20,000 Days on Earth (~ Dünyada 20.000 Gün) ' Filminin Konusu : 20.000 gün yaşayan biri kaç yaşındadır? Görsel sanatçılar Iain Forsyth ve Jane Pollard, çektikleri bu ilk uzun metrajlı filmde kurmacayla gerçekliği birleştirerek uluslararası kültür ikonu, müzisyen ve senarist, bu dünyaya gelmiş en ilginç sanatçılardan Nick Cave’in 24 saatini anlatıyorlar. Nick Cave’in hem konu hem de başrol olduğu film, sanatsal yaratım sürecine mahrem bir bakış atarken aynı zamanda bu dünyada yaşadığımız süreyi iyi kullanıp kullanmadığımızı sorgulamamızı da istiyor. “Ortalıkta çok müzik belgeseli var. Bunların bazılarına baktık ve nasıl bir şey yapmamamız gerektiğini anladık. Ian ve Jane işe farklı bir açıdan yaklaştıklarını açıkça belli eden bir kavramsal çerçeveyle geldiler. Her şeyi onların ellerine bırakıp neler olacağını göremeye karar verdim. Storyboard’ları daha en başından bile gayet belirgindi ve bu sayede ben de rahatlamış oldum.” – Nick Cave
Ödüller :
Distant Sky - Nick Cave & The Bad Seeds Live in Copenhagen(2018)(8,9-216)
One More Time with Feeling(2016)(8,3-3576)
Autoluminescent: Rowland S. Howard(2011)(7,9-237)
Prophet's Prey(2015)(7,3-1270)
Sundance Film Festivali : "Directing Award-World Cinema - Documentary"
!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali : "FIPRESCI Prize-International Competition"
adam gibi adam nick cave in yirmi dört saati üzerine odaklanmış belgesel. sanırım nick reyizin 50. yılı devirmesi münasebetiyle böyle bir isme sahip. sundance 2014 te en iyi yönetmen ve kurgu dallarında ödülleri kapmış. berlin film festivalinde de arz-ı endam edecekmiş. ilk sneak peak'ine şuradan ulaşılabilir
(zorba - 8 Şubat 2014 14:30)
bir nick cave belgeseli.warren ellis'ten kylie minoguea ve blixa bargelde birçok kişinin yer aldığı daha çok son albümüne yani - push the sky away'in görüntülerinin ağırlıkta olduğu, psikoanalizli, sıradışı görüntüleri olan nick cave'in iç dünyasını da yakalayabileceğiniz, karısınında bir silüet olarak yer aldığı ve karısının yüzünü asla göremediğiniz sundance film festivalinde en iyi belgesel ödülü almış belgesel. ama klasik röportaj ya da konser görüntüleri tadından çok uzakta olan belgesel, öyle de şukela.ana sayfası: http://www.20000daysonearth.com/güzel ingilizce bir review: http://blogs.indiewire.com/…-days-on-earth-20140123
(botamaniaensis - 12 Şubat 2014 11:39)
istanbul film festivali'nde gösterilecekmiş; izlersiniz artık, eşek değilsiniz...
(firuz - 18 Mart 2014 15:00)
33. istanbul film festivali'nde gidip görüp nick cave'e bir kez daha hayran olmamızı sağlamış filmdir.
(yberian - 20 Nisan 2014 08:10)
aranızda nick cave sevmeyen var mı? yok mu? o zaman, nick cave'in dünya üzerindeki (ki bizim bulunduğumuz dünyadan bir miktar yüksekte yaşar bence) 20,000. gününe hoş geldiniz. herkes koltuklarına yerleştikten sonra; tüm ışıklar kapanacak, nick cave'in tüm karizması, sesi, duruşu, müziği, sözleri, yorumu salonu dolduracak. bu da yolluk için;http://www.youtube.com/watch?v=anxqvf8i0wc
(dolls - 21 Nisan 2014 20:41)
19 eylül'de vizyona girecek nick cave belgeseli. memleketi avustralya'da ağustos'a gösterilecekmiş official trailer
(alextacy - 15 Temmuz 2014 22:26)
yarin saat 21:00 de beyoglu sinemasinda gosterimi yapilacak olan belgeseldir. aman herkese soylemeyin kalabalik olmasin.
(nick cave and the sad seeds - 2 Eylül 2014 20:37)
20 eylül new york'da town hall'da filmin gösterimi yapılacak. üstelik nick abimiz küçük bir de konser yapacak sanırsam. heyecanlanmıyor değilim lan. biletler ön siparişe 5 eylül 12pm'den sonra giricek. gidecek olan varsa haber versin buluşuruz falan hall'un karşısında. şimdi çaylak olduğumdan şu entry'de görülmeyecek ha bak ona sinir olacam. ah sözlük ah.
(bounty hunter - 3 Eylül 2014 07:59)
bu kadar şişirildiğini görünce balon olmasından endişe ettiğim film. zira dağıtımcısı carlinos films filmleri iyi pazarlıyor. medyayı iyi kullanarak büyük beklentiler yaratıyor bütün filmlerinde. işin içine başka sinema da girince kıllanmadan edemiyor insan. ancak bir kere düşer izleyici buna, tekrar yemez.
(saksak turizmin yavsak yolcusu - 5 Eylül 2014 11:26)
http://yerliyersizsinema.blogspot.com.tr/…laca.html
(fatih alti aylik - 23 Eylül 2014 11:49)
ömrüm vefa ederse yarın akşam saat 19:15'te beyoğlu sinema'da izleyeceğim nick cave belgeseli. nick cave'in dünya üzerinde yaşadığı 20 bininci gün anlatılıyor genel olarak.rüya gibi... uzun zamandır bu kadar heyecanlandığım şey olmamıştı, kasımda balmorhea'in geleceğini öğrendiğimi bir tarafa bırakırsak.hayatımda 'baba' olarak gördüğüm tek insanı izleyeceğim beyaz perdede. bunun elbet bir gün canlısı da gerçekleşecek; o zaman da hayatımda çok önemli bir eksik tamamlanmış olacak. hayatımı en çok etkileyen müzisyen, sen hep ol babacığım. hep...
(mermize - 26 Eylül 2014 18:43)
mest olarak izlediğim, warren ellis dehasına bir kez daha hayran kaldığım, nick cave'i karakterinden ve çevresindekilerden dolayı kıskandığım yapım.
(tededfred - 8 Ekim 2014 20:58)
roll/bir+bir okuru entelijansiyanın izlerken orgazmlardan orgazmlara koşacağı film.
(the red vineyard - 9 Ekim 2014 18:29)
ızlemesi keyifli, ancak icerdigi insanlardan dolayi. yapim olarak bir suspension of disbelief sorunu var. yani hem belgesel niteligi tasisin, hem de kurgusal, drama filmi gibi olsun istenmis, dolayisiyla bazen reality havasinda, bazen "oynanmis" gitmek zorunda kaliyor ve bu da seyirciyi disbelief'ini suspend edip etmeme arasinda birakiyor, dolayisiyla biraz inandiriciliktan kaybediyor, reality bir kismin ardindan oyunculuk iceren bir kisim gelince cok zorlanmis bir etki birakiyor (mesela sondaki kumsal sahnesi).ayrica kylie seni yerim.
(our boys didint du dort - 2 Kasım 2014 18:31)
dilimin ucuna çok şey geldi bu belgeselle ilgili, özellikle konu nick cave olunca tabi. acaba belgeselde kendisi vardı diye mi garip bir hissiyata girdim. çünkü genelde başkaları yerine başkaları oynar ya, ölmüş olsun ya da hayatta olsun, bir konuda rockstar olmuşsa bir insan. toparlayayım, eksik buldum. yani tamama.yağmurlu hava, piyanolar, az biraz kitaplar, o bakmaya doyamadığım fotoğrafların bir kaçının hikayesi falan.en güzel " tutulma anı " betimlemesi. benim kalbimden kavradı. ufak şeylerin büyük şeyler olabileceği; boktan bir şeyin aslında önemli bir boktan şey olduğu zamanlar gibi bir takım anektodlar.arka koltukta ben de vardım yol boyunca.
(okyanustaki depresif ruzgar - 16 Kasım 2014 01:30)
hikayesi olan şarkılarının yazarının hikayesine tanıklık etmek ilginç bir tecrübe.nick cave, özel bir müzisyen. bu film de özel bir film. her şarkısında bir hikaye anlatan bir adamın bir bakıma biyografi sayılabilecek bu filmin de gerçek üzerine kurulu bir belgesel olmaması gerekiyor.şarkılar güzel, hikayeler güzel.
(mortradamus - 2 Ocak 2015 02:17)
yaş oldu 273 ama hala "yirmi bin deys on ört" olarak okuduğum belgesel. her şey 12 yaşımdayken ay em on iki yirzold diyor oluşuma hiç kimsenin bir tepki vermemesi ile başladı.
(balkanlar uzerinden gelen alcak basinc - 2 Ocak 2015 02:20)
açılışı şu harika kayıt ile yapmak istiyorum http://www.youtube.com/…zqsupdmbpc&feature=youtu.bedaha önce nick cave dinlememiş biri olarak içim rahatlık ile söyleyebilirim ki harikulade bir filmdi.başkasinemada prömiyeri yapıldığında gitmeyi çok arzu etmiş fakat bir türlü denk getirememiştim. kısmet bugüne imiş. 93 dakikalık belgesel bizi bambaşka bir dünya ile tanıştırdı. nick cave'in gerçekten bir deha olduğunu anladım bu belgeselle. ayrıca arabadaki sohbetlerden dört ciltlik kitap yazılır. belgeselde kurulan her bir cümle aforizma özelliği taşısa da beni en çok sonlara doğru gelen "one day ı will tell you how to slay the dragon" ile henüz hatırlayamasam da çimlerin üzerinde yürürken yaptığı "zaman kısa onu iyi değerlendirmeliyiz" tarzındaki konuşması çok etkiledi. gidip tüm nick cave kitaplarını okuyacağım. "say hello to my little friend"
(kablelvuku - 12 Ocak 2015 14:43)
"dünyada 20.000 gün" son zamanlarda üretilmiş en iyi filmlerden biri. söylediği mühim şeyler var, umut verici şeyler, yaşamaya, üretmeye, inanmaya dair... nick cave'i zaten severdim, filmden sonra iyice hastası oldum. hakiki sinema arayanlar; saçma sapan duygusallıklardan, yeni bir şey söylemeyen, hiçbir düşünsel, eylemsel, toplumsal derdi olmayan, absürd hayallerden ütopya devşiren, hayati bir mevzu anlatıp gibi yapıp dev bütçelerle milletin gözünü boyayan yapımlardan gına getirenler, bu filmi izlesinler lütfen. dünyada 20.000 gününü geçirmekte olan bir sanat adamının kendine, mazisine, şimdisine, geleceğine sinemasal bakışı; sinemanın "inşa edilmiş görüntü" olduğu gerçeğinin bir izahı... ne diyorduk, lafla, diyalogla, duygu boşalmaları yaratmakla, edebiyatın ve tiyatronun araçlarıyla sinema olmaz. o şekilde olan şey, başka şeydir. efendim size ne, biz öylesini tercih ediyoruz denebilir. fakat şunu da bilmek gerekir ki, cehaletin kutsanmasına yol açan beyanlar maalesef kültüre zarar verir. çıtayı ne kadar alçak tutarsanız, kitleler o kadar uzanmaya alışır. mesela, güzel olan her şeyi dinlerim'le, kulağıma hoş gelen her şeyi dinlerim arasındaki farkı iyi tahlil etmek gerekir. birisi güzel olana odaklanmış, diğeri ise kendisine güzel gelene... gülü koklamamış insana, nergisin kokusu en güzel geldi diye, gülü yok saymak akıl kârı değildir. zevkler ve renkler tartışılmaz. söylediğim tam da bu, kırmızı görmemiş biri kırmızıyı hiç tartışabilir mi? maviden farkını anlayabilir mi? efendim, kırmızıyı görmedim ama bence bu mavi kırmızıdan güzel. bu cüretkâr sav, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak denilen klişenin hizmetkârı değil mi? istisnaları, dağda açan yaban güllerini, allah vergisi üstün yeteneklerle doğanları ayrı tutuyorum. onlar zaten doğuştan kırmızı, kırmızıyı talim etmelerine lüzum yok. aramızda mozart vb. varsa beni dinlemek zorunda değil, gitsin partisyonlarını çalışsın. ham bir çamur olarak dünyaya gelmiş insanın fikirleri gibi hisleri de eğitilmek zorunda. hisleri doğru eğitmenin saptayabildiğim kadarıyla iki veçhesi var, biri din öteki sanat. sanatı dinden, dini sanattan ayıramayız. ayırırsak, 20. asrın sanatı gibi büsbütün non-figüratif, ruhsal olarak körelmiş bir dünyadan kaçan figürsüz bir sanatla karşı karşıya kalırız. modern sanatın filozoflarından paul klee, bakınız günlüğüne ne yazmış: "bu dünya ne denli korkunçsa sanat da (bugün olduğu gibi) o denli soyut hâle gelir; buna karşılık mutlu bir dünya gerçekçi sanatı üretir." bu manidar sözleri 1915'de, yani birinci kavga esnasında söylemiş. buradaki soyut, sanatın kendi soyutluğundan farklı bir soyut. türkçede bu ikisini birbirinden ayıracak kelime bulamadığım için abstract diyelim. diyor ki sevgili paul klee, dünya çirkinleştikçe sanat dünyadan kaçar, abstractlaşır. dünyanın çirkinleşmesinden kastı da, batıdaki maneviyattan uzak yaşamın, makineleşen insanın, teknolojiye ve savaşa köle olmuşun durumudur. teknoloji, malum savaş denen olgunun hem sonucu hem sebebidir. hani şu andaki bütün konforumuz savaşın yan sanayisidir. ağzından barışı kulağından son çıkan telefonu düşürmeyenler, üstelik bunu marifet sayanlar buyurun siz de gelin, arkanızdan konuşmuş olmayalım. sanatsız kalan dinin derhal lümpenleşmesi konusunu ise başka zamana bırakalım. nick cave'e daha fazla ayıp olmasın. filmin başında üstat, "20. yüzyılın sonunda insan olmayı bıraktım" diyor. bakınız, yüzyıl başında paul klee'nin söylediği şeyin, yüzyıl sonundaki ifadesi... bir akşam evinden çıkıyor, şarkısını söylemeye, var olmaya gidiyor. "şarkı kahramancadır, çünkü ölümle yüzleşir." ölümüyle yüzleşmeden evvel söylediği şey de "günlerimiz sayılı, aylaklık edecek lüksümüz yok." bu ümitvar filmin, yüksek okullarda, özellikle sanat okullarında okuyan gençlere ve dahi bizim "okumuş" davar yetişkinlere izletilmesi lazım. ihtimal, hem görsel sanatın nasıl vücut bulduğunu kavrarlar, hem de fikir işçiliğinin ne demek olduğunu; sanal meslekleri yüceltip asıl uğraşları işten saymayan çağımızda, ömrünü bu kıymetli işlere adayanların, hakiki işlere emek koyanların hâlini az buçuk anlarlar.
(atlantisten gelen zekiye - 5 Mart 2015 11:18)
nick cave'i gözümde daha da devleştiren belgesel/film."uyanıyorum, yazıyorum, yiyorum, yazıyorum, televizyon izliyorum"belki on yıldır nick cave dinlememiş olmak ve ne kadar özlediğini farketmek. paha biçilemez.dinleme, öl.
(black rose immortal - 13 Mayıs 2015 10:39)
Yorum Kaynak Link : 20.000 days on earth