Meeting Venus (~ Venüs'le bulusma) ' Filminin Konusu : Tanınmamış bir orkestra şefi olan Zoltan Szanto'ye, Wagner'in en önemli eserlerinden biri olan 'Tannhauser'ı yönetmek için Paris'teki Opera Euroa'den bir teklif gelir. Bu ona uluslararası bir star olma yolunda tanınmış en büyük şanstır. Tannhauser'ın sanatçı kadrosunda bütün dünyadan adaylar vardır. Fakat başrol için herkesin tanıdığı süper-diva Karin Anderson seçilmiştir. Karin ve Zoltan'ın ilişkisi pek iyi başlamaz ve bu da prodüksiyona yansır. Zaman geçtikçe yaşananlar Zoltan'ın hayatını altüst edecekti.. İMDB : 6.7
Ödüller :
Pelle erobreren(1987)(7,8-9076)
Mephisto(1981)(7,8-8521)
Oberst Redl(1985)(7,6-2413)
Lola(1981)(7,6-4418)
Sunshine(1999)(7,5-12212)
Tess(1979)(7,3-13278)
Lili Marleen(1981)(7,2-3245)
Wherever You Are...(1989)(7,0-84)
Being Julia(2004)(7,0-11468)
Rosa Luxemburg(1986)(7,0-1005)
Édes Emma, drága Böbe - vázlatok, aktok(1992)(6,8-514)
Rokonok(2006)(5,5-543)
Venedik Film Festivali : "Golden Ciak-Best Actress"
Venedik Film Festivali : "Photographers Award"
istvan szabo üstadın 1991 tarihli filmi. yakın geleceğin 'birleşmiş avrupa' rüyası, tannhauser ve opera dünyası üzerine, keskin bir hiciv denemesidir. çeşitli avrupa milletlerinden gelenlerin oluşturduğu, dev bir opera grubunun içindeki ilişkiler yoluyla, avrupa kültürü de hafiften sarakaya alınır. orkestranın başına getirilen macar şef rolünde niels arestrup, onun kırıştırdığı kaprisli diva rolünde de nefis glenn close vardır. iyi filmdir, hoş filmdir.
(sudaki duman - 31 Ekim 2002 12:03)
ic mekan cekimleri budapeste opera binasinda yapilmistir*.
(tramell - 2 Kasım 2002 16:49)
-bu bölümü benim istediğim gibi çalın.-ne yani, bize yani orkestraya güvenmiyor musunuz?-hayır! önce wagner'e sonra da kendime güveniyorum.
(stalker - 3 Nisan 2010 03:38)
wilhelm richard wagner ile iletişimsizliğimin kırılma noktası olan film. glenn close'un muhteşem performansını ve ona ses vereni unutmak ne mümkün. bir kiri te kanawasever olarak tahmin edilebileceği gibi dağılmıştım...
(arvo - 6 Kasım 2003 16:13)
gelecek korkusu yüzünden geleceğimizi kaybettmeyi anlatır.ıstvan szabo'nun, neredeyse sanata düşman olan 'sanatçılarla' paris'te wagner'in bir operasını sahneye koymaya çalışan macar bir orkestra şefiyle, onun aşık olduğu amerikalı bir sopranoyu anlattığı harika bir film.ağır spoiller...gelecekten korktuğu için geleceği istediği gibi yaşayamaz. karar veremediği için hayatının yolunu kararsızlığı çizer. hayatlarımızı kararlarımız mı kararsızlıklarımız mı belirler? 'an'ın isteklerini 'geleceğin' endişelerine kurban edenler mi daha mutlu yaşar yoksa geleceğin acılarını kabul edecek kadar güçlü bir şekilde 'an'ın isteğine sarılanlar mı? kaç dönemeçten 'venüs'le buluşamadan' geçtik acaba? ve acaba kaçımız gelecek korkusu yüzünden geleceğimizi kaybettik?--- spoiler ---genç orkestra şefi bin türlü engelin, entrikanın, kaprisin arasında istediği gibi bir müzik çalabilmek için kıvranırken, dünyanın en güzel seslerinden birine sahip olan, zeki, güzel, şımarık ve gençliğini ardında bıraktığından kaygılı sopranoya aşık olur. soprano da bu çocuksu, yetenekli ve çaresiz şefe tutulur. macar şef evlidir. güzel soprano ise, artık efsane olmuş çok ünlü bir başka macar şefle bir zamanlar bir aşk yaşamıştır. genç şef, sevdiği kadın, karısı ve hayran olduğu eski şefin korkutucu efsanesi arasında sıkışır, bir yandan da orkestradaki çeşitli sorunların üstesinden gelmeye uğraşır. bütün bunlara rağmen birbirlerine aşklarından sözetmeyi ve birlikte olmayı başarırlar, harika sevişirler, kadınların seviştikten sonra 'bu bir mucize' dedikleri o olağanüstü sevişmelerden. bir seferinde prova yapılırken gene orkestrayla şefin arasında sorun çıkar, şef provayı izleyen sopranonun yanına gelir, 'bunları azdıramıyorum' der 'ne yapacağım.' - azdırırsın, der soprano, beni azdırdığına göre onları da azdırırsın. bu bir tek cümle bile şefe ihtiyacı olan gücü vermeye yeter. ama hayat her zaman bu kadar güzel değildir şef için. sopranoya aşık olduğunu anlayan karısı onu evden kovar, soprano şefin evliliğini bozmak istemediğinden telefonlarına cevap vermez. bütün bu karmaşaya rağmen yeniden biraraya gelirler. soprano şefe, 'hiç kimseye böyle aşık olmadım' der. şef de olağanüstü güzellikte sesi olan bu huysuz kadına aşıktır. ve, o dönemeç gelir. bir sevişmeden sonra yatağın üstünde çırılçıplak birbirlerine sarılmış vaziyette kucak kucağa otururlarken, soprano 'paris'ten sonra ne yapacağımızı düşünüyorum' der gülümseyerek. gelecekle ilgili bir söz bekler şeften. şef sesini çıkarmadan bakar kadının yüzüne. tek kelime etmez. hayatının belki de en önemli dönemeçlerinden birinde, kadere 'buradan sap' diye bağırmak isterken sessizce durur. soprano anlar. şef, kadere 'buradan sap' diyememiştir. operanın ve hayatının 'venüsüyle' buluşamayacaktır. aşkına ve isteğine rağmen karar verecek cesareti gösterememiş, hayatını bir başka geleceğe döndürememiştir. kimbilir, belki karısının çok üzüleceğini düşünmek, belki sopranonun kendisinden bıkacağından çekinmek, belki eski ve ünlü şefin hayali altında ezileceğini sanmak, belki de sopranonun kaprislerinin kendi geleceğini boğacağından korkmak. nedeni ne olursa olsun şef kararını verememiştir. henüz varolmayan 'gelecekle' ilgili korkular, varolan 'an'ı ve o andaki o olağanüstü isteği hayata geçirmeye engel olmuştur. kararsız kalmış, kader yoluna devam etmiştir. peki, gelecek nasıl olur da 'an'ı böylesine önemsiz ve güçsüz kılabilir? neden insan elindeki 'an'ı yaşamak yerine, geleceğiyle ilgili hesaplara takılıp kararsız ve sessiz kalır bir dönemeçte. gelecek belirsiz ve karanlık olduğu için mi, aydınlık ve belirgin olan 'an'ı böylesine yenilgiye uğratır. bilinmeyenden duyduğumuz korku, bilinenin aydınlığı içinde duran istekten kuvvetli midir? belirsiz olan belirli olandan güçlü müdür hep? o yüzden mi, en önemli dönemeçlerde bazen böyle kararsız ve sessiz kalır da, çok sapmak istediğimiz yollara özlemle bakarak dümdüz devam ederiz? hayatımızın en önemli zaman parçası, henüz gelmemiş olan ve 'gelecek' denilen zaman parçası mıdır? böyle zamanlarda kaderimizi belirleyen 'dün' ya da 'bugün' değil de 'yarın' mıdır? yarın, bu korkunç gücünü bilinmez olmasına mı borçludur? geleceğin belirsiz karanlığına saklanan korku, bugünün apaçık isteğini neden bir sessizliğe mahkum eder? şef, o sessizlik anında bile, o güzel sopranoyu hayatı boyunca seveceğini ve özleyeceğini bilir, o kadın olmadan geçecek olan hayatının solgunlaşacağını keskin bir şekilde hisseder. yaşadığı acıyı sessizliğiyle kabullenir.--- spoiler ---
(martinandmara - 7 Ekim 2014 18:26)
Yorum Kaynak Link : meeting venus