• "ne zaman üzgün bir kadın görsem aklıma gelen film."
  • "mükemmel kurguya sahip,oyunculuklarla insanı afallatan,julianne moore u otelde nehirin kapladıgı sahnesi gözümün önünden gitmeyen etkisinden kolay kurtulunamayan film.."
  • "nicole kidman'ı asıl halinden çok daha çekici bulduğum film. kendisi oyunculuğuyla, nevrotik halleriyle, bakışlarıyla, duruşuyla, çiçekli entarisiyle yarmış geçirmiştir."
  • "asıl oscar'ı julianne mooreun alması gerektiğini düşündüren film."
  • "nicole kidman`ìn oynadigini en sonunda tesadufen jenerige bakarken anlayip afalladigim, donup donup virginiali sahneleri yeniden seyrederek sasi bak sasir oldugum film."
  • "nicole kidman'ın virginia woolf'a evrilişinin ne kadar kusursuz olduğunu belirtmek için söylüyorum film boyunca nicole kidman'ı aradı gözlerim."




Facebook Yorumları
  • comment image

    nicole kidman a best actress of the year dalinda oscar odulunu kazandiran getiren filmdir.

    bu filmin film olmasini saglayan leonard rolundeki stephen dillane nin buyuk oyunculugunu, film icerisinde gorece goze cok batmayan bir karakteri nasil gelistirip yapima damgasini vurdugunu soylemezsek, onemli oyunculari sayarken adini gecirmeyip gozardi edersek yanilmis oluruz, evet filmin bagira bagira verdigi bir mesaj vardir, kimisine “kalmak olumdu ben yasami sectim” kimisine “avrupaya gittim tren yolculuguna basladim ve yillar sonra ilk defa kendimi ozgur hissettim” dedirtir, ancak evliliklerini, sorumluluklarini, hayatlarini birakip uzaklara gidenlerin bu surecte neler yasadiklarini anlatmaz film, cok mu mutlu olmuslardir, cok mu asiklardir veya kimselerin ulasamayacagi hazlara mi hasil olmuslardir, omurlerini neye vermislerdir bilemeyiz ama en azindan film bize geride kalanlarin, gitmeyip ya da gidemeyip kalanlarin yasadiklarini gosterir ve asil mesajini santim santim ilerleyen bicak gibi, hissettirmeden, usandirmadan leonard karakterinde verir, ve virginia yazdigi mektubunda kimsenin kendilerinden daha mutlu olamayacagini soyler birakip gidenlere birilerinin boyle bir mektup yazacagini hic sanmiyorum, yoksa istediginde kucuk bir kasabaya gidip basimevi kuran, bahceye cicek ekip, normal aileler gibi hizmetcilerinin hazirladiklari oglen aksam yemeklerini yiyen, istediginde tekrar londra ya donme karari veren leonard da birakip gidebilirdi, film olum ve yasamin zitligini anlatirken beraberinde hayatlarini yasamak icin uzaklara gidenlerle, depresyonlarla, blackoutlar, gaipten seslerle yasayan bir kadinin yanindan kacmayip kalanlarin, sairin atlamak icin actigi pencereden esen ruzgari, virginianin cebine koyduu taslarin agirligini ayagini bastigi suyun serinligini hissedenlerin hayatlarinin birbirlerine olan aykiriligini iceriyor, elbette parildayan yollarda yurumek icin altindan ayaklar gerekiyor, biz yine de leonard gibi " i am a little hungry myself" diyelim


    (thunderroad - 2 Nisan 2007 06:52)

  • comment image

    filmi almadan once, sikirtili vitrindeki uzerinde rating'i yazan kapagina usulca yaklasirkan filmle ilgili aklimdaki iki sey, partisyonu michael nyman'in yarattigi ve virginia woolf'la alakali bir seyler olduguydu. soundtrack hakkinda yanildim ve bu yanilis da "ulan bu nyman olamaz, baska bir sey" diyip philip glass'in metaformoz'u aklima gelene kadar degismedi. [iptal: kendime dair inancim azcik kirildi ama filme devam etme gucunu kendimde buldum!] filmin muzikleri hakikaten guzel. glass'in metamorfozu salt piyano olmasindan dolayi bir noktadan sonra sikar ama icine yaylilari da katinca hakikaten tadindan yenmez olmus.

    --- spoiler ---

    senaryo guzel, film biraz hareketsiz, dekorasyon sahane. hatta ben zamanlar [1923, 1951, 2001] gecislerin daha belli olmasi icin cekimlerin tonunun degistigini hissettim ama gozlemlemedim.[hemen o noktada aklima the cook the thief his wife and her lover geldi]

    philip glass'in da bonus features'da dedigi gibi, woolf'un da richard'in (ed harris) da intiharlarindaki muhatabi kendileri. woolf icin de japon felsefesinin de sik sik tekrarladigi intihar, yasami bitirmeye dair olan degil yasamaya tamamlama amacli olani.["to look life in the face, always, to look life in the face and to know it for what it is. at last to know it, to love it for what it is, and then, to ===put it away.==="] stoik felsefedeki gibi woolf'un da richard'in da gozundeki intihar bir tabu olani degil, albert camus'nun de belirttigi gibi felsefenin ve dahi yasamin temel sorusu. eger glass'in morning passages'iyla dorduncu boyudun farkli noktalarinda uc kadin yataktan kalkmayi seciyorsa yasanilacak acilari da pesin kabul ediyorlar, sabir'la kusaniyorlar.[bu noktada stoacilardan alkis kopuyor!!]

    acikcasi biraz dusunulunce leonard woolf'un da clarrisa'nin da durumu huzun verici. clarrisa richard'da saplanmis, leonard ise saplanmanin biraz daha otesinde.[zira leonard da sirf virginia icin (cunku leonard virginia'nin depresyonunun uzerinde londra'nin stresli yasaminin etkili oldugunu dusunuyordu) o sussex'e tasiniyor (richmond miydi?) orada virginia icin bir yayin evi aciyor ve virginia'nin basinevinden red edilme korkusu olmadan yazmasini sagliyor.[ki bu virginia icin iyi oluyor ve deneysel yazmaya basliyor, her ne kadar sonra "you can't find peace by avoiding life" diye laf koysa da] birileri giderken kalanlar'in kendi ustundeki emeklerini nasil dusunmeleri, intihar secimlerinde nereye oturtmalari gerekiyor?

    daha populist bir ifade: kirsal bir alanda ev alip yetenegini konusturmasi icin yayin evi acan leonard ve yillardir depresif yasaminda surunen richard'in arkasini toplayan clarrisa bunlari ne kadar hak ediyor?

    i) buna paralel arguman: virginia'nin da richard'in da yasamlari ve yasamlarinin toplami ne kadar kendilerinin ki ona bir son getirebiliyorlar? ii) buna karsit arguman: birinin baskalarini tatmin etmesi icin hayatta kalmasi ne kadar mantikli? "birbirleri icin hayatta kalan insanlar"in bu hareketlerini nasil bir yere oturtalim? evet, intihar eden'in etrafi icin hayatta kalma icgudusu halen agir basiyor ama intihar eden'in bu icgududen(zincirden?) kurtulmus olmasi mumkun degil mi? mumkun, o zaman sen onun yerine gecemeyecegin icin onun yerine yasayip yasamama kararini nasil verebiliyorsun ki? cunku: "if i were thinking clearly, leonard, i would tell you that ===i wrestle alone in the dark, in the deep dark, and that only i can know.=== only i can understand my condition. you live with the threat, you tell me you live with the threat of my extinction. leonard, i live with it too."

    filmde de woolf'un dedigi gibi birileri oluyor ve kalanlar hayat'a daha deger veriyorlar. richard oluyor, clarrissa o aksam karisiyla sevisip* yuzundeki iyimser gulucukle gece kapatmadigi lambasini o gece kapatiyor.

    heroine olmuyor, sair oluyor, perde kapaniyor.
    ---
    spoiler ---

    p.s. bu arada 'kutlu' olum hakkinda bir yaziyi da birkac hafta once nancy gibbs yazdi, bilincaltindan cikti: http://www.time.com/…article/0,9171,1734819,00.html


    (hulusi acek - 4 Mayıs 2008 23:09)

  • comment image

    bütün küçük trajedilerin hayatın büyük bir parçası olduğunu çok güzel anlatır kitap. insan hayatının doğası gereği büyük bir hüzün barındırdığını anlatır ve bu büyük hüzne oynayan filmin aksine onun hep var olduğunu, bu yüzden insanın bu hüzünden kendi payına düşene o kadar da fazla üzülmemesi gerektiğini söyler. sonuçta her zaman birileri 50 yaşına geldiğinde hep gençliğinde yapamadığı şeyleri düşünecek ve onların mutlak geri gelmezliğini düşünüp üzülecek, aşklar hep yarım kalacak, sevdiğimiz birileri hep ölecek, birileri aşık olmadığı insanlarla birlikte olup kendini onu sevdiğine ikna etmeye çalışacak, kendini kandıramayıp gerçeği gördüğünde içi bir saniyeliğine cız edecek fakat bunu hemen unutacak, bazıları aşık oldukları kişileri bir kere bile öpemeden ölecek, anneler çocukları için hep endişelenecek, sıradan bir pastayı bile yapamamak bazılarına hep anormalliklerini hatırlatacak.. ama bunlar hep olacak. yapacak bir şey yok. hayat ve insan diye bir şey oldukça, bunlar da olacak; sonuçta hayattan kaçınarak huzur bulunamaz. insanı asıl avutan bütün bunların bizsiz de devam edeceği, ve biz ölünce bizim adımıza yazılan her bölümün de bizimle birlikte yitip gideceği düşüncesi sanırım .. nasıl olsa insan ölmeyecek mi, bütün yaşadığı sevinçler, mutluluklar, hayal kırıklıkları ve özellikle de acılar yitip gitmeyecek mi? mutlu bir rüyadan veya bir kabustan uyanınca, uyurken hissettiğimiz anlık mutluluğun veya dehşetin ne önemi kalıyor? işte bu yüzden çiçek mezarındaki küçük kuş bu kadar huzurlu ve çekici gelirken insanlar yaşamaya devam ediyor. kitap da,

    "evet, diye düşünüyor clarissa, bu gün bitse iyi olur. partilerimizi veriyoruz; kanada'da tek başımıza yaşamak için ailelerimizi terk ediyoruz, yeteneklerimiz olsa da elimizden gelen çabayı göstersek de, en olmayacak umutları beslesek de, dünyayı değiştiremeyecek kitaplar yazmak için uğraşıyoruz. hayatımızı yaşıyor, istediğimizi yapıyor ve sonra da uyuyoruz; işte bu kadar basit ve kolay. bazıları camdan atlıyor ya da boğularak intihar ediyor ya da hap yutuyor; çoğu kazayla ölüyor; ve çoğumuzu, büyük çoğunluğumuzu, bir hastalık yiyip bitiriyor, ya da eğer şanslıysak, zamanın kendisi. avunacak bir şey var: ne olursa olsun, hayatlarımızın önümüzde açılıp bize hayalini kurduğumuz her şeyi sunduğu saatler var; çocuklar dışında herkes (belki onlar bile), bu saatlerin arkasından kaçınılmaz olarak başkalarının, daha karanlık ve daha güç saatlerin geleceğini bilse de. yine de kentin, sabahın keyfini çıkarırız; ne olursa olsun daha fazlasını umut ederiz.

    bunu neden bu kadar sevdiğimizi tanrı bilir."

    satırları ile, tıpkı virginia woolf'un bir zamanlar arzuladığı gibi hayatın yüzüne bakıp onu olduğu şey için sevmenin (hatta sonra onu yavaş yavaş kenara koymanın) ne olduğunu çok güzel anlatmış.. en beklentisizlerin bile (gerçekleşmeyeceğinden emin olsa dahi) bilinçli veya bilinçsiz olarak kurduğu hayallerin cılızlığının bile insanın önündeki saatlerle yüzleşme gücü verdiğini göstermiştir. devam edebilirliğin yok olmaması için çok çok küçük bir itici gücün bile yeterli olduğunu, bütün bu gerçek veya sahte umudun tükendiği yere ise intiharı koyarak pek çok şeyi kavranabilir kılmıştır .. sinemada gittiğimiz bir film çok sıkıcı ama salondan çıkmıyoruz, neden? belki bir anda tüm gidişat değişiverir. hayat kötüye benziyor ama devam ediyoruz, neden? sonuçta her an her şey olabilir. wellfleet'teki bir kum tepeciğinin etrafındaki 3 gencin çoktan geride kalmış hatırasına takılı kalmış bir şekilde yaşayan clarissa bile, hatta ve hatta o en mutlu olduğu anın bile heves ve umut dolu bir mutluluk başlangıcı değil, mutluluğun kendisi olduğunu idrak eden clarissa bile, yanında kendini tam hissettiği tek insan olan richard'ın intiharına tanık olan clarissa bile o akşam eve dönüyor, richard'ın annesine yemek hazırlıyor ve yatağına giriyor .. çünkü sally var, çünkü julia var, çünkü bir şeyler hep var, hep olacak ve hep gelecek.


    (rwn - 9 Şubat 2009 03:50)

  • comment image

    virginia woolf un fikir dünyasını yansıtmayı başarmış bir filmdir.
    mrs. dalloway i yazarken bu kadar kendini hırpalamışsa, the years ı yazarken neler yaşamıştır düşünmek bile zor. güncelerine bakılırsa en üstün körü yazdığı kitaplarından biri olarak görür mrs. dalloway i.
    ardında hiçbir soru bırakmamış bir filmdir bana kalırsa. çünkü gerçekleşen her felaketin bir sebebe dayandığını açıkça görürüz fakat kimsenin elinden bir şey gelmez.
    o küçük çocuğun annesinin arkasından ağlaması ve annenin ölümden vazgeçişi, kısa bi zaman sonra da çocuklarını terkedip gitmesi içimi parçalamıştı. ama en iyi çaresizlik anlatımlarından biriydi.
    hayatımız saatlerden ibarettir. ister onları severiz, ister semeyiz.
    bir seçim yaparız. ölürüz ya da ölmeyiz der...


    (ayilaron - 18 Şubat 2009 16:04)

  • comment image

    dünya üzerinde ataerkil evleri barındıran topraklarda izletilmemesi gereken bir film the hours.evet, öğrenilmiş mutluluk fikrinden vazgeçirebilir bir çok kadını, ahlaki tatminden (çocuklarını terketmemek, ve kendisini seven bir kocayı da,eşcinsellikten tiksinmek, ve bencilleşmemek,ve bir başkası için yaşamaktan vazgeçmemek vs) doğan bir mutluluk hayalini bitirebilir.ya da bir yanılgıdır sözü edilen,yoktur böyle bir tehlike...bu dünyanın kadınlarına öğretilen "kadın" lık zaten bir başka dünyayı hayal etmekten alıkoyar birçok zaman


    (simuzer - 31 Ocak 2010 12:47)

  • comment image

    uzun zamandir gercekten etkilendigim filmlerden birtanesi.izlerken ne biseksuellikten ne homoseksuellikten rahatsiz oldum, bir kere bile dusunmedim kim lezbiyen kim degil diye...butun oyuncularin dokturdugu, artik nicole kidmanin bu filmle oscar almasinin gerkli oldugunu dusundugum film. zira kendisi bunu julia robertstan on kat daha fazla haketmistir. fakat butun oyuncularin cok iyi oynadigini soyliyecek olursak kime haksizlik yapilir kime yapilmaz tartismasinin one gececegini dusundugum de olmadi degil hani. bugunlerde iyi filmler cekmekte basarisiz olan hollywood emektarlarinin sonunda iyi birseye imza attiklarina inandigim, film bittikten sonra bile sokagin ortasinda burnumu ceke ceke agladigim yapit.


    (mesepalamutu - 22 Şubat 2003 16:53)

  • comment image

    kitabı okumadım ama filmin derdi asla cinsel kimlikler, cinsel tercihler değil. insanoğlunun kendi hayatıyla ilgili alıp veremediklerini masaya yatırıyor ve virginia'nın sözleriyle şöyle bağlıyor:

    to look life in the face
    always
    to look life in the face
    and to know it
    for what it is
    and at last
    to know it
    to love it
    for what it is
    and then
    to put it away...

    bu filmi seyrettikten sonra "i choose life" demek sanırım artık trainspotting'in finalindeki kadar kolay değil.


    (arsonist - 28 Şubat 2003 21:33)

  • comment image

    nicole kidmanin meryl streepi bile oyunculuk derslerini yeni bitirmis acemi aktris konumuna dusurdugu film. oscar baabinda chicagodan her acidan kat kat ustun bir yapim. hayat, hayattaki yerimiz ve amacimiz ve hayati nasil yasadigimiza dair derin dusuncelere dalmanizi saglayacaktir the hours. emegi gecen herkesin elleri tek tek opulmeli.


    (the 8th endless - 16 Mart 2003 00:06)

  • comment image

    mükemmel kurguya sahip,oyunculuklarla insanı afallatan,julianne moore u otelde nehirin kapladıgı sahnesi gözümün önünden gitmeyen etkisinden kolay kurtulunamayan film..


    (purplebee - 23 Mart 2003 00:14)

  • comment image

    nicole kidman'ı asıl halinden çok daha çekici bulduğum film. kendisi oyunculuğuyla, nevrotik halleriyle, bakışlarıyla, duruşuyla, çiçekli entarisiyle yarmış geçirmiştir.


    (wounded walker - 25 Mart 2003 23:36)

  • comment image

    film.

    insanın mutsuz olması ya da intihar etmesi için illa ki başına bir şeyler gelmesi gerekmez işte. filmdeki karakter diyor ki: bazen bulunduğumuz yere ait olmadığımızı hissederiz.'' iyi bir eş, şirin bir çocuk, çoğu kişinin sahip olmak istedikleri, bazısı için tercih edilmeyen şeyler olabilir, bu da mutsuz eder. iç sıkıntısı. ya intihar, ya da istediğine doğru yol almak. virgina wolf değil de, laura etkiledi beni en çok. onunkisi gerçekten bir seçimdi. başta seçme şansı yokken yaşadığı ve sevmediği hayatın yerine başka bir şey seçti, seçebildi. şok ediciydi bence. klasik tepki olan ''kötü anne işte'' tepkisini verenler, onun bu sürüklenişi kendisinin seçmediğini düşünmeliler. ki öyle bir kadın bile, kocasını değil de çocuğunu bırakırken zorlandı, çok az bile olsa. işte o yüzden çocuk dediğin şey beladır, insanı hep mecburiyete hapseden. bir insanla olmaya mecbur kalmak en iğrenç şey. herkesi istediğin an bırakabilmek lazım.
    film kasvetliydi tabi, ama o kadınların hayatı da öyleydi zaten. renkler, eşyalar, konuşmalar her şey güzeldi bence. garipti.


    (fekat - 16 Kasım 2011 04:02)

  • comment image

    kelimelerin kifayetsiz kaldığı, boğazımın düğümlendiği film. dünyaya sadece kadın gözüyle bakan kadın filmlerinden birisi olarak görüp önyargıyla gitmek korkunç bir hata olur. kanımca üç yerin, üç zamanın ve üç kadının içinde bulunduğu döngü ne yavaş, ne hızlı, ne de sığdı. ayrıca, anlatmaya kalkışıldığında sayfalara zor sığacak olan virginia woolf un daha çok "anlatılabilmesi" için daha çok "görünmesi" gerektiği sadece bir yanılgıdan ibarettir, ayrıca bu aşamada işin içine iki içiçe öykü daha girince takdir edersiniz ki on saatlik bir film yapılamaz.

    tüm oyuncuların oyunculuğunun tartışmasız dudak uçuklattığı bu filmdeki semboller, imgeler, göndermeler, vs. sayısızdır ve her ne kadar bunları daha iyi anlayabilmek için biraz olsun virginia woolf un eserleri ve yaşamı hakkında fikir sahibi olup filme gitmek daha iyi olsa da, yazar ve eserleri hakkında tek kelime bilmeyen izleyicilerin de olaya "fransız kalmayacağı" aşikardır elbette.

    film şahsi kanaatimce nefis olmuş. ne eksik, ne fazla, ne boğucu, ne de duygu sömürüsü. tam anlamıyla insana neye uğradığını şaşırtıyor.


    (ironick - 7 Nisan 2003 14:24)

  • comment image

    virginia woolf ve romanı/roman karakteri mrs dalloway'den yola çıkan ve özünde 'birbirleri için hayatta kalan insanların' ya da 'kendileri için hayattan vazgeçen insanların' filmidir. clarissa vaughan* ve richard brown* arasında geçen diyalogların arasında köşesinde geçen tek bir cümle, sanki filmin özeti gibidir:
    richard brown: ...i think i'm staying alive just to satisfy you.

    virginia woolf'un son yıllarında yaşamakta oldugu hayat da böyledir. hastalıgı yüzünden, muhtemelen daha sakin bir yaşam sürebilmesi için-doktorların ve eşinin de koruması altında richmond'a getirilmiştir. kendi sözleriyle de altını çizmek gerekirse durum, "but if it is a choice between richmond and death, i choose death." gibidir. öylesine nettir yani. bu yüzden, kendisi de duruma el koyar. bu esnada tren istasyonunda virginia woolf ve kocası 'lenırd'*(bu telaffuzu çok seviorumm) arasında bir diyalog geçer ki insanın aklını fikrini başından alır. kanımca zaten kidman'ın performansının coştugu yer de burasıdır.

    laura brown ise kendisine "come to bed laura brown" diye seslenen türden bir hıyarla evlenmiş olmasından ötürü (ve gönlünde yatan başka türlü dişil isteklerden kelli) istemedigi bir hayat sürmektedir ve o da bu hayattan kurtulmayı degişik yollarda arar. bulur da. ama bu kısım biraz daha karışıktır çünkü laura hanımın hesaba katması gereken küçük bir de oglu vardır. (üstelik öteki de yolda hani...)

    yani film, kendi kararlarını, başkaları için degil, bizzat kendileri için alan insanlarla dolu. kimi sonunda pişman oluyor. kimi bu hayattan kurtulup gidiyor, 'onu bir kenara bırakıyor', arkasında da bunun için söylenebilecek en şahane laflardan birini karalıyo defterine (bkz: son paragraf) kimine de üzülmek, özlemek ve düşünmek kalıyor.

    buyrun son söz:

    "dear leonard,
    to look life in the face,
    always, to look life in the face,
    and to know it for what it is.
    at last to know it,
    to love it,
    for what it is,
    and then,
    to put it away.
    leonard,
    always the years between us,
    always the years,
    always the love,
    always...
    the hours..."


    (bee - 9 Kasım 2003 00:15)

  • comment image

    hiç bir evlat, koca, ölümcül hasta, sevilen deli eş hayattan daha önemli olamaz, ve bu hayatın önemi kafamıza dank diye vurması için birilerin ölmesi gerektiğini söyleyen, sakince anlatan, güzel renklerle çizen ve hatta seslice bağıran film.


    (hellhammer - 4 Ocak 2005 23:57)

  • comment image

    virginia'nın son mektubuna eşlik eden ırmak sesi ile başlayan ve aniden tepetaklak eden film...

    bi tanem
    tekrar delirmeye başladığıma kesinlikle eminim.
    sanırım;yaşadığımız acı ve zorluklarla dolu günlere benzer bir başkasına daha katlanamayacağız.
    ve ben bu kez kendimi toparlayamayacağım.
    sesler duymaya başladım...ve konsantre olamıyorum.
    dolayısıyla,yapılması en uygun şeymiş gibi gözken her ne ise onu yapıyorum.
    bana mümkün olan en büyük mutluluğu verdin.
    hiç kimsenin olamayacağı kadar,her şart ve durumda benimle birlikteydin.
    hayatını mahvettiğimi biliyorum.
    bensiz idare edebiliyordun ve edeceksin.biliyorum.
    görüyorsun ya,bunu bile doğru dürüst yazamıyorum
    sana söylemek istediğim şey...,hayatımdaki tüm mutluluğu sana borçlu olduğum.
    bana karşı tamamen sabırlıydın...ve inanılmaz derecede iyi.
    benim için anlamlı olan herşey artık geride kaldı,senin mutlak iyiliğin ve şevkatin hariç...
    senin yaşamını daha fazla mahvetmeye devam edemem.
    bizim olduğumuzdan daha mutlu olabilmiş bir başka iki insan olabileceğini sanmıyorum.
    ...virginia

    (bkz: virginia woolfun intihar mektubu)


    (thinkgreen - 29 Ocak 2005 03:57)

  • comment image

    sadece başı ve sadece sonu seyrediliğinde bile, o zaman bile mükemmel bir film. bir 5 dakkası için seyredilmeye değer film ve bir hüzünlük hayatı bir kadının, bir sürü kadının, kim bilir belki her kadının?


    (dutagaci - 25 Haziran 2005 03:55)

Yorum Kaynak Link : the hours