Süre                : 1 Saat 15 dakika
Çıkış Tarihi     : 15 Kasım 1996 Cuma, Yapım Yılı : 1996
Türü                : Drama
Taglar             : Hapishane,hırsız,eroin,İstanbul, Türkiye,tuvalet
Ülke                : Türkiye
Yapımcı          :  Istisnai Filmler ve Reklamlar (IFR)
Yönetmen       : Dervis Zaim (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Dervis Zaim (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Ahmet Ugurlu (IMDB)(ekşi), Tuncel Kurtiz (IMDB), Aysen Aydemir (IMDB)(ekşi), Mahmut Benek (IMDB)(ekşi), Ahmet Cediladirci (IMDB), Baris Celiloglu (IMDB)(ekşi)

Tabutta Rövasata (~ Somersault in a Coffin) ' Filminin Konusu :
Rumelihisar sokaklarında yaşayan Mahsun çevresi tarafından sevilen yoksul ve kimsesiz bir adamdır. Hayatta hiçbir amacı olmayan bu adam otomobil çalarak hayatta kalmaktadır. Yaşamdaki tek tutkusu olan otomobilleri geceleri çalan Mahsun, sabaha kadar bu arabalarla gezer ve sabah olduğunda arabayı aldığı şekliyle aldığı yere bırakır. Bir gün sürekli takıldığı kahveye gelen bir kıza aşık olan Mahsun kalacak hiçbir yeri olmayan bu kıza odasını açar. Fakat kız bu iyiliği kötüye kullanarak Mahsun'un hayatında onarılmayacak yaralar açacaktır.Derviş Zaim tarafından yönetilen bol ödüllü filmin başrollerinde Ahmet Uğurlu ve Tuncel Kurtiz bulunuyor.

Ödüller      :

!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali:FIPRESCI Prize-National Competition, Special Prize of the Jury-National Competition


  • "yanan ateş başında elini ısıtmaya çalışan şarapçılarla birlikte siz de üşümediyseniz doğrudur, bu film gereksizdir ve bir şey anlatmaz."
  • "mahsunun kayığı parçaladıktan sonra gerçekten topun ağzındayken sabah bir topun ağzında uyanması inanılmaz güzellikte bir anlatımdı."




Facebook Yorumları
  • comment image

    1996 yapımı derviş zaimin harika filmi.başrollere ek olarak birde tavus kuşlarınını unutmamalı.filmin isminin neden tabutta rovasata olduğuna gelince dar bir alanda çırpınmak,çabalıyor olmak ama çıkısızlığın sarması gibi.tabutta rovasata yapılabilirmi? hayır...


    (stinkfist - 20 Nisan 2000 13:39)

  • comment image

    --- fena halde spoiler içerebilir ---

    arkadaş - araba mı çaldın lan yine ?
    mahsun - hı hı..
    arkadaş - iyi bok yedin !
    mahsun - soğuktu..

    bir çok şey yazılmalı bunun hakkında.

    mesela ;

    kaybetmeye mahkum olmak,
    tutunamamak,
    her kızdığında dünyaya hayallerinin peşine düşmek.
    soğuktan nefesin kesilirken ödünç sıcaklıklar almak ,
    başklarının arabalarında,
    onların koltuklarında,
    sabaha yakın geri getirmek şartıyla..

    ışıltı şehirlerde farkedilmemek,
    geceleri senin farkında olmayanları uzaktan izlemek,
    çıkma ekmek yemek,
    çıkma gömlek giymek,
    aslında çıkma bir hayat yaşamak.

    yalnız olmak,
    yanında kimseyi götürememek,
    sarı'yı sevmek,
    gitmesine engel olamamak,
    gitse de unutmamak,
    cebindeki üç kuruşla o'na şarap götürmek,
    vefayı hatırlatmak..

    sonra aşık olmak,
    senin kadar kaybetmişine,
    gözleri dünyalar güzeline..
    kim olduğunu unutup o gelmeden saçlarını taramak,
    pamuk almak ona,
    cebindeki son parayla.
    üşemesin istemek,
    güvenmek,
    düşürdüğü sarı fularını önemsemek,
    üzerindekiler dururken yine de onu temizlemek.
    aldaltılmak,
    kızmak,
    kusmak her şeyi.
    yine kaybetmek,
    ama yine de sırtını dönememek.
    "beni taksime götür" dediğinde unutmak her şeyi,
    ağlayarak o'nu beklemek ödünç arabalarda,
    gidecek hiçbir yerin yokken o'na sığınacak bir yer aramak,
    bulamamak.
    yolcuğula çıkarmak o'nu,
    bu kez reisden ödünç emaktar bir tekne ile.
    öpmek yanağından aşkı,
    öperken çarpmak,
    yine kaybetmek,
    hep kaybetmek..

    ama pes etmemek !
    hayal kurmaktan yılmamak,
    güvenmekten vazgeçememek,
    aradığın o en fiyakalı renkleri tavus kuşunda bulmak.
    sebepsiz ona sarılmak,
    sarıldıkca renklerin içinde kaybolmak,
    unutmak bütün solmuş,
    kirli,
    kasvetli,
    reddeden,
    umutsuz geçmişi,
    geleceği..

    açlıktan gözün döndüğünde siktir edip bütün şatafatlı renklerini,
    devlet korumalı tavus kuşuna yönelmek,
    hani tam kazanacakken,
    hani tam da ayak uydurmuşken kötülüğe,
    becerememek.
    yine kaybetmek.
    tabutta rövaşata çekilemeyeceğini anlamak sonunda.
    gazetelerde 3. sayfa, ana haberlerde ara sıcak olmak,
    sosis reklamları öncesi..
    ve unutulmak.
    bir daha hiç hatırlanmamak.

    bütün bunların sonunda hala "mahsun" olmak,
    "mahsun" kalabilmek..

    "ama arkadaşlar iyidir" demek,
    öyle inanmak,
    öyle görmek..

    --- fena halde spoiler içerebilir ---


    (olmus abi - 2 Şubat 2009 06:26)

  • comment image

    filmde ahmet ugurlunun oynadığı mahsun süpertitiz karakteri gibi takılan gerçektende bir adam var.hisar taraflarında red alertın iki kez sarı vosvosunu hacilayan dursun isimli bu sahıs filmdeki mahsun gibi her türlü araba,otobüs ve benzeri taşıtın içine rahatlıkla girebiliyor,içlerine girdiği arabaları temizliyor,polislerde bu adamla uraşmanın usanmışlığından yakalandığının ertesi günü salıveriyorlarmış...hatta gene boğaziçinin kapısındaki kokoreçcilerin orda bi arabanın içine girmiş elinde birayla iş üstünde arabayı çalıştırmaya çalışırken görüp gecenin bi yarısı yanına gidip muhabbet etmiştim adamla hodjam senin filmini yaptılar biliyomusun diye...o da evet biliyorum görüşemedik tlfda uzun zamandır ahmet uğurluyla falan demişti,muhabbetin tırışka ciddiyetinde ve fena şarhoştu...sonunda da tebrik ettik uzaklaştık o da kaldığı yerden düzkontak yapma çalışmalarına devam etti...


    (stinkfist - 27 Mayıs 2000 18:26)

  • comment image

    dervis zaim'in yonettigi basrollerinde ahmet ugurlu ve tuncel kurtiz'in yeraldigi rumelihisar'inda gecen asmis, bitirmis film.
    baba zula tarafindan hazirlanmis cok iyi bir soundtrack albumu de vardir. ayrica filmde bab i esrar'dan da parcalar kullanilmistir. (bkz: bab i esrar)


    (gimeno - 30 Temmuz 1999 00:00)

  • comment image

    benim gözümden bu film, masumiyetin kaybı ile ilgilidir. mahsun ayartılır ve masumiyetini kaybeder, cennetinden kovulur.

    eroinman kız hayatına girene kadar mahsun, yaşlı balıkçı tarafından korunur, kollanır, her gece bir araba çalıp onun içinde uyur ama ertesi gün arabayı yerine koyar, polisten dayak yer ama soluğu dışarıda alır, arabası alınan şahıs aslında pek de mağdur olmaz. mahsun'un arabayı alırkenki tek amacı, sıcak bir yerde uyumak ve uyuyacağı yere giderken akıp giden şehrin ışıklarına bakıp gönlünü eğlemektir. mahsun'un helal dairesidir şehrin ışıkları, sıcak bir uyku için "ödünç aldığı" arabanın getirisidir. sonra mahsun dünya üzerindeki cennetine (kaçak da olsa) girer. onu dış dünyadan, polisten koruyan heybetli surların arkasında bir cennet bahçesi ve cennet kuşları. mahsun cennet kuşlarını gezmeye çıkarır. yakalanmaz.

    ama bir gün hayatına o eroinman kız girer, önce kıza yardım eder, acıyıp evine alır ama kız eroin parası kazanmak için mahsun'un evinde fuhuş yapar. mahsun'un masumiyetine ilk kayda değer leke burada sürülür. sonra da mahsun kızı götürmemesi gerektiği halde "taksim'e götürür" ve kız orada da eroin alır. bir diğer deyişle mahsun havva'ya uyup yasak elmayı yer! daha doğrusu yemeye kalkar: önce kızın cinsel cazibesine kapılıp teknenin dümenini bırakır; adem havva tarafından ayartılır; tekneyi ve kendisine kol kanat geren teknenin sahibini kaybeder. teknenin sahibi mahsun'un ön dişini kırar, çirkinleşir mahsun, bu çirkinleşme kirlenen masumiyetin yansımasıdır. sonra da surların içindeki tavus (cennet) kuşlarından birini öldürüp yemek üzere derisini yüzer; adem yasak elmaya meyleder... ve bekçiye yakalanır! haberlere çıktığında "açtım" der ama aç değildir. çalıştığı umumi tuvaletin sahibi yemeğini ve yatacak yerini vermektedir, mahsun günaha yuvarlanmıştır. cennetinden kovulur, bundan sonra asla tavuskuşlarının olduğu o cennet bahçesine giremeyecek, cennet kuşlarını kucağına alamayacaktır. o eroinman kız da asla onun olmamıştır zaten.

    hiçbir şeyin yokken de her şeyini kaybedebilirsin. film bu yönü ile buruk biterken, inceden de bir umut aşılar. adem dünyaya iner.


    (resimhane - 29 Aralık 2011 23:26)

  • comment image

    dün dışarı çıktım ya bir iki saat, kış geliyor artık dedim, çok üşüdüm çünkü. dün azıcık üşüdüm ya ben, bugün hasta gibiyim. çıkasım yok sıcacık yorganın altından, soğuğu hissedesim yok yeniden. dün azıcık üşüdüm ya ben, elimi ovuşturdum hani, işte tam o sırada aklıma mahsun geldi. ara ara aklıma gelir mahsun, ben de ara ara ziyaret ederim mahsun’u rumeli hisarı'nda. denizin kenarında yakalarım onu genelde, elini ovuştururken tam. denize bakmaktadır, bir ileri bir geri yürümektedir. onu ne zaman öyle görsem dayanamam ya, yine dayanamıyorum;

    “kimi bekliyorsun mahsun?” diye soruyorum.
    “reis’i” diyor, bir dişi yokken yerinde.
    “reis kızgın değil miydi sana?”
    “kızgın, çok dövdü beni.”
    “hadi gel kahveye gidelim, üşüdüm” diyorum, bu sefer.
    “yok, onlar da kızgın bana. battaniyemi atmışlar dışarı, yağmurun altına.”
    “o zaman yürüyelim biraz mahsun” diyorum ve hatta yetmiyor, ondan da rol çalıyorum bu sırada; “sarı’nın mezarına gitsek, içki alıp. hava soğuk ama gidersek iyi olur, fena olmaz diye düşündüm.” seviniyor mahsun. kenarında durduğumuz denize yansımış suretinden bir güzel müzik duyulmaya başlıyor aynı anda. peşimizi bırakmayan müziğin yanına; bir güzel marmara ile bir de yeni rakı ekliyoruz sonra, ve başlıyoruz yürümeye. ben tutamıyorum kendimi yine, soruyorum;

    “sen nasıl tutunamadın be mahsun? böyle büyük ellerle nasıl tutunamadın hayata? küçücük bir çay bardağına büyük gelen o ellerle, karman çorman saçlarını düzeltmek için tarak tuttuğun o ellerle, bir arabanın, bir otobüsün direksiyonuna sarılan o ellerle, yolda çarptığın o köpeği kucaklayan o ellerle, tavus kuşunu yakalamak için peşinden koşan o ellerle, aşık olduğun kadının yüzündeki saçları düzelttiğin o ellerle, rakıyı ve şarabı şişeden içtiğin o ellerle, sarı’yı soğuk uykusundan uyandırmaya çalıştığın o ellerle, ağlarından balıkları bir bir çıkarttığın o ellerle, sarı fuları yıkadığın o ellerle, peçete tutan o ellerle, çıkma ekmek soran o ellerle, dayak yerken yüzünü koruyan o ellerle, ısınsın diye ateşe doğru uzattığın o ellerle... nasıl oldu da tutunamadın hayata?”

    “hava çok soğuk” diyor mahsun en sakin haliyle. “üşüyorum ya, ellerim de üşüyor.”

    tam o esnada; biz daha varamadan sarı’ya, daha yoldayken henüz, daha yad etmemişken arkadaşların iyiliğini, daha dökmemişken mezarına yudum yudum rakıyı ve şarabı, iki polis gelip yaka paça götürüyor onu yanımdan. şişeler elimde öylece kalıyorum orada.

    “soğuk olan hava değil be mahsun. dünya soğuk. hayat çok soğuk. keşke bu kadar soğuk olmasaydı da dünya, sen de bu kadar üşümeseydin...” diye bağıracak oluyorum arkasından. ama reis’in sözleri geliyor aklıma bir anda;

    “çok değil, bir iki aya kadar da kış biter zaten. idare et. üşümezsin.”

    ve susuyorum sonra, kandırıyorum mahsun’u. idare ediyorum. üşüyorum.


    (dolls - 23 Kasım 2012 16:08)

  • comment image

    yanan ateş başında elini ısıtmaya çalışan şarapçılarla birlikte siz de üşümediyseniz doğrudur, bu film gereksizdir ve bir şey anlatmaz.


    (fotograftutkusu - 27 Eylül 2013 15:33)

  • comment image

    --- spoiler ---

    mahsun, en dipteki kişidir. filmin sonunda uzun saçlı, genç halini görürüz bu dayak yeme ve itilme işlemi uzun zamandan beri sürmektedir. hayata dair her şey aldatıcı, yalancı ve kurallara dairdir. mahsun'un tek dünyası arkadaşlarıdır çünkü ''arkadaşlar iyidir'' zaten ''hiçbir şeye izin vermiyorlar'' dır. üşüdüğü için sıcak bir gece geçirmek adına en küçük araçtan en büyüğüne ( belediye otobüsü- müthiş-) hepsini çalmaz, ödünç alır. aldığı yere geri bırakır. o bir hırsız değil, evsizdir çünkü hırsızlar aldatır. iran devlet başkanının gönderdiği tavus kuşlarından yalnızca birini kurtarabilir, onu arkadaşlarından ayırdığı için özür diler. sarı'nın mezarını, şarap ve rakı alarak yad eder arkadaşlarıyla. sigara, alkol, esrar,hap ve eroin gibi her türlü maddenin kullanıldığı bir topluluk serilir gözler önüne. yaşamdan kaçmak isteyen yorgun savaşçıların taarruzu gözler önüne serilir. bağımlı kadın mahsun'u aldatır ve der ki '' arkadaşlarımı da getiririm '' en dipteki kişi mahsun değil, kadındır çünkü arkadaşı yoktur. mahsun'un iç temizliği yıkadığı fular gibidir. o fular mahsun'un aşkıdır. tuvalette unutulan, eroinman bir kadının kan değmiş fularını lavaboda yıkayan kendi imkanlarınca paklanan bir aşk. temizlenen bir sayfa gibi bütün kirlerinden arınmış. reis'in teknesi hayattır, dümeninin başına mahsun geçer, bir süre güzelce yol aldıktan sonra sadece masumca bir saç okşama ve yanaktan öpmeye dalınca izin vermez rota, gider, koca denizde engele çarpar. tıpkı ödünç aldığı arabalarla simgelenen ödünç alma hayatlar gibi. yine de inadına kendi alır iznini ayakları pahasına.
    okşadığı tavus kuşunu kesmesi mahsun'un düştüğü kıskaçtır. aç kalınca gider, boğazlar siyasi güzelliği.

    sanılanın aksine, dar bir ''tabutta rövaşata''sını yapmıştır mahsun. siyasete, insanlara ve aldatanlara rağmen, arkadaşça ve insanca kalarak. hiçbir suçu yoktur onun.

    filmin müzikleri başlı başına filmin ruhunu yansıtan sesler. pkk, yükselen ve kapı komşumuz iran'dan gelen radikal islam sesleri, sivas olayları, 90'ların değişen toplumu, hortumculuk ve tabi ki alarmlı arabalar -artık ona da izin yoktur- işte tam bunların ortasında kafası dumanlı, ''mahsunca'' bir filmdir.
    ---
    spoiler ---


    (darkpoe - 28 Eylül 2013 03:57)

  • comment image

    hayatta kalma üzerine enfes bir film. belki de insanoğlunun en büyük hatası, hayatta kalmak dışındaki meselelerin içine de kendisini atmasıdır. muazzam bir sahne vardı filmde:türk milli takımı rakibini yeniyor ve ahali kendisini sokağa atıyor. mahzun'sa çorbasını kaşıklama derdinde. açlığını giderme derdinde. hayatta kalma derdinde. kimlik, güç, aidiyet, başarı, vsnin ne önemi var ki hayatta kalmanın yanında?


    (alexis zorba - 11 Ekim 2004 19:38)

  • comment image

    --- spoiler ---
    mahsun süpertitiz yalnızdır.tam anlamıyla kaybedendir. arkadaşları vardır,ama onlara tam anlamıyla bağlanamamıştır. tavus kuşlarını çaresizliğinin,bitmişliğinin içinde tutunacak renkli,alımlı,güzel bir dal olarak görmüştür belki de.üzüldüğü anlarda araba çalıp ağlayarak belirsiz bi yere gider. tavus kuşlarına vaadlerde bulunur. ama yaşama kaygısı tavus kuşu sevgisinden bile üstün çıkar. her şeyi yitirşimizi de gözümüze sokar. *
    ---
    spoiler ---

    (bkz: beni bilirsin erken parlar tez sönerim)


    (peperuhi - 6 Aralık 2004 22:13)

  • comment image

    ahmet uğurlu'nun kızın tuvaletten çıkmadan önce saçlarını taradığı sahnede boğazımın düğümlendiğini , gözlerimin dolduğunu yazamadan geçemeyeceğim... kim olursa olsun her insan aşık olabilir, ben o an bunu anladım...


    (influxer - 14 Şubat 2005 16:34)

  • comment image

    dünyanın en pahalı emlaklarının bulunduğu rumeli hisarının, dar(almış) sokaklarında yaşanılan sefalete parmak basmış film.

    sokak ve sahilin kahramanları çıkma bir hayat yaşarlar...
    yer yer alt kültür (uyuşturucu) jargonu kullanılmıştır. içki almak için para toplamaya hadi beyler koalisyon derler. ilaçla kafayı bulup kendini not defteri zanneden birinden bahsedilirken, nasıl yani çizgili mi çizgisiz mi diye alık alık soru sorarlar..hayatla birebir diyaloglar nefistir.


    (pain - 1 Mart 2005 11:10)

  • comment image

    "arabaya karı atmak değil de,arabaya tavuskuşu atmak filmdir" deyişini benimsemiş; gemide ekolüne benzeyen gayet sağlam bir türk filmi. filmde gercekten yürek acıtan bi çok sahne vardır. misal: kahvenin camını taşlayacakken vazgeçip bağırarak taşı denize atması gibi. filmin müzikleri de filme cuk oturmuştur. ayh... ayh...lar tam triptir.


    (mightypirate - 3 Mart 2005 04:56)

  • comment image

    seyrettigim en güzel yerli filmdi. iç burkuyordu, çünkü saf gerçek damardan zerk edilince acitir. gora'da sinemanin önündeki devasa kuyruktan siyrilip hinca hiç salona girdigimde, bu filmi koca salonda tek basima seyrettigimi hatirladim, içim burkuldu tekrar.


    (3141592653 - 26 Mart 2005 11:06)

  • comment image

    sicacik, samimi mi samimi filmi. gerçekten film gibi film*

    gece tesadüfen bir alt yazi ile varligindan haberdar olunca, uyumaktan vazgeçtim. geçtim karsisina ve tuhaf bir tedirginlikle izlemeye basladim filmi. agirdi*. gittikçe agirlasiyordu.

    ister istemez fena bir hareket bekliyor insan mahsun'dan. gelmedi. ister istemez bir kazik bekliyor reis ve digerlerinden. gelmedi. "bir istanbul hikayesi ancak böyle güzel anlatilir" der gibiydi film; hüzün, sürekli bir kaybedis, sag kalma azmi ve sicacik bir kaç öpücügün içindeki ask. mahsun süpertitiz en asil duygunun insanidirdedirtiyor adama.

    loser yasamina özenen türk gençleri aklima geldi ve dedim ki kendime "acaba her tür arabayi çalacak kadar yetenekli olabilecek miydiniz? olabilse idiniz, arabayi temileyip yerine birakir miydiniz?", "bir orospuya asik mi olurdunuz, tecavüz mü ederdiniz?", "tavuskuslarina sarilmayi isteyecek miydiniz bakalim"...

    ve daha bir çok soru sordum.
    yerim seni sosis


    (samborasi - 20 Nisan 2005 15:29)

  • comment image

    nam'i diger "tabutta ötenazi".. doğuştan kayıp mahzun, kaybeden bağımlı kız, hayatı geçiştiren insanlar, köpekler, şarap, mezarlıklar ve istanbul soğuğu.. ıslak tabut kokusundan içlere çöken kasvet ve baba zula nın zulaladığı müzikler.. hayata değil ölüme dönük yüzler, yokolmanin, varolmanin en basit halleri, yalpalayan yalinayak yanik kokulu yürekler.. bu filmde miğdeye oturan bir tortu var, bu filmde hayatin kesik yarasindan akan irinli kanlar var, bu filmde hayatin hali altina süpürdükleri var ve bu filmde istanbul var.. bu fim nam'i diğer "paramparça: aşklar ve köpekler"


    (keysersouze - 5 Mayıs 2005 23:38)

  • comment image

    mahsun, falakadan şişmiş ayaklarıyla yeraltından çıkıp yeryüzü dünyasına karışır her sabah. bmw'yi çalmamıştır, otomobil çalmaz mahsun, sizin yaşamınızdan bir gecelik rahatlık çalar. otomobilinizin rahat koltuğunu çalar, geceleri dolaştığınız şehrin aydınlığını çalar.

    bir kadın sever mahsun. bir şilep geçer kadının gözlerinden, eroin dolaşır damarlarında, kadının saçları dolaşır mahsunun aklına. bir tekne batar sevdiğinin yüzüne dokununca. hergün bir düş batar mahsunun denizinde, hergün yeni bir düşe inanır mahsun inatla, yaşama inandığı için.

    kaynak: filmin dvd kapağından itina ile copy paste edilmiştir.


    (dalbatros - 9 Ağustos 2005 08:29)

  • comment image

    derviş zaim'in, gerçek kişi ve mekanlardan yola çıkarak çektiği bir kırkambar filmdir..

    bebek'te sokak hayatı yaşayan mahsun süpertitiz (ahmet uğurlu) ve çevresindeki insanların dramı çerçevesinde, dışlanmış ötekinin kıstırılmış yaşamı üzerine bir mesnevi olan filmde, mahsun, ısınmak içün araba çalar, arasıra reis (tuncel kurtiz)'in balıkçı teknesinde çalışır; çıkma ekmek yer, çıkma gömlek giyer; sarı'yı sever, rakıyı şişeden, güzel marmara'yı derinden içer ve de her daim zeki'nin kahvesinde oturan kafa güzel kadını sever..

    tabii araba hırsızlığından mütemadiyen kodese tıkılır, polisten bir araba dayak yer; lakin yine de vazgeçmez, ne bulursa çalar: otobüs, ambulans, itfaiye arabası, vs..

    komiserle reis'in bunun üstüne bir diyoloğu da mevcuttur nitekim: polisler sıkıldı, hakimler sıkıldı, psikologlar sıkıldı, avukatlar sıkıldı, doktorlar sıkıldı vs. uzar da gider..

    kadının (ayşen aydemir) sarı bir fuları vardır, eroini damarına zerkederken bu fularla bağlar, mahsun bir gün tuvalette bulur ve yıkar.. sarı öldüğünde mezarına rakı ve şarap döker..

    rumelihisar'ına, zamanın iran şahı tarafından tüm zamanların demirel'ine hediye edilmiş olan tavuskuşlarının geldiğini duyunca, aşkı tavuskuşlaşır mahsun'un.. araba çalıp, tavuskuşlarına istanbul'u gezdirir..

    ne ise, devam edemiyciim mümtaz, sonunda bir televizyonda mahsun süpertitiz'in ardından, şirin sosis, tombul sosis reklamı çıkar, ve biter..

    film bir koymuştur; filmin çekimlerinden sonra ayşen aydemir'i kaybetmek iki..


    (atlantisten gelen zekiye - 30 Kasım 2001 05:43)

  • comment image

    sonunda "bu film butunuyle gercektir. cunku onu biz uydurduk." yazan yapimdir. dervis zaim'i takdir etmemek elde degil. ben de boyle bir sey yazmak isterdim. ahmet ugurlu basta ve ispati olmak uzere rollendirme suphesiz ki filmin basarisinin onde giden sebeplerinden biri. kotu oyunculuk, cirkin kare, bos replik barindirmayan bir "turk" yapimi. bu baki huzunle daha kac kere izleyecegim ve gozume bir seyler kaciracagim bilmiyorum.

    cikma ekmek, cikma gomlek, cikma hayat.


    (radioheadbanger - 26 Kasım 2005 02:25)

  • comment image

    mahsunun kayığı parçaladıktan sonra gerçekten topun ağzındayken sabah bir topun ağzında uyanması inanılmaz güzellikte bir anlatımdı.


    (rebel - 16 Nisan 2006 12:41)

Yorum Kaynak Link : tabutta rövaşata