (love me to my death - 10 Şubat 2013 00:53)

  • comment image

    if 2013 festivali'ni, benim için, resmi olarak başlatan film oldu.

    6 yaşında çocuk felci geçiren gazeteci ve şair mark o'brien'ın; kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı, "on seeing a sex surrogate" makalesini temel almış bu film. kendisi gibi engelli olanların (-da) cinsel hayatı olabileceğini öğrendikten sonra, bir seks terapisti ile görüşmeye başlamasının ve bakirliğinden kurtulmaya çalışmasının hikayesi özetle. vurgulanan bakirlik ise, sadece "fiziksel" bir gönderme değil. temel bakirlik; hayatımız boyunca öğretilen ve öğrenilen tabularla, korkularla, ayıplarla kendi kendimize inşa ettiklerimizden oluşuyor aslında. onu inşa ederken de; cinsellikle ilgili koca koca bariyerleri, en önce kendimize karşı koyuyoruz üstelik. ve böylelikle de; bedenimizi, zihnimizi, hislerimizi, isteklerimizi tanımaktan, dinlemekten, anlamaktan mahrum bırakıyoruz, yine kendimizi. peki kendini dinlemeyen biri, bir başkasını dokunarak duyabilir mi?

    "the sessions" harikalar yaratan bir film değil, unutulmayacak filmler listesine de giremez gibi, ama filmden sonra sözü geçen makalenin peşine düşüp okuduysam, mark o'brien diye bir adamın varlığından haberdar olduysam, benim için tamamdır.

    günlük havasında ve oldukça anlaşılır bir dille yazılmış makaleye ulaşmak isteyenler için;

    http://thesunmagazine.org/…g_a_sex_surrogate?page=2

    makalenin (bana göre) en vurucu kısımlarından bazıları ise;

    "ne zaman cinsel duygularım veya düşüncelerim olsa, kendimi suçlu ve kabahatli hissederdim. ailemde hiç kimse benim yanımda cinsellik hakkında konuşmazdı. benimsediğim düşünceye göre; cinselliği asla düşünmeyenler sadece "kibar" insanlar değildi, "hiç kimse" düşünmezdi. ailemin dışında kimseyi tanımazdım, o yüzden bu prensip beni derinden etkilemişti, insanların barbie ve ken’in erdemli aseksüelliğini taklit etmesi gerektiğine, oramızda bir “oramız” yokmuş gibi davranmamız gerektiğine inanıyordum.”

    “rehabilitasyon hastaneleri engelli insanlara cüzdan dikmeyi, tekerlekli sandalyeden yemek pişirmeyi öğretirler de, neden zedelenmiş kendilik imgesiyle başa çıkmayı öğretmez? bu hastanaler engelli insanlara cinsellik aracılığıyla sevmeyi ve sevilmeyi, veya sıradışı bedenlerimizi nasıl seveceğimizi neden öğretmezler?”

    çeviri için; james choice'a teşekkürlerimle...


    (dolls - 15 Şubat 2013 13:37)

  • comment image

    !f istanbul gösteriminde izlediğim film. “penisim benimle konuşuyor peder brendan.” sözüyle dikkatimi çekmesinin yanı sıra çok tehlikeli sularda yüzecekmişiz hissi vereceği tedirginliğiyle başladı film. seks, din, engelli psikolojisi, şiir ve aşk konularını bir filmde bu kadar yorulmadan izlemek güzeldi. her şeye eser miktarda ufak ufak dokunup huzur bozmadan anlatabildiği için çok sevdim. peder brendan'ın şaşkınlığı, seks terapisti rolüyle helen hunt'ın ilerlemiş yaşına rağmen sergilediği cüretkarlığı, mark'ın çocuk felci sonucu kalıcı hale gelen sakatlığı ile ilgili ufak şakaları, terapi sırasında yaşanan doğallık ve kişi tarafından doğru tanımlanmış cinselliğin özgüven üzerindeki etkisini sakince anlatması filmi izlenir hale getiriyor.


    (felis margarita - 18 Şubat 2013 11:11)

  • comment image

    mark o'brien 'ın hayatından bir kesiti anlatıyor ki sundance film festivali 2012 'de de ödül almışlığı var. john hawkes sadece mimikleriyle müthiş bir oyun sergilemiş. helen hunt ise daha iyi olabilirmiş diye düşündürüyor.

    imdb 7.3 ile değerlendirmekte fazla da haksız değil. aslında arada kalmışlığı var filmin. gerçek bir hikaye ve biyografi sunmasından dolayı hikayede özgünlüğü kaybetmek üzereyken, hikaye zamanlaması ile kurguda kafa karıştırmıyor film. akıp giden ama merak uyandırmayan bir öykü.

    filmde geçen ve bitiş vuruşu olan şiir ;

    --- spoiler ---

    love poem to no one in particular

    let me touch you with my words
    for my hands lie limp as empty gloves
    let my words stroke your hair
    slide down your back and tickle your belly
    ignore my wishes and stubbornly refuse to carry out my quietest desires
    let my words enter your mind bearing torches

    ---
    spoiler ---

    --- spoiler ---

    en iyi sahneler rahip ve mark'ın ikili diyalogları ki müthiş bir akış var.
    bu arada helen hunt botoksu fazla kaçırmış sanırım zira yüzündeki o garip gerginlik çok fazla rahatsız edici

    ---
    spoiler ---


    (yuzbinbaloncuklu - 24 Şubat 2013 12:44)

  • comment image

    tanrı beni iflah olmaz bir romantik olarak yaratmış. hapsolduğum bu işlevsiz bedende kafamın içini duygularla doldurmuş. bu da beni maça 1-0 yenik başlamaya zorlamış. halimi gören kaçıyor. çoğu kez konuşmama, kafamdakileri anlatmaya fırsatım olmuyor. yani rölantide geçecek zamanım yok. sürem çok kısa. ömrümün kalan günlerinde tüm duyguları yaşayabilmem lazım. belki birisini gülümsetebilirim. üzüntümü de, sevincimi de sonuna kadar yaşayamayacağımı bilsem de, deneyebilirim. eldivenler onları giyecek gerçek eller olmadan işlevsizdir. sadece şekilleri ellere benzer. bu onları gerçek el yapar mı? olduğu kadar yapmak niyetindeyim.

    bunların hangisi bir lanet tam emin değilim. felçli olmayan, tüm vücuduna hakim olabilen bir duygusuz olmayı, umutsuz bir aşık olan bu halime değişir miydim, yine emin değilim. en iyisi fazla düşünmemek. tek eğlencem bu olmasına rağmen.

    bu satırlar filmde yer alan, aynı zamanda gerçek bir kişi olan mark o’brien’in dünyaya bakışı düşünülerek yazılmıştır, hayali ama bir o kadar da gerçek bir haykırıştır. siz, bu yazıyı okuyan; eliniz ayağınız tutuyor, kalbiniz sağlam. kendinizi tam bir insan olarak tanımlayabilir misiniz?

    hiç gerçekten aşık oldunuz mu? o adımı atabildiniz mi?
    o atabildi.


    (cncn - 26 Şubat 2013 21:08)

  • comment image

    beni çok rahatsız eden filmdir... ne helen hunt'ın çıplaklığı ne de kadının tüm çıplaklığına rağmen muhafazakar şöven hollywood'un asla penis göstermem saçmalığı değil beni en çok rahatsız eden şey 6 yaşında boynu dahil hareketi kısıtlı bir şekilde makineye bağlı yaşamanın nasıl bir duygu olduğu, bunun nasıl bir yaşam sevinci olduğu vs. vs.
    tüm film boyunca bu gelgitlerle kafam allak bullaktı ben olsam ölmeyi seçerdimden tut aslında böyle bir durumda insanın yaşatılması mı lazım gibi saçma salak tüm düşünceler beynimi kemirdi durdu... yalnız tüm bunlardan filmin seyredeni inanılmaz etkilediği sonucu çıkmasın, film gayet vasat bir film helen hunt'ın oyunculuğu dahil. hatta bence helen hunt yerine başroldeki adamın aday olması lazımdı zira sadece gözleri ile bir çok duyguyu gayet iyi yansıttı... bu kadar yoğun duygular içinde seyretmemin sebebi tamamen benim ruh bozukluğumla alakalı...


    (deadbaykus - 2 Mart 2013 20:58)

  • comment image

    filmle ilgili ilk haberlerin döndüğü andan itibaren merakla bekliyordum izlemeyi...
    merakım karşılığını keyif, haz ya da kaliteli vakit geçirme olarak aldı mı, muallaktayım... bütünüyle kuşkudayım hatta...

    çocuk felci geçirmiş 40'ına merdiven dayamış ve yıllardır bir makine yardımıyla nefes alabilen, makine olmadan ancak 3-4 saat dayanabilen bir adamın kolları ve vücudu nasıl o kadar kaslıydı inanın anlamış değilim...
    sanırım yönetmen hiç engellilerle çalışmadı, geçtim engellileri yönetmenin kol ya da bacak kırığı geçirip 2 ay kolu bacağı alçıda olan bir tanıdığı da olmamış, olsaydi o kadar zamanda bile kasların nasıl eridiğine şahit olurdu...
    açıkcası ben bu sorunu yaşayan insanlarla çalışan biri olarak filmin bu yönünü hiç inandırıcı bulamadım...

    çocuk felci geçirmiş, boynundan aşağısı tutmayan adam rolünde oynayan aktörün mimikleri oldukça başarılı, hem çok dindar hem de meraklı... özellikle ellerine dikkat ettim film boyunca çünkü fiziksel egzersizler dışında kullanılmayan el kaslarının nasıl olduğunu bilirim... o noktada da sınıfta kaldı, neyseki adamın ellerini çok göstermiyor yönetmen...

    boynundan aşağısı tutmayan bir engellinin hayata ve cinselliğe bakışı noktasında film önemli bir misyona sahip, ancak bu cinsellik anlatımını çok daha yerli yerince işleyebilirlerdi... zira hikaye 1990'larda geçiyor ve o dönemlerde sosyal medya da, teknoloji de seks seks diye inletmiyordu toplumu... benim gördüğüm 2012 mantalitesi ile çekilmiş, 1990ları anlatan bir film olduğu...
    çocuk felci mağduru mark'ın bazı cevapları çok zekice... helen hunt oldukça başarılı, özellikle de terapist bakış açısında. ancak ben kendi adıma 6 seansda cinsel sorunlarını gideren bir danışan olabileceği hikayesini inandırıcı bulmadım alanda çalışan bir insan olarak... 38 yaşında, boynundan aşağısı tutmayan ve erken boşalma sorunu olan bir hastayı 6 seansda hem vücuduyla hem de bedensel tepkileriyle uzlaştırmak mucizevi bir tedavi olmalı... türkiye'de seks terapistleri olsaydı neler olurdu diye düşünüp kendi kendime eğlendim film arasında itiraf ediyorum...

    rahip rolündeki william h. macy zaten çok başarılı bir oyuncudur ve yine çok başarılı...

    film genelde oyunculuklar açısından başarılı ama, işte kocaman bir ama var... yine de ağır bedensel engellerin, yaşamı engellemediğine dikkat çektiği için izlenmesi gerekir kanaatindeyim...
    ayrıca helen hunt'ı çıplak görmek ya da cinsellik içeriyor diye filme gitmek isteyenler elbette olacaktır, şimdiden belirteyim filmi birlikte izlediğim diğer seyirciler memnuniyetsizliklerini yüksek sesle dile getiriyorlardı film çıkışında.
    '-yav seks filmi gelmiş diye geldik para verdik, bir halt anlamadık ne biçim iş' diye...


    (mijen - 3 Mart 2013 10:50)

  • comment image

    --- spoiler ---

    "ellerim boş eldivenler gibi durduğundan,
    bırak sana kelimelerimle dokunayım.
    sırtından aşağı kayıp, göbeğini gıdıklasın ellerim...
    gün ışığı ve kolayca yitirdiğimiz dostlar gibi,
    en sessiz arzularımı yok sayıyor ve inatla reddediyor.
    bırak kelimelerim zihnine girsin, meşalelere yuva olsun.
    seni hafifçe okşayabilsinler diye, benliğine girmelerini gönül hoşluğuyla kabullen..."
    ---
    spoiler ---

    diyen bir şiirle bitiyor ya film. hani biz de ellerimizle dokunamıyoruz ya öyle her istediğimize... istediğimiz kişiye... yani diyorum ki, isteyip de dokunamadığımız insanlar varsa, biz de azıcık felçli olmuyor muyuz? konuşacak kelime, yazacak tek satır dahi bulamıyorsak hele! vay bizim halimize...


    (kurk mantolu michael jackson - 17 Mart 2013 23:03)

  • comment image

    aşk seansları gibi başarısız bir isim çevirisine sahip kaliteli, ilginç bir film.

    helen hunt gibi hala güzel bir kadın, shameless'in frank gallagher'ı william h. macy, başrolde john hawkes oynuyor.

    biraz cesur bir film, çıplaklık çok rahatça kullanılıyor. çoğu insanın hala aşamadığı bir konu olan cinsellik baya irdeleniyor. klişe filmlerden sıkılanlar ve sevmeyenler muhakkak izlemeli.

    ayrıca frank bu filmde de oldukça ilginç bir karakter, adamsın frank gallagher!


    (nnaz - 27 Mart 2013 10:20)

  • comment image

    resepsiyonistle bakıcı kız arasında geçen bir diyalogda anlatmaya çalıştığı şeyi vurgulamıştır.

    --- spoiler ---
    - bugün tam birleşme sağlamaya çalışacaklar ve aynı anda boşalmayı deneyecekler.
    - o da ne demek?
    ---
    spoiler ---

    yani diyor ki boynundan altı işlevsiz birisi neler neler yapıyor, sen daha iki kelime bile konuşamıyorsun benlen. o mu engelli sen mi ulan deve.


    (arkayi dortleyen kahraman - 15 Ağustos 2013 22:28)

Yorum Kaynak Link : the sessions